| Bugünlerde Açık Radyo programlarına kulak vermek, başlıca gazetelerin Sanat sayfalarına ve Jazz Dergisi’nin Ocak sayısına (çıkar çıkmaz) göz atmak gerek... Merhum İsmet Sıral’ın hayatını konu alan bir belgesel projesi, ha gerçekleşti, ha gerçekleşiyor... Dost Kip’in sevgiden, emekten ve özveriden ibaret sermayesiyle giriştiği proje, değerli ve değer-bilir insanların da desteğiyle, artık yapım aşamasına girmekte... (*) “İsmet Sıral ve arkadaşları” demek, Caz müziğinin Türkiye’deki tarihçesi demek... Gece klüplerinde “elit”in, devlet radyolarında “halk”ın, Caz’la ilk kez doğru dürüst tanışması demek... İstanbul’dan İsveç’e, sonra Woodstock’taki CMS’e, oradan da ‘Dünya Müziği’ne uzanmış ve sonra –şaşırmayın- mütevazı bir köy evinde sonsuzlaşmış bu benzersiz serüvenden, kaç kişinin haberi var? Caz’ın dev isimlerini festival konserlerinde dinleyip |
Sıral’ın caz müziğini –zamanın ünlü Amerika’lı ustalarının yapıtlarını yorumlayarak- duyurmaya başladığı dönem, çokpartili demokrasimizle yaşıt...
İlginçtir; Sıral, Parker’ları Coltrane’leri bire-bir icra ederken, sokaklarda da bire-bir ithal Chevrolet’ler, Ford’lar, Buick’ler dolaşmakta...
Müzik deryasında “kendi”ni aramaya başlayan Sıral’ın “içe ve/veya dışa açılma” dönemi ise, 70’li yıllara ve sonrasına denk düşüyor.
Motoru ve aksamı “ithal”, kaportası ve montajı “yerli” olan arabalar giderek artmakta mıdır, aynı yıllarda?..
Ve 80’lerin çalkantılı yenilenme sürecinde Türkiye’nin gelişmiş zihinleri “Yerel kaynakları küreselleştirme” çabasına girerken; İsmet Sıral, özellikle CMS’teki deneyimlerinin katkısıyla, müzikal titreşimlerin evrenselliğini epeydir fark etmiş ve çok-boyutlu anlamlarını bilincine taşımış olarak; birikimlerini tüm dünya ile paylaşmak isteğindedir.
Marmaris’te bir Dünya Müziği Okulu açmak için uğraşmaktadır artık... CMS’in Türkiye’ye, -hızla gelişen bir turizm beldesinin henüz yağmalanmamış yamaçlarına- taşınması demektir bu...
Sıral’ın İsveç yıllarını da atlamamak lazım. Bugünkü “Skandinav Cazı”nın oluşumunda, bu birkaç “Türko” cazcının tanıttığı ritm ve seslerin etkisi yok mudur?
Öyle yıllar ki; Sıral ve arkadaşlarının ünü iyice yayılmış, çaldıkları klüpler tıklım tıklım... İlginç bir anekdot var, bizzat Sıral’ın anlattığı: İş gezisinde olan Sakıp Sabancı da gelir, çaldıkları yere... Yurttaşlarının başarısı onu çok sevindirir; Sıral’ı ve arkadaşlarını kucaklar, öper. “Madem ki sen benim koltuklarımı kabarttın böyle, madem ki benim memleketimi benden önce tanıttın buralarda; aha bak sana diyom, her neye ihtiyacın olursa gayrı, bana gelecen!” der, o bilindik coşkusuyla... Ah; Sıral’ın 1985 sonbaharında utana sıkıla yazdığı mektup, belli ki Sakıp Ağa’nın eline geçmemiştir. Hani şu, kuracağı okul için katkı istediği mektup...
“Karl Berger haber bekliyor; Nana, Trilok, Steve, hepsi haber bekliyor gelmek için” diye sabırsızlanmaktadır İsmet Sıral. Gelin görün ki, ona destek vaat eden –üstelik onun dinleyicisi, hayranı, ahbabı olan- iş adamları, üstelik “maddi ortağı” da oldukları bu okul projesini, erteleyip dururlar. Bu iş adamları -İktisat Kongresi’nde ulu önderin dediği gibi- “Ne yapılması gerektiğini elbette ki herkesten daha iyi bilmekte...” midirler sahiden? Her neyse... Sonuçta İsmet Sıral, biricik idealinden ümidini kesmiş olarak –ve belki de sırf bu hayal kırıklığının etkisiyle-, “maddiyat dünyası”nda hayatını sürdürmeyi anlamsız bulup, titreşimler evrenindeki sonsuz varoluşu tercih eder... Hey gidi, adı var izi yok ulusal burjuvazi!.. Emeklemeye Sıral’ın ve arkadaşlarının müziğiyle başlayıp, zevk düzeyini yine onların sayesinde yükseltmiş olduğunu, nasıl da unutmuştur... Öyle ya; altın renkli kumsallara altın yumurtlayan tesisler |
Ah, İsmet usta birkaç yıl daha dayanabilse imiş, hani şu “Toplam Kalite” mavrası patlayana kadar filan... Toplam’ından olmasa da, azıcığından bir destek gelebilir miymiş belki?..
