18 Ocak 2006Radikal Gazetesi
Genelkurmay Başkanlığı'nın, 16 Ocak'ta yaptığı 'Kontrgerilla-Gladio-derin devlet' açıklaması, Türkiye'nin güvenlik-adliye boyutlu iki olayı tartıştığı bir dönemde yapıldı. Bunlardan bir tanesi, kasım ayında patlayan Şemdinli olayları, diğeri de ocak ayında patlayan Ağca'nın tahliyesi ve ardından yaşanan tartışmalardı. Genelkurmay'ın açıklamayı yaptığı gün, gazeteci Abdi İpekçi'nin katili Mehmet Ali Ağca, Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nden 'Askerlik yapamaz' raporu aldı. Antisosyal, toplumsallık-dışı yapısı, askerlik yapmasına engel bulunmuştu. Ama bu yapısı ne adam öldürmesine, ne de öldürdükten sonra ceza almasına engeldi. Gerçi İpekçi cinayetinden aldığı ceza, usta avukatlarının girişimleri ve bazı hâkimlerin kararı ile inanılmaz ölçüde düşürülmüş ve serbest bırakılmıştı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, dün Yargıtay'a başvurarak, bu hâkim kararlarının iptal edilmesine yol açabilecek şekilde, ceza hesabının yenilenmesini istedi. CHP lideri Deniz Baykal'ın dün TBMM'deki parti grubuna hitaben "Vatandaş 'Avukat tutma, hâkim tut' diyor" sözü, yargı sistemimizin geldiği noktayı acıtıcı bir dille sorguluyordu. Gladio, Özel Harp mi? Ağca ve 1960'ların sonundan itibaren ülkücü örgütlenmeler içinde yer almış bazı militanların, aslında Soğuk Savaş sırasında, 1950'lerden itibaren NATO'nun bir Sovyet işgaline karşı gerilla faaliyetleri için örgütlediği Gladio (Kılıç) ismi takılan, gizli bir örgütün tetikçileri olduğu hep öne sürüldü. Bu örgütün çeşitli Avrupa ülkelerindeki varlığı 60'lı, 70'li yıllar boyunca ortaya çıkmıştı. Örgütün elemanları, genellikle bulundukları ülkelerdeki antikomünist niteliği baskın parti ve gruplar içinde örgütleniyordu. Aynı dönem, NATO üyesi ülkelerin silahlı kuvvetleri içinde özel gerilla birimleri örgütlenmeye başlandı. Daha sonra MHP'yi kuracak olan Alparslan Türkeş, bu amaçla ABD'de eğitmen kursu gören subaylar arasındaydı. O yıllarda Seferberlik Tetkik Kurulu adı altında örgütlenen, bir işgal durumunda Sovyetler'e karşı gerilla savaşı verme amaçlı birim, daha sonra çağın değişen koşullarına göre amaç, biçim ve isim değiştirdi. Genelkurmay'ın açıklaması, bugün Özel Kuvvetler Komutanlığı adını taşıyan birimin, geçmişteki Gladio ve benzeri yarı-askeri, yarı-siyasi örgütlenmelerle bir alakası olmadığını söylüyor aslında. Bahçeli'nin önemli açıklaması Şemdinli boyutuna geçmeden önce, dün MHP lideri Devlet Bahçeli'nin yaptığı önemli bir açıklamayı kayda geçmek gerekiyor. Bahçeli, Ağca'nın MHP'de yeri olup olmadığı sorusunu, bir hakaret olarak kabul edip reddettiği konuşmasında, şunları da söylüyordu: "Türkiye'de 1968'den bu yana yaşananların tüm yönleriyle dürüst ve namuslu olarak ortaya konulup, herkesin tarih ve millet önünde açık bir vicdan muhasebesi ve yüzleşmesi yapmasına biz hazırız". Bahçeli aslında bir süre önce, bayrak eylemleri sırasında 'Bizi yeniden sokağa dökmek isteyenler var' mealindeki konuşmasıyla bu meydan okumanın işaretini vermişti. Bahçeli, geçmişte ülkücüleri 'kullandığına' inandırmak istediği bazı adreslere meydan okuyor. İzlemek ilginç olacak. Şemdinli'den sonra Şemdinli'de 1 Kasım ve 9 Kasım bombalamalarının ardında ne olduğuna ilişkin yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Adnan Keskin'in haberine göre, PKK ile Türk güvenlik güçleri arasındaki çatışma ortamına, bir de Kuzey Irak'taki KDP güçlerinin (ve belki de Irak'taki işgal güçlerinin) dahil olma ihtimalini hesaba katmamız gerekiyor. Şemdinli'deki 9 Kasım patlamasından jandarma personelinin sorumlu olup olmadığına mahkeme karar verecek. Ancak Şemdinli sonrasında yaşananlar, PKK'nın bir kitle kalkışmasına girişmesi, ardından her kış olduğu gibi silahlı militanlarını Kuzey Irak'a çekmeyip Türkiye'de tutması, devletin derin gündemini bu konuya odakladı. 29 Aralık'taki MGK toplantısında ve ardından 4 Ocak'ta Başbakanlık'ta yapılan hükümet-asker 'diyalog toplantısında' bu konu ve ne yapılması gereği görüşüldü. Genelkurmay'ın açıklaması, Şemdinli'de olanlardan salt güvenlik güçlerini, özel olarak da Özel Kuvvetler'i sorumlu tutan yorumlara bir tepki olarak da okunabilir. Genelkurmay bu birime 'ülke güvenliği için çok ihtiyaç' olduğunu vurgularken, Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecine içine girdiği hukuki ortama uygun düzenlemeleri de yapıyor olmalı.