"Bölücü Terörle Mücadelede İçinde Bulunulan Sürecin Değerlendirilmesi"

-
Aa
+
a
a
a

19 Temmuz 2005

TSK'in "Bölücü Terörle Mücadelede İçinde Bulunulan Sürecin Değerlendirilmesi" konulu basın Toplantısından Notlar

  Medyamızın çok değerli temsilcilerini burada görmekten memnuniyet duymaktayım.

*         Bugünkü toplantımızın amacı bildiğiniz gibi yaşamakta olduğumuz, terör olaylarıyla ilgili bir değerlendirme yapmaktır. Ancak konuya girmeden önce neden bu toplantıyı yapmak istediğimizi açıklamak isterim.

*         Nedenlerin başında, yaşanan terör olaylarına ilişkin değerlendirmelerimizi, görüşlerimizi ve ilave olarak alınabilecek bazı tedbirleri sizlerle ve kamuoyuyla paylaşmak düşüncesi gelmektedir.

*         Diğer bir nedenimiz de bu konuyu sizlerle birlikte değerlendirmek ve görüşlerinizi almaktır.

*         Daha da önemli olan neden ise, yaşadığımız her olay ve her durumda medya, medyanın tutumu ve duruşunun çok önemli ve çoğu zaman da hayati oluşudur. Zaten bu nedenle de yaygın benzetme olarak medyanın dördüncü güç oluşunda herkes hemfikirdir. Bu gücünü de sanırım yalnızca haber vermekten almıyor, insanların ve toplumun düşünce ve algı çerçevelerini belirlemekten de alıyor. Bu nedenle, terorizmle mücadelede doğru ve gerektiği gibi, medyayla birlikte hareket edebilmemizin önemine inanmaktayız. Teröre karşı yürütülen topyekün mücadelede sizlere de büyük sorumluluk düşüyor.

*         Başlangıç olarak içinde bulunduğumuz duruma ilişkin kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum. Daha sonra sizlerin görüşünü alarak ve sorularınızı cevaplayarak devam etmeyi düşünüyorum. Bu nedenle, bugünkü faaliyetimizi daha önce yaptığımız biçimde bir basın brifingi olarak değil, bir toplantı olarak düzenlemeyi tercih ettik.

*         Bildiğiniz gibi ve bizim de defalarca tekrarladığımız gibi, herşeyden önce bir ülkenin güvenliği o ülkenin kendi sorumluluğudur. Her ülke de, kendi güvenliğini sağlamak için, taraf olduğu uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde, gerekli tedbirleri alma hakkına sahiptir.

*         Ancak, terörizmle etkin mücadelede uluslararası ve bölgesel işbirliği ve destek hayatidir. Aksi takdirde, mücadele beklenilenden daha uzun sürer ve daha fazla can ve mal kaybına neden olur.

*         Terörizmle mücadelede, dünyanın heryerinde, terörist eylemleri mutlak olarak sona erdirmek, ABD, İngiltere, İspanya ve İsrail örneklerinde görüldüğü üzere, çok zordur. Önemli olan terörist eylemleri asgari seviyeye indirmek, yani inisiyatifi büyük ölçüde teröristlerin elinden almaktır. Diğer önemli olan ise terörist örgütlere, terörle bir yere varamayacaklarını kararlılıkla göstererek, terör örgütünün başarı umudunu kırmak ve yok etmektir. Başarı umudu devam eden örgütün tamamen ortadan kaldırılması zordur.

*         3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunun birinci maddesinde belirtildiği gibi, terör örgütleri; cebir ve şiddet kullanarak, baskı, korkutma, yıldırma veya tehdit yöntemleri ile amaç ve hedeflerine ulaşmaya çalışırlar.

*         Terörle ilgili konuşurken, yazarken, çizerken bu amacın daima göz önünde bulundurulması gerekir. Diğer bir deyişle, medyada terörizmle ilgili haberlerin veriliş şekliyle, toplum üzerinde korku, bezginlik, yıldırma, tehdit ve baskı yaratılmasına bilerek / bilmeyerek neden olunuyorsa bu, teröristlerin amaçlarına hizmet olur.

