Baykal'ın askeri çağırmasını kabul etmeyiz

-
Aa
+
a
a
a

16 Nisan 2007Radikal Gazetesi

NEDEN? Zeki Sezer Türkiye karışık günlerden geçiyor. Açıkça darbe isteyen yazılara, televizyon konuşmalarına rastlanıyor. Bu yazılarla konuşmaların sahipleri genellikle kendilerini 'solcu' olarak tanımlıyorlar. CHP lideri Deniz Baykal'ın askerlerle ilgili bazı konuşmaları da demokrasi adına sıkıntı yaratıyor. Bu ortamda sol kesimde bir parti, düzenlediği mitinglerde kalabalıkları toplamaya, insanların dikkatini çekmeye başladı. Demokratik Sol Parti, yeni başkanıyla hareketlenerek, laiklik, demokrasi, AB konularında daha ilerici söylemleri dile getiriyor. Politik yelpazenin sol yanından gelen bu ses merak uyandırıyor. DSP lideri Zeki Sezer'e partisinin görüşlerini, son dönemde topladıkları ilginin nedenlerini, cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki görüşlerini, Kürt ve türban sorunundaki çözümlerini sorduk. İki hafta önce Ankara'da Sıhhiye Meydanı'ndaki DSP mitingine en az 150 bin kişi geldiğini söyleyen Zeki Sezer, 'Ama nedense biz basında yokuz...' diyor. DSP birden gündeme geldi. Yaptığınız mitingler ilgi çekti. Gazeteler sizden bahsetmeye başladı. Memnun musunuz? Henüz işin başındayız. Ama bu noktaya da gelmek için üç yıldır çalışıyoruz biz. Son bir buçuk yıldır her hafta bir miting yapan tek parti biziz. Kırsala ulaştık. Ama mitingi basın aracılığıyla yansıtamamışsanız kentlere ulaşmakta sınırlı kalıyorsunuz. En az şans verilen partilerden biriyken böyle ön plana nasıl geçtiniz? Seçmenlere, onların ilgisini çekecek ne söylüyorsunuz? Biz sadece bir şeyler söylemiyoruz. Söylediklerimizin projelerini de yapıyoruz. İşsizliği önleyeceğiz diyoruz ve önleyecek projeleri açıklıyoruz. Bugün Türkiye'de en büyük sorun işsizlik ve sonra meslek eğitimi. Bu ülkenin tarihinde hiç bu kadar büyük işsizlik olmamıştı. Yatırımlar ve üretim bu ülkede hiç bu kadar geriye gitmemişti. İşsizlik ve mesleksizlik, insanlar için hiç bu kadar büyük sorun haline gelmemişti. 12 milyon işsiz var. Oysa işsizlik sorununu çözmeden Atatürk Türkiye'sini ve laikliği korumak kolay değil. Adam açken çocuğunu okula gönderemezken, ona laiklik diye gittiğinizde, affedersiniz küfür gibi algılıyor. Biz insanlara, onları meslek sahibi yapacağımızı söylüyoruz. 'Mesleksiz tek bir genç' kalmayacak diyoruz. Nasıl olacak bu? Bu konuda çok iddialıyız. Ben kendim meslek okulu mezunuyum. Önce kimya teknisyeni, sonra mühendis oldum. Meslek okulu mezunu olmanın yaşamımda çok avantajını gördüm. Siyaset benim için vazgeçilmez değil. Çünkü benim bir mesleğim var. İyi çalışan bir parti teşkilatınız olduğu anlaşılıyor. Partilileriniz genellikle hangi kesimlerden? Ortalama halk. İşçi, esnaf, memur emeklisi, köylü... Biz mahalle ve köy birimleri kuruyoruz. Yani köylerde görevlilerimiz var. Ama son zamanlarda akademisyen ve sanatçılardan büyük ilgi var bize. Bir de sadece Anadolu