7 Mart 2007Mehmet Altan
Yayın politikalarını ne belirler? Hassasiyet gösterilen konular. Anladım ki Digor’da öldürülmüş olmak bu hassasiyetler içerisinde değil. Bizim anayasa ile... İnsana saygının tek adresi sayılan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları da... Gazetelerin pek ilgisini çekmiyor. Bir tek Radikal Gazetesi hariç. ***Öldürüldükten sonra kulakları kesilen iki kişinin haberini de... Digor’da ölümü de sadece bu gazetede okudum. Digor’da ölüm... 14 Ağustos 1993’te... İzinsiz gösteri yapan kalabalığa... Güvenlik güçleri... Ateş açmış... 17 kişi ölmüş. 63 kişi de yaralanmış. Ölenler kim? Yedi yaşında bir çocuk. Yetmiş yaşında bir ihtiyar. Yaşasa bir hafta sonra evlenecek olan 21 yaşındaki Suna. *** Açılan ateşle 17 kişinin ölümü, 63 kişinin yaralanması yargıyı maalesef fazla heyecanlandırmamış. İddianamenin hazırlanıp davanın başlaması üç yıl almış. Üstelik... İddianame de neredeyse ölenleri suçlayacak... Hatta suçlamış da. Olayı gerçekleştirdiği söylenen sekiz özel harekatçı 10 yıl boyunca ‘kasten adam öldürmek ve adam öldürmeye tam teşebbüs’ suçundan tutuksuz yargılanmışlar. Bu arada tayinleri başka illere çıkmış... Hiçbirisi davaya katılmamış... Zaten sonunda da beraat etmişler. *** Ölenlerden yedi kişinin ailesi olayın peşini bırakmamış... Davayı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımışlar. Kars’taki olayda yaşam hakkının ihlal edildiğini... Yargılamanın çok uzun sürdüğünü... Şikayetlerine neden olarak göstermişler. *** Türk hükümeti önce üzüntüsünü beyan etmiş... Sonra da ‘aşırı ve orantısız güç kullanımını’ kabullenmiş. Ailelere dostane çözüm önermiş. Mahkeme de öldürülen kişilerin ailelerine 350 bin Euro ödenmesini karara bağlamış. Burada beni inciten... Ölümlerle birlikte yargının bu işe yaklaşımı. Yargı, hükümetin bile kabul ettiği bir suçu yok saymış. Aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, evrensel hukuk kurallarını hiçe sayan, hukuku savunmak yerine suçişleyen silahlı bürokrasiyi aklamaya çalışan bir zihniyeti mahkum ediyor. *** Kars’ın Digor ilçesinde vurulanları bizim yargı önemsememiş. Ölümlerini önemsemediği sadece onlar değil... Tokat’ta çatışma sırasında öldürülenleri çırılçıplak soymayı... Kaba etlerine zincir geçirip tanka bağlamayı... Kent içinde onları sürüye sürüye dolaştırmayı... Kulaklarını kesmeyi... Bütün bu vahşeti ‘suç’ saymayan da bizim hukuk sistemimiz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde mahkum olduğumuz her dava, Türkiye’de hukuk sefaletinin bir resmi gibi. *** Türkiye, orman yasalarının geçerli olduğu bir cangıl gibi... Bu utançtan ve çürümeden nasıl kurtulunur? Hukuka duyarlı olarak... Ne yazık ki o da yok. Digor’daki ölümü Strasbourg duydu. Ama Türkiye maalesef tam işitemedi.