Gaziantep Kırkayak Kültür Derneği'nden Kemal Vural Tarlan bölgedeki çalışmalar ve durum hakkında bilgi vermek üzere Altın Saatler’in konuğu oldu.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hali değildir.)
Gürhan Ertür: Telefon hattımızda Gaziantep Kırkayak Kültür Derneği'nden Kemal Vural Tarlan var. Yağmur Yıldırım ayrıca Nuray Aydınoğlu, Elvan Cantekin, Argun Yum ve Muzaffer Tunçağ da programcılarımız olarak burada. Bize bölgedeki çalışmalar ve durum hakkında bilgi vermekle başlayabilirsin.
Kemal Vural Tarlan: Gaziantep şehir merkezinde yaklaşık olarak 15,16 bina çöktü. Hasarlı binalar da mevcut. Ama Gaziantep’in Amik Ovası dediğimiz Yukarı Amik yani Kahramanmaraş Pazarcık’tan başlayarak Antakya'ya kadar uzanan; Kuzey’de 40 kilometre genişliğinde, Güney’de 150 kilometreye kadar genişleyen iki yüz kilometrelik bir alan depremin asıl etkili olduğu yer. Bununla birlikte Gaziantep, Şanlıurfa ve Adıyaman gibi şehirlerde de hasarlar mevcut.
Gaziantep merkezde doğalgaz yavaş yavaş verilmeye başlandı. Hâlâ evlerimize girmemiş durumdayız. Çoğunlukla araçlarda ya da hiç hasar görmemiş evlerin alt katlarında kalıyoruz. Nurdağı ve İslahiye'ye gidip buralarda durumla ilgili kurumsal ihtiyaç analizleri yapmaya çalıştık. Nurdağı tamamen yıkılmış durumda. Burası Gaziantep’in mültecilerle birlikte yaklaşık yetmiş bine yakın nüfusu olan bir ilçesi. Neredeyse tahliye edilecekti. Muhtemelen de tahliye edilmeye başlanmış durumda çünkü ilçedeki bütün binalar ya hasarlı ya da çökmüş durumda. İslahiye'de de yüzde yetmişe yakın hasarlı ve çökmüş durumda bina var. Gaziantep'te hayatını kaybeden insanların büyük bir kısmı Nurdağı ve İslahiye ilçeleri ile köylerindeki vatandaşlarımız. Buralarda acil bir durum var. İnsanlara yardımlar yapılıyor ama yardımların ihtiyacı olana gönderilmesi, ulaşması konusunda koordinasyonla ilgili ciddi sorunlar var bence.
Dün de Adıyaman'a gittik. Orada da sanırım binaların yüzde 30 ya da yüzde 40’ında ciddi hasarlar var. Adıyaman da ciddi ölçüde yıkılmış bir şehrimiz. Orada da yine koordinasyonla ilgili bazı sıkıntıların olduğunu düşünüyorum. Bir yere tırlarla getirilip su indirilmiş ama siz arabayla giderken bazı insanlar sizin önünüzü kesip “Arabada su varsa bize su verin.” diyor. Elbiseye ihtiyacı olan insanlar elbiseye ulaşamıyor ama bazı yerlerde yığınla elbise var. Gece insanlar ısınmak için o elbiseleri yakmışlar. Gaziantep ve Adıyaman açısından böyle bir koordinasyon eksikliği var.
MÜLTECİLER YALNIZLAŞIYOR
Yağmur Yıldırım: Durum çok endişe verici. Biz de ilk günden beri sizinle konuşuyoruz. İlk günlerde Açık Gazete’de de aktarmıştınız. Son dönemde öfkenin göçmenlere yöneldiği bir ortam söz konusu. Siz Kırkayak Kültür'de özellikle göçmenlerle birlikte çok uzun süreden beri çalışma yapıyorsunuz. Bölgenin dinamiklerine çok hâkimsiniz. Gaziantep'te şu an nasıl bir ortam var? Özellikle ilçelere gidip oralarda bulunduğunuzu da biliyoruz. Afet sonrasında göçmenler neler yaşıyorlar? Göçmenlere karşı nasıl bir ortam var?
