Ve felsefe anayurdundan göçer
Tüm suçu İranlılara atmayalım. Gerçi sürekli ve düzenli saldırılar ile ne dirlik ne düzen bırakmışlardır Anadolu'da ama konjonktürel değişimler de önemlidir.Gerek Mısır gerekse Marmara ve Karadeniz'in tüm liman kentleri İranlıların akınlarına uğramış, çoğu istila edilmiş ya da önemini kaybetmiştir ama Fenikelilerin ticaretteki rekabeti de başka yerden vurmuştur İyonya'yı. Bu olguların getirdiği ekonomik kriz egemen gruplar arasındaki sosyal farklılıkları uçurum haline getirdi. İşsizlik ve enflasyon günümüz Türkiye'sini aratmayacak boyutlara ulaştı. Demokrasiden tiranlığa geri dönüşün başlaması az da olsa varolan zenginliğin tamamını üleşen tüccar, tefeci ve atölye sahiplerinin orta tabaka halk ve işsiz lumpen kesim üzerinde ağır baskılar uygulamasına neden oldu.
Yer yer uyanan milliyetçi başkaldırılar bir sonuç vermeyince İ.Ö. 493 yılında koskoca İyonya uygarlığı tamamen son buldu. Artık felsefe kendine yeni bir anayurt aramalıydı. Kahraman Miletosluların son başkaldırısı da işe yaramamıştı. Artık bu kahramanların başlattığı işi Avrupa halkları tamamlayacaktı.Felsef batıya göç etti.Doğal olarak ilk göçler İtalya ve Güney Fransa'ya oldu. Buralarda yeni yerleşim ve ticaret kentleri kuruldu. Ancak gerek bu bölgedeki yerli halkın bir nevi işgalci olan İyonlar ile savaşımları gerekse de İyonya'daki refahı sağlayan sanayi ve ticaretin tam anlamı ile yeni yerleşim birimlerine aktarılamaması felsefenin de gecikmeli başlamasına neden oldu.Felsefe Anadolu'yu terk etti. Bir daha gelmemek üzere.Felsefenin yerini barbarizm ve vandalizm aldı.Kendi halkına düşman insanların yurdu oldu Anadolu bundan böyle.
* * *Buddha’ya ne oldu?
Siddhartha Gautama'yı unutacak mıydık felsefe dünyasında dolaşırken?İşte bu konuda şüpheler yaşıyorum. Gönlüm diyor ki "Unut gitsin, onunki felsefe değil din," aklım diyor ki "Unutma bir felsefesi olan tek din o."Kim bu Siddhartha Gautama peki?Biz onu Buddha olarak tanıyoruz.Yalnızca duyumların, düşüncelerin ve algıların kalıcı olduğuna inanıyor. İradenin iştahı yenecek güce erişmesinin, bilgisizlikten kurtulmanın ve bunların sonucunda da yaşamını başkalarına yardıma adayarak düşmanlarını bağışlayabilmenin sizi daha yaşarken Nirvana'ya eriştireceğini söylüyor.Sonsuz mutluluğa erişmenin yol göstericisi Buddha'nın felsefesi hem çok karmaşık hem akılcı değil.Bana afaganlar bastı okurken.İki kişiden biri ya da birisi gelsin yazsın ne haltsa bu felsefe. Ben oldum olası, insan beynine eziyet gözüyle bakarım bu tarz saçmalıklara.Biz işimize devam edelim.
* * *
Sayılar Sayılar
Evet, felsefe Avrupa'ya göçmüştü ya. İlk olarak Sisamlı bir taş yontucusunun oğlunun eline düştü. Adam herhalde kaç taş yonttuğunun hesabını iyi bilmek için yememiş içmemiş oğluna saymayı öğretmiş.
Sayı ile bozmuş bu filozofumuz. Meşhur Pythagoras'tan bahsediyoruz. Hani bize okullarda Pisagor diye bellettikleri. Filozofların içerisinde en çok söylenti uydurulanlarındandır hazret. Dünyanın o zaman bilinen her yerini gezip gördüğü söylenir. Pythagoras'tan bize, temelini matematiğin oluşturduğu kocaman bir öğretiden ancak tek bir cümle kalmıştır. Bu kocaman öğretinin sadece ona ait olmayıp sayıları oldukça fazla olan Pythagorasçıların ortak ürünü olduğunu da düşünebiliriz.
