Bu hafta Açık Yeşil’de çok özel bir konuğumuz vardı. Geçen sene, Filipinler’de yaşanan ve bütün bir adayı yerle bir eden korkunç kasırgayla aynı günlere denk gelen Varşova İklim Zirvesi’nde yaptığı etkileyici konuşma ile, dünya iklim adaleti mücadelesinde ilham ve umut verici, çok önemli bir yer alan, Filipinler’in iklim müzakerecisi, diplomat aktivist Yeb Sano konuğumuzdu.
Yeb Sano ile Greenpeace’in yürüttüğü “Arktik Deklerasyıonu” ve Kuzey Kutbu’nun koruma alanı (Arctic Sanctuary) ilan edilmesi kampanyası kapsamında Esperanza gemisiyle Kuzey Kutbu’na giden, Avrupa’nın en kuzey limanı olan 78 derece enlemdeki Svalbard’da, Greenpeace‘in Esperanza gemisindeyken bir telefon bağlantısı yaptık.
20 Eylül’de tüm dünyayla aynı anda İstanbul’da da yapılacak olan Halkın İklim Hareketi’ nden* hemen önce, iklim değişikliğinin gezegenimiz üzerindeki yıkıcı etkisi ve bununla mücadelenin yollarını konuştuk.
İndirmek için: mp3, 35 Mb.
17 Eylül 2014 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.
Açık Yeşil’in podcast servisine ulaşmak için tıklayın.
#acayiphavalar
#PeoplesClimate
Greenpeace’in hazırladığı Yeb Sano videosunu izlemek için tıklayın.
***
Ümit Şahin – Merhaba, öncelikle bu röportaj için çok teşekkür ediyoruz. Sanırım şu anda Kuzey Kutup dairesinin içindesiniz.
Yeb Sano – Doğru.
Ümit Şahin – Svalbard’da mısınız şu anda?
Yeb Sano – Evet, şu anda Svalbard limanındayız.
Ümit Şahin – Peki, sanırım Esperanza’yla Kuzey Kutbu’ndan henüz yeni döndünüz.
Yeb Sano – Evet, doğru.
Ümit Şahin – Arktik’ten izlenimleriniz nelerdir? Bize biraz Kuzey Kutbu’nda neler gördüğünüzden bahsedebilir misiniz?
Yeb Sano – Arktik’te gördüğümüz şey kesinlikle nefes kesici, çok güzel bir yer. Denizin ve karaların görünümü başdöndürücü ve burası olağanüstü. Ve benim için bunu görebilmek büyük ayrıcalıktı.
Ümit Şahin – Kuzey Kutbu’nda nereye kadar gidebildiniz?
Yeb Sano – Deniz buzulunun bittiği yere kadar gittik, Esperanza bu noktaya kadar gidebiliyor. Buz sınırına kadar gittik, 79 derece kuzey enlemine kadar yani. 80 dereceye bayağı yaklaştık. Burası gidebileceğimiz en kuzey noktaydı, yüzen deniz buzullarını ve buz sınırını gördük.
Ümit Şahin – Ve sanırım Greenpeace’in Arktik bildirgesi için yaptığı kampanyaya katıldınız. Greenpeace Arktik’in bir koruma bölgesi ilan edilmesini istiyor. Siz neden bu kampanyaya katıldınız ve bize biraz Greenpeace’in neler talep ettiğini aktarabilir misiniz?
Yeb Sano – Arktik deklerasyonuna katıldım ve deklerasyonu imzalayan çok sayıda kişiden biri oldum. Çünkü Arktik’in korunmasının çok hayati olduğuna inanıyorum. Hem bu bölgenin sonraki kuşaklar için yaşanabilir bir yer olması açısından, hem de iklim değişikliği bağlamında çok önemli olduğu için. Arktik bölgesi küresel iklimin düzenlenmesinde hayati bir role sahip. Eğer çökerse, bunun bütün iklim sistemi ve dünyada yaşayan bütün insanlar üzerinde büyük etkileri olacak.
Ömer Madra – Çöküş derken neyi kastediyorsunuz, bunu biraz açıklayabilir misiniz?
