11 Eylül 2009Referans Gazetesi
7 Eylül 2009 tarihli Referans gazetesinde yer alan bir habere göre G-20 Maliye Bakanları Toplantısı'ndan çıkan sonuçlardan birisi şöyleymiş: "Başta Çin olmak üzere, cari işlemler fazlası veren ekonomiler, iç taleplerini canlandırarak küresel talebi artırmalıdır."
Hangi ülkeler bunlar? 2009 yılının ilk yarısına ilişkin veriler göz önüne alındığında büyüklük itibariyle sıralamada ilk beş ülke şunlar: Almanya (159.9 milyar dolar), Çin (130 milyar dolar), Japonya (115 milyar dolar), Norveç (69 milyar dolar), İsviçre (55.6 milyar dolar). Doğrusu bu çağrıda niçin "başta Çin" denildiğini anlamış değilim. Cari fazla büyüklüğü itibariyle sıralamada başta Almanya geliyor. Bu noktaya takılmamın bir nedeni daha var. O da Çin'in ve Almanya'nın iç taleplerini artırması durumunda bunların Türkiye üzerindeki etkisinin epeyce farklı olması. Biraz açayım.
Çin'in iç talebini artırdığı durumu düşünelim. Çin bunu yatırımlarını ve/veya tüketimini artırarak yapabilir. Örneğin Çin'in çevre sorunlarıyla baş edebilmek amacıyla mevcut üretim teknolojisini yenilemeye karar verdiğini düşünelim. Bu durumda, Çin'in ileri teknoloji içeren yatırım mallarına olan talebi artacaktır. Çin, böyle bir strateji uygularsa bu tür malları üretmekte karşılaştırmalı (ya da salt) üstünlüğü olan gelişmiş ülkelerden ithalatı artar. İkinci olarak Çin'in iç (sivil) tüketim harcamalarını artırmaya yönelik bir program uygulamaya başladığını düşünelim. Bu durumda, Çin sanayiinin daha büyük bir kısmı iç piyasaya yönelik üretim yapmaya yönelecektir. Çin bu üretim için gerekli hammaddeleri ve bir kısım tüketim mallarını ithal edecektir. Çin'in dış ticaretinin ülkeler arası dağılımına bakıldığında bunun ticaret artırıcı etkileri büyük ölçüde Doğu Asya ve bir ölçüde de Afrika ülkelerinde görülecektir. Olaya Türkiye açısından bakarsak, Çin'in iç talebi artırma yönünde bir program uygulamasının Türkiye'nin ihracat üzerindeki etkisi ihmal edilebilir düzeyde kalacaktır.
En çok dış ticaret fazlası veren ülkeler listesinde yer alan ülkelerden Japonya'nın iç talebini artırmasının etkileri de benzer bir biçimde düşünülebilir. Zaten ihracatımızın çok az olduğu bu ülkenin iç talebindeki oynamanın Türkiye üzerinde pek etkisi olmaz. Benzer bir sonuca Norveç için de varmak olanaklı. İsviçre'nin biraz farklı bir konumu var. 2009 yılının ilk ocak-temmuz döneminde bu ülkenin Türkiye'nin ihracatı içindeki payı yüzde 5,6 ve en çok ihracat yaptığımız ülkeler sıralamasında dördüncü konumda. Ancak bu, sıra dışı bir durumu yansıtıyor. Öte yandan, geçmiş yıllara baktığımızda İsviçre'ye olan ihracatımız, bu ülkenin iç talebindeki gelişmelere uymayan büyük dalgalanmalar gösteriyor. Bu ülkenin toplam ihracatımız içindeki payı 2008'de yüzde 2,16. Daha önceki yıllarda ise sırasıyla 2007'de yüzde 0,9, 2006'da yüzde 1,1 ve 2005'te yüzde 0,8. Bu durumda İsviçre'nin iç talebini artırmasının Türkiye'nin bu ülkeye olan ihracatını artıracağını söylemek zor.
Almanya'ya gelince durum çok farklı. Bu ülke, açık farkla en çok ihracat yaptığımız ülkeler sıralamasında birinci konumda. Gerçi bu ülkenin toplam ihracatımız içindeki payı 2005 sonrasında sürekli azalma gösteriyorsa da (Almanya'nın 2005'te toplam ihracatımız içindeki payı yüzde 12,9 iken 2008'de yüzde 9,8'e düşmüş), 2009'un ocak-temmuz döneminde bile toplam ihracatımız içindeki payı hâlâ yüzde 9,4. Demek ki bu ülkeye ihracat yapmayı biliyoruz. Bence birileri bize bir hayır yapmak istiyorsa Çin'e değil de Almanya'ya iç talebini canlandırması için çağrı yapsa daha iyi olur.