Frank O. Gehry günümüzün önde gelen mimarları arasında sayılmıştır. Bugün 74 yaşında olan Gehry’nin dünya çapında üne kavuşması Bilbao Guggenheim Müzesi’nden sonra olmuştur. Tasarımlarıyla da tanıdığım Frank Gehry ile ilgili bugünlerde epeyce haber ve eleştiri okuduğum için olsa gerek, mimarlığı ile ilgili görüşlerini, korkularını ve de beğenilerini kendi ağzından aktarmayı doğru buldum. Aşağıdaki yazı 3 Temmuz 2003 tarihli haftalık Die Zeit gazetesinde Amerikalı mimar Frank O. Gehry’nin Yahudi kökleri, sanatçılara duyduğu kıskançlığı ve Los Angeles’deki henüz tamamlanmış olan Disney Konser Salonu hakkında yapmış olduğu söyleşiden alınmıştır. Söyleşiyi Hanno Rauterberg yönetmiş.
Frank O. Gehry: Evet, kendilerine garip geldiğim birkaç meslektaşım var ama onlarla pek ilgilenmiyorum. Zeit: Meslektaşlarınız neden korkuyorlar? Guggenheim Müzesi, Bilbao, İspanyaDie Zeit: Sayın Gehry, şu anda hiçbir mimar sizin kadar popüler değil. Bu aynı şekilde hakkınızda kuşkuları da ortaya koyuyor. Nedeni acaba nedir?
Gehry: Onlar çizginin dışına çıkılmasını sevmiyorlar. Herşey mümkün olduğu kadar rasyonel ve makul, yani normal olmalı. Ve benim gibi biri çıkıp yapılarına çokkişilikli olarak anlayarak yaklaşırsa, ona da saldırılıyor.
Zeit: Ondan sonra da yapılarınız özcül ve kendini beğenmiş oluyor.
Gehry: Böyle bir şey söyleyen dikkatle bakmıyor. İyi bir komşu olmak benim için her zaman önemlidir. Benim bütün yapılarım çevresiyle ilişkiye girer, bir anlaşma kurmaya uğraşır ve ortaya pat diye çıkmazlar. Biliyor musunuz, ben ‘Talmud’ ile büyüdüm ve henüz bir bebek iken başkalarından ne umuyorsanız, onlara da öyle davranmanız gerektiğini öğreten altın kuralı öğrendim. Ve temel ilke olarak bu da yapılarıma yansıyor.
Zeit: Ama bunlar oldukça yamuk komşular, tamamen uyum olarak düşünülmemişler.
Gehry: Hayır, onlar uyum gösterenler değil, buna rağmen çevrelerine saygılılar. Örneğin Düsseldorf projemde aynı sırada olanların hiçbirinin Ren nehrine olan manzarasını kapatmamaya uğraştım. Bu nedenle özellikle monolitik bir kalıp yerine üç kulecik oluşturdum, böylelikle aralarında görüş açıları boşlukları kaldı. Buna rağmen benim için güçlü bir çıkış önemli, özellikle bir sanat müzesi veya konser salonu sözkonusu ise. Bu nedenle yapılarımda genelde mimarlar arasında yaygın olan küçük sınırlı düşüncelere bağlı kalmıyorum.
Zeit: Ne demek istiyorsunuz?
Gehry: Birçok meslektaşım özgünlükten kaçınıyor ve rasyonellik kisvesi ve maddi sorunların, zaman planlarının ve teknik kıvır zıvırın arkasına gizleniyorlar. Tüm kararlarını nesnelleştirmeye uğraşıyorlar. Ama böylesi bir nesnellik yok. Biçim ve malzemeyle uğraşan ve tasarımcı olmak isteyen herkes kendisini daha yüksek bir seviyeye yüceltemeyebilir. Kendisinin karar vermesi gerekir, sezgilerine güvenmeli, oynamalı.
Büro binası, Düsseldorf, Almanya Zeit: Bunun için yapı fazlasıyla ciddi ve pahalı bir şey değil mi? Gehry: Ben de uzun süre böyle düşündüm. Zaman içinde zorlukla sezgilerime ve içimdeki çocuğa güvenmeyi öğrendim. Psikolog olarak çalışan iyi ve eski bir arkadaşım beni kendimi dinlemem ve mimarlığı bir düzenin gücü olarak kavramamam için yüreklendirdi. Biliyorum birçok mimar kendi kentlerinde bunu başka türlü görüyor, örneğin kerpiç evlerin dimdik durması gerekiyor. Ama çok şükür Günter Behnisch gibi insanlar da var, harika bir tip, çok etkili. Ne yazık ki onun çok sayıda yapısı yok.