sermayesinden değil, büyük işadamlarından da çok iyi tepkiler alıyoruz son dönemde. Çünkü biz DSP'nin yeni ekonomik programına 'zenginlikte sosyal adalet' ilkesini koyduk. Bizim öncelikli hedefimiz üretim ve yatırım Geliri artırarak paylaşmayı öneriyoruz. CHP'den oy alacağınızı düşünüyor musunuz? Kesinlikle. Ama şu da var. 2002 seçimlerinde 11 milyon kişi sandığa gitmedi. Araştırmalar, sandığa gitmeyenlerin önemli bölümünün 99 seçimlerinde DSP'ye oy verdiğini gösterdi. Biz şimdi onlarla tekrar buluşuyoruz. Sizin CHP ile farkınız neler? Laikliğin tanımında farkımız var. Biz laikliği vazgeçilmez kabul ederiz ve o konuda her türlü mücadeleyi veririz ama, biz inançlara saygıda hiç kusur etmeyiz. CHP de son zamanlarda bu noktaya söylemde gelmeye çalışıyor. Baykal bayram namazı için camiye giderken, kameralara haber veriyor. Biz laikçi değiliz. Hele kökten laikçi hiç değiliz. Biz, 'inançlara saygılı laiklik' diyoruz. Bize bir dönem, 'Ne demek inançlara saygılı laiklik? Laiklik zaten inançlara saygıyı içerir. Siz irticacısınız' dediler. 80'lerin ortasında Ecevit'e irticacı dediler. Bugünkü CHP'yi oluşturan kadrolar söyledi bunu. Bize faşist de dedi onlar. 87'de seçim bildirgemize dış Türkler bakanlığı kurulacak maddesini koymuştuk. Dünyanın gittiği yönü görmüştük. Sovyetler dağılacak, Orta Asya'da yeni kurulacak cumhuriyetlerle ekonomik ilişkilere hazır olalım diye önermiştik bunu ama onlar konuya gene dar baktılar. Aslında bu ülkede kökten laikçilik yapılarak laikliğe, dincilik yapılarak da dine zarar veriliyor. Askerin politikaya müdahalesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Ülkenin gidişatından, Erdoğan'ın ya da onun gibi birisinin cumhurbaşkanı olmasından büyük kaygı duyan geniş bir kesim var. Bizim de kaygılarımız var. Ama kimse elini taşın altına sokmuyor. Bir siyasetçi sine-i millete dönelim tartışmasında çıkıp, 'TÜSİAD'a soralım. Ona göre tavır alırız' diyor. Ya da 'Erdoğan'ın aday olmasını birileri engellesin' diyebiliyor. Kim bu siyasetçi? Baykal'dan söz ediyorum. O 'birileri'nin kim olduğundan kaygı duyuyorum. Eğer askeri göreve çağırıyorsa bunu kabul etmek mümkün değil. Siyasetsiz çözümü kabul etmiyoruz biz. Asker gözbebeğimiz, peygamber ocağımız, onu yıpratmaya kimsenin hakkı yok ama askerin de görevi ayrı. Asker görev verdiğinizde bunu aslanlar gibi yapıyor, terörle mücadele ediyor... 'Eee gel siyaseti de sen yap' demek olmaz. Orada dur. 12 Eylül'den sonra bu ülkeye ne oldu, gördük. Siyaseti biz yapacağız. Eğer bugün Türkiye olağanüstü koşullardan geçiyorsa, olağanüstü işleri de siyasetçiler yapmalı. Öyle fildişi kulelerde oturarak yapılmaz siyaset. TÜSİAD tabii ki siyasi görüşlerini açıklayacak. Ama Baykal, 'bu işleri onlar yapsın' diyor. O zaman ona, 'Sen ne yapacaksın? Ana muhalefet partisi başkanı olarak sen ne işe yarıyorsun' diye sormak lazım. Biz, sorunları siyaset yoluyla çözeceğiz. Kürt