'ABD askeri kesiminde pek çok kişi savaşa karşı'

-
Aa
+
a
a
a

Ömer Madra: Ahlaki cesaret gösteren gruplar arasında en çok sizin işiniz zor. Çünkü bu şartlar altında nesnel olmak zor.

Ryan Amundsen: Bu bir sorumluluk meselesi. Seçim şansım olmadığını düşünüyorum. Erkek kardeşim adına başka masum insanların öldürülmesi söz konusuyken.

ÖM: Aylardır gösterdiğiniz çabanın etkilerini görüyor musunuz?

RA: Doğrudan bir etkisini görmek zor, çünkü bir dava yok ortada ki siz de hemen etkisini görebilesiniz. Zaman gerekiyor, belki de hiç göremeyeceğim etkisini, ama bunu düşünmeksizin çaba göstermeye devam etmek lazım.

ÖM: Annen ile baban nasıl bir tepki gösteriyorlar bu çabalarına?

RA: Çok olumlu. Tamamen destekliyorlar. Irak’a savaş açılmasına karşılar. Bununla ilgili dilekçeye imza koydular. Türkiye’ye gelmeden bir hafta önce bir kilisede konuşma yapacaktım. Annem ve babam oraya beni ilk kez dinlemeye geldiler. Benim için çok zor oldu. Kalabalığın arasında onların da bulunduğunu bilerek ve ağlamamaya çalışarak konuşmak kolay değildi.

ÖM: Kardeşin asker miydi?

RA: Uzman askerdi. Pentagon’da ilk göreviydi. Multi-medya illustratörüydü.

ÖM: İnsanın oğlu ordudayken böyle bir davranış benimsemesi iki kat zor olmalı...

RA: Ben herhangi bir çelişki görmüyorum. ABD askeri kesiminde pek çok kişi savaşa karşı. Bu sabah kahvaltıda iki Amerikalı ile konuştum, iki oğulları askere çağrılmış ve onlar da savaşa karşıydı. Askerde oldukları için konuşamayan, ama beni kendi sesleri olarak gören insanların mesajlarını taşıyorum. Dolayısıyla, siyasi liderlerin başkalarının çocuklarını savaşa gönderme kararlarını sorgulamak Amerikan halkının sorumluluğu ve vazifesidir. Askerdekilerin bunu yapma şansı yok, dolayısıyla yurttaşlar yapmalı bunu. Askerleri desteklememiz gerektiği söyleniyor, ama desteklemek demek, siyasilerin kararları ne olursa olsun destek vermek demek değildir. Bilhassa bu kararlar ABD için, dünya için kötüyse, bu askerlerin hayatlarını haksız bir savaş için tehlikeye atacaksa.

ÖM: Vatansever olmamakla eleştirildiğin oldu mu ya da bu konuda bir değişiklik oluyor mu?

RA: Bir değişiklik var. 11 Eylül’den hemen sonra böyle sorular sormak zordu. Ama şimdi insanlar vatanseverliğin aslen, hükumeti sorgulamak ve demokrasiye katılım demek olduğunu görmeye başlıyorlar.

ÖM: Anahtar cümle, ‘yurttaş olarak sorumluluk’... Anlıyorum. İsimlerini hatırlamıyorum, ama oğulları İkiz Kuleler’de ölen iki kişi vardı. 11 Eylül’den bir iki gün sonra Başkan’a bir açık mektup göndermişlerdi.

RA: Galiba, Phillis ve Orlando Rodriguez’den bahsediyorsunuz.

ÖM: Evet.

RA: Onlar da ‘Barışçı Yarınlar’ grubunun üyeleri. O günlerde bizim gibi insanlar kendilerini çok yalnız hissediyorlardı. İntikam zihniyeti vardı.

ÖM: O günlerde biz de o insanlara bir tebrik mesajı göndermeden edemedik. Onlar zamanımızın isimsiz kahramanlarıydı. Benim kafamda bir ışık çakmasına neden oldu o mektup. O korkunç, kasvetli günlerde böyle insanlar varsa umut da var demekti.