Zeit: Burada Kaliforniya güneşi altındaki rahatlık sizin için daha kolay gibi.
Gehry: Olabilir. Buna rağmen eleştirmenlerin niye bu kadar heyecanlandıklarını anlamıyorum. Yüzü olmayan mimarlığı eleştireceklerine benim yapılarımın özgünlüğüne küfrediyorlar. Herhalde çoğunluk için geçerli olan orta yolu tercih ediyorlar. Bu da bana demokratik gelmiyor.
"Pantheon gibi kaskatı durması gerekmez"
Zeit: Demokratik değil mi?
Gehry: Evet bu eşitleme çok anti-amerikan ve vatansever olmayan bir davranış. Yetenekli insanlar bastırılmamalı, onlar kendilerinin en iyi yönlerini ortaya çıkarabilmeleri ve özelliklerini geliştirebilmeleri için cesaretlendirilmelidir. Çoğulculuk bizim güçlü yönümüz ve bu da benim yapılarımda var. Benim bir yapımın yedi milyon türde yorumlanması hoşuma gidiyor. Bunun için de Pantheon veya herhangi bir antik tapınak gibi kaskatı durması gerekmez.
Zeit: Kendi yapılarınızı özellikle demokratik olarak tanımlayabilir misiniz?
Gehry: Demokrasi ile bir bağları olduğunu düşünmekten keyif alıyorum. En azından bir şeyleri sınırlamıyorlar. Örneğin Los Angeles için yeni konser salonu olan Disney Concert Hall’u öyle planladım ki, kimse aşırı heybet ve ağırbaşlılık karşısında ürkmek zorunda kalmasın. Yapıya değişik yollardan yaklaşılabilir: düz ayak girişten veya binaya tırmanmaya davet eden merdivenlerden. Üstte herkese açık olan güzel bir bahçe var. Mimarlık topluluk gibi bir şeyler verebilmeli, hatta içinde bile. Hiyerarşiyi kaldırmaya uğraştım, herkes iyi işitebilmeli ve görebilmeli, en ucuz oturma yerlerinde bile. Ve bütün seyirciler birbirlerini de algılayabilirler ve izleyebilirler, orkestranın etrafında bir bağ yamacında gibi oturuyorlar, müzik herkes tarafından paylaşılan bir olay halinde. Bu gibi yerler şu anda W. Bush yönetiminde oldukça zedelenmiş olan demokrasimiz için hiç de önemsiz değil. Eğer iyi olursa, bir konser salonunun yumuşakça demokratlaştıran bir etkisi olabilir.
Zeit: Ve siz bir Arap ülkesinde yapı inşa ettiğinizde, çok yakında Katar’da olacağı gibi, bu demokrasi modelini mi ihraç edeceksiniz? Sonunda bütün dünyanın bir Gehry-dünyası olması mı gerekiyor?
Gehry: Bundan korkulması gerekmiyor. İnsanlar mimarlık çöplerini üretmeye devam edecekler ve benim birkaç yapım bunu değiştirmeyecek. Benim için bir dogma yaratmak sözkonusu değil, kimselere ne yapmaları ve nasıl yaşamaları hakkında bir şey öğretmek istemiyorum. Benim yapılarım hiç kimseyi boyunduruk altına almamalı. Eğer Albert Speer’in Nazi yapıları güçlüyse, benimkiler değil. İnsanları daraltmıyorlar, rahatlar; onlar bağışlayıcı (forgiving). Daha başka türlü de zaten tasarlayamam.
Zeit: Neden?
Disney Concert Hall, Los Angeles, ABDGehry: Çünkü benim doğama uymaz. Bakın, bu tasarlama aşamasında başlıyor. Her seferinde yeni bir iş aldığımda büyük bir çaresizlik duygusu içine girerim. Şu anda New York’ta bir işim var ve proje başarılı olmayacak diye kâbuslar görüyorum, adeta ilk işimde olduğu gibi kendi kendimle kavga ediyorum. Ben bunu benim sağlıklı güvensizliğim olarak adlandırıyorum. Dikkatlice bakabilmek; gerçekten neyin önemli olduğunu hissedebilmem için buna gereksinmem var. Eğer kendimden çok memnun olsaydım herhalde sürekli aynı binaları yapardım.
