Belirsizlikler artarken

Dünya Basınından
-
Aa
+
a
a
a

2 Haziran 2010Referans Gazetesi

İK nisan ayı için dış ticaret rakamlarını açıkladı. Eğilimlerde değişen bir şey yok. İhracatımızda artış var ancak ithalatımızın artış hızı daha fazla olduğu için dış ticaret açığımız büyüyor. Maliye Bakanlığı'nın açıkladığı bütçe rakamları, nisan ayında bütçe açığının bir yıl önceye oranla ciddi bir artış göstererek 4.5 milyar TL'ye ulaştığını gösteriyor. Bu ilk bakışta göründüğü kadar kötü bir sonuç değil. Bir kere, ilk dört aya bir bütün olarak bakıldığında bütçe açığı geçen senenin altında. İkinci olarak, nisan ayında iç borç servisi bir önceki yıla oranla yüzde 107,6 daha fazla. Dolayısıyla Maliye Bakanlığı, bu gelişmenin bir eğilim değişikliğini değil, bu ayda faiz harcamalarının yoğunlaşmasının sonucu olduğunun altını çizmekte haklı. Enflasyon ve büyüme hızı açısından pek bir değişiklik yok. Her ikisi de dünya ölçüsünde yüksek. İş dünyasının fazla iyimser olduğu söylenemez. TCMB'nin açıkladığı verilere göre 2009 yılının kasım ayından bu yana sürekli artan reel kesim güven endeksi, Mayıs ayında 3.7 puan azalmış. Bu haliyle endeks hâlâ 2009 Mayısı'ndan bu yana ikinci en yüksek değerinde duruyor. Dolayısıyla endeksteki düşüşten kaygılanmak için görünürde bir neden yok. Ancak endeksin bileşenlerine bakınca, son üç aydaki toplam sipariş miktarına ilişkin değerlendirmeler dışındaki tüm unsurların endeksi aşağıya olumsuz yönde etkilediği görülüyor. Özellikle de önümüzdeki döneme ilişkin değerlendirmelerin (gelecek üç aydaki üretim hacmi, gelecek üç aydaki ihracat sipariş miktarı, gelecek üç aydaki toplam istihdam beklentisi, genel gidişat eğilimi) olumsuz yönde olması, üzerinde durulması gereken bir nokta. Bu değişikliğin bir defalık mı olduğu yoksa bekleyişlerde olumsuz yöne bir kırılma mı olduğunu açıklığa kavuşturmak gerekiyor.
Bu veriler, kendi başlarına, önümüzdeki dönem için karamsar olmayı gerektirecek nitelikte değil. Ancak içinde bulunduğumuz ortam göz önüne alındığında, görünüm değişiyor. Her şeyden önce Avrupa'da toparlanmanın kolay olmayacağı görülüyor. Öte yandan, düşlendiği gibi Türkiye'nin Avrupa pazarını başka pazarlarla ikame edemeyeceği de bir kere daha görüldü. Avrupa piyasası Türkiye'nin ihracatında ağırlığını korumaya devam ediyor. (Bu bazı şirketlerin başarılı hamleler yapmak suretiyle ihracat pazarlarını çeşitlendirmiş olmasıyla çelişmiyor.) Finansman kısıtının önümüzdeki dönemde de hissedilmeye devam edeceği anlaşılıyor. Bütün bunlar yılın kalanında hem cari açığın ve enflasyonun yüksek kalmaya devam etmesi hem de ekonominin düzensiz bir biçimde yavaşlaması olasılığını gündeme getiriyor.
Bölgemizdeki son gelişmeler bu görünümü daha da olumsuz yönde değiştirebilecek nitelikte. İsrail'in, hangi gerekçeyle olursa olsun uluslararası sularda sivilleri taşıyan bir gemiye askeri operasyon düzenlemesi kabul edilebilir bir şey değil. Öte yandan, İsrail'in, böyle bir harekât yapması durumunda çevresinden ve dünyadan tepki alacağını düşünememiş olması da pek akla yakın değil. Demek ki, bu bölgede gerginliği daha da artıracak yeni gelişmeler olması olasılığı var. Dünyanın kalanındaki çevresel, iktisadi ve siyasal gelişmelerin hiç de iç açıcı olmadığı buna eklenince algılanan belirsizliğin hızla artmasını beklemek gerekir. Bu durumda iktisadi karar birimlerinin eğilimi, olumsuz haberlere daha fazla ağırlık verip istihdam, üretim ve yatırım kararlarını olumsuz yönde değiştirmek olacaktır. Bu tür bir gelişmeyi tümüyle önlemek belki mümkün olmayabilir. Ama karar alıcıların ufkunu genişletecek politika önlemlerine ağırlık verilmesi bu eğilimi bir ölçüde törpüleyebilir. Bu çerçeve içinde, önümüzdeki dönemde en önemli tehlike olarak cari açık görünüyor. Cari açığı denetim altına almak için büyüme hızından fedakârlık etmek gerekiyorsa bu yola gidilmeli; iktisat politikası ‘büyümenin hedeflenen düzey ve nitelikte olmasını' sağlamaya yönlendirilmelidir. Tabii kamuoyunu aydınlatmak koşuluyla.