Babalığın sıvı, katı ve gaz hâlleri

-
Aa
+
a
a
a

Bir baba, bir bebeğin hayatındaki "esas" rolünü ne zaman oynamaya başlar? Yok, işin "esas" başlangıcını kastetmiyorum. O, rolün en kolay kısmı. Yukarıdaki soruya yuvarlak bir cevap olarak verilebilecek "babanın kendini baba gibi hissettiği zaman" denen o zaman, ne zaman? Babaların baba olduklarını hissetmeye başladıkları zaman için, ortalama iki yaş deniyor. İnanılmaz derecede uzun gelen bu zaman diliminde, babalar ne yapıyorlar? Biz babalar, ne yapıyoruz? İki yılın içinde tutumlarımızı pekiştirdiğimiz, karakterimizle ve o zamana değin yaşadıklarımızla uyumlu, çocuğumuzun tarzına
yakın bir "stil" geliştirirken hangi yollardan geçiyor, ne hâllere giriyoruz? Basitleştirmeye katlanabilirseniz, topu topu bir kaç çeşit tutumumuz var: Birisi, durup, beklemek. Ne olduğunu anlamaya çalışarak, ne yapacağımızı belirlemek. Durup, bebekten gelen sinyali dinlediğimizde, ritmimizi ona göre ayarlıyor, o'na göre hareket ediyoruz. O bakıyorsa, biz de ona bakıyoruz. Gıdıkladığımızda gülüyorsa, gıdıklıyoruz. Gıdıklamamızdan ya da kulağına üflememizden rahatsız olduğunu hissettiriyorsa, o hareketimizi kesiyoruz oracıkta. Bu yolla, âdeta, içinde olduğu kaba göre şekil alan bir maddeye dönüşebiliyoruz. Buna "sıvısal" babalık ya da babalığın sıvı hâli denebilir, hâliyle. Bebeğin tavrı donuk ve durgunsa, biz de öyle oluyoruz, ilk tepki öyle. Sıvısalsak eğer, hemen üstüne gitmek yerine, onun küçük bir sinyalini kollayıp, o anda atlayabiliyoruz. Bu küçük zaman aralıklarını iyi kullanabildiğimiz ölçüde, bebeğin zaman içinde değişiveren ruh hâline uygun adımlar atmayı pek iyi beceriveririz. Sıvısal olmayan bir baba böyle bir durumla karşılaştığında, ne yapabilir? Babalığın "katı" hâlini yaşıyorsa eğer, bebeğin gülümsemesini bekler ve bebekten beklediği belli adımlar atılmamış olursa, kılını kımıldatmayabilir. Bebecik de köşesinde duran, ne yapacağını bilemez cinstense, "katı" halli baba ile karşılıklı köşelerde öylece dururlar. Uçucu ve kaçıcı tipte bir babaysa eğer, sinyal-minyal beklemeden bodoslama dalıverir bebeğin dünyasına, kendi canlı ve neşeliyse eğer o gün, bebeğin de otomatik olarak öyle olacağı beklentisiyle âdetâ. Bu tip babalığa da, babalığın "gaz" hâli diyelim. Sıvısal babalığın saydıklarım arasında en makbulü olduğu kanısındayım. Bebekle o meşhur dansı en iyi yapabilenler, bebeğin ihtiyaçlarını yakından gözleyen ve bazı ihtiyaçları doğmadan hissedip proaktif davranan babalar. Ama hepimizin ayrı, kendine özgü kişilik yapıları var. Bu yapılara denk düşmeyen davranışlara kendimizi ne kadar zorlayabiliriz? Sıvı ya da gaz ya da katı hâlde oluşumuz, babalık öncesindeki/yanındaki stillerimizle yakından ilişkili. Bize babalık ve annelik edenlerin stilleri, onların bize hediyesi genlerimiz, çocuklarımızın anneleri, hepsi bu sıvı/gaz/katı hâllerimizin editörleri... Kocalığımızın hâlleri ile babalığımızın hâlleri arasında çarpıcı benzerlikler bulursak, şaşırmayalım. Kocalığı gaz hâlinde olup da, babalığı sıvı hâlde olan varsa eğer aramızda, bir dakika, burada bir çelişki var ve neden, diye çıkıverir birisi aradan. Katı hâlden pek bahis yok, dikkat ettiyseniz. (“Devlet Baba,Tabiat Ana” adlı deneme kitabımdan nakil)