Peki bize kalan tek cümle ne?
''Bir gün gelecek, ben elimdeki bu değnekle yine karşınızda ders vereceğim.''Ne için söylenmiş ve ne önemi var bu cümlenin? Hazret insan ruhunun ölümsüz olduğuna ve ölümden sonra tekrar bir başka canlının (insan olması şart değil) vücuduna girdiğine inanıyor. Sayı uzmanı ya, bir de rakam veriyor. Her üç bin yılda bir ruh tekrar bir insan vücuduna giriyor. Bu arada da ne kadar canlı varsa bir bir dolaşıyor ruhumuz. Yani bu hesaba göre sevgili arkadaşlar İ.Ö. 999 yılına ait ruhlar bu yıl doğanlara teşne oldular.Felsefesine fazla dalmadan arkadaşın kişiliği ile ilgili bilgilere bakalım. Adam soy sop düşkünü. Gittiği her yerde soylular ve özellikle onların çocuklarını örgütlüyor. Üstelik bu örgütlerin hem örgütlenme biçimleri hem de örgüt mensuplarının birbirlerine özel davranış biçimleri var. Tıpkı günümüzün mason örgütleri gibi yalnızca üyelere açıklanan gizli bilgiler mevcut. Yemeklerini birlikte yiyorlar, aynı tip giysiler giyiyorlar ve yurttaşlık, kardeşlik için pratik eğitimler düzenleyip sonunda da bir sınavdan geçirilerek örgüte kabul ediliyorlar. Pythagoras bu tip bir örgütü Samos(Sisam) adasından göçtüğü Kroton şehrinde de kurup halkı o zamanın zengin bir ticaret kenti olan Siparis'e saldırtıyor. Kent yağmalandıktan sonra da ganimet paylaşımını beceremiyorlar ve halk ayaklanıp Pythagorasçıların çoğunu öldürüyor. Bizimki de kaçıp bu sefer İtalya ve Sicilya'da örgütleniyor.Dönelim felsefesine;Pythagoras felsefesini sayı üzerine dayandıran olgu dünyadaki biçimlilik (uniformity) ve düzenlilik (harmony ). Bunların hep sayısal bir karşılığı olduğunu fark ediyor hazret. Gün 24 saat, ay 28 gün, yıl 365 gün ve altı saat vs vs. Sayı olmasa ne bu biçimdeşlik, ne böyle ilişkiler, ne düzen ne de evrensel yasalar olabilir. Öyleyse;Sayı her şeyin temelinde yatıyor olmalıdır. Demek ki şey'lerin temelinde sayılar yatar. Yani arkhe sayıdır. O zaman incelenmeye değer tek şey sayılardır. Sayılar tekler ve çiftlerdir. Tekler ikiye bölünemez, çiftler bölünebilir. Demek ki tekler sınırlı, çiftler sınırsızdır. Böylece karşıtlıklar sayısallaşır. Zaten evren bir karşıtlar uyumudur. Bu ispatlanmıştır. Bu uyumu sağlayan ise sayılardır. On temel karşıtlık vardır. Sınırlı - SınırsızTek - ÇiftBir - ÇokSağ - SolErkek - DişiDuran - KımıldayanDoğru - EğriAydınlık - Karanlıkİyi - KötüKare - Dikdörtgen
Bu on sayısı önemlidir. On eksiksiz sayı olmuştur onların gözünde. Ama tek on sayısı değildir dünyayı betimleyen. Örneğin nokta bir, çizgi iki, figür üç, cisim ise dört ile açıklanır. Bunu biraz açıklayacak olursak, bilimsel açıklamalarda nokta hakikaten bir ile tarif edilir. Çizgi iki noktadan geçen doğrudur. Figür üç boyutludur. Cisimde ise üç boyuta ilaveten bir de zaman boyutu olduğundan dört ona da uygun düşer. Daha da ilerletirsek dünya bir küredir ama ateş dört yüzlü, hava sekiz yüzlü, su yirm i yüzlü gibi saçmalıklarına kadar vardırabiliriz.