sorunu bizim en temel demokrasi sorunlarımızdan biri. Sizin Kürt sorununun çözümü konusunda bir öneriniz var mı? Biz etnik kökeninden ötürü hiçbir vatandaşı kendimizden ya da diğerinden farklı görmeyiz. Kürtçe öğrenme hakkının önünü de biz açtık. Ama biz solculuğun bir gereği olarak etnisiteye dayalı siyaseti doğru bulmuyoruz. G. Doğu ülkenin en az gelişmiş bölgesi. Ama Başbakan 'global ekonomiye göre, devlet hiçbir yere yatırım yapmaz' diyor. Başbakan bu konuları bilmiyor. Global ekonomiyi yanlış tarif ediyor. Zaten elinde yazılı metin yoksa ya da önündeki camdan okumuyorsa tamamen yanlış şeyler söylüyor. Küreseleşmeye karşı mısınız? Hayır. Küreselleşmenin yarattığı olanaklar ve olumsuzluklar var. O olumsuzlukları aşmanın yolu, küresel ekonomiyi inkâr etmek değil, küresel ekonominin olumlu yanlarından mutlaka faydalanmaktır. Ama acımasız kapitalizm konusunda da dünyada işin sonuna gelindi. Gerekiyorsa, geri kalmış bölgelere devlet sosyal adaleti sağlamak için yatırımda öncülük yapacak, sonra bu yatırımları özelleştirir o ayrı. Üstelik G.Doğu'ya sadece fabrika değil, kültürel, sosyal, sportif alanlarda da yatırım yapacak devlet. Sizin ekonomi politikalarıyla ilgili yaklaşımınız ne? İktidar olursanız IMF'yle ilişki sürecek mi? Gerçekçi olmak lazım. Muhalefetteyken atıvermek kolay. Ama IMF'den borç almışsınız. Borcunuzu ödemeden, ben bu ilişkiyi kesiyorum diyemezsiniz. Borcunuzu öderseniz, ondan tekrar borç almak zorunda kalmazsanız, o zaman ilişkiyi kesersiniz. IMF Türkiye'ye silah zoruyla gelecek değil. Zaten öyle de gelmedi. IMF'ye biz gittik, bize borç verin dedik ve onunla anlaştık. Kredi almak için bankaya gittiğinizde de banka size bir sürü koşul ileri sürmüyor mu? Bakın... Türkiye şu anda yanlış bir ekonomik politika uyguluyor. Düşük döviz , yüksek faiz politikası bu. Bu bir üretimsizlik politikasıdır. Başbakan doğruyu söylemiyor. Hangi konuda söylemiyor? Ekonomide pembe tablo çiziyor diye eleştirildiğinde, 'Ben bunların rantını kestim, faizleri düşürdüm onun için böyle konuşuyorlar' diyor. Oysa Türkiye bugün dünyada en yüksek reel faizi veriyor. Enflasyonun 10 puan üzerinde faiz. Eğer ekonomi Başbaka'nın dediği gibi o kadar iyi gidiyorsa ve dünya Türkiye'nin ekonomisine gerçekten güveniyorsa niye Türkiye dünyada en yüksek reel faizi veriyor? Daha geçen eylülde biraz sıcak para kaçtı, bu ülke ekonomik kriz yaşadı. Sizin AB'yle ilgili programınız ne? Üyeliği destekliyor musunuz? Tabii ki destekliyoruz. Türkiye'yi 1999'da Helsinki'de aday ülke konumuna taşıyan partiyiz biz. AB üyeliği hakkımızdan kesinlikle vazgeçmeyiz. Türkiye'yi AB yolunda ilerleteceğiz. Bu ülkeyi AB adayı yaptık, üye de yapacağız. Zaten AB ülkelerinin diplomatları da bu işi bizim başaracağımızı düşünüyorlar. Çünkü özgürlük, barış, demokrasi, çokkültürlülük, üretim ekonomisi gibi değerler bizim paylaştığımız değerler ve Avrupalılar bunu biliyor. Çok sayıda