1 Mayıs 2007Füsun ÖZBİLGEN
Marifet sahibi gazeteciler gibi biraz övüneyim. O İstanbul’a vali atandığı zaman ben zaten anlamıştım: Muammer Güler işçi sınıfının gerçek bir temsilcisidir!!!Nasıl yani? İnanmıyorsunuz değil mi? Gelin size bu gizli sırrı şimdi açıklayayım. Moda deyim ile olayın gizli kodlarını çözelim:Kenti bilmeyen Vali Muammer Güler, İstanbul’a vali atandığı zaman ortaya çıktı ki, yeni vali bey İstanbul’u hiç bilmemektedir. Ömründe ilk kez İstanbul’a gelişi İstanbul Valisi olarak gerçekleşecektir. Ama o cesur bir adamdı. Gerçek bir işçi gibi cesaretle ortaya çıktı ve (Ben bu görevi yaparım, İstanbul hakkında bazı kitaplar okudum İstanbul’u öğrendim, valiliği de çok güzel yaparım ) diyerek kolları sıvadı ve işe başladı.İşte ben daha o zaman şıppadanak anladım durumu. Her ne kadar vali olarak atansa da, Muammer Güler’in aslında tam bir düz işçi (amele) ruhu taşıdığını. Tam bir işçi gibi İstanbul’a ve kendini atayan patronlara hizmet için amele gibi var gücü ile çalışacağını.Beni Vencouver’a vali yapsalar Nereden mi anladım?Misal: Kanada hükümeti bana (Seni Vencouver’e seni vali olarak atıyorum) dese kabul eder miyim? Neden Vencouver derseniz hani Türkiye’de görmediğim hiçbir kent yok da öylesine aklıma geldi. Elbette kabul etmem. (- Yav ben hiç bilmediğim bir kentin yönetimini nasıl üstlenirim, istemem üstü kalsın...) diye kibarca reddederim değil mi?Ama düşünün emeğinden ve ellerinin kollarının kas gücünden başkaca hiçbir özelliği olmayan gerçek bir işçi, bir iş teklifi alınca ne yanıt verir:- Ne iş olsa yaparım ağbi…Yani kas ve kol gücüne güvendiği için her işi yapmak üzere cesaretle ortaya atılır. Muammer Güler de işte böyle has bir işçi cesareti ve anlayışı ile ortaya atıldı.Ücreti iyi mi? - İstanbul’da valilik mi? Ücreti iyi mi? Elbette yaparım!Kendine bu müthiş güveni ile ortaya atılıp, vali olarak İstanbul’a ilk kez gelince hemen işe koyuldu. Eh valilik kas gücü ile yapılmadığı için biraz da akıl gücü gerekiyordu. Zaten İstanbul’u kitaplardan da okumuştu ya, biraz da uygulama ile ilgili bilgiye gereksinimi vardı. Mesela Üsküdar’dan kalkan vapurların Beşiktaş’a ulaşması halinde, bu vapurdan inen yolcuların Yalova’ya mı yoksa Taksim’e mi çıkacakları gibi pratik bazı sorunlardı bunlar. Bunları da zamanla öğrenecekti ne de olsa.Sünnetti, yemekti, toplantıydı derken İstanbul’un birikmiş engin deneyimlerinden yararlanmak üzere işe koyuldu. Nerede bir sünnet düğünü, nerede bir medya toplantısı, nerede bir akşam yemeği, hasılı İstanbul’un güç ve deneyim sahibi odaklarının toplantısı varsa hemen oraya, koştu bilgi birikimini artırmaya koyuldu. Ne de olsa, işçi sınıfı işini –yaparak- öğrenir. Üstelik o İstanbul hakkında kitap bile okumuştu!Elbette siz şimdi diyebilirsiniz ki… İyi ama işçi sınıfının içinden gelenler her zaman işçiden yana tavır almazlar ki. Vali beyin işçiden ve emekçiden yana tavır aldığını nereden çıkarıyorsun?Bunun yanıtı bana çok açık görünüyordu ama maalesef bugüne kadar onu kimse anlamadı. Ne işçi sınıfı, ne de İstanbul dukalığının has temsilcileri.