27 Mart 2013Taraf Gazetesi
Barış süreci, şiddetle iç içe geçmiş bir sorunu şiddetten arındırmayı hedefleyen bir siyasal çerçeve yaratma girişimi olarak tanımlanır. Barış sürecinin özünü, şiddeti aşarak çatışmayı/sorunu dönüştürmek oluşturur. Bu çerçevenin temel yöntemi diyalog, öncelikli amacı da şiddeti sona erdirmektir. Bunun anlamı, sözkonusu sorunu sivilleştirmek ve siyasallaştırmaktır. Ancak şiddetin kalıcı bir biçimde devreden çıkarılabilmesi için, bunu doğuran sebeplerin de ortadan kaldırılması gerekir.
Siyasal çerçevenin iki önemli ayağı var: Siyasal irade ve siyasal altyapı.
Siyasal irade tam görünüyor. Hükümet, bilhassa Başbakan kararlılığını her fırsatta vurguluyor. Kürt hareketi de, bilhassa Öcalan’ın şahsında aynı kararlılığı sık sık dile getiriyor. Öcalan’ın Diyarbakır’daki Newroz alanında okunan mesajı, barış süreci lehine güçlü bir irade beyanıdır. Başta BDP ve Kandil olmak üzere Kürt hareketinin diğer unsurları da, Öcalan’ın siyasal iradesinin arkasında olduklarını defalarca açıkladılar.
Barış sürecini başlatma ve sürdürme konusundaki siyasal iradenin, güçlü bir toplumsal karşılığı olduğunu gösteren kuvvetli veriler de var. Kamuoyu araştırmaları, Türkiye genelinde sürece verilen desteğin yüksek oranda olduğunu gösteriyor. AKP’nin oylarında bir düşüş yaşandığına dair ciddiye alınır bir işaret de mevcut değil.
Diğer taraftan, milyonla ifade edilen bir kitlenin toplandığı Diyarbakır’daki Newroz meydanının havası, Öcalan’ın mesajlarına dönük bir tür referandum olarak değerlendirilebilir. Öcalan’ın silahlı mücadeleyi bitirme ve demokratik siyasete yönelme konusunda yaptığı ilkesel çağrı, meydandan tam destek aldı.
Barışa doğru arzulu ve kararlı bir yürüyüş var. Ancak hep söylediğimiz gibi yol uzun ve zorlu. Bu yolda güvenle yürüyebilmek için, sağlam bir siyasal altyapı oluşturmak gerekiyor.
Siyasal altyapıyı, kabaca barış sürecini bir düzene bağlamak şeklinde tanımlayabiliriz. Bunun için, barış sürecinin aşamalarını ve her bir aşamanın ihtiyaçlarını belirlemek, yani bir barış planı hazırlamak şarttır. Bir tür yol haritası demek olan bu planın, müzakerelerde varılan mutabakatlara göre şekillenmesi doğaldır. Ancak bu durum, değişik toplum kesimlerinin taleplerinin planda dikkate alınmaması gerektiği anlamına gelmiyor. Tam tersine, barış sürecine desteğin büyüyerek devam etmesi açısından, daha yaygın bir mutabakata ihtiyaç var.
Mutabakata dayalı bir barış planı, taraflar arasındaki güvensizliğin aşılmasına hizmet edeceği gibi, farklı kesimlerde oluşan değişik tereddütlerin ve tedirginliklerin azalmasını da sağlayacaktır.
Böyle bir plan, öncelikle barış sürecinin değişik aşamalarında işlev görecek yapıların ne olacağı sorusuna ikna edici cevaplar vermelidir. Mesela silahlı güçlerin sınır dışına güvenle çekilebilmesi için nasıl bir mekanizmanın işletileceğini ve hangi kurumların burada rol alacağını açıkça belirlemek gibi.
Şu anda “âkil insanlar” başlığı altında yürütülen tartışma, bu ihtiyacı karşılamaya katkı sunacak nitelikte görünmüyor. Başta geri çekilme olmak üzere, değişik konularda özel görev üstlenmek üzere resmî kurullar, sivil heyetler ve karma komisyonlar kurmanın barış süreci açısında gerekli ve faydalı olduğundan hiç şüphem yok. Ancak bunların yapılarının ana hatları ve görevlerinin genel çerçevesi dahi çizilmeden bu şekilde gündeme gelmeleri, bu önemli meselenin sulandırılması ve dahi magazin malzemesi hâline getirilmesi için uygun bir ortam yaratmıştır.
Barış sürecinin gerektirdiği başka kurumsal mekanizmalar da vardır. Ülkemizde değişik isimlerle anılsa da, uluslararası literatürde “hakikat komisyonu” olarak bilinen oluşum bunlardan bir tanesidir. Mesela böyle bir komisyonun hangi aşamada ve nasıl bir yöntemle kurulacağı da, barış planında gösterilebilir.
Barış planı, önümüzdeki zahmetli yolu, tarihî barış yürüyüşüne uygun hâle getirecek tedbirlere de yer vermelidir. “Yol temizliği” olarak niteleyebileceğimiz bu tedbirlerin çok büyük bir bölümü demokratikleşme reformlarından oluşmalıdır. Güçlü bir demokratikleşme hamlesi, hem barış sürecine yönelik toplumsal desteği aktif katılıma dönüştürmenin zeminini yaratacak, hem barışla varılacak hedefin ortak değerlerini pekiştirecek, hem de bu sürece yönelik haklı ve haksız itirazları temelsiz bırakacaktır.
Demokratikleşme reformlarının neleri kapsayacağına ve hangi önceliklere göre hayata geçirileceğine karar vermek aslında zor değil. AKP’nin son büyük kongresinde dağıtılan “2023 Siyasi Vizyonu” kitapçığında yer alan hedeflerin bir kısmı, BDP’nin uzun süredir dile getirdiği taleplerle harmanlanırsa, ortaya ciddi bir paket çıkar.
Bunlara, CHP’nin bir bölümünü TBMM’ye sunduğu önerilerini de ekleyebiliriz. Hatta Kılıçdaroğlu’nun dünkü grup toplantısında açıkladığı 16 maddelik liste, reformlarda esas alınabilecek oldukça tutarlı ve kapsamlı bir program niteliğindedir. CHP, bu öneriler arasındaki tutarlılığı fiiliyatta da gösterirse, “yol temizliği” konusunda bir sıkıntı yaşanmayacaktır. Bunu test etmenin en iyi yolu, CHP’nin bazıları TBMM’de duran önerilerinin gündeme alınması; diğerlerini de içeren bir demokratikleşme paketini hükümetin veya BDP’nin veya her ikisinin birlikte TBMM’ye getirmesidir.
Son olarak, içeriğinin ancak bir kısmına değinebildiğim böyle bir barış planı, ancak TBMM’nin devreye girmesiyle hayatiyet kazanabilir. Bu yöntemle, barış sürecinin siyasal meşruiyeti ve hukuksal dayanakları daha da sağlamlaşacaktır...