14 Mayıs 2006Melek Göregenli*
Homofobi genel anlamıyla eşcinsellere ilişkin olumsuz duygu, tutum ve davranışlar olarak tanımlanıyor. Eşcinsellerin içinde yaşadıkları toplumlarda karşılaştıkları ayrımcılık, önyargılar ve kalıp yargılar özellikle eşcinsellerin, cinsel kimliklerini gizlemeden görünür olmayı daha çok tercih etmeleriyle neredeyse doğru orantılı olarak giderek artıyor ve sadece eşcinsellerin değil, adil ve özgür bir yaşamı savunan herkesin sorunu haline geliyor. Eşcinsellere karşı önyargı ve tutum konuları 1970'li yıllarda sosyal bilimler ve özellikle psikoloji içinde araştırmacılar tarafından ele alınmaya başlandı. Psikolojide homofobiye ilişkin ilk kavramsallaştırmalara bakıldığında bu olgunun zihinsel bir düzensizlik olarak, eşcinseller veya eşcinselliğe ilişkin irrasyonel korkularla ilişkilendirilerek bireysel bir patoloji olarak anlaşılmaya çalışıldığı görülüyor. Oysa bugün homofobi, kişisel bir korku ve irrasyonel bir inanç olmanın çok ötesinde kültür ve anlam sistemleriyle, kurumlar ve sosyal geleneklerle ilişkili olarak ele alınması gereken politik bir alanda oluşan, gruplar arası bir sürece işaret etiyor. Homofobi, daha bireysel (kişilik, benlik algısı, bilişsel yapılar vb.) süreçlerin de etkilediği, eşcinsellerin bir dış grup olarak kavramsallaştırılması sonucunda oluşan ve belirli stereotiplerin eşlik ettiği bir gruplar arası ilişki ideolojisi olarak görülebilir. Homofobik ideoloji kendiliğinden kişisel bir özellik olarak değil, belirli bir sosyo-kültürel bağlam içinde oluşuyor. Kültürel ve bireysel koşullar ve süreçlere dayalı bütün köklerine rağmen pek çok sosyal psikolog, homofobinin ırkçılık ve seksizmle bağlantıları içinde anlaşılabileceğini düşünüyor. Homofobi bu anlamda seksizmin önemli bir silahıdır. Heteroseksüellikten farklı cinsel yönelimlere sahip insanlara karşı şiddet, erkekliğin, bir anlamda cinsiyetçi kullanımıyla "insanlığın korunması ve kontrolü" için bir mekanizma haline geliyor. Öte yandan pek çok ampirik çalışmanın bulguları, önyargı ve negatif stereotiplerin, ideolojilerin kutsamasıyla, dışlanan gruplara yönelik değişen biçim ve içeriklerde "şiddet"le hayata geçirildiğini, ayrımlaşmayı kutsayan ideolojilerin geleneksel değerlerle beslenen yeni bir tür "muhafazakârlık" olduğunu öngörmemize yol açıyor. Genel olarak "sağ" olarak nitelendirilebilecek dünya görüşlerinin, ayrımcılığı besleyen değerlere daha yakın olduğunu bilsek de, yani bir faşizm türünün, "sembolik faşizm"in arka planını oluşturduğu ve bu dünya görüşünün sadece "sağ" ideolojileri kapsamadığı düşünülebilir. İnsanlar ya da gruplar arası hiyerarşinin doğal olduğuna, bazı grupların diğerlerinden adeta doğal olarak üstün olduğuna ilişkin inançlar -sosyal üstünlük yönelimi- sembolik faşizmi besliyor.
Özcü inançlar İnsanların farklılıkları algılaması ve temsil etmesi, dolayısıyla gruplar arası ilişkilerin oluşmasında önemli bir başka süreç de, insanların ve grupların farklılıklarının açıklanmasında kullanılan kategori ve inanç sistemleridir. Sosyal psikolojide "özcü inançlar" konusundaki ilk tanımlar 1950'li yıllar gibi oldukça erken tarihlere dayanır. Bir grubun özüne dair inançlar taşıma, önyargılı kişilik, katı, dikotomik ve belirsizliğe karşı toleransı düşük bir bilişsel stilin göstergesidir. Özcü inançlar genel olarak önyargılı tutumlarla birleşir ve önyargılı bilinç durumunun bir öğesini vurgular: Sosyal kategorilerin doğasına ilişkin inançlar. Grupları birbirinden değişmez özelliklerle ayırmaya götüren sınırları güçlendiren ve farklılıklar üzerinde kurgulanan özcü inançlar, yalnızca ayrımcılığa uğrayan gruba karşı kullanıldığında ayrımcılık ideolojisini beslemezler, aynı zamanda ayrımcılık yapan grubun üyelerinin tek tek kendilerinin ya da grubun kimliğini inşa etme sürecinde kendi özlerine dair kalıcı inançları da aynı tür ayrımcılığı besleyebilir. Yani heteroseksüel olmak eşcinsel olmak kadar önemli ve öz'e dair bir özellik haline gelir ve egemenlik ilişkisi bu öz etrafında kurulur.
