Bu metin Açık Radyo sitesinde ilk olarak 12 Ocak 2005 tarihinde yayınlanmıştı. Bundan tam üç yıl önce yayınladığımız bu metni tekrar ön sıraya çıkartmanın tam zamanı: İsrail - Filistin sorununa tamamen farklı, gerçek anlamda adalet ve barış yanlısı bir yaklaşım.
Metni İngilizce'den Türkçe'ye çeviren: Avi Haligua
MASALLARIN TAHAKKÜMÜ
1. 2000 Eylül'ünde patlak veren şiddetli çatışmalara "El Aksa İntifadası" adı verildi. Ama aslında bu 19. yy sonunda Siyonist hareketin doğmasıyla başlamış tarihi anlaşmazlığın bir başka evresiydi.
2. İsrail ve Filistin'de bu anlaşmazlık beş kuşaktır devam ediyor. Bu günkü kuşağın bütün maddî ve zihinsel dünyasını bu çatışma şekillendiriyor ve hayatlarına her yönüyle egemen oluyor.
3. Bu uzun süren anlaşmazlık boyunca, her savaşta olduğu gibi, iki tarafta da yığınla masal üretildi, tarih çarpıtıldı, propaganda amaçlı sloganlar ve önyargılar biriktirildi.
4. Her iki tarafın da anlaşmazlığa yaklaşımı 120 yıldır onlara anlatılan tarih tarafından şekillendirildi. Siyonist tarihle Filistinlilerin anlattığı tarih, hem genel bakış açısıyla hem de ayrıntılarında, tam olarak birbirinin zıddı.
5. Anlaşmazlığın başladığı günden bu yana Siyonist/İsrail liderleri, tarihin Filistin versiyonuna karşı tamamen umursamaz bir tavır takındılar. Çözüme ulaşmak istedikleri zamanlarda bile, Filistin halkının ulusal özlemleri, travmaları, korkuları, umutları konusunda umursamaz olduklarından, bu çabalar en başından kaybetmeye mahkumdu. İki taraf arasında bir eşitlikten bahsetmek imkânsız olduğu halde, benzer bir durum diğer taraf için de geçerliydi.
6. Böylesine uzun bir tarihi süreç içinde gelişmiş olan anlaşmazlığın çözümü, sadece her iki tarafın da ötekinin zihinselpolitik dünyasını anlamaya ve diğerini eşiti olarak görüp karşı karşıya konuşmaya hazır olmasıyla mümkündür. Hor gören, güç odaklı, mütehakkim, duyarsız ve cahilce yaklaşımlar kabul edilebilir bir çözüme ulaşılmasını önler.
7. Kendilerine bel bağlanan "solcu" İsrail hükümetlerinin de, başlangıçta vaat ettikleri ile korkunç uygulamaları arasında derin uçurumlar olmuştur. (Mesela, Ehud Barak hükümeti dönemi)
8. Hemen Barış (Peace Now) gibi eski barış hareketlerinin ("Siyonist sol" ya da "akıl yanlıları" olarak da bilinirler) büyük bir kısmı da bu tür davranışlardan muzdarip olduğundan, kriz anlarında işlevlerini yitirmektedirler.
9. Bu sebeple, yeni İsrail barış cephesinin ilk görevi, kendini yanlış ve tek taraflı görüşlerden arındırmaktır.
10. Bu, İsrail söyleminin otomatik olarak reddedilmesi ve Filistin'in söyleminin sorgusuz sualsiz kabul edilmesi, ya da bunun tam tersi anlamına gelmez. Ancak iki ulusal deneyim arasında köprü kurmak ve onları ortak bir söylemde birleştirmek için, her iki tarafın da, diğerini dinlemeye ve durumunu anlamaya hazır olması gereklidir.
11. Diğer her yol, iki halk ve İsrail -Arap dünyası arasında, şiddet içeren düşmanlıklarla bölünen, dönemlik zahiri rahatlamalar ve yatışmalara yol açacak, çatışmanın sürekli hale gelmesini sağlayacaktır. Kitle imha silahlarının geliştirilme hızına bakacak olursak, bu düşmanlığın ileriki aşamaları çatışmanın her iki tarafının da yok oluşuna yol açabilir.
ÇATIŞMANIN KÖKENİ
12. Çatışma temelinde Yahudi-İsrail ulusuyla Arap-Filistin ulusunun çatışmasıdır. Dini ve sosyal, diğer unsurları içerse de özünde milliyetçi bir çatışmadır.
13. Siyonist Hareket, aslında Avrupa'da ortaya çıkan, az ya da çok antisemitist olan milliyetçi hareketlere karşı Yahudilerin tepkisidir. Avrupa ulusları tarafından dışlanan Yahudilerden bazıları, kendilerini ayrı bir ulus olarak yapılandırmaya ve yeni Avrupa modelini takip ederek, kendi kaderlerini tayin edebilecekleri bir ülke kurmaya karar verdiler.
14. Geleneksel ve dini etkenler Siyonist Hareket'i Filistin'e (İbranice'de Eretz İsrael) getirdi ve Yahudi devletinin burada kurulmasına karar verildi. Düsturları, "topraksız insanlar için insansız topraklar"dı. Bu düstur, sadece cahilce tasarlanmakla kalmamıştır, ayrıca Avrupa'da o dönemlerde Avrupalı olmayanlara karşı takınılmış olan küstah tavrı da yansıtır.
15. Ne 19. yy.'ın sonunda, ne de başka bir dönemde, Filistin bir "boş toprak" olmadı, o zamanlar %90'ı Araplardan oluşan 500 bin kişinin yaşadığı bir bölgeydi. Bu nüfusa, tabii ki, topraklarına akın eden yabancı yerleşimciler dahil değildir.
