'İnsan Ruhunu Çökertemezsiniz!'

-
Aa
+
a
a
a

1976-1985 yılları arasında çalıştığı Dimona Reaktörü’nde İsrail’in yürüttüğü gizli nükleer silah programını ayrıntılar ve fotoğraflarla dünyaya duyurmayı başaran Vanunu, yaklaşık bir buçuk ay önce 18 yıllık hapis hayatını tamamlayarak serbest bırakıldı. 1986’da başlayan ve ilk 11,5 yılı tecrit koşullarında bir hücrede geçen hapis cezası sona eren Vanunu, 21 Nisan 2004 Çarşamba günü yerel saatle 11 sularında “özgürlüğe” ilk adımlarını atıyordu. Vanunu’yu dünyanın dört bir yanından gelen ve yıllarca mektuplarıyla yalnız bırakmamış olan dostları, onlarca gazeteci ve onu vatan haini bellemiş olan düşmanları, Aşkelon Cezaevi önünde hep birlikte karşıladılar. Vanunu, cezaevi önünde yaptığı ilk açıklamada “İsrail hükümeti yabancılarla görüşmesini yasakladığı sürece İbrani’ce konuşmayacağını, 17,5 yıl boyunca Mossad görevlilerince kontrol edilen hapishanede son derece kaba ve barbarca bir muameleye maruz kaldığını, yaptıklarının başarıya ulaşmasından dolayı mutlu ve gururlu olduğunu, şu an tüm dünyanın, 180 devletin elinde olanlardan başka bir sırra sahip olmadığını, kendi üstüne düşeni yaptığını ve artık yeni bir hayata başlamak istediğini” söylüyordu.

 

30 Eylül 1986’da kendisiyle ilişki kuran bir kadın ajan vasıtasıyla önce Londra’dan Roma’ya oradan da uyuşturucu verilerek deniz yoluyla İsrail’e kaçırılmıştı. 7 Ekim 1986’da konduğu Aşkelon Cezaevi’nde Mart 1998’e kadar tamamen tecrit edildiği bir hücrede 11,5 yıl geçirdi. Bu süre boyunca metal bir paravan ardından arada bir olmak kaydıyla ailesinden, avukatlarından ve rahibinden (bir süre önce Hıristiyan olmuştu) başka kimseyle görüşmesine izin verilmedi. “Ben, Şabak ve Mossad’a beni çökertmeyi, çıldırtmayı başaramadıklarını söyledim. ABD Başkanı George Bush’dan, Tony Blair, Gerhard Schroeder ve Putin’den İsrail’den çıkabilmem için bir şeyler yapmalarını istiyorum. Şimdi bugün tüm bu liderler İsrail’in nükleer sırları hakkında konuşmalı ve bunlarla uğraşmalılar. İsrail’e yardım eden ve İsrail’in sırlarına ortak olan Batı’nın, ABD’nin, Kanada ve tüm Avrupa’nın bu sessizliğe ve gizli işbirliğine son vermesinin zamanı geldi. İsrail’in nükleer silahlara ihtiyacı yok. Özellikle de bütün Ortadoğu’nun nükleer silahlardan temizlendiği bugünlerde. Bugün benim tüm dünyaya mesajım, Dimona Reaktörü’nün denetime açılmasıdır. 18 yıl boyunca benim arkamda duran, bana destek olan ve dostum olmaya devam eden herkes kahramandır. Ben, özgürlük iradesinin bir simgesiyim. İnsan ruhunu çökertemezsiniz!” (BBC News, Vanunu Speaks: Key Quotes, 21 Nisan 2004)        

 

