Ekonomi Notları – 79
Ömer Madra: Bugün (çarşamba) IMF ile Türkiye arasında 7. görüşme başlıyor; burada hangi konuların ön plana çıkacağı konusunda konuşalım istersen?
Hasan Ersel: Doğal olarak, gündemde geçen dönemde yapılanların gözden geçirilmesi var. Geçen sene ne oldu, hangi kararlar alındı, ekonomi nasıl gidiyor, vs. Bir de önümüzdeki döneme baktığımızda riskler nedir, program yolunda gidebilir mi gibi sorular ele alınacak. Bir anlamda beklenmedik bir şey yok. Daha önce 6 kere yapılan 7. defa yapılmış olacak.
Ama bu arada “hangi riskler var” sorusu çerçevesinde bazı noktalar yavaş yavaş belirginleşmeye başladı. Biz bu soru çerçevesinde bir düşünce denemesini birkaç hafta önce yapmıştık. O zaman bir konu üzerinde durmuştum. O da ücretleri arttırma yönünde yapılabilecek düzenlemelerin dengeleri bozup bozmayacağı ve eğer dengeler bozulursa bundan sıkıntı doğup doğmayacağı idi. Bu konu, asgari ücret düzenlemesi ve arkasından emekli maaşlarının artırılması ile gündeme gelip oturuverdi. Bunu biraz daha etraflı ele almak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü, gazetelerde çıkanlardan da anlaşılıyor ki IMF heyetinin bunun üzerinde çok duracak gibi. Neden? Neden iktisadi açıdan bu konu önemli?
ÖM: Normalde bunlar hükûmetin kendi iç problemi olarak, daha doğrusu iç politikasının bir sonucu olarak düzenlenmesi gereken şeyler değil midir aslında?
HE: Evet. Hatta şöyle söyleyebiliriz, dediğin gibi bu bir gelirler politikası kararıdır, bu hükûmetin alacağı bir karardır. Bu karar kime yöneliktir? Bundan birinci elde yararlanacak olanlar kimlerdir? Asgari ücretten söz ettiğimize göre düşük gelirliler... Emekliler de yine toplumda görece korumasız durumda olanlar olarak düşünülebilir. Böyle olunca hayır dua alması gereken bir iş yapılıyor diye düşünebiliriz. Peki niçin sorun oluyor? IMF nasıl düşünüyor bilmiyorum ama ben kendi kafama göre olayı anlatacağım: Bu kararı almakta hükûmet özgürdür, yalnız nasıl finanse edileceğini, bunun iktisadi sonuçlarını biliyor mu, bilmiyor mu, hesaba katıyor mu katmıyor mu? Bu soruların yanıtını verebiliyor olmak çok önemli.
Böyle bir düzenlemenin önce kamu kesiminde etkisine bakalım. Asgari ücret verilenlerin ücretleri artacaktır, emeklilikle ilgili bir düzenleme yapıldığı için emeklilere ödenen paralar artacaktır. Sonuç olarak bunlar kamu kesimi için bir harcama artışıdır. Bu harcamaların karşılığının bulunması gerekli. Oysa hükûmetin açıklamasında bu yoktu... “Merak etmeyin hallederiz”i açıklama kabul etmiyorum tabii ki... İktisadi açıdan ciddi bir şey söylenmesi gerekli.
Karar gelecek yıllar üzerinde de etkili
Şimdi özel kesim üzerindeki etkisine bakalım. Firma düzeyinde ne olacağını kestirmek olanaksız. Ama şu genel soruyu sorabiliriz: Acaba bu düzenleme reel ücretlerde büyük bir artışa yol açar, dolayısıyla maliyetleri artırarak Türkiye’nin ihracat potansiyelini olumsuz yönde etkiler mi? Yani Türkiye’nin rekabet gücü etkilenir mi? Ya da yine aynı biçimde düşünerek maliyet baskısının iç fiyat düzeyinin yükselmesine, yani maliyet enflasyonuna yol açıp açmayacağı sorulabilir. Bu iki soruya tutarlı yanıtlar verilmiş olması, olumsuz gelişmeler olmaması için hangi önlemlerin alındığının söylenmesi gerekirdi.
ÖM: Yani gerekli tedbirlerin, bunlardaki artışların yol açacağı olumsuz etkileri önleyecek tedbirlerin de alınıp alınmadığı meselesi?