Heteroseksüeller de! Bütün bu sosyal psikolojik süreçler eşcinsellere karşı ayrımcılığı anlamamıza yol açıyor fakat en az bu kadar önemli bir başka gerçekliğe daha dikkatimizi yöneltiyor. Farklı ve egemen olmayana karşı önyargı ve kalıp yargılardan beslenen ayrımcılık kendisini sadece homofobi olarak göstermeiyor. Yapılan pek çok araştırma aynı genel bulguya işaret ediyor. Homofobi, genel olarak cinsiyetçilikle, otoriterlikle, sistemin meşrulaştırılmasıyla yani kısacası özgürlük ve adil bir hayatın önündeki her türlü zihniyete dair engelleyici zihniyet yapılarıyla doğrudan ilişkilidir. Sonuç olarak söylenebilir ki, homofobinin bir gruplar arası ilişki ideolojisi olarak ele alınması, ayrımcılığı ve şiddeti anlama sürecinde, hepimize özgürleştirici bir çerçeve sağlıyor. Eşcinselliğe ve eşcinsellere yönelik ayrımcılık ve şiddet konusu bütün önyargı ve ayrımcılılık türleriyle ortak ve farklı yönleriyle ele alınmalıdır. Bu nedenle "Eşcinsellerin özgürleşmesi heteroseksüelleri de özgürleştirecektir" sloganı, sadece eşcinsellerin özgür ve mutlu bir dünya çabasını vurguladığı için değil, daha önemlisi, farklılıklarımızın değil benzerliklerimizin ve özgürlük ihtiyaçlarımızın öne çıktığı bir hayat tasavvurunda her türlü ayrımcılığın benzer kaynaklardan beslendiğine işaret ettiği için önemli ve güzeldir.
Homofobi Karşıtı Buluşma Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği'nin düzenlediği Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma, 17-21 Mayıs tarihleri arasında Ankara'da düzenleniyor. Birinci gün (17 Mayıs) basın toplantısının ve program tanıtımının ardından 'Kadın Adam', 'Eksik Dilek' ve 'Devrim Beni Aramadı' adlı filmler gösterilecek, akşam açılış konuşması ve konferansından sonra sosyal psikolog profesör Melek Göregenli "Homofobi ve Ayrımcılık" adlı bir sunum yapacak. İkinci gün (18 Mayıs) cinsel sağlık alanında çalışan STK ve uzmanlara yönelik, sadece davetlilere açık seminerin ardından 'İnsanlık Dışı' ve 'Travesti Terörü' adlı film gösterimleri var. Üçüncü gün (19 Mayıs Cuma) Medya İliteşim Forumu'nda Gülsüm Depeli, Güzin Yamaner ve Jon Martin Larsenr'nin sunumları var. Öğleden sonra ise "Ruh Sağlığı Çalışmalarından ve Uygulamalarında Homofobi" başlığı altında Türkiye Psikiyatri Derneği genel başkanı Profesör doktor Şahika Yüksel, CETAD Cinsel Eğitim, Tedavi ve Araştırma Derneği Başkanı Nesrin Yetkin ve psikolog Andre van Houwelingen'nin sunumlarının ardından sadece gey ve lezbiyenlere açık 'Kendime Yolculuk' başlıklı Farkındalık Atölyesi ve Murat Cömert, Erinç Seymen ve Michael Upton'nun katılımıyla Queer (Kuir) Forum düzenlenecek. Dördüncü gün (20 Mayıs) "Homofobiye Karşı Mücadelede Uluslararası Deneyimler" başlığı altında çeşitli katılımlarla üç oturum gerçekleşecek. Öğleden sonra Sanat ve Edebiyat Söyleşileri başlığı altında Murathan Mungan "Sistemleştirilmiş Bir Düşmanlık Türü Olarak Homofobi" adlı bir konuşma yapacak, Taner Ceylan da bir görsel sunum gerçekleştirecek. Akşam lezbiyen ve biseksüel kadınlar forumunda, lezbiyen ve biseksüel kadınlar homofobiyi tartışacak. Beşinci gün (21 Mayıs) ise tümüyle söz hakkı önceliğinin metropol dışından eşcinsellerin olacağı Yerel Gey-Lezbiyen Forumu'na ayrılıyor. * Ege Üni.