Ömer Madra: John Ross’la beraberiz, kendisi yazar, aktivist, uzun süre Zapatistalarla Chiapas bölgesinde yaşamış, şimdi de bir ‘canlı kalkan’ ya da ‘insan kalkanı’ olarak Irak’ta savaşı kendi bedeni ile durdurmak üzere geliyor. Dün de NTV’de kendisi ile bir röportaj yapıldığını görmüştük şimdi de kendimiz bir ‘ifadesini’ alalım diyoruz. Savaş kaçınılmaz mı?
John Ross: Evet, kesinlikle kaçınılmaz ama önlenebilir de. Bunun için karar verildi, silahlarının ne kadar gelişkin olduğunu ve geliştirdiğini hergün gazetelerden okuyoruz. Yeni silahlarının bir çeşit gövde gösterisini de yaptılar, şimdi mesela Amerika’da yeni savaş olursa, girdikleri zaman benim gibi gazetecilerin olduğu gibi bütün dünyadaki gazetecilerin de bu olup bitecekler hakkında herhangi bir fikrimiz olmayacak çünkü internet dahil olmak üzere, bütün haber kaynaklarını kesecekleri yeni silahları olduğunu da söylediler. Böyle bir gösteriye girişiliyor. Bu başkan Bush tarafından babasının intikamını almaya yönelik politik bir hareket, ama uluslararası hukuk intikam üzerine çalışmıyor. Tabii ki petrol kaynakları, dünyanın en büyük ikinci rezervi. Cheney’nin şirketi Halliburton bu işin içerisinde, bu şirketin içerisinde aynı zamanda başka bir inşaat şirketi de var, o da yeniden yapılanmada çok görev alacak. Bu yapılmış bir anlaşmadır; dünyanın geri kalanının başına ne geleceğinin hiçbir önemi yok, ABD’de yarım milyon insan sokaklarda savaşa karşı çıkıyor, düşünün ki bu savaş çıkmadan önce; savaş çıktıktan sonra nasıl olacağını hayal edebiliyor musunuz?
ÖM: Bağdat’a gidiyorsunuz, bir insan kalkanı mı yoksa bir şahit olarak mı gidiyorsunuz?
JR: İkisi birden. Bedenimi bombalarla Irak halkının, Irak insanlarının arasına koyacağım. Saddam Hüseyin’i kesinlikle desteklemiyorum, bu elbette dünyanın en yozlaşmış rejimi ortadan kalkmalı fakat bu Bush’un kararı olamaz, bu konuda kararı Bush’un vermesi savunulamaz. İngilizce’de ‘people’ ve ‘persons’ kelimeleri arasında bir ayrım var ‘halk’ ya da ‘bireyler’ (kişiler) arasında, ben tek tek ‘kişiler’i, orada yaşayan kanlı-canlı, yeryüzünün herhangi bir yerinde yaşayan insanları düşünmemiz gerekiyor ve onları savunmaya, desteklemeye gidiyorum. Uzun ve asi bir hayatım oldu, pek çok mücadelenin içinde bulundum, Latin Amerika’da da bulundum son 40 yılda, şimdi de oraya gidiyorum. Çok uzun bir yolculuğum oldu, pek savaş, vb. gördüm özellikle Vietnam savaşında askere alınmalara karşı daha 18 yaşımda iken ilk karşı çıkanlardan biriydim. Reddettim askerlik görevini, aslında bugüne kadarki bütün hükümetlerin ABD hükümetlerinin dünyada yaptıkları zorbalıklara karşı çıkan eylemlerim oldu ve hapse de girdim. Ondan sonra da Meksika’nın orijinal (asli) halkı olan Chiapas’taki Zapatista denen yerlilerin arasında uzun süre çalıştım. Orijinal hali biliyorum ve Irak’ın bulunduğu bölge de dünyanın en eski medeniyetinin beşiği, Bush bu medeniyeti ortadan kaldırmaya nasıl cüret edebilir. Belki de ölmek için en iyi yol budur. İyi bir ölme yoludur bu, bugüne kadar yararlı bir şekilde kullanmaya çalıştım hayatımı, şimdi de bu yararlı bir ölüm.
ÖM: Bu dehşet verici bir kavram aslında. Nasıl bir grupla gidiliyor?
JR: Kalabalık bir grupla gitmek istiyoruz, bu bir bireysel eylem değil ama biraz da yavaş gidiyoruz, bu karavanların Londra’dan gelmeleri vakit alıyor ama Cumartesi gününe kadar burada olmaları bekleniyor. Bunlar lojistik sorunlar, halledilmesi lazım. Ben önümüzdeki günlerde gelmelerini beklemeyebilirim de, tabii ki tek başıma da gideceğim, bu bireysel bir hareket değil, bir grup halinde harekete geçilmesi daha iyi olur.
ÖM: Bugün bir basın toplantısı olacak mı?
JR: Hayır, henüz durum belli değil, tabii toplu olarak gitmek çok daha faydalı ama eğer organizasyon da tamamlanamıyorsa o zaman da parça parça, ben kişi olarak da öncelikle gideceğim ve Irak’taki insanlarla Bush’un bombalarının arasına kendi bedenimi koyacağım.
Bu arada da Zapatista denilen grubun dünya hakkında çok önemli bir deneyimi, bir mücadeleyi yansıttıklarını düşünüyorum. Türkiye’de ne kadar bilindiğini bilmiyorum ama onların deneyimlerini anlatmak gerekiyor. Onlar kendi halkları için mücadele etmekteler, bununla beraber aynı zamanda da çok daha büyük bir mücadelenin, dünyanın her tarafındaki mücadelelerin de bir parçası olduklarını söylüyorlar. Chiapas yerlilerinin bir deyişi var: “sessizlik bizim en büyük silahımızdır”. Kendilerinden uzun süredir ses çıkmıyordu, sonra birden sessiz sedasız örgütleniverdiler ve yeni yıl girerken, birden 20 bin insan Cristobal Las Casas’da ortaya çıktılar ve ellerinde meşalelerle ortada büyük bir gösteri yaptılar.
