26 Haziran 2005Halit Kakınç
Dün Irak Dünya Mahkemesi’ne özel bir açıdan değindim. Amerika Birleşik Devletleri’nin tek başat güç olarak kalışının sonuçları üzerinde durdum. Bu işin sadece bir yanı. Her şey sembolik. Olaya işin hukuk çerçevesinden bakacak olursanız, söylenecek söz değişir. Böyle bir mahkemenin elbette hukuk yönünden hiçbir temeli yok. Hukuk bilimin elifba’sında öğretilen bir temel prensip vardır: Bir mahkemenin hukukça kastedilen anlamda bir mahkeme olabilmesi için, ele alınan suçtan önce teşekkül etmesi ve o suç her ne ise cezasının belli olması gerekir. Bu hukukun temel kuralıdır. Tartışılacak hiçbir yanı yoktur. Bu açıdan bakıldığında, Irak Dünya Mahkemesi hangi kurala göre yargılama yapacak, belli değildir. Sanıkları nasıl getireceğinin hiçbir müeyyidesi yoktur. Bir an gerilere dönün ve Yassıada duruşmalarını hatırlayın. Yassıada, suç olduğu ileri sürülen fiiller işlendikten sonra kurulmuştur. Bu yüzden hukuk dışı bir kara lekedir. Aynı şekilde bugün Ermenistan bir mahkeme kursa, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı soykırım iddiaları çerçevesinde gıyabında yargılasa, ne ifade eder! Olay semboliktir. Hukuk yanını büyütmeye gerek yoktur. İran seçimlerinden çıkartılacak dersler Yanıldım, bağışlayın. İran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu için tahminde bulunurken, Ahmedinecad, Rafsancani’yi ılımlı göstermek için ileri sürülmüş göstermelik bir adaydır. Rasancani, ikinci turu açık farkla götürür diye yazdım. Tutmadı. 49 yaşındaki Ahmedinecad, Tahran Belediye Başkanı. Seçim kampanyası, Rafsancani’ye kıyasla çok daha mütevazı çizgiler içinde gerçekleşti. Seçim tahminlerinde bu, hayatımdaki ikinci yanılgım. Yıllar önce profesyonel bir iş olarak Zülfü Livaneli’nin İstanbul Belediye Başkanlığı adaylığında, seçim bürosunun başındaydım. Kampanyasını yöneten 3 kişiden biriydim. Seçimi yüzdeyüz kazanacak diye düşünürken, ancak üçüncü olabildi. Tayyip Erdoğan, fark yaptı. İlginçtir, belediye başkanlığı görevinden de başbakanlığa yükseldi. Ahmedinecad da, Tahran Belediye Başkanlığı makamından cumhurbaşkanlığına geçti. Elit tabaka, Ahmedinecad’ın muhafazakarlığının üzerinde dururken, o, İran’daki gerçek saatli bombanın genç kesimin işsizliği olduğu konusunu işledi. Ayakları daha gerçekçi bir tabana bastı. İran’ın gayrıresmi işsizlik oranı yüzde 30 ve bunun önüne geçilebilmesi için her yıl 800 bin yeni istihdam olanağına ihtiyacı var. Ahmedinecad bu konuyu işledi. Yetti. Asrımın esiriyim Asrımın eseriyim Aslında bu Pazar gününü sanata ayırmak, yaşayan Türkçe’nin en büyük yazarlarından Azerbaycanlı Anar’ı anlatmak istiyordum. Kalan yerle yetinmek zorundayım. 1938’de Bakü’de doğan Anar’ın İstanbul’da yeni bir kitabı yayınlandı: Ak Koç Kara Koç. Üç farklı rejim arasında bölünmüş bir Bakü. Biri koyu şeriatçı ve Farsça konuşulan bir bölge. Diğeri komünist, anadili Rusça. Üçüncüsü ise Türkçe’nin iyice bozulduğu, İngilizce’nin yüceltildiği yer. İçiçe geçmiş marjinalliklere bir gönderme. Başlığa iki dizesini aldığım Anar’ın babası Resul Rıza ve annesi Nigar Refibeyli de ünlü birer şairdiler. Armut dibine düştü. Baba ve anneden alma dizelere de yer vermek istiyorum: Gönlüm sensiz ağlar, seninle güler - Ata olmayanlar bunu ne bilir - Ayağa durmağın yadıma düştü. Sensiz ne gecem var ne de gündüzüm - Sen gidenden beri gülmeyip yüzüm - Gel uzun kirpikli körpece kuzum - Anar’ım, Anar’ım, decel (afacan) Anar’ım.