Talihe herkesin ihtiyacı var;
bazılarının daha da fazlasına...
Kafesteki yavru sıçanlardan birisi, annesi ona yüz vermedikçe gidip gidip sürtünmeyi epey bir sürdürdü. Her yaklaştığında gördüğü bu yabancı muamelesine akıl erdiremez bir tavır takınıyor, usanmaksızın annesinin çevresinde dolanıyordu. Birkaç saatin sonunda, kenara çekilip, önüne konan tabldot yemeklere bile yüz vermemeye başladığında, “anneden kötü muamele görmüş yavru” için bir hayvan modeli olmuştu bile... Beyin dokusundan ve beyin-omurilik sıvısından alınan örneklerde anneden ilgi bekleyip de alamadığı saatlerin biyolojik yapı üzerindeki etkilerini araştıranlar, kortikotropin salgılatıcı faktörün (CRF) neredeyse iş yapmaz durumda olduğunu gördüler.
Annenin “kötü muamelesi” başlamadan önceki düzeyinin çok altına düşen CRF’nin ana görevi stres dönemlerinde strese ilişkin bedensel düzenlemeleri yapan hormon ve peptidlerin (örn. Kortizol) uygun salgılanmasın sağlamak... Oysa, kötü muamele gören yavrunun devamlı stres hâli, vücutta strese ilişkin ne kadar hormon ve peptid varsa, hepsini kana salıverdirdiğinde, telefonların kilitlenmesine benzer bir şekilde, CRF’yi köstekliyordu.
Yavru sıçanın yemeden içmeden kesilmesine, köşedeki alkol biberonunda kendini teskin etmesine ya da bir kenarda kös kös oturmasına sebep olan durumun bir tür depresyon olabileceğini düşünebilirsiniz. Peki, bir antidepresan kullanmak bu süreci tersine döndürebilir mi? Sıçana 3 hafta süre ile paroksetin (bir tür antidepresif ilaç) verdiğinizde, iki şey oluyor: CRF salgılanımı normale dönüyor. Sıçan hareketlenip kafesteki sosyal hayata, yiyip içmeye geri dönüyor.
Geçmişin yaraları sarılmış sayılır mı? Çocukluğunda ihmal edilmiş, kötü muamele görmüş kişiler depresyona girdiklerinde benzer bedensel değişiklikler oluyor mu? Amerikan Psikiyatri Birliği’nin bu yıl San Francisco’daki toplantısında konuşmacılardan Charles Nemeroff insanlardaki CRF ve kortizol değişikliklerinin benzer olduğunu belirtti. Depresyonu etkileyecek tedavilerin bu biyolojik değişiklikleri de düzeltmesi beklenebilir, eğer travma, hormonal değişiklikler ve depresyon arasında bir ilişki var ise....
Travmaya ulaşmak
İlaç firmalarının etkinliğinin fazlasıyla hissedildiği bir kongrede, CRF ve kortizolün etkilerinin geri döndürülmesi için sadece antidepresanlardan söz edildiğini düşünürseniz, yanılırsınız. Nemeroff ve arkadaşları çalışmalarında, depresyon tanısı konmuş kişileri çocukken “kötü muamele” görmüş olanlar (“kötü muamele gördüğünü, ihmal edildiğini düşünenler” belki daha doğru bir terim olabilir) ile olmayanlar şeklinde iki kümeye ayırıyorlar. Uygulanan tedavi ise üç çeşit: yalnızca kognitif-davranışçı psikoterapi, yalnızca antidepresan, hem antidepresan hem psikoterapi. New England Journal of Medicine’de 2000 yılında yayımlanan çalışmada, psikoterapi olmadan uygulanacak ilaç tedavisinin daha ziyade “çocukluğunda kötü muamele görmemişlerde” (travmatize olmamışlarda) işe yaradığı gösterilmiş. Çocukluk travması olan depresif kişilerde ise, psikoterapi olmaksızın ilaçların etkisi çok zayıf kalmakta...
Çocuğunu ihmal ettiğini, onunla yeterince ilgilenmediğini düşünen anne-babalar: Bu eksiğinizin ne ölçüde kötü muamele ya da travma olabileceğini, çocuğunuza nasıl zararı dokunacağını soruyor, suçluluk duygusu içinde kıvranıyor olabilirsiniz. Ama, hiç yoktan, bir de çocuğu depresif mi yaptık diye dertlenmenize yol açmak istemem... Çocuğunuzu travmatize etmeniz, onun biyolojik yapısını bozacağınızı “garantilemez” (böyle niyeti olanlar varsa!). Zira, ihmal edilmeye gelmeyenler, kolayca travmatize olanlar, stresin bedensel etkilerini kontrol eden biyolojik dengelerin dış etkilere fazlasıyla açıklığını kontrol eden genlerden yana pek şanslı değiller... Dış etkiler, küçük yaşlardaki travmatik olaylar, “ihmal ve kötü muamele” sayılabilecek her şey dengelerini altüst etmeye yeterli oluyor. Çocukların davranışlarındaki bozulmalar bu altüst oluşun ilk işareti... Kim kolayca travmatize olabilir, bunun nesnel belirlemesini yapabilecek biyolojik testler henüz yok, ama dikkat dağınıklığı ya da hiperaktivite diye bilinen durumdaki çocukların en kolay incinenlerden olduğu biliniyor. Yaşananların travmatik olarak algılanmasını kolaylaştıran bir biyolojik sisteme sahip olan bu çocuklara “muamele”miz, gerekli gereksiz kortizol salınımını, kortizolü gördü mü kana daha fazla karışan değişik sitokinleri ve CRF’nin giderek etkisizleşmesini getiriyor. Beynimizin dış dünyayla ilişkisini düzenleyen bölgelerinin işlevlerini bozan bu karmaşık görünen denge değişikliğinin Türkçesi şu: Anne-babadan ihtiyaç duyulanı alamama, hayatın tadını daha başlangıçtan kaçırabiliyor. Hayatın tadını almak için son fırsat bu değil bereket versin...