*         Terör olayı çok boyutludur. Silahlı mücadele yanında ekonomik, psikolojik, sosyal ve eğitim boyutları da vardır. Türk Silahlı Kuvvetleri, terörle mücadelenin başından beri; silahlı mücadeleyle güvenlik ortamının sağlanmasına öncelik verilmesini, bu ortamda terörün diğer yaratıcı sebeplerinin göz ardı edilmemesini ve sadece silahlı mücadeleyle istenilen sonuçların elde edilemeyeceğini söylemektedir. Aksi takdirde, silahlı mücadelede elde edilen başarılardan tam istifade edilememesi gibi bir durumla da karşılaşılabilir. Unutulmamalıdır ki, terör toplumun bütün kesimlerini etkiler ve terörle gerek Devletin gerek toplumun bütün unsurlarının desteğiyle başa çıkılabilir. Bu nedenle, terörle mücadele bazı kurum ve kuruluşların değil, devletin sorumluluğunda olan, ulusal bir görevdir.

*         Terörle mücadelenin temel esaslarını şöyle ifade edebiliriz:

     -        Mücadelenin devlet ve toplumun bütün güçleri ile topyekün olarak, kararlılıkla ve koordineli bir şekilde yapılması,

     -        Mücadele ana hedefinin, terör örgütünün başarı umudunun kırılması ve yok edilmesi olarak seçilmesi,

     -        Mücadeleye uluslararası gerekli desteğin sağlanması, şayet varsa yabancı devlet ve kurumların terörizme olan desteğinin kesilmesi ve

     -        Mücadelenin ulusal bir konu anlayışıyla ele alınması.

*         Bölücü terör örgütüne karşı yürütülen mücadeleyi, “İç Güvenlik Harekatı”, “terörle mücadele” olarak adlandırmaktayız. Mücadele ettiğimiz, terörist örgüttür. Teröristtir. Bu konudaki diğer tanımlar ve adlandırmalar yanlıştır.

*         Bu mücadeleye ilişkin ülkemizde üç hukuki düzenleme vardır. Bunlar; 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 2935 sayılı OHAL Kanunu ve 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunudur. Bugün “İç Güvenlik Harekatı”, “terörle mücadele”, 5442 sayılı Kanun kapsamında İçişleri Bakanlığının genel sorumluluğu altında valiler tarafından yürütülmektedir.

*         Ancak, hukuki düzen ne olursa olsun, TSK’nın olaya bakışı, verdiği önem derecesi, mücadeleye sağladığı katkının büyüklüğü hiçbir zaman değişmez. TSK’nın bu bölücü terör örgütüne karşı yürütülen ulusal konuda öne çıkmasının sebepleri ise, terörün ülke bütünlüğünü hedef alması, teröristlerin büyük bölümünün kırsalda bulunması, bir kısmının ise komşu ülke topraklarında oluşu ve örgütün yüksek şiddet uygulamasıdır.

*         Terörle mücadele zordur. En büyük zorluk teröristle masum halkın ayırt edilmesinde yaşanmaktadır. TSK bu konuda yapılacak hataları kabul edemez. Bu konuda yapılacak hatalar, teröristlere en büyük kazancı sağlar. Esasında teröristler daima bizi halkla karşı karşıya getirmek ister.

*         Diğer bir zorluk ise; demokratik haklar ve hukuki düzenlemelerle güvenlik ihtiyaçları arasındaki dengenin tam sağlanamaması ve bunun neticesi olarak da, bu hukuki durumdan teröristlerin faydalanmasıdır.

*         Bir diğer zorluk ise, coğrafyanın yarattığı şartlar, harekat alanının genişliği, güvenlik güçlerinin her an kapsamlı faaliyetlerde bulunma zorluğudur. Elbette bu hususların istemeyerek bazı hassasiyetleri yaratabileceği de unutulmamalıdır.

