Aklımdan Geçenler - 1

-
Aa
+
a
a
a

Müzik Eğitimi veren kurumlar arasında en kökleşmiş olanları Konservatuvarlardır. Konservatuvarların “performance” yani icracılık bölümlerinde orkestralara, korolara  eleman yetiştirmek, Kompozisyon bölümlerinde besteci yetiştirmek, Müzikoloji bölümlerinde müzik araştırmacısı, müzik eleştirmeni yetiştirmek amaçlanır. İcracılık dalında ise öğrenciler zamanla ya orkestra veya koro elemanı olmak üzere, ya da şan veya enstrumantistlik dalında olarak solist olmaya doğru yönelirler zamanla.

 

Ancak, son onbeş yıldır, popüler müziğin zehiri ne yazık ki, konservatuvar öğrencileri arasına sızmış bulunmaktadır. Konservatuvarda okumayı, pop müzik şarkıcısı olmak için bir tür atlama taşı olarak görmeye başlayan ve bu yönde davranan öğrenci profili giderek çoğalmaya başlamıştır. Özellikle İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı (İTÜ) verdiği eğitimi Türk Müziği alanına dayadığı için bu kötü emellere daha çok alet olmuştur ne yazık ki. Bunun sebebi, populer muzik denilen o UCUBE içinde Türk müziği çalgılarının daha çok kullanılması, şarkıcıların alaturka gırtlağı daha çok kullanıyor olmalarından kaynaklanmaktadır.

 

Müzik eğitiminin sadece Batı Müziği veya Türk Müziği olarak ayrıştırılması, müziğin izole edilmesi, bir tür müziğe daha çok prim verilip ötekisinin yan bilgi olarak değerlendirilmesi yanlıştır. Bu yanlışlık Türk Müziği Konservatuvarlarında sürdürülürken, bundan daha büyük bir yanlışlık Batı Müziği Konservatuvarlarında sürdürülmektedir. Batı Müziği eğitimi verilen Konservatuvarlarda Türk Müziği yan bilgi olarak dahi asla verilmemektedir. Müzik eğitimini böylesine ayrımcı bir bakış açısı ile verdiğinizde ortada dolaşan müzisyen tipi de, çok iyi Bach çalabilen ama bir makamsal müzik notasını okuyamayan ya da Dede Efendi notasını iyi çalıp Prokofiev notası karşısına çıktığında afallayan bir UCUBE müzisyen tipidir. Yani birisi kendi müziğini çalmaktan aciz, öbürü evrensel müziği çalmaktan aciz iki garip tip. Her ikisini birden aynı ustalıkta çalan müzisyen ise bence İDEAL TİPtir.

 

Büyük gayretler kurulmuştu

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Konservatuvarı Ankara Devlet Konservatuvarı’dır. Bugün bu kurum Hacettepe Üniversitesi’ne bağlıdır. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın tarihçesinin kendi Web sayfalarından aldım. Bakın neler yazıyor:

 

Yurdumuzda batı müziği öğretimi ilk kez 1827 yılında saray bandosunun kurulmasıyla başlamıştır. İstanbul Belediye başkanı Cemil Paşa'nın girişimleriyle 1914 yılında "Dar-ül Bedayi" adlı bir tiyatro ve müzik okulu kurulmuş, 1917 yılında ise müzik bölümü "Dar-ül Bedayi "nin bir bölümü olarak açılan "Dar-ül Elhan "a (Nağmeler Evi) devredilmiştir. 0 yıllarda, Dar-ül Elhan'da hem batı müziği hem de geleneksel Türk müziği eğitimi verilmekteydi. Cumhuriyet kurulduktan sonra, 1924 yılında Ankara'da müzik öğretmeni yetiştirilmesi amacıyla 'Musiki Muallim Mektebi " açılmıştır.

Genç Türkiye Cumhuriyetiyle birlikte, Türk ulusu dünya uygarlığı yolunda önemli adımlar atmaktaydı. Atatürk'ün direktifleriyle müzik ve sahne sanatlarının gelişmesi için, Milli Eğitim Bakanlığı bir konservatuvar kurmak amacıyla 1934 yılında, Berlin'de öğrenci müfettişi olan Cevat Dursunoğlu'nu görevlendirdi. 1935 yılında ünlü besteci Prof. Paul Hindemith ile anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre Hindemith, Türkiye'de müzik kurumlarının yeniden yapılandırılması işlerinde danışman olarak incelemelerde bulunup, konservatuvarın kuruluş esaslarını hazırlayarak bir rapor verecekti. Hindemith 6 Nisan 1935 yılında yurdumuza gelerek, bir yıl ara ile iki incelemede bulundu. Bu incelemeler sonucunda konservatuvarın; serbest müzik okulu (konservatuvar), öğretmen yetiştiren okul (Musiki Müallim Mektebi) ve tiyatro okulundan oluşmasına karar verdi. Bu nedenle konservatuvarın tiyatro ve opera bölümünü kurmak üzere Almanya'dan Prof. Carl Ebert getirildi.

Konservatuvar önce Musiki Muallim Mektebi içerisinde açıldı. 6-12 Mayıs 1936 tarihleri arasında öncelikle Musiki Muallim Mektebi öğrencileri sınavdan geçirilerek, kimileri tiyatro, kimileri de müzik bölümüne alındı. 1 Kasım 1936 tarihinde de öğrenime başlandı. 1938 yılında, Müzik öğretmeni yetiştirilen bölüm Gazi Eğitim Enstitiüsü'ne bağlanarak konservatuvardan ayrıldı ve 1940 yılında da konservatuvar yönetmeliği kabul edilerek yürürlüğe girdi. 1982 yılına kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı olarak eğiitim veren Ankara Devlet Konservatuvarı, aynı yıl Yüksek Öğrenim Kurumu kapsamına alınarak Hacettepe Üniversitesi'ne bağlanmıştır.

Hacettepe Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı, günümüze kadar birçok sanatçı yetiştirmiş olup, yurdumuzdaki tüm sanat kurumiarınınn kaynağıdır. Bugün de sanat ve bilim alanında yaptığı çalışmalarla Türk müzik yaşamına önemli katkılarını sürdürmektedir.

Yukarda okuduğunuz satırlardan da anlaşılacağı gibi, büyük gayretlerle kurulmuş olan Konservatuvarlarımız, özellikle İstanbul şehrinin günümüz Pop Müzik piyasasının merkezi olması nedeniyle amaçlarından büyük ölçüde sapmıştır. Özellikle İstanbul’daki Konservatuvarlar giderek kan kaybetmektedir. Bunun düzelmesi için Konservatuvar yönetimlerinin eğitim modellerini yeniden gözden geçirmeleri gereklidir. Aksi taktirde Atatürk’ün kurduğu ve Cumhuriyet’in simgelerinden biri olan Konservatuvarlar, yıpranacak ve yıpratılacaklardır. Özellikle Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda yıllarca hizmet vermiş, Prof.İlhan USMANBAŞ, Prof. Ergican SAYDAM gibi nice hocalar bizzat Konservatuvar yönetimi tarafından (ki bu kişileri de o hocalar yetiştirmiştir) dışlanmış ve genç insanların bu değerli hocaların birikimlerinden faydalanma şansları ellerinden alınmıştır. Bu çok büyük bir ayıptır. Tarih o insanları affetmeyecektir.