15 Kasım 2005Radikal Gazetesi
Günün önemli sorunlarından biri Kara Kuvvetleri brövesi! Nereden çıkıyor tartışma? Türkiye toplumu 'söylenme'ye alışık bir toplumdur. Bir yerlerden bir şeyler duyar, bir süre söylenir onlar üstüne. Burada da vardır böyleleri, mutlaka. 'Efendim, duydunuz mu? Atatürk'ün siluetini kaldırmışlar! Olur mu böyle şey?' vb. Asıl sorun, bugünkü Genelkurmay'ın 'faşist Türkiye' özlemi içinde kıvrananların bu özlemini doyurmayan bir biçimde davranması. Darbe yapılması gerek, yapmıyorlar; hükümetin iyice pataklanması gerek, pataklamıyorlar. Dolayısıyla bu şimdiki kadroyu yıpratmak misyonu çıkıyor -hem sonrakilere de 'doğru yol'u gösterir. 'Dava açmadı, demek onlardan' diye saldır, 'Bröveden Atatürk'ü çıkardı, demek onlara taviz veriyor' diye saldır... Sonunda tutar inşallah! Tartışılan yeni bröveye bakınca ben de sevimsiz şeyler görüyorum, ama sorun aynı değil. Bu 'On altı Türk devleti' efsanesinin her türlü resmi kalıba girip bir 'gerçek tarih' haline getirilmesi, örneğin, onaylanır bir şey değil. Birisi bir zahmet edip sayıverse bu 'on altı'yı da hangi 'mitoloji'ye selam durmamızın beklendiğini anlasak. Yaşatılamamış şeylerin kurulmasının niçin bir meziyet olduğunu da biri bir açıklasa. Gözü kara bir 'devlet' fetişizmi. Bröveye dahil olan bir başka 'mit' de, Kara Kuvvetleri'nin kuruluş tarihi. Şimdi oraya yazılan 'MÖ 209' tarihi 60'larda bir şekilde dediğim o 'resmi' kalıpların arasına sızmıştı, ama henüz 'bröve'lere filan girmemişti. Şimdi bu da gerçekleşmiş oluyor. Belleği kısa Türkiye'de bu mitlerin nasıl çıktığı bilinmez, araştırılmaz, merak edilmez. Zaten konu kendisi, merak edilmeye yatkın olup olmadığını belli eder. 'Kara Kuvvetleri MÖ 209'da kuruldu' denmişse, bunu daha fazla kurcalamayacaksın. Gene de, gelin biraz kurcalayalım: her işimizi tarihte 'daha erken' başlatmak istediğimiz için, 27 Mayıs'tan az sonra, 1963'te, böyle bir 'yıldönümü' gereği duyarız ve o yıl bunun 600. dönümünü kutlamaya karar veririz. Kararı eleştirenlerden biri, başta geleni, Nihal Atsız'dır. Yayımladığı Orkun dergisinde sorar: "Kara ordumuz 1363'te kurulduysa, ondan önceki büyük savaşlar, büyük stratejik hareketler ve taktik vuruşmalar kimin tarafından yapıldı?" 'Malazgirt'i çeteler mi kazandı?' veya 'Orduyu yabancı ücretli askerler mi kurdu?' ('Kapıkulu'na bir dokundurma) gibi 'ajitatif' sorulardan sonra sadede gelir: "... ilk teşkilâtlı Türk ordusu milattan önce 209'da Tanrıkut Mete (=Motun) tarafından kurulmuş, verilen buyruğa kayıtsız şartsız itaat kabul edilmiştir." '16 devlet' arasında İskitler var mı ('Türk Büyükleri' arasında Alp Er Tunga olduğuna göre)? Varsa, Atsız dahi gevşek davranmış demektir. Herodotos'un anlattığı İskitler olayı MÖ 7'ye kadar taşıyorlar, bir 500 yıl daha kazanıyoruz, fena mı? Bu konular bu şekilde açıldı mı, kim 'en şoven' lafı söylerse o dediğini yaptırır. 'Değer' diye ortaya onu koyduğumuza (ve karşısına başka hiçbir şey koymadığımıza) göre, 'Ben daha da milliyetçisini söylüyorum' diyen kazanır. Nitekim, şu anda 'bröve' tartışmasında gene aynı şey oluyor. Oysa, istenen faşizmse, işte, buyurun, Nihal Atsız'ın şiirini haklı çıkaran bir şey yapılıyor: "Bir gün gelip ırkımızın gürbüz erleri/Adım adım dolaşırken kutlu yerleri/'Vaktiyle bir Atsız varmış...' derlerse ne hoş!" İstenen, evet, faşizm de, konjonktür biraz karışık. Şimdi öncelikle başını yememiz gereken birileri var. Onun için şu sıra 'MÖ 209'un 'mânâ ve ehemmiyeti'ni bir tarafa bırakıp namlularımızı o yöne çevirmeliyiz. Nasıl olsa bizden tutarlı olmamızı beklemiyor. Tutarlılık, hayatta en kolay vazgeçebileceğimiz şey.