İsmet Sıral Creative Music Studio

-
Aa
+
a
a
a

Volkan Balkan:İstanbul Caz Festivali bir kaç gün içerisinde başlayacak. Festivale bir konserle dahil olmuş bir müzik okulu açılıyor, amatör ve profesyonel müzisyenlerin oldukça yakından ilgilendirecek bir proje olduğunu düşünüyorum. İsmet Sıral Creative Music Studio (İSCMS) veya Yaratıcı Müzik Atölyesi’nin müzik direktörü Dost Kip, bu akşam bizimle. Hoşgeldiniz.

 

Dost Kip: Hoşbulduk.

 

VB: CMS, yanılmıyorsam 70’lerde aktif olan bir stüdyo idi Amerika’da, şimdi bunun devamı niteliğinde sayılabilecek bir okul burada açılıyor bu sene, umarım devamı da gelecek. CMS nedir, kimler tarafından kurulmuştur?

 

DK: 1971 yılında kuruldu, Karl Berger, Ornette Coleman, Ingrid Sertzo tarafından, Don Cherry, Dave Holland, Jack DeJohnette gibi sıkı cazcıların pek çoğunun daha baştan beri içinde olduğu, öncülerinden olduğu bir oluşumdu. Önce avantgard cazın arayışlarna tercüman olan bir oluşum gibiydi. Daha sonra, zaman içinde, 70’lerin sonlarına doğru özellikle, dünyanın dört bir yanından gelen insanların katılımıyla, Hindistan’dan, Japonya’dan, Afrika’dan, Brezilya’dan katılan müzisyenlerle, çok kozmopolit bir yapıya dönüşerek, bugün ‘world music’ dediğimiz kavramların yaratıldığ en önemli kâbelerden biri oldu. Şu anda dünyada 100  tane kalburüstü müzisyen sayacak olursak, caz ve etnik müzik alanında, bunların en az 80-90’ının yolunun geçtiği efsanevi bir oluşum.

 

 

VB: Carla Bley ve Charlie Haden’ın da çalışmaları var galiba orada?

 

DK: Evet.

 

VB: 84’te yılında kapanıyor yanılmıyorsam, siz şimdi burada, kurucularından kompozitör Karl Berger’in de katılımıyla, tekrar canlandırıyorsunuz, İsmet Sıral adıyla. Sizin 2001 yılında, hem İsmet Sıral ve CMS ile ilgili olarak çektiğiniz bir de belgeseliniz var. Biraz İsmet Sıral’dan bahsedelim mi? Türk caz müziğinde özellikle önemli bir isim.

 

DK: Ondan önceki dönemlerde de bazı orkestralar olmakla beraber, Cüneyt Sermet’le birlikte, Türk müzisyenlerden oluşan ilk caz orkestrasının kurucusuydu. Benim babam Ali Kayral da onun yanında ilk kez çalmya, söylemeye başlamıştı, o da eski cazcılardandır. Dolayısıyla ben şahsen de tanıyorum, ama nispeten yaşlılığına denk geldim. 40’lı yıllarda müziğe başlayıp 50’lerin başlarındaki en flaş isimlerden biri haline gelmiş, Türk caz tarihinde önemli yeri olan bir müzisyendi. 60’ların ortaları itibariyle Anadolu’daki seslerin, makamların, aksak ritmlerin dünya sesleri ile nasıl buluşabileceğini, cazın içinde nasıl yer alabileceğini mesele edinmeye, onun için de Türk müziği çok ilgilenmeye başladı. CMS ile İsmet Sıral’ı buluşturan da bu özelliği oldu muhtemelen. 1978-80 yıllarında Woodstock’ta, CMS’da bulunup, bütün o büyük sanatçıların üzerinde çok derin izler bırakmış, unutamadıkları bir isim haline gelmiş. Belgesel de bu ilişkiyi ön plana çıkardı hem Türk caz tarihini ve İsmet Sıral’ın yaşamöyküsünü içerirken CMS ilişkisi ön plana çıktı. Belgesel 60 saatlik, korkunç bir şeye dönüşünce, -Dave Holland bir saat konuşuyor, neresini atacaksınız- ciddi bir kurgu gerektirir hale geldi. Ben de o projeye, nerede, nasıl girsem diye düşünürken, o arada bu fikir doğdu, “Acaba, bu okulu Türkiye’de yeniden kurabilir miyiz?” diye. Sanatçılardan, başta Karl Berger olmak üzere çok destek geldi, “Bu harika bir fikir, biz zaten derinlemesine dünyanın farklı seslerini buluşturmakla ilgili bir proje içindeydik. Bu bugün biraz “light” hale gelmiş olan ‘world music’ kavramıyla yarım kalmış bir proje sayılırdı. Kültürlerin geçiş noktası olan Türkiye, bu projenin devam ettirilmesi, derinlemesine sürdürülmesi için çok uygun bir yer” dediler. Belgeseli tam olarak bitirmeden, 2,5 yıldır bu tarafa yöneldik, yaşayan bir proje üretmek daha önemli diye düşünüp, belgeseli şimdilik ikinci plana alıp okul sürecine böyle geldik. Çeşitli demolar var, Festival’de de gösterilecek.

