11 Ocak 2010Referans Gazetesi
2009 yılında oluşan tabloya göre vadesiz mevduatta daha önceki yıllarla karşılaştırılamayacak kadar hızlı artış sağlandı. Buna karşın vadeli mevduatta 2006 yılından bu yana en düşük artış hızı gözleniyor.
Parasal büyüklüklerin seyrini takip etmek bir zamanlar pek modaydı. Şimdi o kadar ilgi çekmiyor. Oysa para miktarı ve onun etkileri Aristoteles'ten (MÖ 384-MÖ 322) beri düşünürlerin ilgisini çekmiştir. Para miktarı ile fiyat düzeyi arasında ilişkiyi ortaya koyan ilk yapıt ise ünlü astronom Nicolaus Copernicus (1473-1543) tarafından yazılmıştır. Copernicus, 1526'da yayımlanan "Monetae Cudendee Ratio" (Para Basmak Üzerine) adlı çalışmasında para miktarının artırılmasının genel fiyat düzeyini artıracağını ileri sürmüştü. Böylece Copernicus, astronomideki öncülüğüne bir de iktisatta "Paranın Miktar Kuramı" olarak bilinen yaklaşımın ilk temsilcisi olma sıfatını eklemiştir.
Peki ne oldu da para miktarındaki değişikliklerle fiyat düzeyindeki hareketler arasında ilişki kurmaktan vazgeçildi? Galiba en önemli neden, mali yenilikler. Mali sistemdeki gelişmeler cebimizdeki paraya yakın o kadar yeni araç ortaya çıkardı ki böyle bir hesabı yapmak için "para" adı altına nelerin toplanabileceğini kestirmek güçleşti. Öte yandan, para miktarı ile milli gelir ya da fiyat düzeyi arasında güvenilir, sağlam bir ilişki bulmak da giderek zorlaştı. Bu nedenle parasal büyüklüklere olan ilgi de azaldı. Daha doğrusu, günlük iktisat sohbetlerinin malzemesi olmaktan çıktı. İktisatçılar daha teknik düzeyde parasal büyüklükleri kullanmaya devam ediyorlar.
Küresel kriz parasal büyüklüklere olan ilgiyi artırmadı ama bunlardan tekrar söz edilmesine yol açtı. Ama tümüyle farklı bir nedenle. ABD'de ve Avrupa'da merkez bankaları krizle mücadele etmek için büyük ölçüde para bastı. Ama toplam para arzında pek önemli bir değişiklik olmadı. Çünkü modern ekonomilerde para arzının büyük kısmını banka mevduatları oluşturuyor. Bu mevduatlardaki büyümeyi yaratan da topladıkları mevduatları krediye dönüştürmeleri ve krediyi alanların da bunu mevduat hesaplarına geçirmeleri ile ortaya çıkan çarpan etkisi. Oysa bu ülkelerde krediler hâlâ canlanmış değil. Dolayısıyla çarpan etkisi ortaya çıkmıyor. Toplam para arzı da pek oynamıyor. Acaba Türkiye'de 2009'da ne oldu? TCMB para arzını artırmaya çalıştı mı? Mali sistemin buna tepkisi ABD ya da Avrupa gibi mi oldu, yoksa farklı mıydı? Eldeki verilere göz atalım.
Rezerve paradaki genişleme
Önce TCMB'nin ne yaptığına bakalım: Bu açıdan yararlanabileceğimiz temel gösterge rezerv para. Bu büyüklük, kabaca "emisyon" (TCMB'nin bastığı para) ile "TCMB'deki banka mevduatlarının" toplamından oluşuyor. Tablo 1'den görüleceği üzere, rezerv para içinde emisyonun payında son 4 yılda pek bir değişiklik yok, yüzde 64-67 arasında oynamış. Rezerv paranın artış hızına gelince.. Yıllar arasında büyük oynamalar görülüyor. Rezerv para 2006'da çok hızlı artmış, 2007'de artış hızı diğer yılların epeyce altında. 2008'de rezerv para artış hızında bir sıçrama görüyoruz. 2009'da bu artış devam etmiş ve rezerv para, 2006'daki kadar olmasa bile, oldukça hızlı artmış (yüzde 25,6).
Rezerv Para | ||||
2006 | 2007 | 2008 | 2009 | |
Rezerv Para Artış Hızı (%) | 34,3 | 13,8 | 23,0 | 25,6 |
Emisyon/Rezerv Para | 0,67 | 0,65 | 0,64 | 0,66 |
Rezerv Para Artışının Kaynağı | NET DIŞ VARLIKLAR | NET DIŞ VARLIKLAR | NET DIŞ VARLIKLAR | NET İÇ VARLIKLAR |
2009 yılını daha önceki yıllardan ayıran temel özellik Tablo 1'in son satırında ortaya çıkıyor. Bu satırdaki bilgiler TCMB'nin analitik bilançosunun, pasifte sadece rezerv para olacak biçimde yeniden düzenlenmesiyle elde ediliyor. Bu düzenleme yapıldığında rezerv paradaki artışın ne kadarının TCMB'nin net dış varlıklarındaki, ne kadarının da net iç varlıklarındaki değişmelerden kaynaklandığı hesaplanabilir. 2006-2008 döneminde rezerv para artışının nedeni TCMB'nin net dış varlıklarındaki artış. Üstelik 2007 ve 2008 yıllarında net iç varlıklar azalmış bile! Görünüm 2009'da tümüyle değişiyor. Bu defa, net dış varlıklarda küçük bir azalma var. Dolayısıyla rezerv para artışının tümünü net iç varlıklardaki artış açıklıyor. Bu artışın temel nedeni ise açık piyasa işlemleri yoluyla TCMB'nin piyasaya para vermesi. TCMB bunu yapmaya 2008'de başlamıştı. Ancak o yıl, TCMB'nin net dış varlıklarında da önemli artış olması ve net iç varlıkların (değerleme hesabının işaretindeki değişikliğin de etkisiyle) düşmesi sonucunda rezerv paradaki büyümenin kaynağı net dış varlık artışı olarak görünmeye devam etmişti.
