The Guardian gazetesinin “Fırtına Biçmek” başlıklı başyazısından:
Gene korkunç bir terör saldırısı ve gene teroristleri ezme konusunda çelik kararlılığımızı dile getiren lâflar. Bu daha ne kadar böyle devam edebilir? George Bush ve Tony Blair dün “bu kötülüğü altetme” konusundaki kararlılık gösterisinde birleşmişlerdi. Başbakan “bu tehdidi karşılama konusunda en ufak gerileme, en ufak taviz, en ufak duraksama olmaması gerektiği, buna karşı elimizden gelen her yerde ve her imkânı kullanarak saldırmak ve onu tamamen altetmek” konusunda azimliydi. ABD Başkanı da El Kaide'ye ve onun müttefiklerine karşı mücadelenin kazanılmakta olduğunu bir kez daha öne sürdü. Ama, kanıtlar bu sözlerin aksine işaret ediyor. İstanbul sokaklarında bir hafta içinde ikinci defa görülen kan ve enkaz, bambaşka bir hikâye anlatıyorlar bize...
El Kaide'nin stratejisi, temel bir araca dayanıyor ayakta durmak için: Dehşet verici, rastgele şiddet kullanmaya. Ama, ABD ve müttefikleri buna teroristlerin kullandığından da büyük bir şiddetle karşılık vermekle önce Afganistan'da, şimdi de Irak'ta, kimi zaman aynı zalim seviyeye iniyor gibi görünüyorlar... Şimdi Bay Bush tarafından bir yönetim ilkesi halinde yüceltilen (Irak'ta) kuvvet kullanma, hayli saldırgan bir cevaba davetiye çıkarmış oldu. Bu cevap şimdi yükselişe geçmiş bulunuyor. Fırtına biçiliyor.
El Kaide'nin stratejisinin üçüncü ayağı bir umuda dayanıyor: Kendini koruyamayan ve çarpışmaktan bezen Batı'nın bir şekilde teslim bayrağını açacağı ya da çekip gideceği yolunda bir umuda. Böyle birşey olamaz. Bay Blair, 11 Eylül'den bu yana birçok hata yaptılar. Politikalarının radikal bir biçimde değişmesine âcilen ihtiyaç var. Ama böyle bir terörün pençesinde dayanışma da olması gerekiyor. Dün yas tutma sırası Britanya'daydı: Diplomatlarımız, vatandaşlarımız ve İstanbul'da öylesine zalimce kurban edilen pek çok diğerleri için. Yas tutuyoruz da. Ama, bu böyle kontrolsüz giderse, yarın, gelecek hafta ya da gelecek ay, bu korkunç sıra bir başkasına gelecek. Batı ülkelerinin hatalarını içtenlikle itiraf etmeleri barbarlığa boyun eğdikleri anlamına gelmez. Teslim olmak diye bir durum yok ortada. Ama, gitgide yoğunlaşan bir dünya krizine daha zekice, daha az çatışma ile, doğu-batı bakışını içeren bir yaklaşıma geçmek için çok fazla sebep olduğu açık.
* * *
(Aşağıdaki derleme BBC Türkiye'den alınmıştır.)
Tüm İngiliz gazetelerinde hem baş sayfaların hem de başyazıların tek konusu dün İstanbul'da düzenlenen bombalı saldırılar. Gazeteler fotoğraflar, görgü tanıklarının anlattıkları ve yorum yazılarıyla geniş şekilde değerlendiriyorlar saldırıları.
Independent gazetesinin "Konsoloslukta terör" manşetine, Beyoğlu'ndaki İngiltere Başkonsolosluğu'nda meydana gelen patlamadan yaralı kurtulan ve kanlar içinde olay yerinden uzaklaştırılmaya çalışılan bir genç kadının fotoğrafı eşlik ediyor. Diğer gazetelerde de saldırılardan kurtulan yaralıların ve patlamaların ardından harabeye dönen Başkonsolosluk binası ve HSBC Bank'ın Genel Müdürlük binasının fotoğrafları yeralıyor.
Daily Telegraph gazetesi alevler içindeki Konsolosluk binasının fotoğrafına "İngilizler El Kaide katliamına uğradı" manşetini atmış. Financial Times, "İstanbul'daki bombalar 27 can aldı" derken, Guardian, "Korku gerçeğe dönüştü; El Kaide bombacıları İngiliz hedefleri vurdu" başlığıyla çıkıyor bugün.
Guardian gazetesi yazarlarından Martin Woolacott "Dokunulmazlığımız sona erdi; şimdi ateş hattındayız" başlıklı yazısında "İngiltere ve Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri'nin yakın müttefiki olmak dışında, son aylarda bir başka ortak noktaya daha sahiptiler. Dünkü bombalı saldırlara kadar iki ülke de inanılmaz ölçüde şanslıydı" diyor ve gerekçelerini şöyle anlatıyor.
"İngiltere'nin şansının iki boyutu vardı. Birincisi, askerleri Irak'ta nispeten daha sakin bir bölgede görev aldı ve fazla can kaybı vermedi. İkincisi ise, Amerika'nın askerî ortağı olmasına rağmen, İngiltere'de herhangi bir saldırı düzenlenmedi.
Türkiye'nin şansı ise, yanlış hesap nedeniyle de olsa Irak savaşında herhangi bir rol üstlenmemiş olmasından kaynaklanıyordu. Ancak dünkü saldırıların ardından bu şans bitti; dokunulmazlık sona erdi."