HE: Evet. Hükûmet yetkilileri diyor ki, “Hiç merak etmeyin, bütçeye koyduğumuz ödeneklerin bir kısmını kullanmayacağız, bu seneki harcamaların bir kısmını yapmayacağız, onunla dengeyi yine tuttururuz.” Ama bu bir yanıt değil. Çünkü bir emekliyi düşünelim. Bu insan bu yıl sözkonusu artışı alacak... -Allah uzun ömür versin- ne kadar yaşarsa almaya devam edecek... Dolayısıyla bu kararın gelecek yıllar üzerinde de bir etkisi var. Yani “bu sene şunu yaparız” demekle idare edilecek bir konu değil.
“Öyle bir önlem aldım ki, bununla öyle bir gelir yarattım ki, o gelir gelecek yıl da olacak, öbür yıl da olacak ve bu harcamayı karşılayacak” denmesi gerekiyor. Bu nasıl bir kamu geliri olabilir? Yanıt açık ancak vergi olabilir. Böyle bir şey görmüyoruz... Vergilere ilişkin bir düzenleme yok...
Tabii “vergi düzenlemesi yapacağım” derken de ciddi olmak gerekiyor. Vergi oranlarını keyfi olarak arttırılamayacağını biliyoruz. Bir süre sonra insanlar o vergiyi doğuran işi yapmaktan vazgeçerler, dolayısıyla o vergi toplanmamış olur.
Vurgulamak istediğim temel nokta, bu tür kararların gelecek dönemler üzerinde etkisi olduğunun açıkça kavranması lazım. Daha önceki konuşmalarımızda da belirtmiştim, Amerika’nın ileriye doğru muazzam yükümlülükleri var, Amerikan kamu dengesi bu nedenle göründüğünden daha bozuk demiştim. Avrupa için de aynı şeyleri söyledim. Bu ülkelerin ileriye yönelik yükümlülükleri nedir? Emeklilik ödemeleri... Türkiye’de başka türlü olması için bir neden var mı? Bu tür yükümlülükler ABD’de dengeleri olumsuz yönde etkiliyor da Türkiye’de mi etkilemeyecek? Kaldı ki bizim toplumsal güvenlik sistemimizdeki aksama daha şimdiden vahim durumda, bütçe üzerinde ciddi yük oluşturuyor. Şimdi buna yeni bir yükümlülük eklendi.
Emek piyasasındaki farklılıklar
Peki niçin özel sektörde etkinin çok olmayacağını düşünüyorum? Niçin kamu kesiminde bir problem çıkıyor da özel sektörde çıkmıyor? Bu soruya doğru yanıt verebilmek için asgari ücretin neyi etkilediğine bakmak gerekir. Kamu kesiminde galiba bazı toplu iş sözleşmelerinde diğer ücretler de asgari ücrete bağlı. Dolayısıyla onu oynatınca ötekiler de oynuyor. Bu ciddi bir yük getirebilir.
Özel sektöre gelince, ücret açısından üç farklı yapılanma düşünebiliriz. Bunlardan ilkinde kamu kesimindekine benzer bir durum söz konusu. Ödenen ücret tümüyle kayıt altında, dolayısıyla asgari ücretin yükselmesinden doğan yasal yükler firma için maliyetleri artırıyor. Büyük firmalar ve/veya modern firmalarda durum bu. Bu firmalar için asgari ücretten çalışan varsa onların ücretleri artar, bu nedenle ayarlama gereği duyuyorlarsa bir miktar diğer ücretler etkilenir. Bunun ne kadar olacağı da toplu iş sözleşmelerinde, asgari ücretin bir gösterge olup olmadığına bağlı. (Ben bunun yaygın olmadığını sanıyorum, ama yanılabilirim tabii.)
Ücrette ikinci tür yapılanma, bir nevi gri bölge... Burada çalışanlar asgari ücretin üstünde gelir elde ediyorlar ama sigorta ve benzer yükümlülükler açısından asgari ücret esas alınıyor. Bu durumda asgari ücretin yükselmesi firmanın sigorta, vb. benzeri yükümlülüklerini artırır. Ama sadece onu, tüm işgücü maliyetini değil. Çünkü asgari ücretin artırılmış olması kişinin gerçekte aldığı ücreti etkilemeyecektir. Bu durumda asgari ücretin artırılmasının işgücü maliyeti üzerindeki etkisinin fazla olmayacağı söylenebilir.
Bir de üçüncü tür yapılanma var... Bu tümüyle kayıt dışı ekonomi... Ücret kayda geçmiyor, dolayısıyla ücrete ilişkin yasal yükümlülükler yok. Bu durumda ise hiçbir etki söz konusu değil...
İşte emek piyasasındaki bu farklılıklar nedeniyle özel kesimdeki etki birörnek değil, İlk anlattığım yapıdaki firmalarda daha çok, ikinci gruptakilerde daha az; sonuncularda ise hiç yok. İşte bu nedenle özel kesimin bütününe baktığımda etki daha az olur diye düşünüyorum...
