Perihan Mağden20 Ocak 2007
Şimdi izin ver, izin verin, karmakarışık bir yazı yazayım. Ne bileyim iki saattir mi ne bi yandan ağlayıp bi yandan bağıran birinin yazısı. Olsun. Karşımda televizyon açık. Telefonum çaldığında açıp bağıra ve çağıra oraya buraya saydırıyorum. Pardon, demeç veriyorum. Sonra arada Osmanbey'de Agos'un önünde birikmiş kalabalığı ve senin yerde, taşlarda yatan cesedini gösteriyorlar Hrant Dink. O zaman da sessiz sessiz ağlıyorum. Yakışıklı bi adamdın. İyi bi adamdın. Çok iyi bi adamdın. Üstüne kâğıt örtmüşler, orda yatıyor olmana dayanamıyorum. En çok ölümünün 'bile bile lades' olmasına. 'Perşembenin gelişinin çarşambadan belli' olmasına. Tüm o lanet klişelerine, bu klişeleri topaçlayanların, tüm o Öngörü Kadınların ve Adamların en düşük, en belirgin, en akılcı, en hunhar, en hain öngörülerinin çıkmış olmasına- Hadi bas bas bağırarak söyleyeyim: SENİ KURBAN VERMİŞ OLMAMIZIN AĞIRLIĞINA DAYANAMIYORUM. Dayanamıyorum. Ağbi sen ne iyi bi adamdın. Ne efendi ve temiz ne cesur ve net ne özü sözü bir ne iyi, ne iyi, ne adanmış, ne helâl bi adamdın Hrant Dink. Bi kere benden çok daha Türktün. Hakiki bir Anadolu evladı (kelimenin iyi anlamıyla) hakiki bir yurtsever- bu toprakları, bu milletleri, bu insanları nasıl sever, nasıl düzgün sever, nasıl yürekli, koca yürek bir adamdın. Diyelim sen rahatça yurtdışına yerleşebilirdin. Ordan Türkiye'ye serbest atışlarla- bakarlardı yani sana. Ama sen hiç öyle korkak bi fare olmadın. Bi oportünist olmadın. Bi tacir, bi artist, bi buz patinajcısı olmadın. Sen kelle koltukta dolaşıyordun. Elini ve de yüreğini taşın altına sokuyordun. Sen hakikat serumu gibi; sahtekârlığı/adiliği/ikiyüzlülüğü şiar edinmişlerin topraklarında, BU topraklarda, ne İsa'ya ne Musa'ya yaranamadan, bildiğin ve inandığın doğruları haykırıyordun. Senin doğruya doğru, eğriye eğri diyen sesine katlanamadılar Hrant Dink. Seni boynundan kurşunladılar. Senin sesini sonsuza dek sonladılar. Bu topraklarda cesur ve dürüst ve iyi bir insanın yaşayabilme ihtimalini de. O ihtimali de, her birimiz için, her birimizin gözünün içine baka baka vurdular, kurşunladılar, kastettiklerini ispatladılar. Sesini ilk kez o meşum mahkemeden sonra telefonda duydum. O kadar efendi ve kibardın ki, ben tüm kibar insanların bende yarattığı ezilme hissine gark oldum. Mahkememe gelmiştin. Kapıda Linç Kalabalığı'nı görünce, provokasyona mahal vermemek için içeri girmemiş, gitmiştin. İşte bu nedenle (beni korumak için yani) mahkememde yanıbaşımda bulunamadığın için (beni koruyamamış olmaktan) özür diliyordun. İyiliğin karşısında unufak olmuştum. Seni 'Hayran Olduklarım' Müzemde en başlara koymuştum. Adın geçtiğinde içim aydınlanıyordu. Mahkeme kapılarında avukatların bile itilip kakılırken, yazdığın o vatansever yazı inadına/inatla/zorla yanlış yorumlanıp sana altı ay verdiklerinde filan, sana yapılanlardan BU memleketin bir kişisi olarak derin mi derin bir utanç duyuyordum. Senin hayatını aldıklarında utanç ve kahrımdan katılmama daha varmış. Daha sana neler yapacaklarmış! Seni YOK edeceklermiş. Buraları için fazla iyi ve güzel ve doğru ve cesurmuşsun. Sana kıyacaklarmış. Seni kurban edeceklermiş. Daha varmış. Sonra bir ay kadar önce İHD'nin bir toplantısında aynı masanın iki ucuna oturuyoruz konuşmacı olarak. Ben hani çok çok şakacı bir insanım ya "Bu memleketin bir Ermeni meselesi yoktur, bir Hrant Dink meselesi vardır" diyorum durumu özetlemek için. Diğer konuşmacılar gülüyorlar, salondakiler gülüyorlar, sen şaşırmış ama gülümsüyorsun. Ermeni cemaatindekiler seni beğenmediler, Patrikhanedekiler seni beğenmediler, Diasporadaki kokozlar seni beğenmediler. E, bi takım güçler hiç beğenmediler. Son yazında aldığın tehditlerden ve Derin Güçler'den söz ediyorsun. Ben de Derin Bağımlılar demek isterim onlar için. Ucu bucağı olmayan güçlerine, denetimsiz şartsız işlerine, kayıtsız şartsız varlıklarına o denli Bağımlılar ki, bu pozisyonlarını tehdit edecek her nevi muhalif sesi susturmaya yeminliler. Her nevi hakiki demokrasi talebi onların dinlerine imanlarına küfür, anlaşılan. Anlıyorduk. Anlıyoruz. Ben inan epey bi zamandır (bunca provalamanın ardından) bir suikast bekliyordum. Suikast? Ne soğuk, ne mesafeli bir kelime. Seni kurban ettiler iyi insan. Sen ömrümde tanıdığım en temiz ve iyi insanlardan biriydin. Bunu söylemeye dilim varmıyor ama buralara fazla geldin. Elleri kolları kırılsın. Güçleri kurusun. Sana kıyanlara değil, sana kıydıranlara kinim bitmeyecek. Seni seviyoruz.