Zeit:
Yine de yapılarınız benzeşiyor. Biraz labil, biraz kırılgan ve iğreti gibi bir halleri var. Disney Hall’un içerdeki etkisi adeta birimlerin çok serbest olarak bir araya getirilmiş ve dev bir çocuk gelip de bu parçaları her an ayrıştırıp ondan tekrar yeni bir şekil oluşturabilecekmiş gibi. Her şey havadar, hermetik değil. Niye böyle olduğunu merak ediyorum.
"Ateistim, Yahudiliğimden kurtulamıyorum"
Gehry: Evet, bu tarif ettiğiniz açık sistemler bir yaşam duygusundan ortaya çıkıyorlar. Belki de nedeni yaşamımda çok güvensizlikler yaşadım ve sıkça da baştan başlamak zorunda kaldım. Ben bir Yahudi olarak yetiştim.
Zeit: İnancınızı uyguluyor musunuz?
Gehry: Ben artık ateistim ve bana göre din keşke dünya çapında ortadan kaldırılabilseydi, sadece kötülük ve savaş üretiyor. Sırf karımın hatırı olsun diye Katolik kilisesine gidiyorum. Ama bütün karşı olmama rağmen Yahudiliğimden kurtulamıyorum, damgalanmış olarak kalıyorum. İnsan yaşamı boyunca ona bağlı, yaşamı boyunca korku duyuyor.
Zeit: Neden?
Gehry: Polonya kökenli olan atalarımın çoğu soykırımda yaşamlarını kaybettiler. Ve olduğum ve olmadığım bir Yahudi olarak sürekli aklımdan geçen, bir gün tekrar bir Hitler'in gelip insanı fırına atacağı. Belki de, Toronto’da çocukken sınıf arkadaşlarımın benimle alay etmesine de dayanıyordur; onlar bende İsa katili olan Yahudi’yi görüyorlardı. Gördüğünüz gibi işaretlendim, herhalde yapılarım da öyle.
Zeit: Daniel Liebeskind ve Peter Eisenmann da galiba aynı duyguyu taşıyorlar. Onlar da Yahudi kökenli ve onlar da kırılmış ve dağıtılmış bir mimarlık tarzında tasarlıyorlar. İçte bir akrabalık var mı?
Gehry: Bunu başkalarına sorun. Onlarla bir ilişkim yok. Tek bildiğim sağlıklı ve düz bir dünyaya inanmadığım ve öyle yapılar yapamayacağım. Bunun için içimdeki kuşkular çok fazla. Bu kuşkuların büyük bir olasılıkla tarihimle bir ilişkisi var. Talmud da zaten insanı her şeyi sorgulamaya zorluyor. Ondaki ilk sözcük: Niçin? Bu niçin de bana yaşam boyu eşlik etti, hatta mimarlığımda da. Bunun dışında henüz çocukken yaşlıların küçük gümüş parmaklarıyla sayfaların üzerinden geçerek okudukları Tora okuma geleneğine hayranlık duyardım. Orada önemli olan sadece yazılı metin değil aynı zamanda satır aralarında olan yazılmamışlardır.
Zeit: Bu belirsiz olanlardan, açık olmayanlardan birazı mimarlığınızda da gizli gibi geliyor bana.
Gehry: Mümkündür.
Zeit: Bana göre sanki yapılarınızın hem yabancı ve özümlenmiş hem de değişik ve ait olmak gibi ikilemleri taşımalarını istiyorsunuz.
Fishdance Restaurant, Kobe, Japonya
felaketti. Böylece Soriano bana örnek oldu, o ne yapılması gerektiğini biliyordu.Zeit: Buna rağmen komutan-mimar olmadınız.Gehry: Biraz evet gibi, mimarlığa başladığımda ait olmak istiyordum. Benim için öncelikle güç demekti. Yanında çömlekçiliği öğrendiğim bir hocam kanalıyla Raphael Soriano adlı mimarı tanıdım. Siyah ceketi ve siyah kravatı ile emirler yağdırıyordu: “Çelik taşıyıcı buraya gelecek, pencere buraya açılacak” gibi. Bu o zamanlar beni çok etkiledi, çünkü oldukça güvensiz ve dağınıktım, ne yapmak istediğimi bilemiyordum. Fukara bir aileden geliyorum, o kadar fukara ki arada öğünler atlatılıyordu. Anne ve babama göre yönümü belirleyemezdim, onların durumu
Gehry: Çok şükür benim diğer içgüdülerim daha baskın. Çocukken annem bizimle beraber müzelere ve konserlere giderdi, kendisi orta eğitimini bile tamamlamamıştı. Ve büyükannem de bana çok şey vermiştir. Altı-yedi yaşlarındayken benimle birlikte saatlerce yerde oturur, tahta blok ve artıklarla oynar, dünyanın en harika şehirlerini kurardık. Bu anılar çok canlı ve içimde hâlâ bu oyunbazlık duruyor, sürekli uyanık. Bunlar benim mimarlığa sanatsal özgürlükle yaklaşmamı sağlıyor.