 

VB: Okulda seminerler, atölye çalışmaları olacak. Karl Berger başta olmak üzere, perküsyon üstadı Trilok Gurtu ve niceleri katılacak. İsmet Sıral’ın da aslında kafasında olan ve yapamadığı için çok üzüldüğünü tahmin ettiğim projenin devam niteliğinde, bir bayrak teslimi gibi de düşünülebilir. Çünkü galiba Marmaris’te benzer bir okul açmaya uğraşıyordu İsmet Sıral ama yapamıyordu galiba?

 

DK: Evet, hem İsmet Sıral’ın mirasını, hem de koskoca CMS’nin mirasını devralmak söz konusu. Bu insanı hem ürkütüyor, hem de arkamızda çok büyük bir geçmiş olduğu için de güç veriyor. Çünkü çok fazla sayıda birinci sınıf sanatçı projenin arkasında duruyor. Bu da uluslararası alanda ömürlü olmasını mümkün kılacak bir avantaj.

 

VB: Böyle bir işe kalkışmak aslında hiç kolay değil. Ben sizi aslında İsmet Sıral’la ilgili ayrı bir programda da ağırlamak isterim, biraz da Türk caz tarihini konuşmuş oluruz. Neler planlıyorsunuz, seminerler, vs. gerçekten çok heyecan verici çalışmalar yapılacak ve bu da 3 konserle süslenecek galiba festival boyunca?

 

DK: Eskiden çalıştığım şirketti dostlarımın kurduğu Argos İletişim’in içinde, Argos Kültür Sanat diye bir birim kurduk. Onlar gönül verdiler bu projeye, daha kurumsal bir yapı kazandı, kişisel bir proje olmaktan çıktı. Aslında, ana sponsoru olmayan, kurumsal bir sponsoru olmayan bir iş yapıyoruz. Bunun gelecek senelere uzanabilmesi, varabilmesi için de çok fazla zarar etmemek lazım, sponsorumuz olsa, kaygısını duymayacağımız bir şey bu. Onun için de başarısı önemli ve konserler hiç yabana atılacak konserler değil, her birinin ayrı temaları, çok ilginç buluşmaları var. İlk günün konseri Mercan Dede Ensamble ve Karl Berger’in buluştuğu bir konser ama Trilok Gurtu iki bölümden oluşan bu konsere konuk oldu. Perküsyonun en önemli isimlerinden biri olan Trilok Gurtu Mercan Dede ile birlikte çalacak ikinci bölümde, ilk bölümde de Karl Berger Sekizlisi’nin Türk Anadolu müziklerini caz yorumuyla çaldıkları parçalara eşlik edecek. Mısırlı Ahmet de konuk olacak ve Trilok Gurtu ile karşılıklı solo yapacaklar. Hepsinin ilginç olacağını düşünüyorum. Bu konser, Boğaziçi Üniversitesi’nde 6 Temmuz’da, biletleri de Biletix’ten temin edilebiliyor. İkinci gün, Telvin ve Henry Grimes Trio buluşuyor. Telvin’de Erkan Oğur, İlkin Deniz ve Turgut Alp Bekoğlu birlikte çalıyor, Baki Duyarlar da büyük ihtimalle konuk olacak o gün. Daha sonra Henry Grimes trio var, Marilyn Crispell ve Tani Tabbal’le. 34 yıl kadar müziği bırakıp, -basını kaybettiği için kafası bozulmuş herhalde- tekrar müziğe döndüğü yıl, yılın müzisyeni seçilen Henry Grimes, müthiş bir bascı, bütün beraber çalmış. Başka olası konuk sanatçılar da olacak. Son konser aslında en flaş olanı, en tematik olan da bu konser; “İstanbul Woodstock”, “Woodstock İstanbul” diye ikiye böldük, bütün projenin geçmişini o anlatıyor bir şekilde. Türkiye’den yetişmiş ve ona ait sesleri dünyaya taşıyan isimleri ilk kez biraraya getiriyor; Mercan Dede, Ömer Faruk Tekbilek ve Mısırlı Ahmet, birbirlerinin parçalarını yorumlayacaklar. Hacı Ahmet Tekbilek de var, çok değerli bir müzisyen, Ömer Faruk’un abisi. Mercan Dede Ensamble’ın altyapısı üstüne birbirlerinin parçalarını yorumlayacaklar. Güzel bir seans da var; Cemil Topuzlu’da, Mısırlı Ahmet, Ömer Faruk Tekbilek, Hacı Tekbilek ile Tani Tabbal ve Cyro Baptista perküsyon çalacak. Konserin sonuna doğru Karl Berger grubu konuk olacaklar ve böylece Woodstock’a doğru yola çıkılmış olacak. İkinci bölümde Woodstock’tan İstanbul’a doğru gelinecek, yine böyle Anadolu parçaları ağırlıklı bir repertuar kullanacak Karl Berger. Son parçada da bütün Türk sanatçılar onlara konuk olacaklar. Hayli renkli, keyifli bir konser olacağa benziyor ve tüm konserler bir sürü ilk içeriyor aslında.