büyükelçi bize 'AB işi ancak sizinle olur' diyor. Biz AB'yle ilişkiye tekrar 1999 Helsinki koşullarından başlayacağız. Bizimle Türkiye'nin laik demokratik geleceğine güven duyan AB bunu kabul edecektir. Peki... Demokrasi konusunda sınırlarınız var mı yoksa tam bir demokrasiden yana mısınız siz? Şiddete başvuran biririni lider kabul eden ve biz aslında şiddetten yana değiliz diyen siyasi kurumlar var Türkiye'de. Takiyedir bu ve demokrasilerin kendini koruma hakkı vardır. Biz bölünmek hariç, sonuna kadar demokrasi diyoruz. Federasyon, eyalet önerilerini isteyen dile getirebilir ama bunlar Türkiye'nin gerçekleri değildir. Bölünme fikrinin açıklanmasına karışmayız ama şiddete karşıyız deyip şiddetin liderini kendi lideri olarak kabul etmesini kabul edemeyiz. Bir de imam-hatip ve türban sorunumuz var bizim. Siz bu sorunları nasıl çözecekseniz? Ben Ecevit'in koalisyon hükümetinde Diyanet İşleri'nden sorumlu bakandım. Çocukluğumda da az çok din eğitimi aldım. Türkiye'de imam-hatip okuluna gerek var, ama bu kadar çok imam hatip okuluna gerek yok. Meslek eğitimi konusunda bir planlama yapılacak ve imam-hatip konusu da meslek eğitiminin içinde değerlendirilecek. Trend hesapları da yapılarak bu ülkede ne kadar kimyacıya, ne kadar kuaföre, ne kadar imama ihtiyaç var diye planlama yapılacak. Biz imam-hatip okullarını kesinlikle meslek okullarına dönüştüreceğiz. Onlar da diğer meslek okulları gibi olacak. İmam-hatipten mezun olan imam olacak. Sonra başımıza başka şey olmaya kalkmasın. Peki ya türban? İktidara gelirseniz üniversiteye türbanlı öğrencilerin girmesi serbest olacak mı? Bakın... 12 Eylül güya irticaya karşı da yapılmıştı. Ama irtica çoğunlukla 12 Eylül'den sonra hortladı. Demek ki dayatmacı, baskıcı yöntemler sonuç vermiyor. Tersine tehdit ve tehlikeleri büyütüyor. Bu yüzden biz sorunları, özgürlüklerin alanını genişleterek çözeceğiz. Üniversiteye gidenlerin kılık kıyafeti bizi ilgilendirmeyecek. Ama bunun için biraz zamana ihtiyaç var. Türban konusunu dini siyasete alet edenler değil, bu konudaki duruşu belli olanlar çözebilir ancak. Diğer devlet kurumlarına gelince, bunlar üniversiteden farklı değerlendirilmeli. Devletin kendi kurumlarıyla ilgili kılık kıyafet kanunu dünyanın her yerinde vardır. Mesela bir polis, hâkim, öğretmen türban takamaz. Ayrıca türban Meclis'te de genel kurula giremez. Ama milletvekili kendi odasında başörtüsüyle oturabilir. Çünkü türban Atatürk devrimlerinin bir rövanşı gibi değerlendiriliyor. Bu çok ciddi yaralar açar. Meclis'te türban kabul edilemez. Bu seçimlerde barajı aşıp parlamentoya girebilecek misiniz? Barajı biz şimdiden aştık. Gözlemim o ki, önümüzdeki döneminde iktidarın belirleyicisi biz olacağız. Büyük ihtimalle de iktidar olaağız. Şu anda oylarını artıran tek parti biziz. Bu bir trend. Ezbere konuşmuyorum. Trend araştırması yaptırıyorum. DSP'nin olduğu Meclis'te AKP'nin hükümet olma