*         Belirttiğim bu zorluklara rağmen güvenliği sağlamakla yükümlü olan makam ve kişilerin bu mücadelede mazeret üretme, terörden şikayet etme lüksü yoktur. Kaybedilen bir canın değeri hiçbir şeyle ölçülemez. Mücadelenin güçlüğü ve hassasiyetleri dikkate alınarak, güvenlik güçlerine her zaman destek verilmesinin gereği ortadadır.

*         Terörle mücadelede, uluslararası toplumdan, özellikle Irak Hükümetinden, Irak’taki yerel gruplardan, ABD’den ve Avrupa ülkelerinden Türkiye ne istemektedir?

*         Biz kendilerinden özel bir şey istemiyoruz. İsteğimiz çok kısa; isteğimiz BMGK’nin 1373 (2001) sayılı ve 1546 (2004) sayılı kararlarının uygulanması ve icrasıdır. Aslında BMGK’nın bu kararlarının bağlayıcı olduğunu tekrar hatırlatmakta yarar var.

*         1373 sayılı BMGK kararı ile ülkelerden yapılması istenilen bazı önemli hususlar şunlardır:

     -        Terör örgütüne sağlanan siyasi, finansal ve idari desteğin önlenmesi,

     -        Silah, patlayıcı ve malzeme kaynaklarının kesilmesi,

     -        Güvenli barınma, rahat hareket etme imkanlarının engellenmesi,

     -        İletişim olanaklarının yok edilmesi.

*         1546 sayılı BMGK kararı ise; 1373 sayılı kararla istenilenlere ilave olarak, özellikle Irak’tan diğer ülkelere yönelecek terorist faaliyetlerin engellenmesini istiyor. Bu kararda, bölge ülkeleri arasında işbirliğinin güçlendirilmesi de bulunmaktadır.

*         Şimdi, içinde bulunduğumuz durumu nedenleri ile birlikte değerlendirmeye çalışacağım.

*         Terörist başının yakalanması ile Türkiye’deki terörist sayısı en alt düzeye düşmüş, ancak son bir yılda bu rakam tedricen artarak bugün 1800 - 1900’lere çıkmıştır.

*         Örgütün geri kalan yurt dışındaki terörist sayısı ise 3300 – 3700 arasındadır. Bunun büyük bölümü, 2800 – 3100 kadarı, Irak’ın kuzeyinde, geri kalanları ise Suriye ve İran  topraklarındadır.

*         Irak’ın kuzeyindeki örgütün varlığına baktığımız zaman; Kandil Dağı bölgesinde 600 - 650 teröristin bulunduğunu, geri kalanlarının ise yani 2200-2450 kadar teröristin 384 km.lik Türkiye - Irak sınırı boyunca yerleştiğini değerlendirmekteyiz. Buradan da görüleceği gibi örgüt, Kandil Dağı bölgesindeki varlığını 2003 yılından itibaren tedrici olarak, Türkiye - Irak sınır bölgesine kaydırmaktadır.

*         Son bir yılda meydana gelen olayları genel olarak analiz edersek şu neticelere ulaşabiliriz.

*         Örgütün inisiyatifinde gerçekleştirilen olayların yaklaşık % 50’sini patlayıcı madde ve mayın kullanma, % 25’ni ise uzaktan açılan taciz ateşleri oluşturmaktadır. 175 adet patlayıcı madde ve mayın kullanımı gerçekleşirken, 140 adet patlayıcı madde ve mayın, kullanılmadan güvenlik güçleri tarafından bulunmuş ve etkisiz hale getirilmiştir. Bu oldukca iyi bir rakamdır, ancak bu oranın daha da yükseltilmesi temel hedefimizdir. Bu dönem içerisinde güvenlik güçleri maalesef 105 şehit vermiştir. Şehitlerimizin ve 37 vatandaşımızın büyük bölümü patlayıcı madde ve mayın kullanılması neticesinde hayatlarını kaybetmiştir.

