Bu Makine…

-
Aa
+
a
a
a

Amerikalı efsanevi folk şarkıcısı Woody Guthrie’nin 100. doğumgünü vesilesiyle, 16 Temmuz Pazartesi günü “Woody 100 Yaşında: Sadece Bir Ses, Bir de Gitar”* isimli yeni bir programa başlıyoruz. Öncesinde, programın ortaklarından Mahir Ilgaz'ın Woody Guthrie hakkındaki yazısını okuyabilirsiniz.

 

Woody Guthrie, üzerinde "Bu makine faşistleri öldürür" yazan meşhur gitarıyla...

Bu haftasonu Amerikalı efsanevi folk şarkıcısı Woody Guthrie’nin doğumunun (14 Temmuz 1912) 100. yılını kutluyoruz. Fransız Devrimi’nin, bağlamından çıkarılarak büyük ölçüde mitleştirilmiş de olsa, baskıya karşı başkaldırı sembollerinden Bastille gününde doğan Guthrie’nin yaşamının, kendisi durumdan haberdar mıydı bilinmez ama bu ilginç rastlantıyla uyumlu geçtiği söylenebilir. Oklahama’da muhafazakar bir aileye doğan Guthrie’ye Demokrat Parti’nin başkan adaylarından Woodrow Wilson’ın ismi verilir. Ancak, Woody’nin devletle ve iktidarla olan ortaklığı orada son bulur. Irkçı babası da dahil olmak üzere hayatının geri kalanını hep baskıya karşı mücadele ile geçirir. Bu mücadeleyi sürdürürken maalesef birçoğumuzun aşina olduğu “dört ayak iyi, iki ayak kötü” ikiliğine hapsolmaz, olaylara tek yönlü bakmaz. İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD’deki bombardıman uçağı fabrikalarındaki işçilerin haklarını savunurken savaş çığırtkanlığı yapmaz veya sendika yararına konser verirken bizzat sendikacıların, grubundaki siyahlara yaptığı ırkçılığa göz yummaz. Kendi söylediğine göre Komünist Parti’ye hiç üye olmamış ama hayatının büyük bölümünü kızıl geçirmiş bir ozandır o. Kızı Nora’ya göre ise “komünist değil, müşterekçi”dir (commonist, not a communist).

Müzik ile erken yaşta haşır neşir olmasına rağmen çalmayı bildiği çok sayıda enstrümanın hiçbirinde virtüöz olmadığı gibi nota yazmayı da iyi bilmeyen Woody’nin arkasında bıraktığı asıl mirasın, yukarıda çok kısa özetlenen duruş ve eylemciliğine ek olarak, çoğu bugün dahi yazıldığı günkü kadar güncel olan şarkı sözleri olduğu söylesek haksızlık etmiş olmayız sanırım. Zaten Woody’nin kendisi de şarkı yazarken müziği sözler için bir kılıf olarak düşündüğünü itiraf ediyor. Hatta, çoğu zaman aklına bir melodi gelmediğinde halk arasında popüler şarkıların melodilerini “aparttığı” birden fazla defa kendisi yazmış veya söylemiş. Bugünün TRIPS’li, ACTA’lı, SOPA’lı, PIPA’lı fikri mülkiyet hakları dünyasında çoğumuzu duraksatan bu sürecin, kayıt öncesi müzik tarihinde, halk ozanlarının birincil yöntemi olduğunu hatırlamakta fayda var. Her neyse, Woody Guthrie’yi dinleyen herkesin iyi bildiği gibi sözlerin kendilerinin vurgular ve söyleniş biçimlerinden kaynaklanan bir müziği olduğunu söylemek mümkün. Öyle olmasaydı eğer, yazdığı şarkılar sebebiyle Nobel Edebiyat Ödülü alması birden fazla defa gündeme gelen bir diğer “melodi hırsızı”, Bob Dylan, anılarında aktardığı gibi soğuk bir kış günü Guthrie’nin kızı Nora’nın kapısında Woody’ye ait şarkı sözleri ile dolu bir kutuyu almak için saatlerce bekler miydi acaba (O gün Dylan, Nora evde olmadığı için sözleri alamayacak, bahse konu kutu yıllar sonra Billy Bragg’e verilecek ve o da Wilco ile birlikte Mermaid Avenue adındaki kayıtlarda bu sözlerin bazılarını şarkı haline getirecekti)?