Ancak bir noktanın altını çizmeliyim. Bütün bu anlattıklarım bir matematik hesaba dayanıyor... Toplama-çıkarma cinsinden... Ama iktisadi yaşam sadece bundan ibaret değil. Siz bir fabrika işletiyorsunuz diyelim. Orada insanlar belli bir ücret alıyor, bir kısmı da asgari ücretten çalışıyor. Yanınızda da bir kamu kuruluşu var.. Orada da insanlar ücret alıyor. Sonra asgari ücret arttırılıyor ve yanınızdaki fabrikanın ücretleri ona göre bir miktar arttırılıyor. Şimdi sizin fabrikanızda çalışan insanlar bundan etkilenmez mi? Aynı işi yapıyorlar ama yandaki fabrikadakiler daha yüksek alıyor... Bir süre sonra, doğrudan ya da dolaylı biçimde, bu durum sizin fabrikanızda çalışanları da ücret artışı istemeye yöneltmez mi? Özetle asgari ücret artışından doğan etki yayılabilir de? Bu etki yayılır mı yayılmaz mı tabii bunu kestirmem mümkün değil ama yayılırsa özel kesim için yaptığım değerlendirme biraz değişebilir. Orada da maliyet yapısını ciddi bir biçimde etkileyecek ücret artışları olabilir.
Hükûmet için kötü sinyal oldu
Tabii IMF gibi bir kuruluş açısından asgari ücret artışının en önemli yönü, zor bela toparlanmaya çalışılan kamu dengesinin yeniden bozulması... Unutmamak gerekir ki, kamu açığımız zaten milli gelirin % 10’undan fazla... Olayın IMF için bir başka yönü daha var. Acaba bu karar çaresizlik ya da hata sonucu alınmış tek başına duran bir karar mı, yoksa artık kendine biraz güveni aşırı hale gelmiş bir hükûmetin iktisat politikasından popülizme dönme eğilimi mi? Bunu kestirmek de güç, tek bir gözleme bakıp da “a, bunlar yanlış yolda gidiyor” demek zor. Ama aynı anda bu noktanın ortaya çıkmış olması da bu soruyu oluşturuyor insanın kafasında. Rahatladıkları ilk anda bu kararı alan hükûmet acaba bundan sonra giderek de zorlaşacak olan iktisat politikasını yürütebilecek mi? Çünkü giderek daha çok sağın solun ayağına basacağı kararlar alması lazım; bunları alabilecek gücü olabilecek mi? İşte bu nokta da sanıyorum bu görüşmelerin temelini oluşturacak. Basındaki yansımalardan algıladığım “bu pek de iyi düşünülmeden yapılmış bir karardı ve hükûmet için kötü sinyal oldu” gibi bir hava var.
ÖM: Yani burada daha öncekilerden, en azından bir kısmından çok daha sakin geçmesi beklenen IMF görüşmelerinin altında da böyle bir derin okuma yapmak mümkün oluyor. Bunun olumsuz etkilerini önlemek için alınacak pek çok tedbir manzumesi vardır herhalde? Onları da daha sonra mı konuşalım?
HE: Var tabii, konuşabiliriz. Çünkü hükûmetin belki de –bunu bilerek söylemiyorum– kusuru şu oldu; tedbirleri de bu arada düşündüler fakat müjdeli haberi önce verdiler. Sevindirmek açısından iyi idi. Tamam, o insanlara bu sağlanacak... Ama açık ki karşılığında başka insanlara da yük getirilmiş olacak...Yani bazıları için o kadar neşelenecek bir şey yok. Ama bence doğrusu, hepsinin beraber söylenmesiydi.
ÖM: Yani vergiyse vergi...
HE: Evet. Yine aynı konuya dönüyorum. Hayali vergiler olamamalı... "Vergi oranını 10 puan arttırırım, bunu hallederim" diyerek olmaz. Hiç kimse vermez o vergiyi... Sonuçta kamu açığı büyür. Gerçekleşebilir vergi düzenlemeleri yapılması gerekiyor.
Benim bekleyişim hükûmetin bu görüşmeler sonunda böyle bir açıklama yapacağı biçiminde... Ama bu da daha önceki tutumuna dönmüş olacak. Yani doğru noktaya ciddi bir gecikmeyle gelmiş olacak. Bir de tabii bunu IMF ile görüşmeden yapmak hükûmete prestij sağlardı. Bu fırsatı niçin kaçırdıklarını da doğrusu istersen ben anlamadım.
(15 Ocak 2004 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)