28 ve 30 Ağustos tarihlerinde Sn. Ertuğrul Özkök ve Sn. Fatih Altaylı hayal üzerine yazılar yazdılar. Mantalite olarak kesinlikle katıldığım yazılar. Lütfen kendini beğenmişlik falan yaptığımı düşünmeyin ama Açık Site arşivlerine girerseniz, çok önceleri hayaller üzerine olan yazılarımı görebilirsiniz. Amacım ben daha önce bu konuya değinmiştim demek değil. Önemli olan bir konuya kimin önce veya sonra değindiği değil, üstünde durulması gereken bir konuya herkesin gerekirse aynı satırlarla bile değiniyor olmasıdır. Ancak bu şekilde bir kamuoyu yaratabiliriz. Bu nedenle bu yazıların mantığına katılıyorum. Hayal edebilmeliyiz. Ama işte benim sorunum burada başlıyor. Neyi hayal edeceğiz?
“... Denizin ortasında kurdukları palmiye şeklindeki ada projesinin ilki epeyce ilerlemiş. Bunun üstündeki bütün evler satılmış. Şimdi ikinci palmiye projesine başlanıyormuş. Bu arada denizin altında bir otel yapma projesi tartışılıyormuş. Bütün bunların anlamı şu: Dubai hayallere yatırım yapıyor. Arap çöllerinin ortasında yemyeşil hayal vahaları yaratıyor.”Bu bölüm aynen 28 Ağustos tarihli Hürriyet gazetesindeki Sn. Ertuğrul Özkök’ün yazısından alınmıştır.
Bakın Türkiye yaklaşık olarak bunları hayal ediyor: Sadece hayal etmiyor, yapıyor da. Üçüncü köprüyü hayal ediyor, Fırtına deresine baraj hayal ediyor, İzmit körfezine denizin üstünden yol hayal ediyor, Çanakkale’ye (Sn. Özkök’ün ikinci İstanbul hayal yeri) boğaz köprüsü hayal ediyor, duble yolları hayal ediyor, pıtrak gibi her şehre üniversite, hava alanı, liman hayal ediyor, 2B yasalarını hayal ediyor, ediyor ediyor ediyor. Türkiye zaten yıllardır rastlanamayan Anadolu parsını avlanması serbest hayvanlar listesinden çıkarmayı hayal edemiyor, Türkiye 2B yasası yerine doğal bozkırları, ormanları, denizleri korumayı hayal edemiyor. (Saros’a bile Karadeniz’den büyük trol gemilerinin çıkışına izin vermiştik bir zamanlar anımsayın.) Türkiye bu nüfus yapısı ile giderse sorunlarının içinde boğulabileceğini düşünemiyor. Bunu düşünemediği için bu yapıyı değiştirecek önlemleri hayal edemiyor.
Bir ülke hayalleri ile yaşar Türkiye reel politiğin değişebileceğini, değişmesi gerektiğini hayal edemiyor. Onun yerine “reel politik bu, onun gereklerini yerine getirmemiz gerekir” diyor, o reel politik ne kadar haksız da olsa. Yeni bir dünya düzeni düşünemiyor sonuçta. Türkiye başka ülkelerde yapılmış, üretilmiş teknolojileri Türkiye’de en iyimser olarak eşzamanlı ama çoğu kez sonradan uygulayarak bir şeyler üretmeyi hayal ediyor ve yapıyor da.
İster otomobil, ister uçak. Ama Türkiye yeni bir teknoloji ile marka olmayı hayal edemiyor. (Lütfen Türkiye’de üretilen bazı teknolojileri veya tekstil markalarını bana belirtmeyin. Önemli olan dünya ölçeğinde sahip olduğunuz ortalama patent sayısı, yayınlanmaya değer bulunan makale, atıf yapılan araştırma sayısı vb. çalışmalardır.)
Evet, kesinlikle bir ülke hayalleri ile yaşar. Kimi ülkeler sadece parayı verip denizin üstüne yol yapar ve sonra reel politiklere uyarlar. Beğenin veya beğenmeyin, ben dahil birçok kişinin birçok değer yargısını eleştirdiği Amerika ve benzeri ülkeler ise teknolojiyi hayal eder, uyulacak, uyulmasını kendilerine hak gördükleri reel politikler yaratırlar. Gerçekten her toplum hayal ettiği gibi yaşar. Uyar uydu olur, uymama gücünü kendinde bulur, yeni bir dünya yaratır. Benim hayallerim bunlar.
Sayın okurlar, son bir not. İçimizdeki şiddet duygusunu yok etmeden tel örgülerin kalkmasının pek bir çözüm olmadığını yazmıştım anımsarsanız. En önce tel örgüleri kaldıran Denizli sahasında olanları eğer seyretmediyseniz de okuyun. Biz eleştirinin şiddete dönüşmediği bir toplumu bile hayal edemiyoruz.