*         Uzaktan komutalı patlayıcı maddeler ve mayınlar Irak savaşından itibaren güvenlik güçleri için en büyük tehdit haline gelmiştir. Örneğin; bizde bulunan bilgilere göre ortalama olarak, Irak’ta meydana gelen toplam olayların içinde uzaktan komutalı patlayıcı maddeler ve mayınlar % 38’lik bir yüzdeye ve verdiği zayiat açısından da % 33’lere ulaşmaktadır. Ayrıca intihar saldırıları da büyük bir tehditi oluşturmaktadır.

*         Türk Silahlı Kuvvetleri olarak imkanlarımızı ve teknolojik gücümüzü kullanarak özellikle uzaktan komutalı patlayıcı maddelere karşı sistemler geliştirmeye ve kullanmaya çalışmaktayız.

*         Bu kısa analizden şu neticeye ulaşabiliriz. Uzaktan komutalı patlayıcı maddeler ve mayınların kullanımındaki artışın ana nedeni, örgütün kendisi için en az riskli eylemi seçmiş olmasıdır. Örgüt, operasyonlarda güvenlik güçleriyle çatışmadan her zaman kaçınmakta, sadece uzaktan açılan taciz ateşleriyle yetinmektedir. Aslında bu durum bir terör örgütü için güç ifadesinden ziyade güçsüzlük ifadesidir. Peki örgüt bu hareket tarzı ile neyi hedeflemektedir? Neyi göstermek istemektedir?

*         Örgüt herşeyden önce içinde bulunduğu iç krizi örtmek ve ortadan kaldırmak için, kanlı ancak riski az eylemlere baş vurarak, başlangıçta da ifade ettiğim gibi, şiddet kullanarak ülkede ve toplumda korkutma, yıldırma, bezginlik yaratarak amaç ve hedeflerine ulaşmaya çalışmaktadır. Biz buna “silahlı propaganda” diyoruz. Amaç, şiddete dayanan psikolojik harekat yapmaktır.

*         Örgütü buna yönelten nedenler ise, bölge halkının terör hareketlerini desteklememesi, örgütün güvenlik güçlerinin baskısı altında bunalması, Suriye ve İran’ın örgüte karşı ciddi tedbirler alması ve Irak’taki gelişmelerin de belirli ölçüde etkin olmasıdır.

*         Sizinle biraz da terör örgütünün profilini değerlendirmek istiyorum.

*         Teröristlerin yaş gruplarına baktığımız zaman, 20-25 yaş grubunun toplam yaş grupları içinde % 40’ı;  25-30 yaş grubunun da %35’i oluşturduğunu görmekteyiz.

*         Eğitim durumuna baktığımızda ise gerçekten çarpıcı bir sonuçla karşılaşıyoruz. Teröristlerin % 10’u eğitimsiz, % 50’si ise ilkokul seviyesinde eğitim görmüştür.

*         Gelin bu yüzdeleri değerlendirelim; örgüte katılanların % 60’ı eğitim alamamıştır, yani cahildir. Kendilerini tatmin edecek bireysel kimlikten mahrumdurlar. Yaş oranlarından anlayabileceğiniz gibi, yaklaşık % 75’i ise işsizdir.

*         İşte bu sonuç bize örgüte katılımları önlemenin en gerçekçi yollarını gösteriyor. Bölgede eğitim seviyesi yükseltilemezse ve işsizliğe çare bulunamazsa, örgüte yeni katılımları önlemek gerçekten çok zordur.

*         Eğitimli insanların örgüte katılmasının zor olduğunu bilen terör örgütü, bu nedenle geçmiş dönemlerde 114 okulu tamamen, 112 okulu da kısmen tahrip etmiş, 116 öğretmeni öldürmüş, 48 öğretmeni yaralamış ve 37 öğretmeni de kaçırmıştır.