K.V.T.: Bu bölgede yoğun olarak Suriyeli mülteciler var. Mültecilerin tahliye edildiği, otobüslerle gönderildiğine dair dün ve evvelki gün medyada çıkan haberler üzerine ben de İslahiye ve Nurdağı'na gittim. Aynı zamanda Gaziantep'te mültecilerin yoğun yaşadıkları mahalleler için ilk günden beri Göç İdaresi’nden il koordinasyonda bulunan arkadaşlara da destek veriyordum. Onlar da bana yönlendiriyorlardı. Mültecilerin sığındıkları camileri, parkları yoğun bir şekilde ziyaret ediyoruz. İhtiyaç analizleri çıkarmaya çalışıyoruz. Sosyal medya ve diğer yeni medya mecralarında mültecilere karşı yükselen nefret söylemi sokakta gerçekten şiddete dönüşebilir. Muhtemelen bireysel anlamda da şiddete dönüşen vakalar vardır ama Gaziantep, İslahiye, Nurdağı ve Adıyaman'da böyle kitlesel bir şiddete rastlamadım. Sosyal medyadaki o nefret söylemi sahada, yerelde mültecilerin izole olmasına, kendi alanlarına çekilmesine sebep oluyor. Mesela bir caminin alt katında yüzlerce mülteci aile var ama üst katta 5-10 Türkiyeli aile kalıyor sadece. Diğer tarafta insanlar tıkış tıkışken, elektrikle ilgili sorunlar yaşarken üst tarafta o sorunlar yaşanmıyor. Bu nefret söylemi alanda mültecilerin kendi içlerine, kendi komüniteleri içerisine çekilmelerine ve gittikçe yalnızlaşmalarına sebep oluyor. Aynı zamanda bu nefret söylemi toplumdaki, bireylerdeki önyargıları da perçinlediği için o hizmeti ve yardımı götüren insanlarda da ön yargılara sebep oluyor. Mültecilerin hizmetlere erişimleri gittikçe zorlaşıyor. Benim sahada gördüklerim bu şekilde. Mahalle aralarına kurulan çadırlar ve mültecilerin sığındıkları camilerde ya da diğer alanlarda gittikçe artan bir ayrışmanın olduğunu görüyorsunuz. Bu gerçekten hizmetlere erişim açısından onları dezavantajlı duruma düşürüyor. Aynı zamanda Türkiye’deki diğer marjinalleştirilmiş gruplar olan Abdallar ve Çingene toplulukları bu bölgede yaşıyor. Onlar açısından da aynı durum söz konusu. Ayrımcı söylem, medyadaki nefret söylemi yerelde dezavantajlı toplum kesimlerine ve kırılgan bireylere dair hizmetlere, yardımlara erişim konusunda güçlüklerin oluşmasına sebep oluyor. Diğer taraftan bizim gibi sivil toplum kurumları üzerinden de şunu hep söylüyoruz: Aslında bir tahakküm oluşturulmaya çalışılıyor. Bu sebeple mültecilerle ilgili çalışan sivil toplum kurumları sahada çok aktif çalışamıyor. Biz çalışıyoruz çünkü biz hak temelli çalışan bir kurumuz. İlk günden beri bu topluluklarla ilgili çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ama iyi örnekler de var. Bizim mutfak programımızdaki kadınların ve mülteci kadınların oluşturduğu bir inisiyatif mutfak bulup yemek yapmaya başlamış. İhtiyacı olan ailelere o yemekleri ulaştırıyorlar. Bir önceki gün aradılar: “İnisiyatif olarak biz bunu Kırkayak çatısı altında yapmak istiyoruz.” dediler. Türkiyeli ve Suriyeli kadınların birlikte ürettikleri yemekleri ihtiyacı olan Türkiyeli ve mülteci, göçmen ailelere ulaştıracağız. Böyle bir sistem kuruyoruz. Bu tür işler, bu tür inisiyatifler hızla oluşuyor. Dayanışma bizi güçlendirecek. Bu tür örneklerle güçleneceğiz. Durum mülteciler açısından bu.
