Dünya Edebiyatının "Pantheon"u"nda bir "roman devrimcisi"...

-
Aa
+
a
a
a

Bugün

“Bayrakların direklerini ne kadar yükseltirseniz yükseltin, bayraklar o ülkeden ilk kez Nobel ödülü almış bir yazar kadar görünemiyor dünyadan." Orhan Pamuk'un bir büyük "ulusal gurur" vesilesi olan Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanması üzerine Çetin Altan'ın satırları.

Sözün bittiği yer. Sözün bittiği sözler. Türkçe'nin bir başka büyük ustası Çetin Altan, sözün bitmesi gereken bu sözlerden sonra dayanamayıp sormuş bir de: "Bunu anlamak o kadar zor mu kuzum?" Zor. Hem de çok zor. Kıskançlık, haset, ahmaklı ktan süzülen değerlendirmeleri ve bazı gazete başlıklarını görünce, ne kadar zor olduğu anlaşı lıyor. Orhan'ın Nobel kazandığı gün -ki, dünyanı n en büyük edebiyat ödülüne layık görülen ilk Türk ve Müslüman.

1988'de bu ödülü kazanmış olan Müslüman ülke Mısır'ın dev romancısı Necip Mahfuz'un kendisi bir Hristiyan idi- Türk televizyon ekranları üçüncü sınıf bile olmayan Türk şair ve yazarlarının ipe sapa gelmez Orhan Pamuk değerlendirmelerine açıldı. Edebiyat gurusu gibisinden algılanan Doğan Hızlan bile, CNN Türk'te kendisine hiç yakışmayacak tarzda, "Sizce Orhan Pamuk bu ödülü hak ediyor muydu?" sorusunu yöneltmekte beis görmüyor.

William Faulkner hak ediyor idiyse, Ernest Hemingway hak ediyor idiyse, Albert Camus, Jean-Paul Sartre, Anatole France hak ediyor idiyse, Octavio Paz, Gabriel Garcia Marquez, hak ediyor idiyse, T.S.Eliot, Elias Canetti, Günter Grass ayrıca Pablo Neruda, Samuel Beckett, William Butler Yeats hem de Aleksandr Soljenitsin, Mikhail Şolohov, Boris Pasternak hak ediyor idiyse, demek ki Orhan Pamuk da hak ediyor. Ödülü, Nobel jürisi veriyor.

Bu isimlere Nobel vermiş olan Nobel jürisi. Orhan Pamuk'un Nobel aldığı yılın adayları arasında, Umberto Eco, Adonis, Philip Roth, Ryszard Kapuczynski, Paul Auster gibi anıtlaşan isimleriyle yazı adamları da vardı. Bunlar arasından Orhan Pamuk'a Nobel verilmişse, durup düşüneceksin. Orhan Pamuk'a onu dediği, bunu dediği için Nobel verildi gibisinden ahmaklıklara kapılmayacaksın.

Nedeni basit, 54 yaşındaki Orhan Pamuk, bir yazar olarak ilk ödülünü daha 23 yaşındayken aldı. 1979 yılında Milliyet Roman Yarışması Ödülü, 1983'te "Cevdet Bey ve Oğulları" adlı ilk romanıyla Orhan Kemal Roman Ödülü, 1984'te "Sessiz Ev"le Madaralı Roman Ödülü, 1990'da "Beyaz Kale" ile İngiltere'de Independent Yabancı Roman Ödülü. 1991'de aynı eserinden ötürü Fransa'da Prix de la Decouverte Europeenne. Aynı yıl, Antalya Altın Portakal Film Festivali En İyi Senaryo Ödülü (Gizli Yüz). 2002 Fransa'da en iyi yabancı roman ödülü, Prix du Meilleur Livre Etranger. "Benim Adım Kırmızı" romanı ile. Bu roman, ona, 2003'te İtalya'da Premio Rinzane Cavour ödülünü de getirdi.

"Kar" romanıyla 2005'te Fransa'da Prix Medicis Etranger ödülü. Yine 2005'te herhalde Nobel'den sonra dünyanın en büyük edebiyat ödüllerinden biri sayılabilecek Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödülü. Ve, 2006'da Nobel Edebiyat Ödülü!

***

Hemen her romanı, çeyrek yüzyıldır, ulusal ve uluslararası ödüller elde etmiş Nobel'li bir Türk yazarı için, "Orhan Pamuk Nobel Ödülü'nü hak ediyor muydu?" diye soru sormak da, bu soruya cevap vermek bile bir "zül" olmalı. Yazarlığına dil uzatmaya kalkan "sıradanlar ve kıskançlar taburu"nu bir yana bırakmalı. Onlar, Orhan Pamuk için ağızlarını her açtıklarında sefil serencamlarını sergiliyorlar. Orhan Pamuk'a Nobel Ödülü'nü veren jüri, karar gerekçesini bakın nasıl açıklıyor:

"Pamuk, hem Doğu hem de Batı kültürleriyle bağları sayesinde çağdaş romanın köklerini genişletti. Bunun anlamı şudur: Kendisinin romanı, bizim, Batılıların elinden aldığı ve bizim şimdiye kadar gördüğ ümüz romandan tamamen başka bir şeye dönüştürdüğü söylenebilir."