Türkiye’ye dönecek olursak yaklaşık kırk yıldır siyasi ve toplumsal gelişmeleri yakından izlemeye çalışıyorum. Bugünlerde, toplumun bütün kesimlerinden insanların aynı fikir etrafında toplandıklarını görüyorsunuz. Belki büyük kalabalıklar görmüyoruz, ama her yerde aynı mesele gündemde. Siz iki gündür buradasınız, nasıl değerlendiriyorsunuz?

RA: Buradaki insanların çoğunun savaşa karşı çıkması umut verici. Kamuoyu yoklamaları % 90 oranında savaş karşıtlığını gösteriyor. Türkiye’nin fedakarlığı daha da büyük, çünkü ekonomik olarak etkilenecek, ABD’den kimi ekonomik armağanlar gelmeyecek, ama biliniyor ki bu savaş sadece ABD ve Irak için değil, Türkiye ve dünya için de kötü olacak.

ÖM: Belki de bin yıldır Irak halkıyla komşu durumundayız.

RA: Doğru, Türkiye’ye çok yakın.

ÖM: Eski bir imparatorluğun torunları olarak takdir edersiniz ki büyük bir dünyevi tecrübenin de sahibiyiz. Dolayısıyla bu kitle imha silahları iddiasına inanan pek yok.

RA: Ben burada Saddam’ı savunmak için bulunmuyorum. Ama her yerde kötü liderler ve kitle imha silahları var. Neden sadece Irak’a odaklanıyoruz anlamıyorum o zaman. Bütün dünyada çok taraflı bir silahsızlanma görmek isterdim. Bir tek ülkeye parmağınızı çevirip, silahsızlan diyemezsiniz. Bu savaş bütün dünyayı destabilize edecek. Bush yönetiminin asıl amacının ne olduğu biliniyor mu, emin değilim. Elbette petrol bunun bir parçası olabilir, ama gözden kaçan bir şey var. Bush yönetimi, Irak’la savaşı terör ile savaş olarak paketlemek istiyor. 11 Eylül ile Irak arasında bağlantı kurularak bu savaş Amerikan halkına yutturulmak isteniyor. Ama Irak ile 11 Eylül arasında bir bağlantı yok. Şu ana kadar herhangi bir kanıt görmüş değiliz. Ancak, Bush yönetimi terörle savaş konusunda ilerleme göstermek istiyor. Bir başarı örneğine ihtiyaçlarına var. Bilhassa, Usame bin Laden’i yakalamak ve El-Kaide’yi çökertmek için savaş açılan Afganistan’daki büyük başarısızlıktan sonra... Çünkü tek tek kişilerden oluşan uluslar-ötesi bir şebekeyi orduyla yenemezsiniz. Ordular, ordularla savaşabilir ancak. Ama galiba terörü yenmek için askeri çözüm arayışını sürdürmek istiyorlar. Çünkü bu, insanların dikkatini terörün nedenlerinden uzaklaştırmaya yarıyor. Mark Twain der ki; elinizdeki tek araç çekiçse bütün sorunları çivi olarak görürsünüz. Başarıyı göstermek için bir çivi bulmak zorundalar ve bu çivi de Saddam Hüseyin. Ben buna terörle ‘mücadele’ demek isterdim. Çünkü, ‘savaş’ cevap değildir. Savaş, insanların soru sormalarını geciktirecektir. 11 Eylül’den sonra sorulması gereken asıl soru, bizden neden bu kadar nefret edildiğidir. Bu statüko için çok tehditkar bir soru. Çünkü bu bizim dış politikamızla ilgili sorular sormamız anlamına gelecek...

Türkiye’nin Amerikan halkına en büyük yardımı savaşa karşı çıkmak olur. Çünkü bu savaş sadece Irak halkı için değil, Amerikan halkı için de kötü. Amerikan aleyhtarlığını çok arttıracak ki bu da terörizmin en temelindeki neden. ABD’nin, Arap dünyasının güvenini ve desteğini kazanmaya ihtiyacı var.

(27 Ocak 2003 tarihinde Açık Radyo'da yayınlanmıştır.)