*         Örgüt yıllık gelirlerinin yaklaşık % 50’sini uyuşturucu madde, akar yakıt ve insan kaçakçılığı gibi insanlık aleyhine işlenen suçlardan elde etmektedir. Geri kalan kısım ise para toplama kampanyaları ile sağlanmaktadır.

*         Terör örgütünün değerlendirilmesi bize terör örgütünün etnik milliyetçilik temelinde hareket ettiğini göstermektedir.

*         Her ülkede etnik ve kültürel farklılıklar olabilir. Ancak etnik farklılıklara milliyetçi yaklaşım hakim olursa, etnik milliyetçilik ortaya çıkar ki, etnik milliyetçiliğin terör örgütü veya legal kuruluşlar veya sivil toplum örgütleri tarafından kullanılması asla kabul edilemez. Bu, ülkenin bütünlüğüne ve üniter devlet yapısına karşı açılan bir mücadele olur, karşısında da Türk Milletini ve TSK’yı bulur. Bu konuda herkesin kesin kararlı olması, net tavır koyması zorunludur. Aksi durumlar toplumumuzun bölünmesine ve çatışmaların doğmasına neden olabilir. Bu konuda herkes dikkatli olmalı, toplumda ayrımcılığa yol açabilecek davranışlardan kaçınmalı ve herkes üzerine düşeni yerine getirmelidir. Terör örgütünün bu konudaki umutları kesinlikle  söndürülmelidir, yok edilmelidir.

*         Bütün bu değerlendirmelere ve ulaşılan sonuçlara rağmen, şu sorunun akıllarda olduğunu bilmekteyiz. Örgüt eylemleriyle tekrar 1990’lardaki seviyeye, o döneme ulaşabilir mi?

*         Cevabımız “hayır” şeklindedir. Buradaki en büyük dayanağımız, bölge halkının terörden bezmesi ve en büyük zararın örgüt tarafından kendisine verildiğini artık çok iyi anlamış olması, örgütü tekrar eski günlere döndürecek desteği örgüte vermeyecek olmasıdır.

*         Bugünkü örgütün durumu ve imkan kabiliyetleri yine o günlere dönebileceğini bize göstermemektedir. Elbette bu cevabın bir diğer dayanağı ise; güvenlik güçlerinin inancı ile sahip olduğu imkan ve kabiliyetidir.

*         Bunun yanında gelin 1990’lardaki duruma bir bakalım; O günlerde durum nasıldı? Örgütün hedefi neydi?

*         1990’lı yıllarda bölücü örgüt, güvenlik güçleriyle çatışmaya giren, küçük bölgelerden başlayarak belirli bölgelerde alan hakimiyeti sağlamayı hedefleyen bir anlayışla hareket ediyordu. Yılda ortalama 6.000 olay meydana geliyordu. Bazı bölgelerde hava karardıktan sonra sokağa çıkılamıyordu. Şimdi toplum hafızasında unutulmuş gözüken o günlerle, bu günkü, temastan kaçınan sadece uzaktan taciz ve mayın türü eylemlerle yetinen bir örgütü karşılaştırdığımızda sonuç açıktır. Diğer unutulmaması gereken husus ise güvenlik güçlerinin bu uğurda 5.000 şehit vermiş olmasıdır.

*         Bütün bunlara rağmen, terör örgütü böyle bir niyet içine girerse, TSK’dan ve güvenlik güçlerinden aldığı dersi, tekrar daha acı şekilde alır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

*         Şimdi de alınabilecek bazı ilave tedbirler üzerinde durmak istiyorum;

     -        Terörizmle topyekün mücadele için yeni bir kuruluşa ihtiyaç vardır. Terörün, güvenlik, istihbarat, psikolojik harekat, sosyal, ekonomi, eğitim, boyutlarını inceleyecek, yapılacakları makro seviyede planlayacak, icracı makamlar arasında gerekli koordineyi sağlayacak, takip edecek, Başbakanlığa bağlı bir kuruluş.