İşi cisimlerle de sınırlandırmaz Pythagorascılar. Akıl yürütme fazla yürür ve cisim dışına taşar. Sevgi ve dostluk sekiz yüzlü olur mesela. Neden mi? Sekizlik (octave) uyumdur ve sevgi ile dostluk uyumlu olma halidir.Pythagorasçıların matematik kadar sevdikleri bir diğer dal ise müziktir. Onlara göre hareket eden herşey bir ses çıkartır. Dünya ve yıldızlar da hareket eder ve onlar da ses çıkarır. Yıldızların, ayın, güneşin ve dünyanın hareketindeki şaşmaz matematiksel bağ bunların arasında muhteşem bir uyum olduğunu gösterir. Mükemmel uyum ancak gerçek sayılar arasındaki uyum olabileceğine göre demek ki evrende gerçek sayıların hakimiyetinde bir düzenleme mevcuttur. Bu durumda evren eşsiz güzellikte bir senfoninin çalındığı büyük bir orkestra, bu orkestranın yöneticisi de gerçek sayılardır. Ancak bu orkestrayı dinleyebilmek herkese nasip olmaz. Belirli sınavlardan geçmiş olmak ve doğanın gizemine ermiş seçkin kişilerden olmak lazım.Yani tam bir Kral Çıplak teorisi.
Pythagorasçılar astronomi konusunda da çalışırlar.Dünyanın küre biçiminde olduğunu kabul eder, evrenin merkezinde dünyanın olduğuna dair eski anlayışla çatışırlardı. Pythagorasçılar için evrenin merkezinde görünmeyen bir ateş kümesi vardır. Bütün gökcisimleri bu kümenin etrafında döner. Ancak bu doğruya yakın anlayış daha sonra Aristoteles'in geosantrik sistem anlayışının kilisenin resmi görüşü olarak kabul edilmesinden dolayı terk edilmiş ve bilimin gelişmesine katkısı olamamıştır.Sayıların bu kadar önem kazanması felsefenin bilim ayağına matematiğin bir daha çıkmamak üzere yerleşmesine neden olmuştur. Fiziğin duruma el koymasına ise henüz zaman vardır. Bu arada matematiğin Pythagorasçılara çok şey borçlu olduğunu inkar etmeyelim.Gelelim Pythagoras'ın karanlık yüzüne.Dedik ya bu adam örgütçü. Üstelik politikaya bulaşmak, ayinler yapmak gibi gizli saklı işleri var. Pyhtagoras'ı diğer filozoflardan ayıran en belirgin özellik de işte bu örgüt adâbının bir sonucu ya da daha doğrusu gerekliliği olan peşin kabullerden oluşmasıdır. Pythagoras öğretilerini oluşturan düşüncelerinden hiçbirini temellendirmez. Örneğin ruhun ölümsüzlüğünü ve başka bedenlere girdiğini kabul eder ve bu yüzden et yemez bu felsefenin takipçileri. Zaten Pythagoras'ın gizemli ve bireye seslenen felsefesi kökeninde büyü ve barbarlık dönemi inançları taşıyan Eski Yunan dinlerine dayanır. Üstelik işbirliği içerisinde olduğu tüccarlar ve sanayiciler, kendi sömürülerinin sonucunda oluşan mutsuz halk kitlesinin bu gizemli felsefenin dini bakışları ile avunmasını da sevinçle karşılamışlardır. Pythagorasçılığın tinsel (manevi) dayanağı Zerdüşt dininden alıntılar ile dolu olan öteki dünya, yani cennet, cehennem avutmaları ile doldurulmuştur.Bu gelişmenin bilimsel felsefe için yarattığı sakıncaları ilk gören ve en şiddetli tepkiyi gösteren de Herakleitos oldu. Onu anlatırken yazdığım, bir filozofa yapılabilecek en ağır hakaretlerinde başlıca adreslerinden bir tanesi Pythagoras idi zaten.