 

VB: Dinleyiciler için de çok heyecan verici. Onun dışında Karl Berger ve orkestrası için de oldukça heyecan verici olsa gerek. Heyecan verici bir okul olduğundan bahsetmiştik, biraz okula değinelim isterseniz; Karl Berger ve pek çok müzisyen geliyor. Mercan Dede, Ömer Faruk Tekbilek ve Türkiye’den pek çok müzisyenin de çeşitli atölye çalışmaları olacak. Biraz bunlardan bahseder misiniz?

 

DK: Az önce konserlerde adı geçen tüm isimler, sanatçılar workshop veriyorlar. Kâh birlikte, kâh tek başlarına ama her zaman konuk sanatçı katılımına açık, yarı jam session gibi work shop’lar. Hepsi ufuk açmaya dönük, birbirine hiç benzemeyen çok farklı work shoplar, konferanslar, tartışmalar var. Mesela “caz, etnik müzik, world müzik, yaratıcı müzik kavramları nedir, birbirlerine geçtikleri, karıştıkları durumlar nedir?” gibi, biraz daha entelektüel diyebileceğimiz tartışmalar da var. Buna karşılık mesela Karl Berger’in, “Kutunun Dışına Çıkmak” başlıklı bir workshopu var; bütün CMS deneyimini aktaracak, pek çok ilginç şey anlatacak. Yabancı sanatçıların hepsi, kimi ritm üzerine, kimi kendi enstrümanı veya müziği üzerine pek çok ilginç şey anlatacak. Aslında benim en ilginç bulduğum bölümlerden biri, Erol Parlak Bağlama Beşlisi’nin, müthiş bir virtüözite sergiledikleri şelpe tekniğini cazcılara anlattıkları bölüm olacak, pek çok kültürel alışveriş olacağını düşünüyorum. Yalnızca öğrencilerin değil, sanatçıların birbirinden öğreneceği, edineceği şeyler var, amanında Woodstock’ta da böyle olmuştu, burada da öyle olmasını arzu ediyoruz. Mümkün olduğu kadar buraya gelip geçen insanlar birbirlerinden ne alabilirlerse alsınlar, birlikte ne üretebilirlerse üretsinler, geleceğe de onun yankıları uzasın istiyoruz.

 

VB: Oldukça ufuk açık olacağı kesin, “Kutunun Dışına Çıkmak” zaten başlı başına çok çarpıcı bir atölye ismi, onun dışında yine bir kaç örnek vermek gerekirse, Trilok Gurtu’nun –ki Açık Radyo’da yer veriyoruz- “Hint Ritmleri ve Dünya Müziği” diye bir atölyesi var, yine Cyro Baptista’nın “Ritmsel Farkındalık” başlıklı bir atölye çalışması olacak.

