James CARROL
Kötü havalar ne zaman sona erecek? Olan bitenle olması gereken arasında bunca mesafe niye? Saddam Hüseyin’in kitle imha silahları nerede? Saddam bu kadar büyük tehlikeydi madem, ordusu niye bu kadar etkisiz kaldı? Kendisinin şu anda nerede olduğu bir şey değiştirir mi? Irak savaşı petrol yüzünden değildiyse niye ABD petrolün kontrolünü elinde tutmakta bu kadar ısrarlı? Savaş demokrasi için yapıldıysa, Saddam’ın tescilli düşmanları da dahil olmak üzere neden bütün Iraklıların yetkileri alındı? Irak, savaş ağalarının yönettiği eroin işlerinin tıkır tıkır yürüdüğü Afganistan gibi mi olacak? Her zamankinden çok daha fazla mı intihar bombacısı var şu anda? Amerika’nın terörle savaşı emniyeti artırdı mı? ABD ile Avrupalı müttefikleri arasındaki ilişkiler nasıl bu kadar kırılgan oldu? Tarih 21. yüzyılın Anglo-Amerikan birliğini, 19. yüzyıl Britanya imparatorluğunun doğrudan bir uzantısı olarak mı görecek? Enkaz halindeki sistemlerden bile kesinti yapılıyorsa iyi niyetler nasıl kaale alınabilir? Acaba bu kötü hava, yanıtlar gelmeden açılmayacak atmosferik bir alçak basıncın eseri mi?
Öğretmenler ve kütüphaneciler işten çıkarılırken vergiler niye düşürülüyor? Finans reformu kampanyasına ne oldu? Amerika neden her zamankinden daha çok farklı ırklara bölünmüş durumda? ABD vatandaşları ne zaman mahremiyetlerinden vazgeçmeye karar verdiler? Düşük ve sabit gelirliler ailelerini nasıl geçindirebilecekler? Orta sınıfın sağlık sigortasına kavuşabilmesi için daha ne kadar zaman gerekiyor? Amerikalılar niye bu kadar kötü besleniyorlar? Prime-time televizyonlar topluma bir ayna tutuyorlar mı? Kim öğretiyor çocuklara okula silah getirmesini? Test sınavı dışında bütün istenenleri yapan gençlere ne olacak? Öğretmenleri işten çıkarıldığı için daha kaçı başarısızlığa uğrayacak?
Böyle imkânsız sorular, Amerikan haleti ruhiyesini açıklamaya çalışırken alıp başını gidiyor. Bu soruları yanıtlayamıyoruz, onun için de sormuyoruz; duygusal hava son derece berbat. Bu nedenle âşikâr bir şekilde yanlış şevklerin adamı olan George W. Bush –kuşku duymayan adam- kendi gerçek durumuna ikinci kez göz atmaya cesaret edemeyecek derecede akıntıya kapılmış bir ulusun mükemmel bir simgesi. Teknik sebepleri ne olursa olsun, kendine gelmeyi reddeden ekonomi, dönüp kendine bakmayı imkânsızlaştıran yaygın bir psikolojik durgunlukla mükemmel bir şekilde örtüşüyor. Amerikalılar niçin ne yaptıklarına ve neye dönüştüklerine doğrudan bakamıyorlar?
Kaygılı bir keder yatıyor...
Yurt dışında ABD, cenaze törenlerindeki ilk ağıtlar dalgasıyla dağılıverecek isli bahanelerle savaş açıyor, Amerikalılar farkına varmıyor. Güçlü uluslararası çok yanlılık geleneği, politik bir çekişme hatta bir tartışma olmaksızın bir kenara atılıyor. Eski bir liberal rüya olan, küresel bir yönetimde ulusların demokratik birer partner olarak yer aldıkları dünya federalizmi, yerini Amerikan tek kutupluluğu programına, Washington’dan gelen emirlerle yönetilen dünya hükümetine bırakıyor. Washington’da kim sorguluyor bunu?
Ülke içinde, kaygılı bir keder yatıyor yurttaşlar arasında. Kimsenin ne olacağı belli değil. Boş vakit artık unutulmuş bir lüks; bu o kadar da kötü değil çünkü randevu defterlerindeki boş satırlar en büyük emniyetsizlik işareti. Yakın ilişkiler tartışılmayanların yükü altında eziliyor ve bir zamanlar pek çok insanın sırlarını taşıyan günah çıkarma hücreleri şimdi tehlikeli. Bütün bir Katolik cemaatinde otorite ve anlam bunalımı yaratan Katolik krizi, ülke nüfusunun sadece bir bölümünü etkiliyor, yine de, pek Amerikan görünüyor. Keder politik olduğu kadar dinsel de.
Amerika’da her nimetin bir laneti var sanki: Özgürlüğümüz güven altına alındı mı? Evet, her muhabbete kulak misafiri olabilen bir hükümet tarafından. İyi besleniyor muyuz? Evet, obezitenin sınırlarına kadar. Tıbbi hizmetlerimiz fevkalade mi? İflas edecek kadar. Tarihteki en aşırı silahlanmış halk biz miyiz? Korkutucu ama evet, öyle. Ulusal projenin son kuşak üzerindeki emsalsiz başarısı bir sonraki kuşak için iyiye işaret mi? Besbelli ki hayır. Niye olduğunu sormaya cüret edebilir miyiz?
Bir yanıt Irak’ta tam da bugün apaçık, ortada. Olup bitenle olması gereken arasındaki mesafe o kadar muazzam ki ancak toplumsal bir körleşme Amerikalıları bunu bilmekten alıkoyabilir. Amerikan toplumundaki karanlık ruh halinin pek çok sebebi var, ama bir tanesinin hemen ele alınması gerekiyor. Irak savaşı bir yalanlar dizisiydi ve Washington’ın terörizmle savaşı, güç uğruna menfaatperestçe korkuların manipülasyonuydu. Şimdiye kadar ABD vatandaşları Bush’un başını çektiği bu “sessiz film” oyununa istekli bir şekilde katıldılar. Güvenliğimiz tehdit altında olduğu için yaptık bunu, sessiz film oyununda olduğu gibi konuşmamamız gerektiğini söylemişlerdi. Dünyayı ne kadar mahvederse etsin, bizi koruyacak bir girişimdi bu. Ama içimizdeki üzüntü bilmek zorunda olduğumuzu gösteriyor.
Amerika böyle olmak zorunda değildi. Kendimiz değiliz artık. Bu soğuk gerçekle yüzleşene ve onu değiştirene dek kötü hava dalgası sona ermeyecek.