ed. Çağlan Yazıcı Likya Yollarında Uranus Fotoğraf Ajansı ve Yayıncılık, 2012, 464 s. |
“Tanımak, dünya mirasının izlerini sürmek için Likya yollarına düşmenin zamanıdır... Bu coğrafyada paylaşılacak, unutulmaz anılarımız olacaktır...” Editörlüğünü Çağlan Yazıcı’nın üstlendiği, metinlerin ve fotoğrafların Erdal Yazıcı’ya ait olduğu Likya Yollarında, çok yönlü bir kitap. Hem bir gezi rehberi, hem bir belgesel araştırma, hem bir fotoğraf kitabı hem de bir tarih incelemesi olarak nitelendirilebilir; en kısa şekilde ifade etmek gerekirse, tüm bunları bir araya getiren bir çalışma da diyebiliriz.
Likya Yollarında, aslında, yayınevinin “Anadolu Uygarlıkları” başlığına sahip dizisinin ikinci kitabı olarak yayımlandı. Geçen yıl dizinin ilk kitabı, Hitit Uygarlığını ele alan çalışma, çıktığında da burada bahsetmiştik. Hatırlatırsak; editörlüğünü Nurhayat Yazıcı’nın üstlendiği, metinleri Ali Kılıçkaya ile Erdal Yazıcı tarafından kaleme alınan ve fotoğrafların da yine Erdal Yazıcı’ya ait olduğu kitapta Hitit Uygarlığı, dört ana bölüm başlığı altında incelenmişti. İlk olarak Hattiler ve Asur ticaret kolonileri dönemi anlatılıyordu (Hititler Anadolu’da kurulan ilk devlet olma özelliğine sahip, ama Anadolu’ya geldiklerinde ilk karşılaştıkları halk, Anadolu’nun yerli halkı Hattilerdi, dolayısıyla kitap buradan başlamış); sonrasında da Hitit tarihine geçilmişti. Üçüncü bölümde de belli bölgeler mercek altına alınarak Hitit yerleşimleri, anıtlar ve müzeler tanıtılmış; son bölümde ise Hititler’in Anadolu dışında, özellikle Kuzey Suriye’deki yayılma alanları ve Mısırlılarla olan ilişkileri irdelenmişti. Hitit Uygarlığı İzinde Anadolu isimli bu kitabı, Erdal Yazıcı, daha kapsamlı bir projenin ilk adımı olarak nitelendirmişti zaten o zaman. Likya Yollarında işte bu projenin devamı...
Likya Yollarında kitabı da, Hitit Uygarlığı kitabına benzer bir yapıda, yani görselliğin ön planda tutulduğu sayfa tasarımlarıyla hazırlanmış, özgün fotoğraflar kullanılmış. Likya Uygarlığının peşinde Fethiye’den Antalya’ya uzanan bir rotada 88 antik kent, höyük, kümülüs tanıtılmış; ayrıca Türkiye, İngiltere ve Avusturya’dan da toplam 8 müzedeki eserler ele alınmış.