İsrail’in nükleer silah edinmeye olan ilgisi, kurulduğu 1948 yılının hemen sonrasına rastlıyor.1952 yılında İsrail Atom Enerjisi Komisyonu kuruldu ve orduyla yakın işbirliği içinde çalışmaya başladı. 1953 yılında Necef Çölü’nde bulunan uranyumun çıkarılması sürecinin başarıya ulaşması ve bu uranyumun nükleer silah yapımında kullanılan plütonyuma dönüştürülmesini sağlayan ağır su (heavy water) üretiminde yeni bir yöntemin geliştirilmesi, İsrail’e bazı önemli nükleer maddeleri kendi başına üretme kapasitesi sağladı. Bu arada İsrail, Necef Çölünde bir nükleer reaktör inşası için Fransa’yla gizlice anlaştı ve www.globalsecurity.org sitesinin bildirdiğine göre 1950’li yılların sonlarına doğru Dimona Nükleer Reaktörü’nün inşası başladı. 1960 yılında Başbakan Ben Gurion buranın “barışçıl amaçlarla” inşa edilmiş bir nükleer araştırma merkezi olduğunu kabullenene kadar İsrail, inşa edilenin bir tekstil fabrikası ve tarımsal ve metalürjik araştırmaların yapıldığı bir kompleks olduğu iddiasındaydı. 1960’lı yıllar boyunca Amerikalı denetçiler Dimona’yı defalarca ziyaret etmelerine karşın İsrail, nükleer silah üretimini dünyanın ‘gözlerinden kaçırmayı başardı’. Nitekim 1968’de Amerikan gizli haber alma teşkilatı CIA, İsrail’in nükleer silah üretiminin çoktan başladığı sonucuna varıyordu. Bundan sonra İsrail’in elindeki nükleer silah kapasitesi hep bir tartışma konusu olsa da Mordechai Vanunu 1986’da Dimona Reaktörü’nün gizli faaliyetlerini duyurana kadar bu tartışmalar spekülasyonlardan ileri gidemedi.

 

5 Ekim 1986’da Vanunu’nun İsrail’in nükleer silah programını bütün ayrıntılarıyla ve fotoğraflarla duyuran açıklamaları Sunday Times gazetesinde yayınlanmaya başladığında tüm dünya İsrail’in sanıldığından çok daha büyük bir nükleer cephaneye sahip olduğunu şaşkınlıkla öğrendi. O güne dek bu ülkenin yaklaşık 20 nükleer silah başlığına sahip olduğu düşünülürken Vanunu’nun verdiği ayrıntılarla bu sayının en az 100 olduğu ama 200’e kadar da ulaşabileceği anlaşıldı. Vanunu’nun açığa çıkardığı ve konunun uzmanlarınca da doğrulanan bilgiler, “yalnızca baş müttefik Amerika’nın İsrail’in nükleer programına göz yumduğu gerçeğini ortaya koymakla kalmadı.” Bu bilgiler sayesinde dünya, Dimona Reaktörü’nün 1985 yılında haftada 1.2 kilogram plütonyum üretme kapasitesine ulaştığını öğrendi. Bu da İsrail’in yılda 12 yeni nükleer silah üretebilmesi anlamına geliyordu. Vanunu, Sunday Times’a yaptığı açıklamalarda ayrıca 1960’lı yıllarda reaktörü denetlemesine izin verilen Amerikalı uzmanların inşa edilen sahte duvarlar, sahte kontrol panel odalarıyla nasıl aldatıldıklarını da ortaya koyuyordu. Önlerine örülen duvarlarla yeraltındaki 6 kata inen asansörler gizlenmiş, böylelikle Amerikalıların, nükleer silah üretimini fark etmeleri engellenmişti.   

 