Bugün Woody’nin tartışmasız en meşhur parçası “This Land is Your Land”in sansürsüz kaydını (parçanın birden fazla kaydı mevcut; ABD’de okullarda söylenen, radyolarda çalınan kayıt çoğunlukla Woody’nin özel mülk karşıtı dizelerini içermiyor; “temiz”) dinlerken ve “orada bir tabela gördüm/üzerinde buradan geçmek yasak yazıyordu/arka tarafındaysa/hiçbir şey yazmıyordu” dizelerindeki ince alaycılığın müziğini duymamak mümkün mü? Benzer şekilde, bugün halen bitmeyen mali krizin içindeyken, yazılmasından 70 küsur sene sonra, “The Jolly Banker”in müzikal kalıcılığını sorgulamak? Peki ya “Pretty Boy Floyd”’un “bazıları silahla soyar/bazıları kağıt kalemle” dizeleri müzik değil mi yani? Hala bir şüpheniz kaldıysa Woody’nin sayısız takipçisi arasından, aktivist kimliğiyle belki de ona en çok benzeyeni Tom Morello’nun “The Ghost of Tom Joad” yorumuna bir kulak verin derim. Evet, Woody belki çoğu zaman kendi yazmadığı ve yine çoğu zaman birbirine benzer melodileri kullanıyordu ama Billy Bragg’in dediği gibi bugün evlerine bankalar tarafından el konulan binlerce insan hep bir ağızdan “I Ain't Got a Home in This World No More”u (Bu dünyada artık bir evim yok) söylerken “müzik zayıf” diyebilir miyiz? Ya dünya yangınlar ve seller ile sarsılırken Woody 1930’lardan bize benzer bir ekolojik krizden etkilenen insanların hikayesini “Talking Dust Bowl Blues”da aktardığında “bu ne ya, hep aynı akorlar” mı diyeceğiz? Bu da mı gol değil?

Her neyse, işin bu yanı konusunda kararı Woody’nin dinleyicilerine ve okuyucularına bırakalım. Sadece şunu hatırlatmakta fayda var. Guthrie, Huntington hastalığı nedeniyle yeni eser üretemez hale gelmeden önce üç bin civarında şarkı sözü yazmıştı. Bunların sadece birkaç yüzünü kaydedebildi. Geri kalanı ise Billy Bragg ve Wilco’nun projesi veya New Multitudes gibi projelere ilham kaynağı olmaya devam ediyor.

Yazının bundan sonraki kısmı ise doğrudan Woody’nin müziği ile ilgili değil. Fırsat bu fırsat, biraz da habercilik yapalım. İsteyen okumayı burada kesebilir.

John Steinbeck, Woody Guthrie’yi tanımlaması istendiğinde şöyle demişti: “Woody, Woody’dir işte. Yalnızca bir ses, bir de gitar”. Gitarı önemliydi Woody için. Hatta yarı ciddi, yarı dalga otobiyografisi “Bound For Glory”nin açılış sayfalarında gitarını yağan yağmurdan korumak için başka bir göçmen işçinin nasıl kendi gömleğini feda ettiğini anlatır (Bu arada, alın size sözleri müzik olan bir başka parça, Lew Dite yorumuyla “This Train is Bound for Glory”). Meşhur, üzerinde “Bu makine faşistleri öldürür” yazan gitar bu. Franco İspanyası, Mussolini İtalyası ve Nazi Almanyası gibi faşizme adını veren rejimleri birinci elden tanımak durumunda kalan Guthrie, belki İspanya İç Savaşı’nda Cumhuriyetçilerin uçaklarında yazan sloganlardan etkilenmişti belki de gitarı yoluyla icra ettiği müziği ile faşizm ile savaştığı mesajını veriyordu bilemiyoruz. Ancak, slogan, amacı öldürmek olmayan/olamayacak bir müzik aletinin üzerinde yer aldığı için, Guthrie’nin faşizm ile mücadeledeki tutkusu kadar iyi bir ironi yeteneğine sahip olduğuna da işaret ediyor.

Yine de iş ironiye geldiği zaman insanlığın kendisinin evrenin bir ironisi olabileceği ihtimalini kabul etmemiz gerekiyor. Guthrie gibi büyük bir ozanın dahi bununla aşık atması mümkün olamayabiliyor. Guthrie’nin kariyeri boyunca ağırlıklı olarak Gibson ve Martin marka gitarlar çaldığını biliyoruz. İşin ironisi de burada belirginleşiyor.

Dünya Bankası’nın 20 Mart’ta açıkladığı “Ormanlar için Adalet” başlıklı raporun konusu ormansızlaşma ve bununla mücadele için seçenekler. Raporda, dünyada her iki saniyede bir futbol sahası büyüklüğünde bir ormanlık arazinin yasadışı kesim sonucu yok olduğu bilgisi veriliyor. Bazı ülkelerde ağaç kesim faaliyetinin %90’ının yasadışı olduğu ifade ediliyor. Dahası, yasadışı ağaç kesiminin tamamı kayıtdışı olmak üzere yılda 10-15 milyar dolarlık bir piyasa oluşturduğu vurgulanıyor. Burada, “iyi de bunun Woody Guthrie ile ne alakası var” dediğinizi duyar gibiyim. Biraz sabır.