Vay, vay, vay. Dünya edebiyatının bir "roman devrimcisi" ilan ediliyor aramızdan biri, bizim dilimizle, Türkçe ile bunu yapan biri. Gururlanı rken düşünmeli, düşündükçe gururlanmalıyız. Orhan Pamuk, Nobel Ödülü ile neredeyse yaşıt sayılabilecek Türkçe romancılık ağacının en güzel meyvesi. O ağacın gövdesinde ve dallarında, dilimizin nakkaşları, ulusal ruhumuzun yazılı sesleri, Halit Ziya Uşaklıgil, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğ lu, Kemal Tahir, Necip Fazıl Kı- sakürek, Nazım Hikmet, elbette Ahmet Hamdi Tanpınar, ayrıca Hüseyin Rahmi Gürpınar, Sait Faik, Orhan Kemal, Aziz Nesin ve hiç kuşkusuz Türk romancılığının "dev çınarı" Yaşar Kemal ve isimleri buralara sığmayacak niceleri var.

Orhan Pamuk, Nobel'i tüm bunların bir parçası ve devamı olarak ve onların tümü adına aldı. Televizyon ekranlarında Orhan Pamuk için iyi bir şey söylemekte zorlanan bazıları, onun Nobel Ödülü kazanmasına ilişkin söyleyebilecekleri en iyi şey olarak "Türk romancılığının önünü dış dünyaya açması bakımından yararlı olmuştur" gibisinden bir şeyler mırıldandılar. Yok canı m. Sanki, Orhan Pamuk, siz kıskanç çapsızların "Pazarlama Müdürü". Türk dili ve edebiyatının önü gerçekten açıldı ama sizin gibilerin değil.

***

1986 yılında, Nobel Ödülü'nü kazandığını öğrendiği şehirde New York'ta idi. Columbia Üniversitesi yakınında bir evdeydi. Sıcak, rutubetli bir temmuz haftasında ona yakın bir evde kalıyordum. Aylak bir hafta geçirdik birlikte. Sabah kalkınca, beş-on dakika ötedeki Orhan'a uğ- ruyor, çene yapıyor, gün boyu dalga geçiyorduk. Bize, o sırada ömründe ilk kez New York'a gelen Hadi Uluengin de katılıyordu. Orhan Pamuk, o sırada "Cevdet Bey ve Oğulları", "Sessiz Ev" ve "Beyaz Kale"den ibaretti. "Kara Kitap" (1990), "Yeni Hayat" (1994), "Benim Adım Kırmızı" (1998), "Kar (2001) ve "İstanbul: Hatıralar ve fiehir" (2003) daha ortada yoktu. Hatta en önemli varlı- ğı, kızı Rüya (1991) bile yoktu. Sadece İstanbul'da, topu topu otuz yıl kadar, o da İstanbul'un sınırlı bir ortamında yaşamış ve hayatını "romancı" olmaya adamış birisinin, renkli bir "yaşam deneyimi" ve dramatik "yaşanmışlıklar" olmadan romancı olabileceğine aklım kesmiyordu.

Roman, Orhan'ın biricik ve ciddi amacı, yaşamının en büyük anlamıydı. Bu nasıl olacaktı? Onu incitmemeye çalışarak, kafamı kurcalayan soruyu, sözü dolandırarak soru haline getirmeye çalışırken, daha iki-üç sözcük ağzımdan dökülür dökülmez, Orhan, sözün nereye geleceğini, nasıl bir soruya dönüşeceğini sezdi ve sözümü keserek, sakin biçimde, tek kelimelik bir cevap verdi: "Olur!" Boş bakışlarım ikinci bir soruya dönüşmeden, yineleyerek kestirdi attı: "Olur. Olacak!" Oldu.

Ben bundan 20 yıl önce üç romanına rağmen onun romancı olup olamayacağını sorgularken, sanırım o "Nobel rüyası"nı görmeye başlamıştı bile. Ve, oldu. Bir Türk olarak onunla gururlanıyorum. Bir dostu olarak ona şapka çıkarı yorum. Yaşamlarında önemli şahsiyetleri tanı- mış veya görmüş ya da dinlemiş hatta aynı ortamda bulunmuş olmaktan kendine bir zenginlik üreten herhangi bir birey gibi havalanıyorum. Sağa sola, "Biliyor musunuz, ben Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamuk'u gördüm. Onunla konuştum bile. Onu tanıyorum" diyebileceğim artık.

Ne de olsa, o, artık "dünya edebiyatının Pantheon'u"nda. Hem de bir "roman devrimcisi" olarak...