Ortadoğu’ya nükleer silah sokan ilk ülke olmayacağını defalarca dile getiren İsrail, yıllardır Amerika’nın da göz yumduğu, dahası desteklediği bir muğlaklık politikası izlemekte. İsrail, dünyaya Dimona Reaktörü’nün barışçıl amaçlarla kurulup kullanıldığını duyursa da Nükleer Silahların Yayılmasının Engellenmesi Anlaşmalarını hiçbir zaman imzalamadı. Saddam yönetimindeki Irak’ın, Suriye’nin, Libya’nın sahip oldukları varsayılan kitle imha silahlarıyla, İran ve Kuzey Kore’nin nükleer programlarıyla yakından ilgilenen uluslararası toplum, İsrail’in nükleer programını denetleme konusunda hiçbir ciddi çaba göstermedi. Bugün dünyanın beşinci büyük nükleer gücü olarak kabul edilen İsrail’in yürüttüğü silahlanma programının gerçek boyutları hâlâ tam olarak bilinmiyor. Mordechai Vanunu’nun öyküsünün duyurulması ve gündemde tutulması bu açıdan da özel bir önem arz ediyor. Ortadoğu’nun ve tüm dünyanın barışı için İsrail’in nükleer silah programının ayrıntılarının bilinmesi ve derhal durdurulması gerekiyor. Hemen tüm komşuları tarafından tehdit unsuru olarak algılanan, işgal altında tuttuğu ve bir açık hava hapishanesine dönüştürdüğü Filistin topraklarında insanlığa suç teşkil eden uygulamaları dünya halklarının tepkisini çeken İsrail’in nükleer ve diğer kitle imha silahlarına sahip olması, bu silahları bulundurma gereği duyan başka devletlerin denetlenmelerini de güçleştiriyor.

 

Vanunu, eşine az rastlanan bir cesaretle ömrünün geri kalan kısmını özgürce yaşayamamayı ve hatta ölmeyi göze alarak insanlık ve dünyanın geleceği için doğru bildiğini yaptı. O büyük bürokrasi çarkları, devletin eli kolu her yere ulaşan devasa güvenlik aygıtı, çok uluslu şirketler, basın tekelleri, ulusal ve küresel çaptaki çıkar grupları karşısında, bireyin çaresiz ve güçsüz bırakıldığı modern dünyada insanın hür iradesinin hâlâ bir çok şeye kadir olduğunu gösterdi. Şimdi bizlere düşen, hem İsrail’in nükleer silah programının uluslararası denetime açılması girişimlerine katkıda bulunmak hem de Vanunu’nun gerçek özgürlüğe kavuşabilmesi çabalarında ondan hiçbir desteği esirgememektir. En az bir yıl boyunca internet ve cep telefonu kullanması dahil birçok şey yapması yasaklanan, pasaport verilmeyen Vanunu, Kudüs’te bulunan Anglikan Kilisesi’ne sığınmış durumda. İsrail yönetimi ve basınınca vatan haini ilan edildiği ve hükümet güvenliğini sağlamayı reddettiği için İsrail’de kaldığı sürece can güvenliği de bulunmuyor. Dünyanın dört bir yanındaki dostları, koşulları bir parça yumuşamış olsa da Vanunu’nun bir bakıma hâlâ süren hapis hayatına son vermek, onun istediği gibi özgür bir insan olarak yaşamını sürdürmesini sağlamak için kampanyalar düzenliyorlar. Bu yazıyı ve 30 Mayıs 2004 akşamı BBC 2 kanalında yayınlanan belgeselin çeviri  metnini okuyanlar da Vanunu’nun dostları arasına katılabilir, bu kampanyalara katkıları ve doğrudan ona yazacakları mektuplarla desteklerini duyurabilirler. Zira Vanunu’nun tam anlamıyla özgür olması, artık sırf onu ve dostlarını ilgilendiren bir konu değildir. Bu, dünyanın nükleer ve diğer tüm kitle imha silahlarından arındırılması çabalarının da gün geçtikçe sıkılaştırılan bir güvenlik rejimine tutsak edilmek istenen insan oğlunun da kaderini doğrudan etkileyecek bir mücadeledir. Gelecek nesillere umut taşımak için... 

 

******

 

Bu yazı BBC News sitesindeki yazılardan yararlanılarak hazırlanmıştır.

 

Vanunu ve onunla ilgili olarak düzenlenen tüm kampanyalar hakkında http://www.vanunu.freeserve.co.uk/index.htm sitesine de başvurulabilir. 

 

Mordechai Vanunu’nun yazışma adresi: 

c/o St George's CathedralPO Box 1901820 Nablus RoadJerusalem, Israel