Gibson firmasının bugün “birebir” kopyalarını üretip sattığı Woody’nin akustik gitarı, diğer pek çok gitar gibi, gül ağacından bir klavyeye (gitarın sap kısmının üzerinde notaların basıldığı kısım) sahip. Gül ağacı, başta Batı ülkeleri olmak üzere, yoğun talep gören sert ağaçlardan biri. Bu ağaç, aynı zamanda başka bir sert ağaç türü olan abanoz ile birlikte gitar klavyeleri için en çok tercih edilen malzemeler arasında yer alıyor. Bugün birçok sert ağaç türü kendini yenileme oranının çok üzerinde kesim nedeniyle Nesli Tehlikede Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES) kapsamında koruma altında. Ancak, Dünya Bankası raporunda da değinildiği gibi mevcut uluslararası sözleşmeler çoğu zaman nesli tehlike altında olan türleri korumak için yeterli değil. Birinci sorun sözleşme kapsamının dar olması. İkincisi, sözleşmeye taraf ülkelerin her birinin kendi kanunları çerçevesinde bu ticaretin önüne geçmeye çalıştığı varsayılıyor ama çoğu zaman bu göstermelik bir çabadan öteye gidemiyor. Hatta, arada cezalandırılanların ezici bir çoğunluğunu yukarıda bahsedilen büyük pastadan çok çok küçük bir pay alan yoksullar oluşturuyor. Yani arz kadar talebin denetlenmesinin önemi ortaya çıkıyor.

Bu konudaki mevcut en öngörülü ulusal kanunlardan birisi olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin tarihi  1900 senesine kadar uzanan Lacey Kanunu gösterilebilir(di). Yasadışı avlanan/elde edilen hayvan ve bitkilerin ABD içine sokulmasını engelleyen ve ilk yürürlüğe girişinden defalarca kapsamı genişletilen kanuna en son 2008 yılında yapılan bir ek ile yasadışı elde edilen bitkilerin (söz konusu olan bu bitkilerin elde edildikleri yerin yasaları) ticaretinin yasaklanması da eklenmişti. İşte dananın kuyruğu da tam bu noktada koptu. Kasım 2009’da FBI, 2008 değişiklikleri kapsamında, Gibson şirketinin Nashville’deki fabrikasına bir baskın düzenledi. Şüpheler, Gibson firmasının ürettiği gitarlarda kullanmak üzere Madagaskar’dan ithal ettiği gül ağacı ve abanozun, yasadışı yollardan elde edildiği ihtimali üzerine yoğunlaşmıştı (ABD Adalet Bakanlığı, ağaçların Madagaskar kanunlarına aykırı bir şekilde kaçak olarak elde edildiğini savunuyor). Ancak, Gibson firması bahse konu ağaçların yasal yollarla elde edildiğine dair Madagaskar hükümetince imzalı “yeminli ifadeler” ortaya koydu. Gibson firmasının Yağmurormanları Birliği (çeşitli koruma STK’ları ve ağaç hammadde kullanıcılarının içinde bulunduğu bir sosyal sorumluluk projesi) yönetimindeki görevleri askıya alındı. Olay geçiştirildi, hatta ABD’nin bazı “muhalif” medya organlarında dahi rock tarihinin bu şanlı devine haksızlık yapıldığına dair haberler çıktı. Bu yorumlara göre, Gibson firması arkaik bürokratik kuralların kurbanı olmuştu, ortada bir kusur yoktu. Tüm bunlar olurken, FBI 2011’de Gibson tesislerine ikinci kez basın düzenledi. Bu defa, Almanya’daki bir aracı üzerinden Hindistan’dan ithal edilen ağaçlara ilişkin iddialar mevcuttu. Bunun üzerine ortalık iyice karıştı. Gibson firması Yönetim Kurulu Başkanı Henry Juszkiewicz ABD fosil yakıt lobisinden büyük maddi destek alan Tea Party (Çay Partisi) mitinglerinde boy göstermeye başladı. Hamaset ve milliyetçi muhafazakar söylemler gırla gidiyordu. Hatta başka eyaletlerdeki büyük müzikal enstrüman üreticilerinin, sendikal düzenlemelerdeki farklar nedeniyle maliyetleri daha düşük olan Gibson firmasına bir komplo kurduğu yorumları bile yapıldı. Gibson’a destek veren müzisyenler konserler düzenledi, demeçler verdi; bu uğurda şarkılar bestelendi (bunlara bağlantı vermiyoruz çünkü epey kötüler; isteyen youtube’da basit bir aramayla bulabilir). Neticede, olan biyoçeşitliliği koruma adına dünyadaki ender faydalı düzenlemelerden biri olan Lacey Kanunu’na oldu. Kanunun kapsamı birkaç hafta önce, sivil toplumun çabalarına rağmen, sessiz sedasız değiştirildi ve sulandırıldı.

Sen çok yaşa Woody. Nice dalyalara. Ancak, bu makine artık hepimizi öldürüyor. Hayır, gitarından bahsetmiyoruz.

 

* Woody Guthrie’nin 100. yaşını kutlamak için Açık Radyo’da Ömer Madra, Hakan Gürvit ve Mahir Ilgaz’ın hazırlayıp sundukları “Woody 100 Yaşında: Sadece Bir Ses, Bir de Gitar” isimli yeni bir haftalık program başlıyor. İlk bölüm 16 Temmuz Pazartesi günü saat 10:00’da.