İris Murdoch'un koleksiyonu satılıyor

-
Aa
+
a
a
a

Pırıl pırıl bir beyindi İris Murdoch. Tıpkı “A Beautiful Mind”daki gibi çok işleyen, çok güzel işleyen ama zamansız teklemeye başlayan bir beyin. Yıllar süren Alzheimer hastalığı onu günden güne çocuklaştırdı ve sonunda aramızdan aldı. İris geriye 26 roman, altı felsefi eser bıraktı.

 

Murdoch’un geride bıraktıkları yalnızca ürünleri değil. 60 yıl boyunca biriktirdiği 1000’e yakın kitabı da onun gidişinin ardından raflarda tozlanmaya terk edildiler. Neler yok ki bu kitapların arasında. Çoklukla felsefe kitapları; Latince ve Yunanca kitaplar dahil. Ve kocası John Bayley bu kitapları sayfalarının arasında kurutulmuş çiçekler, ayraç olarak kullanılmış otobüs biletleri ve buna benzer yüzlerce şeyle birlikte satıyor.

 

Kitapların satışını üstlenen Bristol kitapçılarından Rachel Lee kitapları Haziran ayında Londra’da yapılacak Antika Kitaplar Fuarı’nda satışa çıkaracak. Şu an için kitaplara 150 bin sterlin dolayında fiyat konulmuş ancak Murdoch’un kitapları üzerine notlar aldığını, bu notların kimilerinin Yunanca ve Latince düşüldüğünü bilenler kitapların paha biçilmez olduğunu söylüyorlar. Rachel Lee “Bu koleksiyon İngiliz yaşamının ve edebiyatının kilit isimlerinden biri olan saygın bir hanımın canlı bir tablosunu çiziyor. Tıpkı bir puzzle gibi” diyerek önemini vurguluyor: “Kitapların üzerine düşülmüş notlar var, bazıları neredeyse 10 sayfa uzunluğunda, bunlar hep bu resmin tamamlayıcıları.” Lee, kitapların toplu halde satılması, bölünmemesi gerektiğinde diretiyor.

 

Zıtların birlikteliği

 

Dünyanın en işlek beyinlerinden biriydi. Yirminci yüzyılın dehası olarak tanımlanmıştı. Çağdaşı Jean-Paul Sartre ile denk düşünülürdü. Savaş sonrası İngiliz edebiyatının en önde gelen isimlerinden biriydi. Zekâsı o kadar keskindi ki, romanlarını önce kafasında tasarlar, sonra müthiş bir hızla kağıda dökerdi. Birkaç dilde şiir okuyabilen sayılı insanlardan biriydi. Müthiş zekâsını insan ilişkilerinin analizinde kullanır, bunları romanlarına dökerdi.

 

Alzheimer’a yakalandığını ilkin kocası Bayley fark etmişti, 1994’te İsrail’de bir konferansta dinleyicilerin sorularına yanıt vermekte zorlandığında. Hastalık çok hızlı ilerlemiş,

 John Bayley, Iris Murdoch

çok kısa bir sürede İris’in beyninin içindekiler 3 yaşındaki bir çocuğunkilere denk olacak miktarda azalmıştı.  Bayley zaten ilişkilerinin çok çocukça bir ilişki olduğunu, o yüzden de pek zorlanmadığını, ilişkilerini eskisi gibi sürdürdüklerini söylemişti.

 

1952’de tanımıştı Bayley Murdoch’u. Oxford’ta öğrenciyken kaldığı odanın önünden geçiyordu bisikletiyle. “Birdenbire yaşamımızı birlikte geçirmemiz gerektiği düşüne kapıldım” diyordu Bayley. Dört yıl sonra evlenmişlerdi. Evlilikleri bugün bile “zıtların birlikteliği” olarak insanları şaşırtmaya devam ediyor.  İris son derece tutkulu bir insandı, güdüleri ile hareket etmeyi seviyordu, ateşli idi, bir anı diğerini tutmuyordu. Bayley ise düzenli, planlı, programlı yaşamayı seven biriydi. Bayley’in cinsellikle pek bir ilgisi yoktu, Murdoch’un ise sayısız aşığı olmuştu. Hatta evliliğin ilk yıllarında bir kadın aşığı bile olmuştu. Bayley kitabında İris’in Dichter adında bir aşığından söz ediyordu, ki bunun Elias Canetti olduğundan edebiyat çevreleri çok emindi. İris’in yaşam öyküsünü yazan Peter Conradi onun tam bir “büyücü” olduğunu, pek çok kişinin onun büyüsüne kapıldığını yazmıştı. Ama bütün ilişkileri süresince Bayley hep oradaydı. Sanki bir liman gibiydi Bayley ve Murdoch her fırtına sonrası ona dönüyordu.

 

“Evimde yer yok, ne yapayım?”

 

İris’in kocası Oxford Üniversitesi Warton kolejinden emekli İngiliz Edebiyatı Profesörü John Bayley karısının ölümünden iki buçuk yıl sonra Audi Villers ile evlendiğinde, İris hayranları hiç memnun kalmamıştı. Bayley ise Audhild Villers ile yakaladığı mutluluğu İris’le hiçbir zaman yakalayamadığını söylemişti. Gerçi İris evliliğinden memnundu ve yazılarında hep bunu yansıtıyordu ama Bayley böyle düşünmüyordu.

 

Bayley’in son kararı edebiyat çevrelerini ve İris hayranlarını yine çileden çıkardı. Karısının anısına saygısızlık olarak nitelenen davranışını Bayley “evimde yer yok, ne yapayım” diye açıklıyor. İris’e saygısızlık etmediğini, hastalığının en kötü dönemlerinde bile onu yalnız bırakmadığını, son yıllarını üç yaşında bir çocuk gibi geçirmiş olan İris’e beş yıl boyunca nasıl destek olduğunu anlatan bir de kitap yazmıştı. Murdoch ölmeden 1998 yılında yazdığı “İris’e Ağıt” adlı bu kitap Bayley’in Murdoch’un hastalığına ilişkin gözlemleri ile geçmişteki ilişkilerini anlatıyordu. Kitap daha sonra filme de alınmış, film 2001 yılında Murdoch’u canlandıran Dame Judi Dench’e Oscar ödülü kazandırmıştı.

 

Şimdi “yer darlığı” gerekçesi ile bu “müthiş beyin”in kitapları bir başka ele devrolacak. Ama nereye? Edebiyat çevreleri Murdoch’un Oxford geçmişli olması nedeni ile Oxford’daki Bodleian Kütüphanesi’nin, ya da hiç değilse İngiliz Ulusal Kütüphanesinin bu koleksiyonu satın alması gerektiğini, yoksa bu değerli kitapların yanlış ellerde yok olup gideceğini söylüyor. Öte yandan bazıları da “özgür ruhlu” İris’in kitaplarının “sıkıcı bir kütüphane”ye “mahkum” edilmesinin İris’in ruhuna ihanet olacağını söyleyerek karşı çıkıyor.

 

Edebiyat çevreleri sorunun yanıtının alınacağı Haziran ayını sabırsızlıkla bekliyorlar.