Guardian, 12 Eylül 2001 ÇarşambaAmerika hiç tasarlanamayacak bir dehşet yaşadı ve dünyanın geri kalanı da bunu şok içinde izledi. Hepimiz şoktaydık ama delilerin yaşadığı daha korkunçtu daha derindendi.Görüntüler bir Hollywood filminin gerçek dışılığını yansıtıyordu, zira biz daha önce dev dalgalarla, teröristlerle, yaratıklarla, Ruslarla, Godzilla, King Kong'la, Zor Ölüm'le ve Armageddon'la New York'un yakılıp yıkılmasına gülüp eğlenmiştik.Tüm yaşananlar oldukça ikna edici bir gerçeklikteydi. Yanan ve yıkılan kuleler kartondan değildi, kulelerden atlayanlar mankenler değildi, terör çığlıkları rol gereği değildi. Bunları kim ağlamadan izleyebildi? Amerika bir daha hiç böyle olmayacak.Amerikalılar hep hafife alınırdı. Onların bildiği de onlara daha önce hiç saldırılmadığı değil miydi? Onlar sakin ve narindiler, Avrupa gibi, Rusya ve diğer başka ülkeler gibi savaşlarla kavrulup güçlü hale gelmemişlerdi. Sivil halk hiç IRA bombalarının dehşetini yaşamamıştı. Savaşın bir parçası olan Pearl Harbor'ı saymazsak Amerikan kıyılarına hiç ulaşılamamıştı. Amerikalılar pek de akıllıca sayılmayacak bir şekilde diken üstünde oldukları güvenliklerine, bir ulusun saplantılı gözyaşlarına neden olacak bir saldırı yaşamamışlardı. Sayısız film açıklanamaz ruhsal bozukluklardan kaynaklanan, sanal tehditler anlatıyor. Fakat bu senaryolardan biri bu kez Hollywood işi olmayan bir yapımda yer aldı. Düşman her kimse, James Bond'un mücadele ettiği suç patronları gibi akıllı, zengin, güçlü, iyi organize olmuş ve ölümcüldü.Kimse düşmanın bu kadar yakında olduğunu düşünmüyordu: bugün uzmanlar bombaların güvenlik şebekelerinden ne kadar kolaylıkla geçebileceğinden bahsediyorlar; fakat gözü dönmüş Pentagon fanatikleri dışında kimse bu tip saldırı olasılıklarından bahsetmiyordu. Tüm zamanların en büyük süper gücü hazırlıksız yakalandı. Tüm hesapların, hatta belki de kendilerini kurtaracaklarını düşündükleri 100 milyon dolarlık füze savunma kalkanının da ötesine geçen gösterişli bir saldırıydı.Amerikan ulusu şimdi bu saldırıya karşı ne yapacak? Bugün bu sorunun cevabını öğrenmekten endişeleniyoruz. Herkes bunun hiç de iyi bir şey olmayacağından korkuyor. Planlanan misilleme oldukça güçlü olacak -saldırının kimin tarafından yapıldığı anlaşılmadan, misillemenin de boyutu, nasıl olacağı, yaratacağı tehlike kestirilemeyecek. Fakat Usame Bin Ladin'in saklandığı sanıyla bir Afgan camisine yapılan ani Cruise saldırısını ve yine ABD elçiliklerinin bombalanmasının ardından Sudan'da bir ilaç fabrikasına yapılan kontrolsüz füze saldırılarını hatırlayın. Bunlar dünyanın bu bölgelerinde ABD'ye duyulan nefreti daha da artırmaktan başka bir işe yaramadı. Kötü istihbarat, kötü hedefleme, amaçsız bir şekilde füzelerin ateşlenmesi Clinton yönetimine siyasi bir gereklilik gibi geldi.Dünyadaki sağduyu uğruna, bu belayı sınırlandırmak için dünya genelinde pek çok kişi bunun da Oklahama'daki gibi bir saldırı olmasını, tamamiyle Amerikan yapımı olmasını umut ediyorlar. Bazıları oldukça gerçekçi bir şekilde toplumdışı kalmış ırkçıların bu saldırıların arkasında yer almış olabileceğini düşündü. Dün yorum yapan her uluslararası politika uzmanı pek çok önsezide bulunuyorlardı. Aralarından biri Küba'daki füze krizinden bu yana süren gerilimi hesaba katarak "Çok tehlikeli, çok çok tehlikeli" diyordu tekrar tekrar.Tony Blair de haklı olarak TUC (Birleşik Krallık Ticaret Birliği) konferansı konuşmasını, New York saatiyle sabah 9'dan itibaren her şeyin dayanılmaz bir saçmalığa dönüştüğü dünyada iptal etti. Karşılık olarak yaralı bir ses tonuyla şunları söyledi: "Bir araya gelip, hep birlikte savaşmalıyız, bu kötülüğün kökünü dünyadan kazımalıyız." Bu sözler olumsuz olarak nitelendirilebilir, her anlama gelebilir. Ancak bunu nasıl yorumlamalıyız? En iyi ihtimalle bundan ne umabiliriz?