Elvan Cantekin: Türkiye'deki mültecilerin durumunu aşağı yukarı özetlediniz. Bir de sınır ötesi var, Suriye'de yaşayanlar var. Türkiye'ye doğru bir mülteci akınının olabileceği veyahut olduğu gibi haberler çıkıyor. Bu sosyal medyadaki bir bilgi kirliliği midir ya da doğruluk payı var mıdır? İki tane sorum var: Bir tanesi Kuzey Suriye'de yani Türkiye sınırının civarındaki Suriyelilerin durumu nedir? Orada yerlerinden edilmiş çok insan olduğunu biliyoruz, kamplar olduğunu biliyoruz, belli bir düzensizliğin söz konusu olduğunu biliyoruz. Oradaki durumla ilgili bir bilginiz var mı? Diğeri de hakikaten Türkiye'ye doğru bir göç söz konusu mu?
BÖLGEDEN GÖÇ SÜRÜYOR
K.V.T.: Kırkayak Yönetim Kurulu üyelerimiz içerisinde de mülteciler var. Biz ilk günden itibaren o arkadaşlarımızla direkt Suriye içerisinden de temaslar kurduk. Suriye'nin Antakya sınırına yakın kısmı ve Kuzey Afrin bölgesi, Halep'in bir kesimi depremin etkilerinin olduğu yerler. Ama Afrin ve İdlib bölgesinde yoğun yıkımların, can kayıplarının olduğuna dair çok fazla haber aldık. O konuda bilgimiz var. O bölgede çalışan sivil toplum örgütleriyle de irtibatımız var. Gerçekten orası tamamen yalnız kalmış, tek başına kalmış durumda. Orayı kontrol eden siyasal İslamcı örgütlerin varlığıyla sivil toplum örgütleri çok kolay ve serbest çalışamıyor. O konuda bilgimiz var.
2016’dan sonra Türkiye-Suriye sınırına duvarlar örüldü. Sınır bölgesinde, Kuzey Suriye'deki belli yerlerde Türkiye Ordusu var. Türkiye'nin denetiminin olduğu yerlerde çok güçlü silahlı kuvvetlerinin bulunduğunu biliyoruz. O yüzden kitlesel geçişlere izin verilmeyeceğini biliyoruz. İlk günden beri geçmek isteyen insanlar olabilir çünkü akrabaları burada. Burası yardımların daha ulaşılabilir olduğu bir bölge. O yüzden insanlarda öyle bir istek var ama onların geçişlerine izin verilmeyeceğini ben biliyorum. Elbette yine sınırın belli yerlerinde insan ticareti yapan o networklerle, ağlarla geçişler oluyordur ama kapıların açıldığı, kitlesel geçişlerin olduğuna dair elimizde bir veri yok. Göç İdaresi ile de görüşmeler yapıyoruz. Az önce tekrar görüştük. Buna dair bir kararın olmadığını söylüyorlar. Sizin de belirttiğiniz gibi sosyal medyada ciddi bir manipülasyon söz konusu. Siz de çok iyi biliyorsunuz ki haber editoryal süzgeçten geçmiş bilgidir. Kişilerin duydukları ya da bireysel olan olaylar sosyal medyada sanki mevcutta kitlesel olarak yapılıyor gibi yazılıyor. O yüzden gerçekten toplumu doğru bilgilendirecek doğru bilgiye ihtiyaç var.
G.E.: Son derece önemli bu söylediğin. Elvan'ın tekrar bir söyleyeceği var herhalde ama ben bir-iki şeyi özetlemek istiyorum. Hatay ve çevresinde mültecilere yönelik şiddet uygulamalarına ilişkin bazı bilgilerimiz var. Ama bunlar hâlâ medyada yayınlanmadığı için, belki de yayınlandı ama ben görmedim, onlardan bahsedemiyoruz. Ayrıca yine Hatay çevresinde bir başka gelişme olduğunu biliyoruz. Suriyelilerin, Adana Belediyesi’nden gelen otobüslerle toplandıkları ve bilinmedik bir yere gönderildiklerine ilişkin gözlemde bulunan insanların paylaştığı güvenilir bilgilerimiz var ama bunları önümüzdeki günlerde çok daha net söyleyebilecek durumda olacağız.