şansı yok. DSP'nin olmadığı Meclis'te de AKP'siz hükümet şansı yok. Peki asla koalisyon yapmam dediğiniz bir parti var mı? AKP. Çünkü Türkiye'de çok tahribat yaptılar. AKP özgürlükler ve demokrasi diyerek aslında kendi hedefine gitmenin, özgürlüksüz bir Türkiye yaratmanın peşinde. Türk Ceza Kanunu'ndaki değişikliklerle sansür yasasını getiren onlar değil mi? Kedi karikatürü çizeni mahkemeye veren Erdoğan değil mi? AKP'nin demokrasiye içtenlikle bağlı olduğunu bugüne kadar görmedim. AB'ye üyelik yolunda temel değişiklikleri de biz yaptık zaten bu ülkede. AKP kendisine oy kaybettirmeyecek adımlar attı sadece. Daha ileri adımlar atma noktasına gelince de durdu. AKP; Batı'nın desteğiyle ayakta kalabilmek için AB yanlısı gibi gözüküyor. Oysa kendisinin 'Hedefe ulaşmak için gerekirse papaz cüppesi giyerim' diye bir sözü var geçmişte. Peki cumhurbaşkanlığı seçimleri için tavrınız nedir? Eşi türbanlı biri asla Çankaya'ya çıkmamalı görüşünü destekliyor musunuz? Bugünün koşullarında doğru bulmuyorum. Ama esas sorun Erdoğan'ın eşinin türbanı değil. Esas sorun AKP'nin Cumhuriyet'in değerlerine karşı duruşu. Erdoğan ya da onun gibi birinin Çankaya'ya çıkması, Türkiye'yi büyük olumsuzluklara iter. Üst düzey atamalarda yaptıkları kadrolaşmaya bakın... Eşi başörtülü olmayan liyakatli bir kişi bile mi yok bu ülkede?Atamaların hepsi ya belediyeden arkadaşı ya da bir tarikatın ya da cemaatin adamı. Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olduğunu düşünün, Anayasa Mahkemesi de, YÖK de yandaş ve cemaatten olacak. Ayrıca bütün anayasal kurumlarla kavgalı bir Erdoğan veya onun gibi birisi, cumhurbaşkanı olursa, anayasal kurumlar arasındaki koordinasyon görevini nasıl yapacak? CHP'nin sizi, oyları bölmekle suçlayabileceğini düşünüyor musunuz? Belki söyleyecektir ama bu tutmaz. Çünkü ana muhalefetteyken hiçbir iş yapamamış ve oy yitirmiş bir partinin oyları bizden ötürü değil kendisinden ötürü düşüyordur. Bugün toplumun bir kısmı ne yazık ki oylar bölünmesin diye yönlendiriliyor. Onların yarısı bize oy verse, tek başımıza iktidara gelecek durumdayız. DSP'ye inanılmaz ilgi var. Ama CHP'nin propagandalarıyla bunu birileri baskılıyor. Ama bu baskı yavaş yavaş kırılıyor...

AÇIKLAMA: Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt düzenlediği basın toplantısında Nokta Dergisi Genel Yayın Müdürü Alper Görmüş'ün benimle yaptığı röportaja cevap vererek 'Arattım. Genelkurmay arşivlerinde darbenin belgesi yok' dedi. Yanlış bir anlaşılmaya neden olmamak için Görmüş'ün eski Deniz Kuvvetleri Komutanı amiral Özden Örnek'in günlüklerinden alıntı yaparak söylediği bölümü aynen yayınlıyorum: "Genelkurmay Başkanı (org. Hilmi Özkök), amiral Özden Örnek'e, 'Jandarma Genel Komutanı'nın bir darbe girişiminde bulunduğunu biliyorum. Elimde darbenin planı var. Bu açık bir suçtur. Bundan kaçamayız. Bu darbe planını Genelkurmay arşivine koyuyorum' diyor."