3 Eylül 2009
Tolga Korkut
www.bianet.org/bianet/siyaset/116839-hukumet-baris-dilinden-uzaklasmamali
Prof. Dr. Doğu Ergil, Kürt sorununda son durumu analiz ederken, şu örneği veriyor: "Einstein'a sormuşlar. 'Evrende ne oluyor' diye. 'Bir şeyler kımıldıyor' demiş. Durum bu. Bir şeyler yerinden oynadı. Şimdi yerine oturacak. Ama bu zaman alacak."
Ergil'e göre temel değişiklik, toplumun kendi büyük sorununu nasıl çözeceğini konuşmaya bşlamış durumda. "Halkımız buna değil, yukarıdan aşağıya söyleme, 'şunu yap, bunu et' denmesine alışık. Şimdi 'söyleşi' dönemi başladı. Sivrilikler de yavaş yavaş törpüleniyor. Şimdi kabul etmediği şeylerin bir zaman sonra makul olacağını görecektir. Türkiye bu söyleşiye alışık olmadığı için şaşırdı. Yukarıdan aşağıya söylemle siyaset yaptığına inananlar, CHP, MHP ve onlar gibi düşünenler çok daha büyük bir şaşkınlık içindeler.""Umarım geri adım değildir"
Ancak Ergil, yaklaşık bir buçuk ay önce adlı adınca "Kürt sorunu" diyen hükümet yetkililerinin şimdi bol bol "terörle mücadele", "milli birlik ve bütünlük projesi" gibi ifadeler kullanmasına, bir yandan da Başbakan'ın son dönemde sık "bedeli ne olursa olsun geri adım atmayacağız" demesine dikkat çekiyor.
"Durum demokratikleşme, toplumun sorun çözme süreci olarak değil, parçalanma, bölünme gibi müthiş ithamlarla karşılandı. Bu kesim orduyu, yargıyı da harekete geçirdi. Kırmızı çizgilerden bahsetmeye başladılar. Umarım bu bir geri adım değildir, temkinli davranmaya yönelik taktik bir adımdır. Umarım hükümetin stratejisi çözüm sağlamaktır."
Ergil'in süreçle ilgili bazı saptamaları şöyle.
Toplumsal anlaşmazlık çözümünde yüzde 100 memnuniyet olmaz: Ben buna "asayiş", "terör" değil, "toplumsal anlaşmazlık" diyorum. Bu kadar geniş çaplı bir uzlaşmazlığın olduğu, bunu dile getirenlerin arkasında milyonların olduğu bir soruna, sosyal bilimlerde toplumsal anlaşmazlık denir.
Böyle bir durumda uzlaşma çabaları ve uzlaşmaya konu olacak ilkeler ve konular, hiçbir tarafın isteğine yüzde 100 uygun olarak gelişmez. Makul noktada, ikisinin de kayıp duygusunun olmayacağı, kazanç duygusunun bir diğerine üstün gelmek biçiminde algılamayacağı optimum durum tecelli eder. Ve bu memnuniyetsizlik uzlaşmanın da önünü kesmez, iki tarafın da rızasıyla oluşur.
Kolay olmayacak, ama kazanç büyük olacak: Bu süreç tabii ki olay olmayacak, ama toplumun kazancı büyük olacağı için, çeşitli kesimlerin kayıp duygularına üstün gelecektir. Kazanç ne olacak? Kan dökülmeyecek, şiddetle siyaset yapılmayacak, ülkenin hukuk sistemi normalleşecek, ülke kendi içinde ve dünyayla barış, uyum sağlayacak, refah ve üretkenlik artacak. Bu uzlaşma olacaktır.
Hükümetin yöntemi doğru: Hükümet akıllı bir şey yapıp hazır paket sunmuyor. "Gelin tartışın" diyor topluma. Toplum şimdiye kadar bu konuları tartışmamış, hep kurtarıcının kendini kurtarmasını ummuş, ama bu olmamış. Uzlaşma toplumsal müzakerelerden çıkacak. İnsanlar olumsuz koşullarda yaşsalar da, daha büyük olumsuzluk korkusuyla değişime direnebilirler. Dolayısıyla programa inanabilmeleri gerek. Değişim sonrası toplumun nasıl görüneceğine, vizyona inanabilmeleri gerek. Böyle süreçler ilk önce dirençle karşılaşırlar. Değişimin kayıp değil kazanç, var olana ekleme olduğunun anlaşılması zaman alır. Hükümetin başka çaresi de yok. Meydan okuyan bir dil kullanmayacaktır. Konsensüs partiler arasında olmuyorsa bile, toplum içinde olacaktır. Dolayısıyla partilerin direnci anlamsızlaşacaktır. Barışı toplum başaracak. Bu tartışmalardan neyin olup olamayacağı ortaya çıkacak. Hükümet de paketini oluşturacak. Bence iyi bir yöntem.
Barış dili, toplumsal aktörler: Hükümetin izleyeceği yöntemde şunlar çok önemli. Sonuçta barış olacaksa, barışın dilinden uzaklaşmamak gerek. Sürece mümkün olduğunca toplumsal aktörü katmak gerek. Topluma "Herkes kazançlı çıkacak, kaybeden yok" mesajını vermek gerek.