‘‘Kimler var bu gazetelerin başında? Kimler köşe kapmaca oynuyor gazete sayfalarında?’’ Pek çoğumuzun gazete okurken dilinden dökülen ve hepimizin artık sorarken bile sıkıldığı sitemkâr, isyankâr sorular bunlar.
Peki üniversitelerde kimler ders veriyor? Kimler bilgiyi paylaşıp yayıyor? Hem köşe yazarı hem de akademiksen, her şeyi söyleme hakkına, söylediklerin en basitinden adabı muaşerete aykırı olsa da, sahip misin?
Evet evet, adabı muaşeret, meslek etiği filan değil bahsettiğimiz. Daha çok evlerde öğrendiğimiz bir şeyden bahsediyoruz, Hani anne-babalarımızın, aile büyüklerimizin öğrettiği.
Bu soruları bize sorduran Hasan Bülent Kahraman’ın Sabah gazetesinde 12 Eylül’de yayımlanan ‘Kadın’ Bulmak Zor İştir başlıklı yazısı. Kendisi okuduğumuz bir yazar, makalelerini takip ettiğimiz bir akademik değil. Dolayısıyla yazısından geç haberimiz oldu. İyi ki de geç haberimiz oldu demeyeceğiz ama iyi ki de böyle haberimiz oldu.
Kahraman’ın bizi dehşete düşüren yazısından, Radikal Cumartesi ekinde Elif Türkölmez’in yaptığı bir röportaj sayesinde haberdar olduk. İyi ki de böyle haberimiz oldu zira böylelikle bir öfke nöbetinden ve hemen peşi sıra gelen umutsuzluk dalgasından kurtulmuş olduk. Elif Türkölmez’e, İmece Gündelikçi Kadınlar Birliği’nden Yıldız Ay’a ve Ev İşçileri Dayanışma Derneği Girişimcileri’nden Gülhan Benli’ye minnettarız. İyi ki varlar.
Hasan Bülent Kahraman’a ise en hafif tabiriyle teessüflerimizi iletiyoruz. Zira yine en hafif tabiriyle söylersek, koca bir cinsiyetçi ve seçkinci kendileri. Bize kalırsa, kendi ‘temizliğini’ kendisi yapmalı, üniversiteden ayrılmalı ve köşe yazısı değil günlük yazmalı.
Nereden başlamalı, ne demeli bilemiyor insan söz konusu Kahraman’ın bahsettiğimiz yazısı olunca. Emeği hiçe sayan, kendisini yüceltip kendisi gibi olmayanı aşağılayan, cinsiyet ayrımı yapan birinin yazdığı yazıda itiraz edecek onca şey var ki. Belki Hasan Bülent Kahraman’ın nasıl bir evde doğup yaşadığının, ne kıymetli kitaplara ve gömleklere sahip olduğunun, evlerinde ‘çalışan’ kadınlarla ne gibi mahrem anıları olduğunun bizi hiç ilgilendirmediğiyle başlayabiliriz.
Kahraman’ın çizdiği portre neticesinde vardığımız sonuç –kendisinin yalancısıyız– Kahraman, gayet ‘steril’ ve ‘rafine’ bir ortamda, feodal bir düzenin içinde büyümüş. Bizi ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren kısmı, büyürken ve ‘olurken’, gördüğümüz kadarıyla, durup çevresine hiç bakmamış, yaşadığı düzende aksayan bir şeyler olup olmadığını hiç sorgulamamış birinin üniversitede ders veriyor olması. Temennimiz derslerde ergenlik döneminde, evlerinde ‘çalışan’ kadınlarla yaşadığı mahrem anılarını anlatmıyor olması. Zira akademik bir eğitim almayı amaçlayan öğrenciler, evde ‘çalışan’ kadına dair fantezileri ve benzeri hikâyeleri, eğer isterlerse kendisinin yazdıkları kadar ‘akademik’ olmayan bazı başka kaynaklardan edinebilirler.
Adabı muaşerete gelirsek; bir zamanlar gazetelerin ek olarak verdiği 101 Adabı Muaşeret Kuralı gibi isimlere sahip kitaplarda, ilk on maddeden biri; ‘Mahremini kendine sakla’dır. Toplum içinde ne denli varsıl olduğundan bahsetmek de pek uygun bir davranış olarak kabul edilmez. Hatırlatma gereği duyduk.
Kahraman’ın yazısından anladığımız kadarıyla kadın denilen bir tür var ve bu tür son derece beceriksiz. Neyi nereye koyacağını bilmiyor. Kafası çalışmıyor; kitapların nasıl dizileceğini, hangi çamaşırların nasıl yıkanacağını bir türlü öğrenemiyor. Lakin bu türün bazı örnekleri var ki, onlar kahır çekmekte, yemek yapmakta, erkeğin arkasını bir şekilde yalapşap da olsa toplama konusunda uzmanlaşmış.
Gayet maharetli olduğu bir konu da var elbette bu türün; hamile kalmak. Bu türün çoğu hamile kalmayı beceriyor. Ee, onda da malum erkeklerin katkısı büyük. Özcümle Hasan Bülent Kahraman der ki, bu kadın denilen türden bir halt olmaz. Olsa olsa anne olur.
‘Kahraman’ söylememiş ama onu da biz ekleyelim; bu türe mensup bireyler, değerli eserleri sadece erkeklerin masalarını toplarken gördüklerinden, bizim gibi ancak gazetelere, gazetelerin verdiği kitaplara gönderme yapabilirler herhalde. Foucault’ya filan değil. Kendilerini lütfen mazur görünüz. Kadınlar işte!
Desin tabii, Hasan Bülent Kahraman istediğini desin. Düşünce ve ifade özgürlüğüne saygımız var. Lakin kendisine naçizane bir tavsiyemiz olacak; bunları mümkünse, dost meclislerinde desin, günlüğüne filan yazsın. İsminin önünde akademik ve köşe yazarı yazarken, kamusal alanda söylediklerine bir parça özen göstersin. Birileri onu dinleyip ciddiye alıyor olabilir.
Sonra kütüphanesinde şöyle bir dolansın. Büyük büyük ‘adam’ların yazdığı ‘teorik’ kitapları zaten okumuştur ama Aksu Bora’nın Kadınların Sınıfı: Ücretli Ev Emeği ve Kadın Öznelliğinin İnşası’na ve 101 Adabı Muaşeret Kuralı benzeri kitaplara da bir göz atsın.
Öğrencilerine de seslenmek isteriz buradan; biz olsak bir kadın olarak derslerini boykot eder, girmezdik.
Çiğdem Dalay: Kadın