İşçi sınıfı anlamadı çünkü hep işçilerin önünü kestiğini, eylemlerini engellediğini zannettiler. Güler yüzlü ve sokulgan İstanbul’un büyük zenginleri, holding sahipleri, sermaye çevreleri ve basın patronları da onun bütün kararlarının kendilerinden yana olduğunu zannettiler. Çünkü işçilerin üstüne polisleri sevk ederken sermaye çevrelerinin düğünlerinde yüzünde güller açarak gelin ile damadın ve ana babalarının arasından kafasını uzatıyor ve bütün objektiflere gülücük saçan pozlar veriyordu. Çünkü güler yüzü ve sokulgan tavırları ile hep güçlü çevrelerin aralarında dolanıyor, her toplantılarına koşuyor, işini gücünü bırakıp onlarla kaynaşmış görüntüsü sergiliyordu.77’yi duyurmak için Ama gizli bir din gibi taşıdığı -gizli işçi sınıfı yandaşlığı- hatta ve hatta DİSK’ten yana gizli çırpınışları işte bugün, yani 1 Mayıs 2007’de ortaya çıktı. Artık saklanamaz biçimde bunu hepimiz anladık. Bana sadece ben bunu daha önceden anlamıştım diye övünmek kaldı!Gizli ve gerçek bir işçi dostu olduğu için, 1977 yılında 1 Mayıs’ta işçi sınıfına yapılan büyük provokasyonu herkese duyurmak için elinden geleni yaptı. İntercontinental Otelinden açılan yaylım ateşle, Taksim meydanında bir şenlik havası ile işçi bayramını kutlayan binlerce insanı paniğe sevk edip Kazancı yokuşu başında sıkışarak ölmelerine neden olan o hain provokasyonu 30 yıl sonra bütün İstanbul halkına yeniden anımsatmak ve anılarını yaşatmakta müthiş bir başarı gösterdi.Akıllı olsaydı Eğer bazılarının zannettiği gibi, sermayenin ve iktidar sahiplerinin –akıllı- bir yandaşı olsaydı, aslında çok makul bir insan olan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ile önceden sakin bir görüşme yapar, ne istediklerini anlardı.DİSK’in, 30 yıldır aydınlatılmamış ve sorumlularından hiçbir hesap sorulamamış bu provokasyonu yeniden gündeme getirerek toplumun belleğinden silinmemesini istediğini anlar, cin gibi bir plan ile kutlamanın, patırtısız ve kamuoyunun ve medyanın fazla dikkatini çekmeyecek şekilde Kazancı yokuşu çevresi ve Taksim Gezisi arasında sakin bir gösteri ile sessiz sedasız geçiştirilmesini için incelikli planlar yapardı.Ama o zaman bütün İstanbul kilitlenmez, olayı bilmeyen gençler bile (Yahu ne oluyor, 30 yıl önce neler olmuş) diye dikkatlerini o yöne çevirmez, DİSK’i ve işçi sınıfını ve 30 yıl önceki eylemleri ve provokasyonu öğrenemezlerdi.Teşekkür plaketi Biliyorsunuz reklamcılıkta bir kural vardır. Reklamın kötüsü olmaz. İşte Vali Muammer Güler de aldığı kararlarla, 1 Mayıs günü bütün İstanbul’u kilitleyerek, yolları kapatıp, işçilerin üstüne binlerce polisi, robokopları ve biber gazlarını seferber ederek tüm dikkatleri DİSK’e yöneltti, Böylece 30 yıl önceki kanlı provokasyonu, yeniden tüm İstanbul’a ve Türkiye’ye (Çünkü bütün haber kanalları canlı yayında) anlattığı gibi, sonunda Taksim meydanındaki eyleme de izin vererek olayı noktaladı.Yani bundan iyisi Şamda kayısı.. DİSK şimdi bence Vali Güler’e bir teşekkür plaketi vermeli…Şimdi anladınız mı güleryüzlü valimiz pek sayın Muammer Güler’in neden işçi sınıfından yana ve işçi sınıfının has bir temsilcisi olduğunu.Böbürlenmekte haksız mıymışım? Ben onu zaten daha ilk atandığı gün anlamıştım diye. Keh keh keh… (FÖ/BA)