Parasal büyüklükler
Tablo 2'de toplam para arzını ifade etmek için kullanılan iki temel parasal büyüklükte son 4 yılda olan gelişmeler veriliyor. Bunlardan M1, dolaşımdaki para ile TL ve döviz cinsinden vadesiz mevduattan oluşuyor. Yani insanların en kolay ulaşabilecekleri para miktarını veriyor. M2 ise M1'e TL ve döviz cinsinden vadeli mevduatın eklenmesiyle elde ediliyor. Ne de olsa, vadeli mevduatı harcama yapmak için kullanmak, vadesiz mevduata oranla biraz daha zahmetli olsa bile mümkün.
2006-2008 döneminde gerek M1'in ve gerekse M2'nin rezerv paraya karşı duyarlılığının arttığı görülüyor. Ancak 2009 yılına kadar M1 rezerv paradaki artış oranından daha düşük bir oranda artmış (esneklik birden küçük). 2009'da ise ani bir sıçrama olmuş ve esneklik 1.5'e yükselmiş. M2'nin rezerv paraya esnekliğinde ise 2009 yılında ciddi bir düşüş olmuş. İlk defa da M1'in rezerv paraya esnekliğinin altına inmiş (hem de yaklaşık yarısına).
PARASAL BÜYÜKLÜKLER | ||||
2006 | 2007 | 2008 | 2009 | |
M1 Artış Hızı (%) | 9,6 | 6 | 14,9 | 23,7 |
M1'in Rezerv Paraya Göre Esnekliği | 0,28 | 0,43 | 0,65 | 1,5 |
M2 Artış Hızı (%) | 23,4 | 15,4 | 27,5 | 12,1 |
M2'nin Rezerv Paraya Göre Esnekliği | 0,68 | 1,11 | 1,19 | 0,77 |
Bunun nedeni Tablo 3'ten de görüleceği üzere vadeli mevduattaki artış hızının düşmesi, buna karşılık vadesiz mevduatınkinin artması. Bu eğilim özellikle TL mevduatta çok belirgin. Vadesiz TL mevduatın vadeli TL mevduatına oranı 2006 sonrasında düşmekteydi. 2009'da tekrar 2006 düzeyine dönmüş oldu.
Mevduat Artışı Hızı (%) | ||||
2006 | 2007 | 2008 | 2009 | |
Vadesiz (TL) | 1,2 | 13,2 | 18,5 | 34,3 |
Vadesiz (Yabancı Para) | 25,2 | -6,4 | 6,7 | 17,2 |
Vadeli (TL) | 25,2 | 24,3 | 32,2 | 12,1 |
Vadeli (Yabancı Para) | 34,1 | 7,6 | 28 | 5,9 |
Sonuç olarak; 2009 yılında TCMB'nin bankacılık sistemine açık piyasa işlemleri yoluyla likidite vermesinin parasal genişlemenin temel nedeni olduğunu söyleyebiliriz.
Bunun 2009 yılının mali kesimde bir sorun yaşanmadan geçirilmesi açısından olumlu katkı yaptığı açık. Öte yandan, rezerv paradaki bu genişlemenin etkisi parasal büyüklükler üzerinde farklı olmuş. M1'de daha önceki yıllarla karşılaştırılamayacak kadar hızlı artış olurken M2'de 2006'dan bu yana en düşük artış hızı gözleniyor.
Tabii insanın aklına "M1 ve M2'den hangisi daha önemli" sorusu geliyor. Bu soruya yanıt vermek o kadar kolay değil. İki noktaya değinmekle yetineyim: İlki, M1'in M2'nin yaklaşık beşte biri olması. İkincisi ise bir kişisel yargı. Geçmişteki çalışmalarıma dayanarak M2'nin, M1'e oranla, iktisadi faaliyet düzeyi ile daha yakından ilişkili olabileceğini düşünüyorum.
M2'deki zayıf büyüme olgusuna bankalar açısından olaya baktığımızda ise dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Vadeli mevduat artışının zayıflamış olması, acaba bankaların 2010 yılında kredi açma davranışları üzerinde nasıl bir etki yapacak? Sorun vade uyumuyla ilgili. Bankaların genelde aktiflerinin vadesi, pasiflerinden daha uzundur. Mevduatın vadesinin uzaması, bu farkı azaltacağı için bankaların kredi açmalarını kolaylaştırır. Bankaların vade uyumu sorununu çözmek için başvurdukları bir başka yol da yurtdışından uzun vadeli borçlanmaktır. 2010 için yapılan öngörüler, bu yolla sağlanabilecek finansman miktarının 2009'dan biraz daha fazla olabileceği ama kriz öncesi düzeyinin epeyce altında kalabileceği yönündeydi. Bu durumda, bankalar kredilerini pek artırmamayı mı tercih edecekler, yoksa vadeli mevduatlarını artırmaya mı çalışacaklar? Eğer ikincisi ise mevduat faiz oranlarında bir artış söz konusu olacak mı?