Yeb Sano – Burada Arktik’te gördüğümüz şey eriyen buzlar. Ve uzmanların tahmin ettiğinden çok daha hızlı eriyorlar. Son 7 yılda, Arktik’te en düşük minimum buz örtüsü seviyesini gördük ve 2014 yılı da denizdeki buz tabakasının ortalamanın çok daha altında olduğu yıllar arasında yer alıyor. Bu da bizi kaygılandırıyor. Dolayısıyla burada ekosistemi ve buna bağımlı olan insanları korumak amacıyla bir Arktik Koruma Alanı oluşturmak önemli. Burada ironik olan şu ki, bir yandan Arktik eriyor, ama biliyorsunuz Arktik bir tür ayna görevi görüyor. Yani güneş ışığının bir kısmını, ısıyı uzaya geri yansıtıyor. Oysa eridiği zaman altından ısıyı emen karanlık bir okyanus çıkıyor ve bu da ısınmayı ve erimeyi daha da artırıyor. Bu gerçekten bir kısır döngü. Ve burada gördüğümüz şey çılgın bir hücum, bu bölgeden daha fazla petrol çıkarmak için yapılan bir hücum. Bu gerçekten inanılmaz, çünkü Arktik’in erimesine neden olan şey iklim değişikliği, fosil yakıtlar iklim değişikliğinin bir numaralı nedeni ve şimdi biz daha fazla petrol çıkarıyoruz. İklim değişikliği sorununu çözecek şeyin bu olduğunu sanmıyorum.
Ömer Madra – İki misli ironi diyebilir miyiz?
Yeb Sano – İki misli ironi, evet…
Ümit Şahin – Sanırım siz herhangi bir petrol platformu falan görmediniz değil mi, gördünüz mü?
Yeb Sano – Hayır, Arktik’in bu tarafında yok, görmedik…
Ümit Şahin – Ama gerçekten ironik, iklim değişikliğinin daha fazla petrol kuyusuna neden olması ve daha fazla petrolün daha fazla iklim değişikliğine neden olması. Sanırım Kuzey Kutbu, Arktik, bizim yaşadığımız yerlere biraz uzak, ama herhalde iklim değişikliğinin etkilerinin en çarpıcı görüldüğü yer, öyle değil mi?
Yeb Sano – Evet, iklim değişikliğinden söz ettiğimizde Arktik son derece ikonik, çünkü gözlerimizin önünde hızla eriyor, ve eğer ortadan kalkarsa o zaman küresel iklimde birbirini tetikleyen ciddi sonuçlara, bambaşka çözülmelere neden olacak ve bizi daha büyük kasırgalar, kuraklıklar, deniz seviyelerinde yükselmeler, sıcak dalgaları, orman yangınları gibi bütün dünyada yaygınlaşan sonuçlarla başbaşa bırakacak ve bütün bunlar Arktik eridiği için hızlanacak.
Ümit Şahin – Siz iklim değişikliğinin yarattığı en büyük felaketlerden biriyle karşılaşan bir ülkeden geliyorsunuz. Geçen yıl ben de Varşova’daydım ve sizin zirvenin başlangıcındaki mükemmel konuşmanızı dinledim, gerçekten konuşmanız ve zirvede yaptığınız açlık grevi eylemi çok önemliydi. Ve siz iklim delegasyonunun başı olarak daha çok bir aktivist gibisiniz. Bu konuda bir şeyler söyleyebilir misiniz? Özellikle de yaklaşmakta olan New York’taki iklim liderler zirvesinden neler beklediğiniz hakkında bir şeyler söyler misiniz?
Yeb Sano – İklim değişikliği sıradan bir sorun değil. Her yana yayılan ve herkesi etkileyen, gelecek kuşakları etkileyen bir sorun. Ve sanırım Birleşmiş Milletler’de bir temsilci olmakla, bir savunucu olmak arasındaki sınırı belirsizleştiriyor. Ben bu gezegende yaşayan her bireyin bu sorunla ilgilenmesi gerektiğini düşünüyorum. Ve biz tabii, çocuklarımızı düşünmek zorundayız, gelecekte yaşanacak olan şeyleri ve bu bizi doğru olan neyse onun için mücadele etmeye motive etmeli ve sınırı bu belirlemeli. Şimdi bu Eylül ayında liderlerin New York’ta toplanacağını görüyoruz. Çok önemli bir buluşma bu ve çok hayati bir zamana denk geliyor. Çünkü iklim değişikliğini çözmek için önümüzde açık olan fırsat penceresi son derece dar, çok küçük bir pencere bu ve bence dünya liderleri bunu ciddiye almadıkça ve ısınmayı 2 derecenin altında tutmak için somut, radikal ve acil önlemler almadıkça, çok zor bir gelecekle yüz yüze geleceğiz. Bu nedenle dünya liderlerinin bunu anlaması son derece önemli. Gerçek planlarla ortaya çıkmaları, küresel bir dönüşüme yol açmaları, temiz enerji ve sürdürülebilir kalkınmayı desteklemeleri…
Ümit Şahin – Acil eylemin ne olduğunu biraz daha açıklayabilir misiniz? Çünkü siz aynı zamanda bir delegasyon üyesisiniz ve müzakerelere katılıyorsunuz. Neler oluyor ve hem New York’tan, hem de Lima ve Paris’ten olumlu bir şeyler çıkması için ne kadar umutlu olabiliriz?
