5 Nisan 2010Referans Gazetesi
Belediyelerin borçlarının tahkim edileceği biçiminde bir haber çıktı. Hükümet bunun doğru olmadığını kesin bir dille ifade etti. Belediye borçlarına ilişkin yeni bir kural getirildiği açıklandı. Bu kurala göre borçlarını artırmayan belediyelerin eski borçları için bütçelerinden sadece yüzde 25 kesilecek. Borcu artan belediyelerden ise yüzde 40 kesilmeye devam edilecek. Baştan bu açıklamayı duyduğuma memnun olduğumu söyleyeyim.
Ancak, benim ‘memnun olmamla' durumun ‘memnuniyet verici olması' arasında fark var. Bir örnek verip tekrar belediyelere döneyim: Anladığım kadarıyla 2010 yılında GSYH'deki düşme oranının yüzde 4,7 olması, pek çok kimseyi ‘memnun' etti. Ama GSYH'deki, gerileme, aslında pek de ‘memnun olunacak' bir olay değil. Buna karşılık, 2009'un son çeyreğinde, ekonominin, mevsim ve takvim etkilerinden arındırıldığında, bir önceki döneme göre yüzde 2,3 büyümüş olması, ‘memnuniyet verici' bir durum. Ben de ‘memnun oldum'. İlk durumda olumsuz bir olaya kendimizce uydurduğumuz bir gerekçeyle memnun oluyoruz, ikincisinde olay olumlu.
Hükümet özendirim veriyor
Belediyeler sorununa dönersek, içinde bulunduğumuz koşullarda belediye borçlarının tahkim edilmesi gibi, mali disiplini bozucu bir yola gidilmemesi gerekirdi. Hükümet gitmeyeceğini açıkladı, yani normalde yapması gerekeni yaptı, diye sevindik! Oysa, sevinmemiz için hükümetin, normal olanın ötesinde, olumlu bir şey yapması gerekmez miydi? Öyle olması gerekiyor. Ama anlaşılan, biz olması gerekeni olağanüstü olarak değerlendirir hale geldik. Sadece bizler değil. Hükümetin bu konudaki tutumunda da benzer bir davranış var. Borcunu artırmayan (düşüren değil) belediyelere, bir türlü özendirim veriyor. Oysa, olağanüstü bir olay yoksa, mali disiplini olan bir belediyenin borç yükünü artırmaması gerekir. Bu duruma ‘aferin' demek ve hâlâ borcunu artıranlara bir ek yaptırım getirmemek, yadırgatıcı değil mi? İlk bakışta öyle görünüyor ama galiba olay o kadar basit değil.
Belediyelerin mali durumu
Maliye Bakanlığı belediyelerin mali durumlarına ilişkin bilgileri web sitesine koyuyor. Ancak henüz 2009 sonu bilgileri yok. Eldeki son bilgiler 2009'un üçüncü çeyreğine ilişkin. Verilere kabaca bir göz atalım:
1) Belediyelerin bütçe açıklarının gelirlerine oranları, 2006 yılında % 6,2 iken 2007'de % 9,2'ye yükselmiş. 2008 rakamı şaşırtıcı: Yüzde 20,3! 2009'un ilk dokuz ayındaki bu oran yüzde 6,8; 2008'in ilk dokuz ayındaki değerin yarısına yakın ama 2007'nin iki katından fazla.
2) Belediyelerin mali yükümlülükleri artıyor ama mali yükümlülük/mali varlık oranı düşüyor. Bu iyi sayılabilir.
3) Mali varlıklar içinde gelirden alacaklar, gelirden takipteki alacaklar ve gelirlerden tecirli ve tehirli alacaklar kalemlerinin toplamı hem büyük hem de yükseliyor. 2006'da % 22,9 olan bu oran 2007'de yüzde 23,4'e ve 2008'de ise yüzde 24,2'ye yükselmiş. 2009'un ilk dokuz ayında bu oran yüzde 27,1'e fırlamış. Buna kriz yol açmış olabilir. Ama genelde, belediyelerin alacaklarını tahsilde zorlandıkları görülüyor.
4) Belediyelerin gelirleri içinde merkezi idare vergi gelirlerinden alınan payların oranı da artıyor. Bu oran, 2007'de yüzde 44 iken daha sonra artmaya başlamış. 2009'un ilk dokuz ayında % 51'e yükselmiş. Belediyelerin gelir açısından merkezi yönetime çok bağlı oldukları görülüyor.
Bu istatistikleri tümüyle çözebildiğimi söyleyemem. Örneğin belediyeler konsolide bilançosunda 2007'de bir önceki yıla oranla sadece yüzde 4,3 artan maddi duran varlıkların, nasıl olup da 2008 yılında yüzde 63 artarak 67.1 milyar TL'den 109.4 milyar TL'ye fırladığını tabloya bakarak çıkarmak olanaklı değil. Bir açıklama da yok.
Görülen o ki, belediyelerin hem gelirlerinde hem de harcamalarında sorun var. Hükümetin mali disiplini özendirmesi olumlu ama sorunu çözecek bir önlem değil. Hükümetin, olayı bu noktada bırakmayıp, merkezileşmemiş bir yapıya geçilmesini özendirmek şöyle dursun engelleyecek gibi görünen, mevcut yerel yönetim yaklaşımını, tüm boyutlarıyla ele alınmasını sağlaması gerekiyor.