21 Eylül 2011Taraf
Hrant, yasak düşlerin su yüzlü, şiir ruhlu haylaz çocuğuydu; dilsizleştirilmiş acıların, “söylenmemiş sahipsiz şarkı”ların duru ve vakur sesiydi.
O bir “sevdalı bir menekşe”ydi; “eflatun/ özgürlükte açan/ inci kolyelerle/ süslü/ boynuna hiç ölüm yakışmazdı ki”. Ama vuruldu, “bir eflatun ölüm” oldu!
Bir dizi darbenin ardından gelmişti, onların toplamıydı bu cinayet; on yıllardır vurulan darbelerin özetiydi o kurşunlar. Ve cinayet devam ediyor!
Hrant, bir “hakikat anlatıcısı”ydı. Bir de ve belki asıl bunun için katledildi. Hakikatin, özgürleşme ve adalet için hayati önem taşıdığını çok iyi biliyordu. Dünyanın dört bir yanından milyonlarca insanın acı deneyimleriyle ve haksızlıklara karşı mücadeleyle demlenmiş ortak dilinden süzülen “hakikat olmadan adalet olmaz” şiarının bu topraklardaki yankısı olmuştu bu nedenle. Onunla birlikte “hakikati” bir kez daha öldürmek ve hakikatin sesini kısmak istediler. Şimdi de katlinin ardındaki hakikati karartmak istiyorlar. Hakikatle karartılınca adalet de katledilir.
Varlığı tarifsiz bir zenginlik, yokluğu dinmeyen bir sızı! Cinayetin üstünün hâlâ kapkara bir şalla örtülü olması, bu sızıyı derinleştiriyor. Cinayeti karanlıkta bırakmak, hakikatin ortaya çıkmasını ve adaletin gerçekleşmesini engellemek; bu cinayetin sorumluluğunu paylaşmakla aynı anlama geliyor.
Adaletsizlik, insan onuruna vurulan darbelerin en kadim ve apaçık ifadesidir. Adalet, onuru kurtarır ve korur. “Hrant için, Adalet için” sloganının anlamı da budur. Bu talebi en derinlerinde taşıyanların mektubu aşağıdadır:
Sayın Başbakan,
Arkadaşımız Hrant Dink’i öldürdüler. Beşinci yılına yaklaşan adalet arayışımız kadük kalmıştır.
Dilekçe verdiğimiz topyekûn devlet, kendini katile yakın gördü.
Zaten; katil, polis, bayrak ve muzaffer gülümseme kahramanlık posterinde poz vermişti.
Bir türlü ilamını malum edemediğiniz o kalabalık güruh, elbirliği ile kıstırmışlar, hain pusuda kurşun sıkmışlar, kaçmışlar, saklanmışlardı
Şikâyetçiyiz.
“Namus Sözümdür Adalet” diye ölü evinde ant içtiğiniz halde, Hrant Dink’i işaret parmağıyla gösterip “bunu” diyen yardımcınızı “Meclis Başkanı”, resmî makamda, adamları resmen “yakarız canını bak” diyen valinizi “Vekil”, emanet edilen canı kollamayan, kötülerin işini kolaylaştıran Emniyet Müdürü’nüzü “Vali”, 17 yaşındaki O.S’yi kocaman “Ogün Samast” ettiniz.
Kan adaletle susar, şikâyetçiyiz. İsim verdik soruşturun diye, İçişleri Bakanı’nız olmaz onlar bizim çocuklar dedi.
Dışişleri Bakanı’nız AİHM savunmasında bu toprakların yiğit evladına “Nazi” dedi. Çevik kuvvetleriniz Rakel Dink önlerinden geçerken katillere yazılan methiye türkülerini mırıldanarak Beşiktaş Adliyesi’nde koro yapıverdiler.
Katillerimizi adalet evine getiren Jandarma, cezaevi aracına “Ya sev ya terk et” diye yapıştırma asmıştı.
Sayın Başbakan, nedir daha derine inmeyi engelleyen o büyük kasabanın sırrı”? Nedir sözünüzü tutmanıza mani olan?
Azınlıklardan gasp edilenin birazını geri vermeniz sebebiyle seslendirdiğiniz nutukta “Bu ülkede hiç kimse ruh tedirginliğiyle yaşamayacak artık” diyordunuz Hrant’ın veda mektubuna atfen.
İnanın tedirginliğimiz her zamankinden büyüktür.
Sayın Başbakan, mala gelenin telafisi bulunur Cana gelene de davranınız.
O Anadolu Toprağı’ndan Hrant Dink’in payına bir metrekare toprak düştü; mezarıdır!
Kamera denen vaka-ü nüvis silinmiş, bize kalan azıcık 19 Ocak 2007 seyirliğinde beş kişi saydık Hrant’a pusu kuranlardan. Kim bunlar Sayın Başbakan?
Görüneni, görünmeyeni, katillerimizi istiyoruz, adalet olsun, hak hâkim olsun diye.
Bizim hakkımız bizde saklı duruyor, helalleşmekten başka çarenin kalmadığı savaş yorgunu memleketimizde.
Suallerimiz cevapsız... Adalet nöbetçisi “Hepimiz Hrant’ız” diyen yüzbinlerin eli hâlâ vicdanında... Cevaplarımızı almadan susmayacağız, sormaya devam edeceğiz.
Hrant için, Adalet için.
Hrant’ın Arkadaşları
*Fotoğraf: Hrant Dink Davası'nın 20'inci duruşması öncesi adliye önünde toplanan Hrant'ın Arkadaşları'ndan yazar Adalet Ağaoğlu,