     -        TMK gözden geçirilmeli, gerçekten ihtiyaca cevap verecek bir hale getirilmelidir. Batı ülkelerinde olanlar olsun, yeter. Örneğin;

     -         İngiltere’de 2000 yılında çıkarılan Terörizm Kanununun 13 ncü maddesi kapsamında yasaklanmış bir örgütün renklerini taşıyan bir rozet bile takamazsınız.

     -         İngiltere’de bir teröristin resmi veya sesi radyo ve televizyonlardan verilemez. İngiltere’de terörle mücadele kanunu yeniden ele alınmış olup, polisin yetkilerinin artırılması düşünülmektedir.

     -         Ülkemizde ise, Adalet Bakanlığına başarısız bir intihar saldırısında bulunan teröristin öldürülmesinin ardından bazı sivil toplum örgütleri üyeleri açıktan bu teröristin ölümsüz olduğu şeklinde slogan atabilmişlerdir.

     -         ABD’de bir kişi çıkıp Usame Bin Laden’i överse anında tutuklanır.

     -         Ülkemiz terörü öven, onu yücelten yayınlarla doludur. Bölücü terör örgütünü öven kitaplar ise raflarda yer almakta ve rahatlıkla satılabilmektedir.

     -        Ülke içi ve dışı finansal kaynakların önlenmesi.

     -        Örgütle bağlantısı olanlar, örgüte destek sağlayanlar, örgütün propagandasını yapan bazı kuruluşlar, kişiler ve sivil toplum örgütleriyle mücadele edilmelidir.

     -        Örgütün sahip olduğu veya örgütün mesajlarını yayan yandaş medyanın rahatça yayın yapmasını ve dağıtılmasını önleyecek tedbirler alınmalıdır.

     -        Terör örgütü “silahlı propaganda” ile terör eylemlerini sürdürmektedir. Hedef toplumdur. O nedenle, örgüt lehinde propagandaya engel olmak için, her düzeyde terörle mücadele bilincinin geliştirilmesi ve örgüt ile toplum arasındaki iletişimin koparılması gerekmektedir. İşte bize göre Türk medyasına düşen temel sorumluluk budur.

*         3713 sayılı TMK’nın 6 ncı maddesi ile 3984 sayılı RTÜK kanunun 4 ncü maddesi titizlikle uygulanmalıdır. Hukukun yetersiz kaldığı yerlerde, etik değerler öne çıkmalıdır. Terör haberlerini, normal haberler gibi değerlendirmek doğru değildir, ciddi sonuçları vardır.

*         Bölücü terör örgütü yanında, irticai ve yıkıcı / bölücü diğer örgütlerin de gözden ırak tutulmaması gerektiğini vurgulamak isterim.

     -        Güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyonlar neticesinde büyük oranda güç kaybeden ve etkinliği azalan Hizbullah terör örgütünün; taraftar kitlesine, halen güçlü / etkin olarak faaliyetlerini sürdürdüğü imajını verme gayreti içinde olduğu, bu amaçla örgütün önümüzdeki dönemde faaliyetlerini artırarak sürdürebileceği,

     -       Geçtiğimiz yıl içinde kırsal alanda önemli güç kaybına uğratılan ve son olarak Adalet Bakanlığı önündeki eylem girişimi ile gündeme gelmeye çalışan DHKP/C terör örgütünün; şiddete dayalı eylem arayışlarını önümüzdeki dönemde de sürdürebileceğini değerlendirmekteyiz.

*         Değerlendirmelerimizi şu şekilde bitirmek istiyorum; Ulus devleti güçlü kılan husus; ulusal konular ve sorunlar karşısında, Devletin ve toplumun bütün kurumları ile kararlı bir tutum içinde bulunması ile ülkenin herşeyiyle ve toplumun herkesimiyle bu konular karşısında bir bütün olarak, topyekün hareket etmesidir.