Orada söyledikleri söz çok önemliydi “biz her türlü tiranlığa, zalimliğe, zorbalığa ve teröre karşıyız” ve ikisinin adını da bir arada söylediler “Bush bir tirandır, zalimdir ona da karşıyız, aynı zamanda bin Laden de bir tiranlığı ve zalimliği temsil etmektedir, ona da karşı çıkıyoruz” dediler. Tiranlıktan da bahsedince şunu da söyleyelim George Bush’la ilgili, kendisi seçilmedi, seçimlerde çok minik bir oy farkı vardı, daha sonra bir cumhuriyetçi tarafından tayin edilen yüksek mahkeme Bush’u seçti. Ama demokratik bir seçim değildi, Bush seçimleri çaldı! Seçimlerde zaten Al Gore gibi zayıf bir aday vardı fakat ona karşı bile Florida eyaletinde dahi 20 bin oyla kaybetti. Ayrıca hala tartışılan başka kaybolan oylar da var. Fakat sonuç olarak seçilmiş değil atanmış bir lider olarak ortaya çıktı, çünkü yüksek mahkeme (supreme court) ABD’nde oldukça dar, 5-4 bir çoğunlukla kendisini atadı, dolayısı ile tiran derken, tiranlar seçilmezler, atanırlar.
Ben birçok mücadele meydanlarında bulundum, Şili, Peru, Bolivya, Kolombiya’da... Şili’de Santiago’da Pinochet’nin polisi ile sokaklarda gaz bombaları ile mücadele, 1 Mayıs’ın 100’üncü yıldönümünde ana caddede yürüyüş sırasında Chicago şehitlerinin isimlerini anabilmek için –sokaklara adları verilmiş ama Amerikalılar onların farkında bile değiller-- yürüdüm.
Zapatistaları devrimden önce tanıma fırsatını buldum ve 9 yılımı orada geçirdim: özerklik istiyorlar, ortodoks olmayan son derece asil insanlar. Tarihten derslerini çıkarmışlar, kendi eğitimlerine, kendi hayatlarına, kendi ekonomik düzenlerine kendileri karar vermek istiyorlar, son derece donanımlı insanlar. Meksika’dan kopmak, ayrı bağımsızlık istemiyorlar ama kendi bölgelerinde kendi kaderlerini tayin etmek için mücadele veriyorlar. Enteresandır, bana gelen bilgilerden haberini önceden almıştım ve Chiapas’ta bir ayaklanma olacak, devrimci bir hareket olacak diye, onun için erken gittim ve şimdi 9 yıldan beri takip ediyorum. Onlar 3000 yıllık Maya tarihinden derslerini çıkarmış insanlar, çok köklü bir tarih var orada. Oradan yine son derece köklü bir tarihin olduğu yere gidiyorum, Bağdat’a gidiyorum. Orada duracağız. Tabii ben Bush’un Amerikalı yurttaşlarla ya da Iraklı olmayan yurttaşlarla, Iraklı yurttaşlar arasında bir fark gözeteceğini zannetmiyorum ama bunun da çok önemi yok, çünkü çok fark da yok. Biz dünya yurttaşlarıyız, dünya vatandaşlarıyız hep beraber orada.
ÖM: Kırk yıldan beri bu mücadelelerde hem gazeteci olarak, mesleki olarak hem de bilfiil aktif olarak mücadele neredeyse orada olan ilginç bir kişiliğiniz var, dolayısı ile demek ki canlı kalkan harekatı ile beraber mücadele devam ediyor öyle mi?
JR: Evet, Meksika’da tanıdığım bir çiftçi dostum vardı, böyle toplantılar yapıldığı zaman her konuşmasını mutlaka “mücadele devam ediyor, ediyor, ediyor, ediyor...” diye bitirirdi. Mücadele bir süreklilik, kesintisiz bir çember, hayatın ta kendisidir.
ÖM: Zapatistalarla ilgili koskocaman bir kitap çıkarttınız, bu grupla yaşantılarınızı, deneyimlerinizi paylaştınız, onların düşünce biçimlerini yansıtmaya çalıştınız. Dinleyicilerimiz için “The war against oblivion” (Unutulmaya karşı direniş ve savaş) adlı bu kitaptan biraz bahseder misiniz?
JR: Bu Zapatistaların en önemli felsefelerinden biri 3000 yıllık Maya uygarlığının tarihten süzdüğü şey varlığının, yaptıklarının, konuştuklarının, yarattıklarının, müziklerinin ve her türlü kültürel faaliyetin tarihten silinmesine karşı bir direniş. En çok bununla belirleniyor. Zapatistaların bu temel felsefesini anlatmak üzere ortaya koydum. Unutulmaya karşıyız ve aynı şekilde bununla mücadele ederken de Irak’taki son mücadelede bu medeniyetin, bu insanlığın, bu bireylerin ve kişilerin unutulmasını, tarih sahnesinden silinip gitmesini ve başka kar, vs. gibi gündelik, pratik amaçların baskısı altında silinip gitmesini önlemek için.
ÖM: Çok teşekkür ederiz. Gazeteci-yazar ve devrim mücadelelerini takip eden John Ross, canlı kalkan olarak Bağdat’a gitmek üzere...
(4 Şubat 2003 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.)