Zeit: Peki niye sanatçı olmadınız?
Gehry: O dalda pek fazla kazanılmıyor. Tabii ki düşündüm. Sanatcılar her zaman benim en iyi arkadaşlarım olmuştur, hâlâ onlarla sıkça görüşüyorum; Rauschenberg, Johns ve Serra. İşin başında mimarlar tarafından reddedildim, 1964 yılında ilk yapım olan Hollywood’daki Danziger Evi onların eleştirisine uğradı. Basında kırılmış çömlek parçaları gibi şeyler yazıldı. Sanatçılar ise bu yapıyı beğendiler, ben de hemen onlara yöneldim. Onlar benim bu dışarlılıklığımı desteklediler. Ve onlardan çok şey öğrendim; örneğin hurda demirden bile harika resimler yapılabileceğini. Daha sonra bunu mimarlığa da uygulamayı denedim, kendime bir tür hurda evi yaptım, harika bir şey.
"Hiçliğin önünde duruyorsun, korkudan ödün patlayabilir"
Zeit: Size göre sanat ve mimarlık arasında bir fark var mı?
Gehry: Eh evet, bir heykelin klozeti olması gerekmiyor, bu bir fark olabilir. Ama ben heykeltraşlardan ziyade ressamlardan öğrendim. Ben resimsel olana, yumuşak derinliği olan yüzeylere hayranım. Bunu mimarlıkta elde etmek tabii ki çok güç. Belirsiz bir şekilde yapılabilir ama daha somut ve yüzeysel olacaktır. Ama bazen yansıtıcı ve matlaştırılmış malzemelerle böylesi bir etkiyi yaratmayı arada bir beceriyorum.
Zeit: İyi bir mimarlık yüzeylerin sanatından değil de mekânın sanatı olarak öne çıkmıyor mu?
Gehry: Evet, tabii, haklısınız. Her şey hacim deneyimi ile başlıyor. Ama bu hacim sarmalanmalı ve kavranabilir bir şekle gelmeli. Böylece yüzeyle ilgili soruları gözardı edemeyiz.
Zeit: Kendiniz de resimle uğraştınız mı?
Gehry: İtiraf etmeliyim ki evet. Bu varoluş durumu beni çok etkiliyor: Tuval, boyalarınız ve birkaç fırçadan başka hiçbir şeyin yok. Ve ondan sonra başlaman gerekiyor. Bu benim için gerçekliğin ânı gibi bir şey. Koskoca bir hiçliğin önünde duruyorsun ve korkudan ödün patlayabilir. Ben birkaç kadeh içkiden sonra yapılmamış nesnelerden tekrar uzaklaşabiliyorum. Buna rağmen ben mimarlığımda her zaman bu gerçek âna yaklaşmaya uğraşıyorum.
Zeit: Buna göre, sizin için tasarlamak ve planlamak bitirmekten daha önemli.
Gehry: Evet, çok daha önemli. Bir proje tasarlarken her zaman yeni öneriler ve modeller geliştiriyorum, bazen yüzlerce. Bu da iş sahibini oldukça sinirlendirebiliyor. Ama ben nesnelerin tamamlanmış, kesin ve bitmiş olmasını bir şekilde sevmiyorum.
Zeit: Uzun bir süredir beklemek zorunda kaldığınız Disney Concert Hall’un açılışının yapılmasına seviniyor musunuz?
Gehry: Seviniyorum, ama bu aynı zamanda bir veda ânı olacak. Doğum sonrası depresyonunun geldiğini |
hissedebiliyorum. Ama ne yapalım, 74 oldum ve dünyayı da yakında terkedeceğim.
Zeit: Yapmayı istediğiniz bir başka rüya projesi yok mu?
Gehry: Bunun hakkında konuşmakistemiyorum, çünkü insan bir şeyi çok arzularsa elde edemeyebiliyor. Ama bir hava alanı harika olurdu. Uçakları ve yelkenlileri, hareket ve değişim anlamına gelen her şeyi çok seviyorum. Basitçe bir şeyleri yükseltmeyi, açmayı çok seviyorum.
Çeviren: Şermin Alyanak