21 Mart 2011Hürriyet Gazetesi
1999 Marmara depremlerinden sonra İTÜ, afet yönetiminin deneme-yanılma yöntemiyle öğrenilemeyecek birşey olduğunu fark etti. ABD'nin Federal Acil Durum Yönetimi Ajansı (FEMA) ile işbirliğine giderek, ben dahil İTÜ'den 31 öğretim üyesinin afet yönetimi bilim dalı üzerine aylarca süren eğitimler almasını sağlayıp “Afet Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi”ni kurdu. Türkiye, Orta Doğu ve Balkanlar'ın ilk ve tek “Afet Yönetimi“ yüksek lisans eğitimini başlattı. Geçtiğimiz 10 yıl boyunca konu ile ilgili onlarca kitap yazıldı, sayısız konferans ve eğitimler düzenlendi. İçişleri Bakanlığı, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile birlikte kaymakam, vali yardımcısı, belediye başkanı ve elemanları için de birçok eğitimler düzenledi. Şu an Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ile bu eğitimlere yeniden başlandı. Fakat Türkiye, afet yönetiminin bir bilim olduğunu henüz anlamadı! Ezberini bozabilen, “bana göre” demeyen insan çok az...Sonuç olarak, 2009 yılında çıkarılan 5902 sayılı “Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri” hakkındaki kanun ve ondan sonra çıkanlar (ve bu şekilde giderse çıkacak olanlar) birer facia! Özetle yeni kanun ve yönetmeliklerimiz;- Eski afet uygulamalarını ve anlayışını büyük ölçüde yansıtdıkları için problemlerimize çözüm ve yeni açılımlar getirememekte- BM ISDR, UNDP, Hyogo, Sevesso-II, vb. gibi Türkiye'nin benimsediği uluslararası belgelere uygun değil; dünyanın çok ama çok gerisinde- Günümüzdeki kapsamlı, bilimsel ve bütünleşik afet yönetiminin pek çok konu ve uygulamasına ismen dahi yer verememekte- Kısıtlı eleman sayısı ve ağır iş yükü olmasına rağmen uzun yıllar ve çok büyük mesai gerektiren işler için de farkında olmadan “Başkanlıkça yapılır” demekte- Deprem ve Kentleşme Şuralarında, vb yüzlerce raporda değinilen birçok konu ve ilkeye yer vermemekte- Dünyada iyi örnekler olarak bilinen afet yönetimine yönelik kanunlar, yönetmelik ve uygulamaları ülkemize aktaramamakta- Başlıkları dahil olmak üzere içerdiği tanımlar hiçbir bilimsel literatüre veya kabul edilmiş uluslararası belgelerdeki örneğine benzememekte- Personel, eğitim, bütçe ve teknik donanım bakımından çok zayıf olan İl Afet ve Acil Durum Müdürlükleri'ni yerel idare ve siyasetin kontrolüne bırakmakta- 1950'lerdeki anlayışla savaş, KBRN, vb, olaylar tüm dünyada artık birer afet olarak afet planlarının ekinde özel olarak ele alınırken; ülkemizde hâlâ (nostalji, arkadaş hatırı, dünyadan bir haber olmak, vb yüzünden) sanki çok farklı şeylermiş gibi “Sivil Savunma” kavramı ve kapsamı altında ayrı ayrı ele almakta- Tahliye, sadece binaları ve/veya bölgeleri boşaltma olarak ele alınıp, düşey tahliye ve yerinde sığınak olayına hiç yer vermemekte- Medya, daha çok radyo ve TV ile kısıtlı tutmuş; diğer ülkelerde olduğu gibi “Afetler Zorunlu Yayın” yönetmeliğinin çıkartılması, vb. de öngörememiş- Polis, orman, meteoroloji, tarım, sağlık, vb konulardaki kurum ve kuruluşların da afet bilinci oluşturma, vb çalışmalarındaki yeri ve rolünü öngörmemiş- Bütün dünyada olduğu gibi 112 ile ikaz sistemleri bir arada düşünememiş- Afet yönetiminin önemli konularından biri olan lojistik konusuna yer vermemiş- Afet yönetimini hiçbir şekilde bir uzmanlık veya bilim dalı olarak ele almamış...Çünkü Ankara merkez, diğer iller ise taşra ya da taşralı! Çünkü ülkemizde herkes her konuda anasının karnından uzman doğar ya da afetten sonra kendiliğinden uzman olur! Şaka bir yana; Türkiye'nin en büyük problemi, geçmişimizden, dünyadaki afetlerden yeterli dersleri alamamız, gerçek uzmanlarımız ile uygulayıcılarımız arasında sağlam bir köprü oluşturup ortak akıl ile ortak başarılara imza atamamızdır. Bu şekilde biz kişisel egolarımızı tatmin ederken hergün İstanbul depreminin ayak sesleri daha yakından geliyor. Allah hepimizi ıslah etsin!.. Japon dostlarımıza çok geçmiş olsun, sevgiler.