6 Ekim 2004Ruşen Çakır
Uri hemen "Reddetme Cesareti" nin öyküsüne geçiyor. Yüzbaşı David Zonshein ve Teğmen Yaniv Itzkovits tarafından kaleme alınan "Savaşçıların Mektubu"nun İsrail'in gündemine bomba gibi düştüğünü söyleyip mektubun son bölümlerini okuyor: "Bizler, işgalin her iki taraf için de eşit ölçüde kanlı sonuçları olduğunu gördük. İşgal Altındaki Topraklar'da bizlere verilen emirlerin, nasıl bizleri var eden değerlere aykırı olduğuna tanık olduk. Bundan böyle 1967'deki sınırların ötesine egemen olmak, yayılmak ve buralardaki insanları yıldırmak için mücadele etmeyeceğiz. İşgal ve baskı, İsrail'in savunmasına hizmet etmemektedir, bu yüzden bunların bir parçası olmayacağız.""Sapına kadar siyonistiz"
Uri, kısa zaman içinde mektuba, hepsi savaş birliklerinde görev yapan 628 yedek subay ve askerin imza attığını; toplumun değişik kesimlerinde kendileriyle dayanışma kampanyalarının başladığını; İsrail, Filistin ve dünya medyasının kendilerine geniş ilgi gösterdiğini; Batı ülkelerinde kendileriyle dayanışma komitelerinin kurulduğunu uzun uzun ve gururla anlatıyor.Ona göre kısa zamanda bu kadar etkili olmalarını, kendilerinin "gerçek İsrailli" olmasına ve "İsrail halkının ve devletinin bekası"ndan başka bir amaçlarının olmamasına bağlıyor. Kahvesinden bir yudum daha alıp devam ediyor: "Bizi sakın ola ki marjinal bazı barış yanlılarıyla da karıştırmayın. Çünkü biz siyonistiz. Tepeden tırnağa kadar siyonizmin değerleriyle yetişmiş, kendisini İsrail halkı ve devletini korumaya ve güçlendirmeye adamış İsraillileriz. Bizler, hemen zorunlu askerlik hem de yedek askerlik görevlerimiz sırasında, savaş birliklerinde en ön saflarda görev ifa ettik. Bugün de İsrail'in savunması için canımızı bile vermeye hazırız. Ama işgal altındaki topraklarda savunduğunuz tek şey, bir avuç İsrailli yerleşimcinin can ve mal güvenliğidir."Bu noktada Uri, kendisinin bir deneyimini anlatıyor: "Bir ara Hebron'da görev yaptım. Orada 400'e yakın İsrailli yerleşimci yaşıyor. İnanır mısınız, biz askerlerin sayısı daha fazlaydı ve her gün olaylar oluyordu."Biz 'Büyük İsrail'den vazgeçmeliyiz onlar da İsrail devletini yok etmekten
Peki ne yapmak gerekiyor? Uri ve arkadaşları bu konuda çok netler: "Bir an önce işgal edilen topraklardan çıkmamız, yerleşimleri boşaltmamız ve Filistinlilerin kendi devletlerini kurmalarına izin vermemiz gerek."Bu sırada kız arkadaşı Roten söze giriyor: "Ama Filistinliler de dikkatli olmalı. İsrail halkı, 'bir şey verirsek daha fazlasını isterler' diye korkuyor. Gerçekten de bizi her yerden kovmak istiyorlar. O kadar da olmaz!"Uri tekrar sözü alıyor: "Biz naif değil gerçekçiyiz. Bazı İsrailli barış yanlıları gibi 'Filistinliler iyi, biz kötüyüz' demiyoruz. Bizim beklentimiz, her iki tarafın da rüyalarını bir kenara koyması. Yani biz 'Büyük İsrail'den vazgeçmeliyiz, onlar da İsrail devletini yok etmekten."Uri'ye, ordunun kendilerine nasıl baktığını soruyoruz. Önceleri çok sert önlemler almışlar. Uri dahil, birçok "refusenik" askeri mahkemelerde yargılanmış, tutuklu kalmış. Ama her uygulama gruba yönelik sempati ve desteği artırınca strateji değiştirmişler. Uri diyor ki "Artık bize sadece İsrail topraklarında görev veriyorlar. Biz de seve seve vatanımızı koruyoruz."
