10 Ekim 2007Kayhan Karaca
Alevi inançlı Hasan Zengin ile kızı Eylem Zengin tarafından 2004 yılından açılan davayla ilgili kararını bugün açıklayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’deki Anayasa değişikliği çalışmalarını da doğrudan etkileyecek bir karar aldı. İlkokulda okutulan zorunlu din dersinin “İslam” dersi olduğunu kaydeden AİHM, toplumun önemli bir kesimini oluşturan Aleviliğin ise müfredatta yetersiz olduğunu belirtti. AİHM, din dersinden muafiyetin, velilerin dilekçe vermesine bağlanmasını da, dini inancı açıklamaya zorlamak açısından haksız buldu.
AİHM, devletin değişik dinlere karşı tarafsız olma yükümlülüğüne vurgu yaptığı kararda, demokratik bir toplumda, sadece çoğulcu bir eğitimin, öğrencilere din, vicdan ve düşünce özgürlüğü çerçevesinde dini olgu hakkında eleştirel bir yön kazandırabileceğini belirtti. Söz konusu özgürlüğün ise inananlar için olduğu kadar ateistler, agnostikler ve kuşkucular için de önemli olduğu kaydedildi.
Kararda, bir devletin eğitim programlarına din dersi koyması halinde, öğrencilerin dini eğitim ile ebeveynlerinin dini veya felsefi inançları arasında kalmalarının engellenmesi gerektiğine ilişkin hükümler de var. Mahkeme, din derslerinden muaf tutulma uygulamasının uygun bir yöntem olmadığı, zira bu uygulamanın öğrenci ve ailesini dini veya felsefi inançlarını açığa vurmaya zorladığını da belirtiyor. Buna örnek olarak da Hıristiyan ve Musevi öğrencileri kapsayan uygulama gösteriliyor. ANAYASA’NIN 24. MADDESİNİ AYKIRI BULDUDavacı Eylem Zengin de din derslerine girmemek için özel izin istemiş ancak Danıştay, Anayasanın din ve vicdan hürriyetini düzenleyen 24’üncü maddesini gerekçe göstererek, bu talebi geri çevirmişti. Karar, bu açıdan da, Türkiye’deki anayasa değişikliği tartışmalarını doğrudan etkileyecek. Yürürlükteki Anayasa’nın “Din ve vicdan hürriyeti” başlıklı 24’üncü maddesi şöyle:“Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.14’üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî âyin ve törenler serbesttir.Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.“Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır.“Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”STRASBOURG’DAN ÇIKAN İLK KARARKarar, Türkiye’deki din dersleri konusunda Strasbourg Mahkemesi’nden çıkan ilk karar olması ve benzer olası davalar için örnek teşkil etmesi bakımından önem taşıyor. Strasbourg Mahkemesi, din derslerinin sadece Müslüman öğrencilerle sınırlı tutulması halinde ise çocukların ve ailelerinin din özgürlüğünü korumak amacıyla, derslerin zorunlu olmaktan çıkarılması gerektiğine hükmetti. Mahkeme bu konuda, büyük ölçüde, bir diğer Avrupa Konseyi organı olan Avrupa Irkçılık, Yabancı Düşmanlığı ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele Komisyonu’nun (ECRI) 2005 yılındaki Türkiye raporunu temel aldı. Oy birliğiyle alınan karara göre, Ankara davacı aileye 3 bin 726 Euro mahkeme masrafı da ödeyecek. Türk hükümetinin, karara 3 ay içinde itiraz hakkı bulunuyor. Ancak, Strasbourg kulislerinde, kararın mahkemenin temyiz organı işlevi gören 17 yargıçlı Büyük Dairesine taşınması halinde değişme şansının az olduğu konuşuluyor.