Independent gazetesi yazarı Robert Fisk de saldırıların temelinin Irak ve Ortadoğu'ya dayandığı görüşünde. "Orta Doğu'yu yeniden şekillendirmek için yaptığımız çocukça girişimin bedelini ödüyoruz" diyen Fisk şöyle sürdürüyor yazısını.
"Bu, George W. Bush'a 'teröre karşı savaşta' verdiğimiz desteğin bedeli. Elbette, Bush Londra'yı ziyaret ederken İngiltere'yi vuramazlardı. Onun yerine Türkiye'nin kalbinde, İngiltere'nin ana damarlarını vurdular. İngiltere Konsolosluğu ve İngiltere merkezli HSBC Bank. Yani yurtdışındaki Londra.
Ve elbette başta Türkler olmak üzere hiçkimse, aynı hedefin ikinci kez vurulacağını düşünmedi. Türkiye yeterince saldırıyla uğraştı, öyle değil mi?"
Robert Fisk'in yazısı dışında Independent gazetesi başyazısını da İstanbul'daki saldırılara ayırmış. "Teröristlerin ve onların çarpıtılmış ideolojilerinin gerçek doğası" başlıklı yazısında Independent, saldırıların hemen ardından bir basın toplantısında konuşan İngiltere Başbakanı Tony Blair'i sert bir dille eleştiriyor.
"Saldırıların ardından mikrofana gelen Tony Blair tek bir doğru söz etmeyi beceremedi. İstanbul'da yaşamını kaybedenleri saygıyla andığını söyleyen Blair'in terörle mücadele konusundaki analizi, birkaç saat önce Türkiye'de olanların yanında anlamsız sözlerdi.
İstanbul'daki korkunç saldırılar, Başbakan Blair'in dünya görüşüyle, "terörist olmayan herkese karşı düzenlenen saldırılara" indirgendi. Klişelere saplanıp kalan Blair, Irak'ı asıl cephe olarak ilan edip, İstanbul'daki saldırıları da bunun son işareti olarak gösterdi."
"Türkiye'nin hedef seçilmiş olması, El Kaide'nin Batı'yla savaştığı kadar İslam'la da savaştığının göstergesidir" diyen Independent yazısını şöyle sürdürüyor.
"Türkiye'de askerin siyasete geri dönmemesi için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a tam destek verilmesi büyük öneme sahip. Başkan Bush ve Başbakan Blair'in bu aşamada Türkiye'ye tam destek verdiklerini açıklamaları gereklidir.
Saldırılar açıkça İngiltere'yi hedef almış olsa da ölenlerin çoğunluğu Türkler'di. Terörün çarpıtılmış İslamcı ideolojisinin farkına varmalı ve her Müslüman ülkeye örnek olması gereken Türkiye'ye verdiğimiz desteği ikiye katlamalıyız."
Daily Telegraph gazetesinin anma yazılar sayfasında bir köşe, dünkü saldırıda yaşamını yitiren İngiltere'nin İstanbul Başkonsolosu Roger Short'a ayrılmış. Gazete "Türkiye'ye derinden sevdalı bir diplomat" diye tanımladığı Short hakkında şunları yazıyor.
"Başkonsolos Roger Short meslek yaşamının büyük bir bölümünü üç kez atandığı Türkiye'ye adadı. Short, gelecek yıl emekliye ayrıldıktan sonra Türkiye'de kalmak için öğretmenlik yapabileceği bir iş arıyordu. Avrupa Birliği kavşağındaki Türkiye'de önemli bir tarihî dönemi yaşadığının farkında olan Roger Short, pekçok Batılı diplomat arkadaşının İslamî terör tehdidini ciddiye almadığını düşünüyordu.
Türkiye'deki görevine ilk olarak 1969'da başlayan Short, daha sonra Brezilya'ya atanmış olsa da Kıbrıs konusuna duyduğu ilgi 80'li yılların ortasında yeniden Türkiye'ye dönmesine neden oldu. Roger Short dün 58 yaşında İstanbul'da öldürüldü."
"El Kaide İngiltere'yi vurdu" manşetini atan Times gazetesi ise, hem yorum yazılarında hem de Peter Brookes imzalı karikatürde değerlendiriyor yaşananları. Brookes'un karikatüründe Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George Bush, elinde tuttuğu kırmızı Türk bayrağını, üzerinde "terör" yazan öfkeli bir boğaya doğru sallıyor.
Karikatürün hemen altındaki köşede Simon Jenkins, "Türkiye Batı'nın başarısızlığının trajik bedelini ödüyor" başlığını atmış yazısına. Özetle aktarıyoruz.
"Bombalar rastgele patlamaz. İnsanlar belli gerekçelerle bu bombaları kullanırlar. Bunları önlemek için askerî savunma yöntemleri yoktur. Bu küresel savaş alanında, güçlüler zayıf, zayıflar ise güçlüdür. Çünkü zayıflar ölmeye hazır, güçlüler ise korku içindedir.
Zayıfların Scud füzelerine ihtiyacı yoktur. Patlayıcı yüklü bir arabayı kullanan oğlan çocuğu terör estirebilir. Ve bunu durdurmak için askerlerin yapabileceği hiçbir şey yoktur. Dün patlayan bombalar İngiltere'nin son bir yıl içinde, bir bölgeye askerlerini gönderme kararının kaçınılmaz sonucudur."