İleriye umutla bakmak pek kolay değil. Ancak tek olumlu sonuç Rusya'nın da aralarına katılmasıyla G-8 ülkelerinin güçlerini, Ortadoğu'daki anlaşmazlıklardan başlayarak, dünyanın en çözümsüz sorunlarını sonuçlandırmak için harcamaları olabilir. Bush için en akılcı olanı diğer devlet başkanlarının kolayca düştüğü bir tuzağa düşmemek, İsrail sorunuyla elini kolunu bağlamamak. Clinton; tarafları Oslo Antlaşmalarına itmek gibi bir hata yaptı; özgür Filistin ve özgür İsrail aralarındaki duvarla her geçen gün daha çözümsüz bir noktaya geldiler. İki tarafta da ılımlılar sessiz kalıyorlar.Milliyetçilik ve dinsel ayrımcılığın artık bir güç olarak tanınıp, kabul edilmesi gerekiyor. Neredeyse her yerde; insanlar doğru yanlış yönlendirmelere rağmen kendi kendilerini tanımlamak zorundalar. Bırakalım bunlar kendi setlerini, kendi kuşatmalarını inşa edip, etnik kimliklerinin arkasında toplansınlar, batıl inançlarından ve kendilerine has kültürlerinden gelen deliliklerini kendilerine gelinceye kadar sürdürsünler. Kürtler, Basklar, Çeçenler, Tamiller, -bu hareketler sadece milliyetçiliğin kendi kaderini çizip, kendini imha etmesiyle yatışır.Küresel terör ve savaştan kaçan mülteciler ordusu, oldukça kararlılar. BM'nin zayıflığı getirilmeli. BM tüm enerjisini en önemli sorunlara yöneltmeli. Alevlenen Amerikan karşıtlığıyla, kısır ideolojilerin ötesinde Siyonizmin ırkçı olup olmadığını tartışmak BM'nin daha da güç kaybetmesini sağladı. BM'nin işlevini yerine getirilmesi için, güçlü ülkeler tarafından yeniden onanması ve desteklenmesi gerekiyor.Fakat bu rüzgârdaki ıslıktan farksız. İyilik musibetten çok nadir sıyrılıyor. Amerikan paranoyası en kötü kabusları gerçeğe dönüştürmek için giderek daha da büyüyor. Teknolojik, finansal, sanatsal ve entellektüel açıdan en gelişmiş kaynağına sahip ulusu, ilkel ve basit bir siyasi kültür tarafından saldırıya uğradı. Yozlaşmış siyasi kurumları, zayıflamış liderleri ve saatten saate değişen kamuoyuna olan ateşli bağımlılığı, anayasal olarak çatışma içine giren kuvvetleri, büyük sermayeye olan bağımlılığı ve ona bağlı seçim döngüsü; bunlar birleşip ülkeyi herhangi bir politikanın sorumluluğunu taşıyamaz hale getiriyor.Amerikanın yaşadığı trajedi gayet açık ve kolay bir şekilde olumlu anlamda önemli bir güç oluşturabilir. Zaten kendiliğinden giderek demokratikleşen bir toplumda, liberal iletinin daha yaygınlaşmasını sağlayabilir. (Tarihte ilk kez, demokratik toplumlarda yaşayan insanların sayısı, baskı rejimlerinde yaşayanlardan daha fazla) Fakat dün yaşanan dehşet bu insanların daha içe kapanmalarını, çevrelerine kulaklarını tıkamalarını, en fazla yardım gereken savaş bölgelerinden çekilmelerini de sağlayacak. Her şeyden önce bu saldırı Ulusal Füze Savunma sisteminin de kullanışsızlığını kanıtladı, ancak mantıksızlık Amerikalıların bu proje için her zamankinden daha istekli olmasını sağlıyor.Bu olay her yerde liberalizmin gerilemesine neden olacak ister istemez. Hoşgörü, uzlaşma, sorunlar için yavaş fakat sağlam sorun üretmek, çılgınlığın üzerinde aklın hakimiyeti, bunlar dün yaşamını yitiren binlerce insanlarla birlikte öldüler. Gaddarlık tüm tartışmaların ortak dilini oluşturma yolunda önemli bir tehlike oluşturuyor, intikam tek cevap olarak görülüyor.Amerikan karşıtlığı Batı Şeria'da sokak gösterilerine dönüşecek kadar berbat bir hal alıyor.Bundan sadece 10 yıl önce, Rusya'da demir perde dönemi sona erdiğinde, iyimser bir şekilde barışın getirileri üzerine konuşuluyordu. O zamandan bu yana Batı dünya politikasını o kadar kötü idare etti ki, tüm bunların ardından durumun daha da kötüleşmeyip, iyileşeceğini nasıl umabiliriz.Çeviren : Özgür Oğuz
Metnin orijinali: http://www.guardian.co.uk/Archive/Article/0,4273,4254832,00.html