Ariel Şaron istemeden barışa hizmet ediyor
İsrail Başbakanı Menahem Begin ile Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat'ın barış görüşmeleri için bir araya geldiği 1978 yılında İsrail'de "Barış Şimdi" (Peace Now) adlı örgüt kuruldu. Bazı generallerin Begin'e barışı desteklediklerine dair mektup göndermesiyle temelleri atılan "Barış Şimdi" kısa zamanda İsrail'in en büyük ve saygın barış hareketi oldu. Genellikle sol kanattan insanların katıldığı örgüt Lübnan Savaşı sırasında Tel Aviv'de düzenlediği yaklaşık 400 bin kişilik gösteriyle dünya çapında ünlendi.İkinci İntifada ve beraberindeki intihar eylemleri pek çok barış yanlısı hareketi olduğu gibi "Barış Şimdi"yi zayıflattı. Yine de İsrail toplumunda hatırı sayılır bir yeri olan "Barış Şimdi" yi henüz 27 yaşındaki başkanı Yariv Oppenheimer ile konuştuk:* Grubunuzun eskisi kadar etkili olmadığı doğru mu?
İsrail'deki seçim sonuçlarına da bakarak bütün barış hareketlerinin siyasi olarak zayıfladığını söyleyebiliriz. Çünkü Filistin ile barış görüşmelerinin başarısız olması büyük hayalkırıklığı yarattı. Arafat mı, Barak mı suçlu, önemli değil. Önemli olan müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması; şiddet ve terörün yeniden başlaması. Karşılarında muhatap bulamadıkları ve terör mağduru oldukları için İsrailliler barışa olan inançlarını kaybetti ve sağcılara oy verdi. Ama olayın bir de olumlu yanı var: İsrailllier bugün bazı her zamandan daha fazla, yerleşimleri boşaltmaya, Kudüs'ün Filistin tarafına ait kısmı hakkında konuşmaya hazırlar. Daha önce hiç konuşmadıkları şeyleri bugün konuşuyorlar. 10 yıl önce İşçi Partisi bile Kudüs üzerine uzlaşmadan bahsetmiyordu. Şimdi bunların hepsi masada konuşuluyor ve kamuoyu bunu destekliyor.* Yani Şaron'un da olumlu yönleri var diyorsunuz...
Şaron en sağ kanatta yer alan bir siyasetçi. O yerleşimlerin fikir babalarından biri. Filistin'le hiçbir siyasi ilişki kurmak istemiyor. Radikal bir sağcı olmasına rağmen Likud'a Filistin devletinin tanınmasını öneriyor. Gazze'deki yerleşimleri boşaltmayı planlıyor. Bu büyük bir adım ve biz bundan çok memnunuz. Her ne kadar Filistinileri ortak olarak kabul etmiyorlarsa da işgal altındaki bazı topraklardan çıkmaları gerektiğini, eninde sonunda bir Filistin devleti kurulacağını biliyorlar. En sağ partilerin temsilcileri Gazze'den çekilmeyi savunuyorlar.* Söyledikleriniz çok ilginç. Çünkü Türkiye'de Şaron "kasap" olarak görülüyor ve onunla barışın imkansız olduğu düşünülüyor.
Evet Şaron istemeyerek de olsa barışa hizmet ediyor. Birçok İsrailli, "Yerleşim bölgelerini boşaltmaya da hazırım yeter ki bizi rahat bıraksınlar" diyor. Bu tamamen yeni bir şey. "Gazze ve Batı Şeria'dan çekilelim, orada aradığımızı bulamadık" diyorlar.* Peki Şaron'un ördürdüğü duvar hakkında ne diyorsunuz?
Bir barış hareketi temsilcisi olarak sizi şaşırtıp duvarın iyi bir çözüm olduğunu savunacağını. Çünkü bu her iki tarafın da güvenliğini sağlar. İsrail'de intihar saldırısı olmaz, tepki olarak da bir İsrail askeri gidip bir Filistinliyi öldürmez. Daha da önemlisi bu duvar bir çeşit sınır işlevi görür. Sonuçta kendi ülkesinin içinde duvar olan başka bir ülke bilmiyorum ben. Ama siyasi olarak iyi bir adım. İsrail böylece demiş oluyor ki "Duvarın Batı kısmı İsrail, doğu kısmı Filistin'dir." Böylece İsrail ilk defa gayrı resmi de olsa bir devlet sınırı çiziyor.
http://www.vatanim.com.tr/cat/haber_detay.asp?Newsid=37493&Categoryid=