Nicholas Woodsworth Mayi Kıta 1. Kitap: İskenderiye çev. Aslı Mertan Everest Yayınları, 2012, 149 s. |
Nicholas Woodsworth’ün Mayi Kıta: İskenderiye isimli çalışması da yine bir rehber kitap niteliğinde; aynı zamanda bir üçlemenin ilk kitabı... “Bir Akdeniz Üçlemesi”ndeki ilk durak diyebiliriz İskenderiye için; sonraki duraklar da belli. Yolculuk Venedik ile devam edip İstanbul’da son bulacak. Önemli bir iddia ortaya atılıyor kitapla ilgili olarak: “Bir şehre ilk kez gittiğimizde görülecekler az çok bellidir: Tarihinin simgesi olarak seçilmiş bir yapı; saray, kilise ya da cami, bilet için kuyruğa girilecek bir müze, önünde fotoğraf çektirilecek bir heykel ya da para atmadan geçilmeyecek bir çeşme... Şehrin gerçek kimliğine yaklaşmaktan çok bizi ondan uzaklaştıran, onu sadece bir faaliyet parkından ibaret kılan bir dizi yapmanız gerekenler listesi. Nicholas Wocdsworth'ün Akdeniz üçlemesi ise farklı bir ‘şehir rehberi’ vaat ediyor: Şehrin geçmişini, gündelik hayatın akıp giden temposunda arayan bir seyyahın gezi notları, bakıp geçenden ziyade, durup içine çeken bir anlatım... Kıyıda köşede saklı kalmış bir esnaf lokantası, lokantanın gide gele ahbap olunan garsonu, kalabalık bir kahvede otururken gözünüze takılan manzaralar, bir zamanlar şehrin en ünlü yazarının yaşadığı oysa şimdilerde yıkılmaya terk edilmiş evin içler acısı hali. Mayi Kıta, bir Akdenizliye yaraşır samimiyette, şehri gezerken yanında rehber kitap değil, bir dost sohbeti olsun isteyenlere...” Gerçekten de bu özelliklere sahip olup olmadığı kararını kitabı okuduktan sonra verebiliriz elbette. Woodsworth’ün, dizinin diğer kitaplarını da aynı anlayışla kaleme aldığını düşünürsek, farklı bir karşılaştırmayı Venedik ile ilgili kitap çıktığında yapabiliriz belki. Mesela Matvejeviç’in kitabıyla bir arada değerlendirebiliriz; Matvejeviç’in Türkçede 2007 yılında YKY tarafından yayımlanan Öteki Venedik isimli kitabı da şöyle tanıtılıyordu çünkü: “Matvejeviç, ‘uyuyan güzel’ klişelerinden uzağında, sırasıyla coğrafyacı, tarihçi, antropolog, mitograf, haritacı, dilbilimci kimliklerine bürünerek, Venedik’in bugüne kadar yazarlar, şairler ve ressamlar tarafından ilgi görmemiş yüzlerini gün ışığına çıkarıyor. Yabani otlar, küçük meydanlardaki kuyular, iskele babaları, duvar oymaları, köprüler, bitkiler, anonim ya da hayali haritalar, nehirler, gündoğumları, pas ve cila, hanlar, fırınlar ve gravürler...”
Hilmi Tezgör Şarkıdaki Şiir İletişim Yayınları, 2012, 172 s. |
“Hilmi Tezgör önce dünyaca ünlü ozan/şarkıcılar ve folk, rock, punk, dub şairleri üzerinde duruyor. Onların şiirleri ya da şiirsel nitelikteki şarkı sözleriyle popüler müziğin edebi yüzünü örneklendirmeye çalışıyor. Daha sonra ise belli başlı yazar, şair ve edebi akımlardan yola çıkarak bunların popüler müzik tarihindeki etkilerini değerlendiriyor.”
Açık Radyo dinleyicilerinin yakından bildiği bir ismin, Hilmi Tezgör’ün Şarkıdaki Şiir isimli kitabını burada sanırım uzun uzadıya tanıtmaya gerek yok; hak ettiği ilgiyi zaten görecektir. Yine de, Açık Radyo dinleyicilerinin yakından tanıdığı bir başka ismin, Halil Turhanlı’nın kaleme aldığı önsözden şu cümleleri aktaralım: “Şarkıdaki Şiir müziği ve şiiri tutkuyla seven bir yazarın kaleme aldığı bir kitap. Okuru yerleşik ve alışılmış olanın dışına sürükleyen, dokusu sağlam örülmüş, zengin bir metin. Metnin dokusundaki bin bir ayrıntı, okumayı hayli keyifli kılıyor. Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından başlayarak yakın tarihin kimi trajik anlarına, dönemlerine değiniyor. Müziğin bu trajik olayları kuşaktan kuşağa nasıl aktardığını, Herbert Marcuse’nin deyişiyle ‘unutulmaması ve bağışlanmaması gereken bir geçmişi’ belleklerde canlı tutmada nasıl etkili olduğunu anlatıyor.”