Yeb Sano – İklim değişikliği çözümleri net olan bir sorundur. Bu çözümler bizim elimizde, orada duruyor ve biz bu çözümleri sahiplenebiliriz. Temiz enerji, yenilenebilir enerji, kentlerin daha iyi planlanması, enerji verimliliği, insanların ve malların yeni yollarla taşınması, bunların hepsi elimizde. Ve tabii ormanlarımızı korumak da, bunlar hep elimizin altında. Bütün bunlar politik irade gerektiriyor, çünkü bunun bir bilimsel bir zorunluluk ve aynı zamanda ahlaki bir görev de olduğu çok iyi anlaşılmalı.
Ömer Madra – Bu, bir tür ahlaki kriz, diğer bütün yönleri bir yana, ahlaki, etik bir kriz.
Yeb Sano – Kesinlikle haklısınız, kesinlikle haklısınız… Bu bizim kendimizi yaşamın kaynağı ile ilişkili olarak nasıl gördüğümüzle ve gelecek kuşaklarla ilişkimizle ilgili bir şey ve bu da ahlaki bir mesele.
Ömer Madra – Bazı iklim bilimciler oldukça net bir şekilde ya gelecek yaz ya da bir sonraki yaz aylarının Arktik’teki yaz buzullarının sonu olacağını söylüyorlar. Bu da bir şekilde sembolik olarak tek kutuplu bir dünyanın ortaya çıkacağını gösteriyor. Bunu nasıl görüyorsunuz?
Yeb Sano – Bu çok korkutucu bir tahmin. Ama gidişat çok açık. Arktik gözlerimizin önünde kaybolup gidiyor ve bunun anlamını çok derinden kavramalı ve gidişatın bir devrilme noktasına doğru olduğunu görmeliyiz. Arktik bir devrilme noktasına doğru ilerliyor ve biz kuzey kutbunun buzullarla kaplı olduğunu gören son nesil olabiliriz.
Ömer Madra – Gerçekten inanılmaz. Peki biraz önce konuştuğumuz iklim zirvesinden hemen önce yapılacak olan Halkın İklim Yürüyüşü hakkında ne düşünüyorsunuz. Bütün hafta boyunca New York’ta ve dünyanın her tarafındaki 130’dan fazla ülkede, tabii İstanbul dahil, aktivitelerden oluşan büyük bir toplanma olacak. Organize edenler belki yüz binlerce insan bekliyorlar. Bu sizce iklim zirvesinin sonucunu nasıl etkiler? Biraz olsun baskı oluşturabilir mi?
Yeb Sano – Evet. İnanıyorum ki Halkın İklim Yürüyüşü sadece sembolik olarak dünyanın her yerindeki seslerin bir araya gelmesi olmayacak. Bu yürüyüş çok önemli, çünkü yürüyüşten önce insanlar topluluklar oluşturdu ve bu yürüyüş için yapılan hazırlıklar dünyanın her yerindeki toplulukları harekete geçirmeyi başardı. Hatta yürüyüşten sonra bile taban hareketlerinin uyanışının devam ettiğini, daha fazla insanın iklim değişikliğinin gerçeklerine gözlerini açtığını göreceğiz. Yani yüz binlerce insanı New York’ta toplamayı amaçlayan yürüyüşün kendisi çok güçlü olacak, ama bundan daha heyecan verici ve anlamlı olan, yürüyüşten sonra bile neler başardığını, iklim değişikliğiyle mücadele eden insanların yeni bir aktivizm çağını kucakladığını, bu parlak işbirliğinin yarattığı güçlü akımın dünyanın her yerinde insanları ve toplulukları bir araya getirdiğini görmek olacak. Çünkü iklim değişikliği mücadelesi tabanda kazanılacak ya da kaybedilecek. İnsanlar, bireyler, örgütler, kasabalar ve kentler, burada bunlar fark yaratacaktır. Bizim müzakereciler olarak yapmaya çalıştığımız uluslararası politikalar çözüme çok yardımcı olacak, ama değişim tabanda, hareketin içinde olacak. Bu nedenle ben çok iyimserim ve dünyanın her yerinde yapılanlardan ilham alıyorum. İnsanlar şimdi sorunu önemsemeye başlıyorlar ve bu son derece önemli.
Ömer Madra – Gazeteci Chris Hedges’in Halkın İklim Yürüyüşü sadece bir başlangıçtır dediğini hatırlıyorum.
Yeb Sano – Kesinlikle, kesinlikle. Halkın iklim yürüyüşünün sadece bir başlangıç olduğunu söyleyebiliriz.