DK: Tüm ayrıntıları, tüm detayları www.iscms.org sitesinde bulabilirsiniz, Aynı zamanda öğrenci başvuruları için de anasayfadan verdiğimiz bir link var. Gayet tatminkâr bilgi alabilir izleyicilerimiz.

 

VB: 6-7-8 Temmuz’da konserler olacak, atölye çalışmalarının ardından. En son ne zaman başvuru yapılabiliyor?

 

DK: Aslında son güne kadar, hatta o gün oraya gelip “şimdi başvurmak istiyorum” diyen insanları bile kabul ediyoruz. Tabii belli sorularımız, kriterlerimiz var, mesela dersler mecburen İngilizce olmak durumunda, İngizlice’si sıfır olan bir insanın ne olup bittiğini anlaması oldukça zor, her ne kadar “müzik evrensel bir dil’” dense de.

 

VB: Türkiye’den müzisyenlerin vereceği derslerde bir kriteriniz yok değil mi?

 

DK: Sanatçılar arasında alışveriş olmasını istediğimiz için Türkiye’den müzisyenlere “ille de herşeyi İngilizce anlatın” demedik ama diğer sanatçıların yararlanacağı dozda bir İngilizce kullanılacak neticede. Bu benim de çok hoşuma giden bir durum değil, ama simultane çeviri, vs. gibi bir organizasyon yapabilecek bütçemiz, imkânımız yoktu, onun için mecburen bir dile odaklandık daha çok. Ama dilin pek sorun olacağını sanmıyorum genel olarak. Bir 3 günlük bir lansman, “yaz okulu” filan diyoruz ama bu 3 günün kendisine bir yaz okulu demek çok da kolay değil aslında. Geleceğe dönük olması nedeniyle önemli; önümüzdeki yıl itibariyle 1 hafta, 10 güne, giderek 15 güne uzayacak. İstanbul, Avrupa Kültür Başkenti seçildi, 2010 yılında 1 aya çıkmasını düşündüğümüz bir proje. Bunun bu kurguda yaşayabilmesinin belki de tek koşulu, konserlerimizin başarılı geçmesi. Hiçbir ticari meseleyle alakamız olmamasına rağmen, ticari olarak çökersek de bunun yaşamını sürdürmesi mümkün olmayacağı için bir anlamda bu konserlere katılan herkesin bu projeye sponsor olduğu düşünülebilir, misyon konserleri gibi de bakılabilir.

VB: Bu projenin bir aya yayılmış olduğunu, İstanbul’da şu an hayal etmek bile zor, ama umarım bu gerçekleşir. Herhalde verilecek desteklerle de gerçekleşecek. Hem katılacak öğrenciler için, hem de gelecek sanatçılar için oldukça ufuk açıcı olacak. Belki de dünya üzerinde pek biraraya gelemeyecek sanatçılar biraraya geliyorlar. Türkiye’de de önemli bir eksikliği dolduracağını düşünüyorum, biraz da oradan yola çıkılmış olsa gerek böyle bir okul arayışı.

 

DK: İstanbul Caz Festivali, daha doğrusu İKSV ile, zaten hep koordinasyon, işbirliği içindeydik, bize hep destek oldular. Caz Festivali’nin içinde eksikliği hissedilen kültürel alışveriş ortamının da temeli atılmış oluyor bu şekilde. Konserler dışında workshoplara yer verilmiyordu, bu sene itibariyle o boşluğu doldurmaya başlıyoruz. Onun dışında, CSM kapandığından bu yana, bu denli önemli ismi, böyle özel bir misyonla birleştiren, “müziği nereye taşıyabiliriz?” derdiyle hareket eden bir oluşum olmadı. Bu yıl büyük isimler var, her sene başkaları gelecek. Son derece zengin bir alt yapı var. Dünyada yaratıcı müziğin yeni adresi olmaya aday bu oluşum, iyi, doğru adımlarla ilerlerse tüm dünyanın dikkatini çekecek bir noktaya gelebilir, umarım başaracağız.

VB: Oldukça heyecan verici gözüküyor, çok zor bir iş, umarım altından kalkabileceksiniz, önemli bir eksikliği de doldurmuş olacak İsmet Sıral Creative Music Studio.

 

(3 Temmuz 2006 tarihinde Açık Radyo’da Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)