İstanbul'un keşfi

-
Aa
+
a
a
a

6 Eylül 2005Radikal Gazetesi

İstanbul'un keşfi
İstanbul, fütursuzca bin bir renge boyanıveren yanaklarıyla hep şaşırtacak. Fotoğraf: Hüseyin Özdemir

İstanbul'un Batı dünyası tarafından keşfine tanık oluyoruz. Gün geçmiyor, bir dergi ya da gazete İstanbul dosyası hazırlamasın, İstanbul özel sayısı yapmasın. Bu birden başdöndürücü bir hız kazanan İstanbul'u tarif etme yarışı karşısında ne hissetmemiz gerektiğini bilemiyoruz. Kimileri 'hak yerini buldu, bu dünyanın en güzel şehri sonunda layık olduğu ilgiye mahzar oldu' hissine sarılıp gurur alıştırmaları yapıyor. Medyamız bu atakları, her zamanki başarısız ve kırgın tur operatörü diliyle, o klasikleşmiş 'milyonlarca dolar harcasak böyle bir tanıtım gerçekleştiremezdik' başlığı altında sunmakta. Kimileri de İstanbul'un böyle de okunabileceğini görmenin verdiği karmaşık hisle tanık oluyor bu şehrin batının klişelerine tercüme edilişine. Tarihi boyunca batının kendi hakkında ne düşündüğünü merak etmiş, hep yanlış anlaşıldığına inanmış, hep mağdur konumuna göz dikmiş bir kültürün bendeleri olarak, bu yazıları okumanın verdiği zevk tartışılmaz. Bir bardağın yardımıyla kulağımızı duvara dayamış, yan komşuların bizi çekiştirmelerini izliyoruz sanki. Üstelik kıymetimizi bildiklerini, hatta gözlerini kamaştırdığımızı işitiyoruz. Özellikle geçen haftanın Newsweek'inin Avrupa baskısında kapak olan İstanbul dosyası, üstüne üstlük bir de The New York Times'da İstanbul'daki sanat etkinliklerini odak alan yazı elbette öncelikle insana 'İstanbul'a amma da kıyak geçmişler' dedirtiyor. Newsweek, o her zamanki soğukkanlı dilini bu dosya için fırlatıp atmış, romantik bir keşif yazısına kucak açmış. Gerçi konunun başlığı pek yaratıcı değil (Türk lokumu) ama olsun, Newsweek, İstanbul'u "dünyanın en 'cool' şehirlerinden biri, "Avrupa'nın da en 'hip' şehri" ilan ediyor. (Tabii 'cool' kelimesini keşfetmekle her şey bitmiyor. Bir de bu hip var ki canlı, uyanık, revaçta anlamlarına geldiği söylenebilir. 'Cool'un kardeşi) Farklı kültürlerin hemhal olduğu bir eritme potası olarak anlatılıyor İstanbul. Dünyanın, insanların amansızca kimliklerine kilitlendiği şu sert ikliminde bir vaha, giderek bir ütopyanın cisimleşmiş hali. Şehrin bir Rönesans yaşadığının altı özenle çiziliyor. Bu büyüleyici kozmopolisin yaşamakta olduğu 'rönesans', bu ne yaparsa yapsın 'üsttenlikli', buyurgan dil tarafından kutsanır olmasından başka bir şey değil oysa. İstanbul'da yaşayanların 'rönesans' diyebileceği bir kamaşma hali söz konusu değil. İstanbul'u mercek altına yatıran yeni batılı dil, bezgin bir oryantalizmden vaatlerle yüklü yeni bir 'şık' yaratma gayretinde. Dolayısıyla anlatılan her ayrıntı, bütününden kopartılarak resme oturtulmuş her figür bir postmodern şaheser yaratmanın verdiği heyecanla soluksuz kalmış. İstanbul, bir marka olarak tescil edilirken çizilen resmi, serüvenci turistlere benzersiz bir kültür safarisi sunmaya ayarlı. Şehirleri romantize etmek kolaydır. Hele insanın hayatını dile getirmeye oturduğunda ilk yoğunlaştığı konu, yaşayageldiği şehri romantize etmektir. Bu kaçınılmaz dil arayışının sürüklediği de doğal olarak şehrinden benzersiz bir drama mekânı yaratma gayreti. Tarihi olan, solgun yüzlü uğultulu şehirler buna daha kolay elverir. O şehirlerin ikbalden, varsıllıktan, iyi örgütlenmişlikten daha farklı, daha derin anlatacağı çok şey vardır. İstanbul, kayıtsız şartsız böyle bir şehir. Şehirlerden eski zaman fısıltılı gizem kurguları çıkarmak sizi ne kadar rahatsız ederse etsin İstanbul karşısında kararlı bir analitik dile yapışmayı sürdüremeyeceksiniz. İstanbul, günün çeşitli saatlerinde verdiği çeşitli pozlarla sizi her seferinde mahcup etmeyi başaracaktır. Gün batarken yoksul bir binanın dökülen çatı katından doğru denizin üstünden batan güneşin minarelerle oynaştığını gördüğünüz anda bunun ucuz bir souvenir kartpostalına ne kadar çok benzediğini düşünüp böylesi bir rüküş azamet karşısında sessiz kalmayı yeğleyeceksiniz. İstanbul sizi demode ihtişamı, fütursuzca bin bir renge boyanıveren yanaklarıyla hep şaşırtacak. Hep abartılı. Hep aşırılık hatırlatan. Hep sarhoşluğa kışkırtan. Dolayısıyla yabancı bir gözün bu tuhaf şehir karşısında nasıl şaşkına dönebileceğini tahmin ediyoruz elbette. Ama 'cool'un apolitik gövdesiyle dünyanın en eski şehirlerinden birini kucaklamaya çalışan 'keşif' dilinde fazlasıyla aceleye gelmiş bir romantizm, bir turizm broşürü sallapatiliği var. Farklı ırk ve kesimlerden gelen insanların birlikte yaşama üsluplarının anlatısı da neredeyse çocuksu bir saflığa, bir güdüselliğe işaret ediyor. Sanat hayatı (tabii batılı katılımcıların katkısıyla) apansız patlayıvermiş gibi. Öncesiz. Can sıkıcı ayrıntılardan kaçınılmış. Hakeza ekonominin toparlanması meselesi. Gelişen, zenginleşen Türkiye sanki eski bir Adalet Partisi broşüründen kes yapıştır suretiyle alınmış. Oryantalist dilin, nesnesine kendi baktığı anda görüverdiği Rönesans. Örtük bir biçimde de olsa kendi baktığı anı milat ilan etme gayreti. İstanbul da diğer bütün şehirler gibi biricik. İster New York'un 80'li yıllarına ister Paris'in 50'li yıllarına benzetilsin. Turizmin yalınkat cilasıyla ışıyacak, apansız patlak veren bir ilginin verdiği gururla şımaracak değil. Ama batının, özellikle Amerikan medyasının, sınırları iyice mayınlanmış, kimlik tevziatı iyice hızlanmış dünya resminde İstanbul'a biçtiği role dikkat etsek fena mı olur. Batı, sanki çoktan ıskalamış olduğu bir farklı kültürlerin birlikte varolması, Newsweek'in diliyle 'tuhaf bir uyum' sağlama şansını kafasındaki İstanbul ile yad ediyor. Herhalde hayırlara yormalı.