İstanbul'a iki yeni şehir kurmanın anlaşılamayan kerameti!

-
Aa
+
a
a
a

25 Nisan 2011Hürriyet Gazetesi

Siyasetten anlamayan, her türlü seçimde oyumu kime vereceğim diye kara kara düşünen biri olarak iki yeni şehrin İstanbul'a ne faydası olacağını hiç anlamış değilim. Biri Avrupa Yakası'nda, diğeri Anadolu Yakası'nda iki yeni şehir denildiğinde İstanbul'da yaşayan bir vatandaş olarak daha fazla göç, daha fazla trafik, daha fazla kalabalık sokaklar, daha kalabalık hastaneler, daha fazla trafik işkencesi ve teröristi, daha uzun köprü kuyrukları gibi olumsuz şeyler aklıma geliyor. Bu durumda bu projeyi ortaya atan partilere neden oy vermem gerekiyor? Bu fiyakalı projenin bir vatandaş olarak bana ne faydası var? Bu nasıl bir müjdedir ki ben hiç sevinemedim!.. Neden sevinmem gerekiyor? Birisi açıklasın lütfen.

BU İŞİN RACONU YOK MU

Bir atmosfer bilimci olarak bu iki yeni kent fikri bana önce bölgede daha fazla hava kirliliğini çağrışdırıyor. Herkes doğal gaz kullansa dahi her gün artan trafikten dolayı hava kirliliği zaten artıyor. Modern kentlerde kömür, kükürtün neden olduğu klasik hava kirliliğinin yerini fotokimyasalların neden olduğu modern hava kirliliği almıştır. Havada kükürt kokusu yok ya da duman yok diye hava kirliliğinin ortadan kalktığını düşünüyorsanız çok ama çok yanılıyorsunuz. Artan ve duran araç trafiğinden dolayı havaya karışan egzoz gazlarındaki hidrokarbonlar güneş ışığı ile etkileşince yerde ozon gibi zehirli gazlar ortaya çıkıyor. Buna “yaz sisi” de diyenler var. Modern şehirlerde yerdeki ozon nedeniyle akciğer kanserinden ölenlerin sayısı trafik kazalarından ölenlerden fazla. KOAH, alerjik rinit, astım gibi üst solunum yolu hastalıkları da patlama yapıyor...Bir şehrin nüfusunun artışı böyle “Saldım cayıra Mevlam kayıra” şeklinde mi yönetilmeli? Bu işin bir mantığı, bilimi, anlayışı, yani raconu yok mudur? Örneğin, bir yere şehir kurulurken su havzalarının potansiyeli nedir diye bakılmaz mı hiç? Bu durumda ikinci önemli nokta olarak İstanbul'un nüfus artışına yardımcı olacak projeleri yapanlar sürekli artan su ihtiyacının da nasıl karşılanacağını söylemeli. Şu anda olduğu gibi suyu başka yerlerden taşıyarak mı bu şehirleri döndüreceğiz? Bulgaristan sınırından Bolu'ya kadar döşenen boruları batıda Avrupa içine, doğuda Ermenistan sınırına kadar uzatmak gibi böööyüüük projelerin inşa, bakım ve işletme maliyeti ile birlikte şehirler arası su ve çevre problemlerine yol açmanın ne anlamı var?

GÜNDEMİMİZİN BİRİNCİ MADDESİ DEPREM OLMALI

Bir afet yönetim uzmanı olarak bu iki yeni şehrin ne işe yarayacağını anlayabilmiş değilim. Herkesin bildiği gibi şimdi sözün bittiği yerdeyiz: Deprem saati patlama anını bekleyen bir bomba gibi tik-tak çalışıyor. 1999 Gölcük Depremi, aslında Marmara Denizi'nde olması kaçınılmaz depremin bir “ön uyarısı”ydı!.. Bu nedenle gündemimizin birinci maddesi “İstanbul'u depreme dayanıklı yapmak” olmalıydı. Bu iki yeni şehir kentsel dönüşüm, mevcut bina yoğunluğunu azaltmak, yeşil alanı artırmak, içinden çıkılmaz hale gelen trafiği rahatlatmak amacıyla yapılmış olsaydı, süper bir fikir olurdu!..İstanbul'da iki yeni şehir kurmak İstanbul'un durdurul(a)mayan nüfus artışını onaylamak ve bütün yumurtaları bir sepete koymak değil midir?  Her modern şehirde olduğu gibi vize uygulaması, plaka sayısı sınırlanması, otopark zorunluluğu, göçün önlenmesi, kentin yenilenmesi, yaşanabilir bir hale getirilmesi gibi düzenlemeler yapılması ve Türkiye genelinde yeni cazibe merkezlerinin kurulması daha iyi olmaz mıydı?Lowell'e göre “Düşüncelerini değiştirmeyenler yalnızca delilerle ölülerdir.” Ne deli ne ölü ne de partizanım. Bu projenin yanlış olduğuna dair düşüncemi değiştirmek istiyorum. Bunun için varsa mantığı, bilimsel dayanağı, dünyadaki örnekleri açıklansın...