13 Ocak 2013Milliyet Gazetesi
Bakmayın siz milletin kar yağışlı günlere “kara kış” filan dediğine. Romantik anlamda karla hiçbir şey yarışamaz. Bu nedenle, Amerikan edebiyatında karla ilgili pek çok benzetme var. Örneğin, Lara Biyuts soruyor: “İlk kar, ilk aşk gibidir. İlk karı hatırlar mısınız?” Ya da sevdiğinizi, başka bir eşi ve benzeri olmayan, bir kar kristaline de benzetebilirsiniz. Karlı en romantik Türk atasözü ise “Aşık olmadan önce karda ayak izi bırakmamayı öğrenin”dir.
Birçok kuzey ülkesinde aslında kara bağlı iki mevsim vardır: Yollarda karla mücadele mevsimi ve yolları tamir etme mevsimi. Aslında kış sadece kar mevsimi hatta para kazanma mevsimidir. Bu yüzden kuzey ülkelerinde kar yağması iş, aş ve ekonomi demektir. Kar yağmazsa pek çok kişi iflasa sürüklenir. Yani farklı bir şekilde de olsa onlar için de kar yağışı “duygusal” bir olay.
Pek çok kültürde kar kristalleri, cennetten doğaya gelen veya düşen öpücükler olarak görülür. Benim en çok hoşuma gidenlerden biri, Lewis Carroll’un “Alis Harikalar Diyarında”ki benzetmesidir. Yazar kar yağışının nazikçe doğayı öpmesinden ve bir battaniye gibi örtmesinden dolayı ağaçlara ve kırlara olan aşkından şüpheleniyor. Kar yağışından sonra etrafı saran sessizliği de sevgililerini yaz aylarına kadar uykuya yatırması olarak yorumluyor. Sophia Loren ise karı, sekse benzetmiş ki ne söylediğini siz tahmin edin artık... Kime göre de kar, kardan adamın gökten düşen parçalarıdır!
Ortalama bir kar kristalinin havada düşme hızı saatte 5 kilometredir. Kar kristallerinin havadaki bu kibar düşüşü de pek çok kişinin dikkatini çekmiş. Örneğin “Şeker Kraliçe”nin yazarı Sarah Addison Allen’e göre, “kar dünyası öyle büyüleyicidir ki kar kristalleri insanların bacaklarına sürünen ev kedisi gibi döne döne düşer.” Kar kristallerini, sevgi arayan kedi yavrusuna benzetmek benim hiç aklıma gelmezdi.Doğada merhamet ya da kin yoktur, kar yağacaksa yağarİyi ya da kötü hava diye bir şey yoktur, sadece havanın çeşitleri vardır. Aslında doğada merhamet ya da kin ve nefret diye de bir şey yoktur. Kar yağacaksa ve siz hâlâ bikini ile dolaşıp ayakkabınızı da giymiyorsanız işiniz yaş. Sonunda ve her halükarda kar yağar. Kar, doğanın sonsuz ve ağır bir battaniyesiyken aynı zamanda doyumsuz bir güzelliktir de. Ama her güzel şey gibi onu hak etmediysek ve ona hazır değilsek, bu güzellik de aldatıcı ve azap verici olabilir.Diğer bir deyişle kar tanesi, Allah’ın en kırılgan kreasyonlarından biridir ama birbirine yapıştıkları zaman neler yapabilir neler! Tabii, nasıl ki çığda, kar kristallerinin hiçbir sorumluluğu yoksa, kar yağdığında oluşan trafik sıkışıklığı, buzlu kaldırımlarda düşmeler, gelemeyen sevgili gibi olaylardan da asla ama asla kar sorumlu değildir.Bir Amerikan deyişine göre “Her zaman çatısı büyük olan daha fazla kar toplar.” Yani büyük şehirlerin karı da, kar problemi de büyük olur. Komşunuzun çatısındaki kardan şikayet etmeden önce kapınızın önünü temizlemeniz lazım. Yani karlı günlerde can ve mal güvenliğiniz için bireysel önlemlerinizi başkalarına bakmadan almak zorundasınız. Karlı bir günde alınabilecek en doğru önlem ise gerekmedikçe dışarı çıkmamaktır. Bunun için bir atalarımız “Baktım kar havası,eve gel kör olası!” demişlerdir.
Artık kar kristali gibi çok küçük bir şeyin insan için ne kadar çok değişik anlamlara geldiğini biliyorsunuz. İngilizce’de “Eğer mevsimin ilk kar yağışında artık heyecanlanmıyorsanız oldukça yaşlanmışsınız demektir” sözüne de uygun bir şekilde yaşlanmamak için kardan korkmamalı ve hatta onunla mutlu olmayı da öğrenebilmeliyiz.Yoksa Nilüfer’in “Her Yerde Kar Var” şarkısında şikayet ettiği gibi: “Yağma kar dur artık, bak buz oldu kalbim, yağma sesimi duy, belki gelir sevgilim. Karda zordur yürümek, anladım gelmeyecek, dünya oldu bana dar, neden yağdın söyle kar” diyerek yine karı suçlarız.Sonuçta ne sevgili, ne de otobüs gelemez!