16. Milliyetçi Arap Hareketi, Siyonist Hareket'le neredeyse eş zamanlı olarak, önce Osmanlı İmparatorluğu'yla, ardından I. Dünya Savaşı sonrasında, bu imparatorluğun yıkıntıları üzerine kurulmuş sömürgeci rejimlerle savaşmak üzere ortaya çıktı. Ayrı bir Arap-Filistin milli hareketi, İngilizlerin "Filistin" adıyla ayrı bir devlet kurmasından sonra, Siyonist sızıntıya karşı mücadele sırasında ortaya çıktı.
17. I. Dünya Savaşı'nın sonundan bu yana, iki milliyetçi hareket, - Yahudi-Siyonist ve Filistinli-Arap- arasında devam eden bir çatışma vardır. Her iki hareket de aynı bölgede –taban tabana zıt-amaçlarına ulaşmak peşindedirler. Bu durum bugüne kadar değişmemiştir.
18. Avrupa'da Yahudilere yapılan zulmün dozunun artması ve dünya ülkelerinin cehennemden kaçmaya çalışan Yahudilere kapılarını kapatması sonucunda Siyonist hareket güç kazandı. Nazi antisemitizmi, eğitimli işgücünün, entelektüellerin, teknolojinin ve sermayenin, kitleler halinde Filistin'e göçmesine neden olarak, Siyonist ütopyayı gerçekleşebilir, bir modern girişim haline dönüştürdü. Altı milyon Yahudi'nin canını alan Holokost (Yahudi soykırımı), Siyonist harekete müthiş boyutlarda etik ve politik güç sağlayarak, İsrail devletinin kurulmasına giden yolu açtı.
19. Yahudi nüfusun topraklarında çoğalmasına tanık olan Filistin halkı, Yahudilere karşı Avrupalılarca işlenmiş suçların bedelinin, neden kendilerince ödenmesinin beklendiğini anlayamadı. Yahudi göçünün devamına ve topraklarının Yahudilerce ele geçirilmesine şiddetle karşı çıktılar.
20. Ülkedeki iki halk arasındaki savaş duygusal bir ortamda "travmaların savaşı" olarak ortaya çıktı. İsrailli-İbrani ulusu, Avrupa'daki Yahudilerin yaşadığı zulmün (katliamlar, toplu sınır dışı edilmeler, engizisyon, pogromlar ve holokost) travmatik hatırasını taşıdı. Öteden beri kurban oldukları bilinciyle yaşadılar. Arap-Filistin halkıyla yaşanan çatışma, onlara sadece antisemitzmin devamı olarak göründü.
21. Arap-Filistin ulusu halifeler çağının muhteşem hatıralarının ardından, bütün hakaret ve aşağılamalarıyla, yüzyıllarca devam eden sömürgeci zulmün hatıralarını taşıyordu. Onlar da kurban oldukları algısıyla yaşadılar. 1948'deki Nakba (felaket), onlara Batılı sömürgecilerin baskı ve aşağılamalarının devamı olarak göründü.
22. Her iki ulusun da, diğerinin varlığını kabul etmeyen kör inadı, kaçınılmaz olarak, kolektif bilinçlerinin derinliklerinde yanlış ve çarpık algılamalara yol açtı. Bu görüşler, bugüne kadar, her iki ulusun da, birbirlerine karşı davranışlarını etkilemeye devam ediyor.
23. Araplar, Yahudilerin Filistin'e doğal kaynaklarını kontrol etmek ve Arap dünyasını fethetmek için Batılı emperyalistler tarafından yerleştirildiğine inandılar. Bu iddia, Siyonist hareketin Arap direnişini kırmak için, en başından beri en az bir Batılı güçle müttefik olması gerçeğiyle desteklendi (Herzl günlerinde Almanya, Uganda Planı ve Balfour Deklarasyonu'ndan manda döneminin sonuna kadar Britanya, 1948'de Sovyetler Birliği, 1950'lerden 1967 savaşına kadar Fransa ve o günden beri de Amerika Birleşik Devletleri.) Bu durum, Siyonist girişimle emperyalist ve sömürgeci güçler arasında, milliyetçi Arap hareketine karşı pratikte bir işbirliği ve çıkar grubu oluşmasıyla sonuçlandı.
24. Öte yandan, Yahudileri Avrupa'nın ateşinden kurtarmaya karalı Siyonistler, Siyonist girişime karşı Arap direnişini, İslam'ın ve Arapların canî doğasının bir sonucu olarak gördüler. Onların gözünde Arap savaşçılar birer "çete", dönemin isyanları da "çete savaşları" idi.
25. Aslında, en aşırı Siyonist lider Vladimir (Ze'ev) Jabotinsky, 1920'lerde, Siyonist yerleşimlere karşı Arap direnişinin kaçınılmaz ve doğal olarak, –Jabotinsky'nin bakış açısıyla- "yerli" halkın, kendi ülkesini yabancı işgalcilere karşı haklı savunma tepkisi olduğunu kavrayan tek kişiydi. Jabotinsky, ayrıca ülkede Arapların belirgin biçimde ayrı bir milli kimliği olduğunu da anlamış, Filistin-Arap direnişini sona erdirmek için Arap ülkelerinin liderlerine rüşvet verme çabalarını da alaya almıştı. Ne var ki, Jabotinsky'nin çözümü de Araplara karşı bir "demir perde" dikmek ve direnişlerini güç kullanarak ezmekti.