K.V.T.: O konuda ben hemen bir bilgi vereyim. Onunla ilgili sosyal medyada ve bizim networklerimizde de yayılan bilgiler ve gelen haberlerle İslahiye'ye gittim. Dün de Göç İdaresi’yle bu konuyla ilgili bir görüşme yaptım. Şu anda Gaziantep'te ve depremin olduğu illerde transfer merkezleri var. İster mülteci olsun, ister Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, ister yeni gelen, ister eskiler olsun o transfer merkezlerine gittiklerinde istedikleri şehre ücretsiz gidebiliyorlar. İnsanların istediği şehirler dışında kimsenin gönderilmediği yetkililer tarafından bize söylendi. Hâlâ şiddetli artçı sarsıntıların olduğu bu bölgede insanlar kalmak istemiyor ve akrabalarının yanına gitmek istiyorlar. Gitmek isteyen mülteciler de o otobüslerle birlikte gidebiliyorlar. Bilginiz olsun.
G.E.: Çok teşekkürler. Elvan'ın bir sorusu var.
E.C.: Benim de sorum bununla bağlantılıydı. Yerinden edilmiş insanlar bunlar, bu ülkeye gelmişler. Şimdi oradan da bir şekilde yerlerinden edilme durumunda kalıyorlar. Bunların sorunlarıyla ilgilenen Göç İdaresi'nin neler yaptığı konusunda bilginiz var mı diye soracaktım. Anladığım kadarıyla bu transfer olayı çeşitli şehirlere gerçekleşiyor. Geçmişte sığınmacıların çeşitli şehirlerdeki yerleşimleriyle ilgili birtakım sınırlamalar söz konusuydu. Bu sınırlamalar şu anda uygulamada değil mi?
K.V.T.: İlk yayınlanan bilgi notunda “İstanbul dışında” diyordu ama İstanbul'a gitmek isteyenlerin de gittiğine dair bilgiler aldım ben. Şu anda mevcut uygulamada gittikleri şehirlerde Göç İdaresi'ne başvurulursa Göç İdaresi onlara 90 günlük bir izin veriyor. O açıdan bir sıkıntı yok şu anda.
Y.Y.: Süremizin sonuna geliyoruz. Herkese kolaylıklar diliyorum, emeklerinize sağlık. Bizi de günlerdir habersiz bırakmıyorsunuz. Yerelde bu şekilde iletişim kurmaya devam etmemiz çok çok önemli.
G.E.: Kemal Vural Tarlan, son sözlerini alabiliriz.
K.V.T.: Şu anda biz sahada Kırkayak Kültür Gönüllüleriyle ve Kırkağaç Kültür ekibiyle çalışıyoruz ama Göç Merkezi ciddi hasar almış durumda, çalışamıyoruz. Sanat Merkezi var, eski bir taş ev. Orası da yarı hasarlı. Şu anda orayı koordinasyon merkezine çevirmiş durumdayız. Yerelle, Gaziantep ve bu bölgeyle ilgili haber almak istediğinizde Kırkayak Kültür her zaman burada. Bizimle her zaman iletişime geçebilirsiniz. Mümkün olduğunca objektif olarak bilgiyi sağlamak istiyoruz.
G.E.: Çok çok teşekkürler. Açık Gazete’den arkadaşlar da önümüzdeki günlerde mutlaka bağlantı kuracak. Ama illa ki bizim bağlantı kurmamızı beklemeyin. Siz de istediğiniz zaman hem ihtiyaçlarınızı hem de bilgilerinizi bizi arayarak aktarabilirsiniz. Açık Radyo’nun mikrofonları size her zaman olduğu gibi özellikle bu dönemde -önemle bunu belirtmek istiyorum- açık. Sizden gelecek olan bilgilere ihtiyacı olan geniş bir kesim var. Bunun yayılmasına da memnuniyetle aracılık etmeye hazırız.