Ümit Şahin – Sizin ülkenizle ilgili bir soru sormak istiyorum. Geçen sene Haiyan tayfunu çok trajik bir olaydı ve aynı zamanda iklim değişikliğinin etkileri konusunda çok güçlü bir göstergeydi. Filipinler’de Haiyan tayfununun ardından neler oldu? İnsanların ve hükümetin farkındalığında bir değişiklik yarattı mı ve Filipinler’in iklim politikalarında bir etkisi oldu mu?
Yeb Sano – Kesinlikle oldu. Haiyan süper tayfunu, Filipinler’in tarihinde yüzlerce metre yüksekliğiyle karaya vuran en kuvvetli kasırgaydı ve pek çok insanın gözlerini açtı, iklim değişikliği sorununa yeni bir gözle bakılmasını sağladı. Önceden iklim değişikliği atmosferdeki bir takım moleküller gibi çok uzak, soyut bilimsel bir mesele gibi görülürken, şimdi insanlar gerçek insanların gerçek yaşamlarını ve geçim kaynaklarını etkileyen gerçek bir sorun olduğunu anladılar. Hükümetteki insanlar ve toplumun çeşitli kesimlerindeki insanlar bu felaketin ardından yaraların sarılması için seferber oldular. Milyonlarca insan evsiz kaldı. Biz bu insanlara yeniden ev yapmak ve geçimlerini sağlamak gibi bir sorumluluk üstlendik. Şimdi planlar arasında toplulukların iklim değişikliğine karşı dayanıklı olmasını sağlamak var. Söylediğim gibi bu uyanışın sonunda şimdi hükümet sorunun gerçekliği hakkında bilinçlendi ve savunma sistemleri, erken uyarı sistemleri kuruluyor; bu kasırgaları haber verecek ekipmanlar, kasırgalara bağlı deniz kabarmalarını, selleri ve bu gibi şeyleri önceden haber verecek araç gereç… Bu bizim için gerçek bir düşman arıtk ve ülke, kaynaklarını bunun için harekete geçiriyor. En kötüsüne hazırlıklı olmak için.
Ümit Şahin – Bunun ayrıca gelişmekte olan ülkelerin sera gazı salımlarının azaltılması çabalarına olan katkılarını etkileyeceğini düşünüyor msunuz? Çünkü örneğin Türkiye’ye bakarsanız, Türkiye kendisini hala bir tür masum ülke gibi görüyor, Türkiye hükümeti çözümün bir parçası olmayı düşünmüyor, belki uyum için evet, ama sera gazı salımlarının sınırlandırılması için değil. Sizce Paris Konferansı’ndan sonra, Kyoto sürecinin bir sonraki adımında gelişmekte olan ülkeler de sera gazlarının azaltımına katkıda bulunmalılar mı?
Yeb Sano – Öyle sanıyorum, evet, iklim değişikliği hiçbir zaman bütün ülkeler bu çözüme katılmadıkça çözülemeyecek. Dolayısıyla her ülkenin kendi katkısını sunması çok hayati. Bu bizim görüşmeler içinde söylediğimiz ve etkide bulunmaya çalıştığımız bir şey. Zengin olsun, yoksul olsun, her ülke katkıda bulunmalı ve en yoksul ülkeler için kaynak ve teknolojileri harekete geçirmeliyiz ki gelişmekte olan ülkeler de adil bir şekilde iklim değişikliğinin önlenmesine katkıda bulunabilisinler.
Ömer Madra – Yeb Sano, son bir soru olarak, sizce dünya nereye gidiyor diye sormak istiyorum. Küçük bir soru.
Yeb Sano – Evet, bu zor bir soru. Dünya nereye gidiyor? Bence bir dönüm noktasındayız. İki yol arasında seçim yapabiliriz. İkisi de avuçlarımızın içinde yatıyor. Yolardan biri tehlikeli bir yol. İklim değişikliğinin hızlandığı ve felaketlere yol açtığı bir yol. Diğer yol ise uluslararası işbirliği ile insanların birbirini önemsediği, bu sorunu önemsediği, sorunu çözmek için gereken cesareti bulduğu yeni bir çağ. Bunlar önümüzdeki iki yol. Bence seçim çok açık.
Ömer Madra – Çok teşekkürler. Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Yeb Sano – Sanırım son söylemek istediğim, beni konuk ettiğiniz için çok teşekkür ederim…
Ömer Madra – Bizim için zevkti.
Yeb Sano – Ve insanların uyanacağı ve bu konuyu önemseyeceği günlerin gelmesini dört gözle bekliyorum.
Ümit Şahin – Çok teşekkür ederiz.
Ömer Madra – Siz ağırlamak bizim için büyük bir zevkti, çok teşekkür ederiz.
Yeb Sano – Ben teşekkür ederim.