Öyle görünüyor ki, İsmet Sıral belgeseli –başka hiçbir niteliği göz önüne alınmasa bile- Türkiye’nin dünya kültür ve sanatındaki benzersiz ve vazgeçilmez değerinin bir kez daha tescil edilmesi açısından çok önemli bir proje...
İsmet Sıral’ın zihniyle ve enstrümanıyla CMS’e taşıdığı birikim, Anadolu ve çevresinin en az 5 bin yıllık tarihinden geliyor. Trilok Gurtu’nun Hindistan’dan, Nana Vasconcelos’un Güney Amerika’dan, daha nicelerinin kimbilir nerelerden taşıdıkları gibi...
İstanbul Kültür-Sanat Festival yöneticileri bu projeyi heyecanla destekliyor. Hey, nice tanıtım kampanyaları yapan turizm yatırımcıları; haberiniz var mı?
Bu belgesel gerçekleştiğinde, göreceğiz: Nice caz ustalarının genç ve yetenekli müzik arayışçılarıyla buluştuğu Woodstock’taki CMS okulunda İsmet Sıral’ın “en iyi hoca” diye tanınması, sadece bir “kişisel başarı” öyküsü değildir. Çok geniş bir müzik coğrafyasının elçisidir Sıral.
Türkiye’nin seslerini dünyaya başarıyla duyuran müzisyenler, Sıral’ı ve CMS’i anlatan bu belgesele çok şeyler katacaklar, sanatları ve zihinsel birikimleriyle... Bu katkı, sadece bu belgeselle ve onunla birlikte tasarlanan festival konserleriyle sınırlı kalmayabilir. Profesyonel müzik sektörü için yeni ve nitelikli bir çıkış noktasına dönüşebilir. Yurtdışına “şarkıcı” ihraç etmek için nice masraflar yapan “Büyük Prodüktör”ler, hey; haberiniz var mı?
Bu belgesel gerçekleştiğinde kafamıza dank edecek ki, İsmet Sıral’ın okul projesi hayata geçebilse idi, Marmaris de,Türkiye de, hem kültür ve sanat, hem turizm ve ekonomi açısından çok önemli, sürekli, değerli bir merkeze sahip olacaktı...
Yine de iş işten geçmiş değil. Belgesel projesi tüm boyutlarıyla başarıya ulaşırsa yeni umutlar doğabilir. CMS müzisyenleri belgesel çekimleri için yeniden bir araya gelip çalabilirler... CMS ruhunu diriltmek üzere dünya turuna çıkabilirler... Bunlar hayal değil; bu etkinlikler şimdiden tasarlanıyor bile...
Tv ekranlarında bize “büyük düşünmeyi” öğütleyenler, hey!.. Haydi, tam sırası değil mi büyük düşünmenin?..
Marmaris, senelerdir bir İsmet Sıral Festivali’nin lafını edip durmakta... İşte, hazır fırsat... Sadece festival için değil, İsmet Sıral adına kurulacak bir Dünya Müziği Enstitüsü için de...
Marmaris’in, Muğla’nın resmî-özel yöneticileri, hey!.. Haberiniz var mı?
Açıkçası, bu belgesel projesi sadece geçmişle değil, “bugün”le de ilgili bir merak duygusu uyandırıyor insanda: Bakalım, yatırım muhasebecilerinin dar-ufuklu bağnazlığıyla o zamanlar Sıral’dan esirgenen maddi destek, şimdi bu uluslararası önemdeki projenin gerçekleşmesi için özveriyle çaba harcayanlardan da esirgenecek mi?
Bakalım, bu ülkenin “söz ve imkân sahibi” insanları, nelerin değerli ve kalıcı, nelerin yanılsamadan ibaret ve geçici olduğunu, sonunda anlayabilmişler mi?..
Bu açıdan bakıldığında, İsmet Sıral belgeseli, “geçmişte olanları” anlattığı kadar, “bugünkü düzeyimizi” gösterecek olması ile de önemli görünmüyor mu?..