Ankara Deprem Dayanışma Platformu ve KAF Komün

-
Aa
+
a
a
a

Ankara Deprem Dayanışma Platformu’ndan Sinejan Kut ve Mete Elçi, yeni kurulan platforma ilişkin bilgileri dinledik. Sonrasında KAF Komün ekibinden Eren Şenkardeşler bölgede yaptıkları çalışmaları aktardı.

Ankara Deprem Dayanışma Platformu
Ankara Deprem Dayanışma Platformu
Ankara Deprem Dayanışma Platformu ve KAF Komün
 

Ankara Deprem Dayanışma Platformu ve KAF Komün

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)

Gürhan Ertür: Bugün Ankara’dan iki arkadaşımız konuğumuz Ankara Deprem Dayanışma Platformu’ndan Sinejan Kut ve Mete Elçi. Hoş geldiniz arkadaşlar.

Mete Elçi: Hoş bulduk.

Sinejan Kut: Merhaba, hoş bulduk.

G.E.: Merhabalar, evet, hoş geldiniz. Evet Elvan Cantekin, Argun Yum, Yağmur Yıldırım sizler de programa hoş geldiniz. Evet, Ankara Deprem Dayanışma Platformu dedim. Şimdi bu platform hakkındaki bilgileri öncelikle Sinejan Kut arkadaşımıza soracağız ve Mete arkadaşımız da eksik kalan hususları tamamlar diye düşünüyoruz. Buyurun.

S.K.: Öncelikle programa davetiniz için teşekkür ederiz, öyle başlayayım, iyi bir yayın olur umarım. 6 Şubat’ta yaşadığımız deprem akşamı, gecesi, hepimiz takip ettik, önce bir olayı anlamaya çalıştık herkes gibi, daha sonra yani o neli etkileyen ve şiddeti yoğun bir deprem olması sebebiyle biraz tabii yani neyle karşılaşacağımızı biraz o akşam, ertesi sabah biraz bununla geçti herkes gibi. Daha sonra tabii bölgenin acil ihtiyaçları, öncelikle arama kurtarma çalışmaları, daha sonra hızlıca bir barınma, çadır ihtiyacı, gıda ihtiyacı ortaya çıkmış oldu. Bizler de takip ettik. Tabii bunu daha çok sosyal medyadan hepimiz takip edebildik ve Ankara’da yerel, işte, emek, demokrasi güçleri, kurumlar, sendikalar, siyasi partiler, ilk etapta herkes tabii o deprem bölgesiyle iletişim kurmaya ve hani oranın ihtiyaçlarını öğrenip nasıl yardımcı olabiliriz, bunun derdine düştük biraz, ilk etapta ilk birkaç gün böyle geçti yani kurumlar tek tek yani, bireysel bağımsız herkesin nasıl ulaşabilirse, tabii orada yakınları olan çok fazla insan var, herkes biraz bu çaba içerisindeydi. Ankara Deprem Dayanışma Platformunun oluşması da biraz tabii bu ihtiyaçlar doğrultusunda oldu, biz öncelikle iki tane hazırlık toplantısı yaptık bu süreçte Emek Demokrasi Güçleri Ankara’da. Daha sonra dediğim gibi depremin büyüklüğü 10 şehri etkilemesi ve yıkıcılığı karşısında hani bunun bireysel çabalarla çok fazla olamayacağı, yetemeyeceği ve bu sadece deprem bölgesinin ihtiyaçları değil depremden bu tarafa, yani şehrimizi Ankara’ya inecek olan insanları da düşündüğümüzde bunu çok komplike ve uzun vadeli bir süreç olacağını da değerlendirdik. Dolayısıyla İnsan Hakları Derneği bir çağrı yaptı. Ankara’da temasta bulunduğumuz, açık çağrı ve yaptıkları bireysel ve kurumlar, siyasi partiler, sendikalar, sivil inisiyatifler herkese çağrı yaptık ve 12 Şubat’ta Mülkiyeliler Birliği’nde bir toplantı organize ettik, yani katılım beklediğimizden çok çok daha fazla; ben iki hazırlık toplantısına da katılmıştım, Emek Partisi’ni temsilen, çok geniş bir… yani insanların o dayanışma duygusu gerçekten bizi de çok umutlandırdı, 100’e yakın kurum temsilcisi katılmıştı. Bağımsız arkadaşlarımız da var tabii, toplantıda ilk etapta acil ihtiyaçlar, yani barınma ihtiyacı var, çadır ihtiyacı var, temel ihtiyaçlar, deprem bölgesindeki insan, depremzedelerin, neler yapabiliriz biraz bunları konuştuk. Platformun aslında, ilk çağrı metnimizde de bu vardı, her birimizin, her kurumun, her yapının elindeki imkânları belirleme ve imkânları ortaklaştırmaydı aslında biraz derdimiz ve koordineli ilerlemekti. Her birimiz deprem bölgesiyle iletişim halindeyiz, bir şekilde oradaki ihtiyaçları belirleyip imkânlarımız doğrultusunda çözüm üretmeye çalışıyorduk ama bunun koordineli ilerlemesi gibi bir ihtiyaç göz önündeydi. Dolayısıyla toplantıda kim neler yapabilir, imkânlarımız nelerdir gibi şeyler konuşuldu ve bunun sonucunda çeşitli komisyonlar, alt komisyonlar oluşturduk. Şu an 14 komisyonumuz var; işte barınma, beslenme, gıda, eşya… deprem bölgesiyle koordinasyon, oraya bir ulaşım gibi bir komisyonumuz var. Hukuk, hukuki yardım, sağlık, psikososyal destek, kadın, mülteci, LGBTİ+ gibi, çocuk, sağlık, eğitim… şu an itibarıyla 14 tane komisyonumuz var. Tamamen gönüllülük üzerine ve dayanışma esaslı bir platform dediğim gibi, elimizden ne geliyor bunu koordineli bir şekilde nasıl yapabiliriz; ilk etapta bu komisyonlar üzerinden daha yeni kuruldu. 16’sında kuruluşumuzu deklare ettik yeni yeni komisyonlarımız toplantılarını yapıyor. Ben aynı zamanda hukuk komisyonundayım, iki toplantı yaptık şimdiye kadar. Bir taraftan, tabii yani ihtiyaçları, imkânlarımız doğrultusunda, bunu hep başından beri söyledik, burada birazdan belki ayrıntılı konuşuruz ama depremin ilk gününden itibaren bölgede yaşananları, yani her birimiz şahit olduk, o kriz anına yani işte insanların devlet nerede AFAD nerede, kendi imkânlarıyla işte vinç bulma, enkaz kaldırmaya çalışmaları, çadır ihtiyacı, bakın bugün artık 22. gündeyiz, halen bölgeden buluştuğumuz arkadaşlarımıza iletilen, bize çadır ulaşamayan bölgelerin olduğu. Çok ciddi sağlık problemlerinin, tuvalet sıkıntısının vesaire olduğu bilgileri geliyor, dolayısıyla hem bu ihtiyaçlara imkân doğrultusunda çözüm üretme ama bahsettiğim gibi geniş bir yapı bu, diğer illerde de bilgimiz var, deprem dayanışma platformları kuruldu ama Ankara bu içerisinde barındırdığı yapı itibariyle, 100’den fazla kurumdan bahsediyoruz. Aslında bir gücü, bir temsil gücü de var, dolayısıyla bunu da kullanmak gerektiği, burada sorumluların hükümetin, devletin yerine getirmesi gerekenleri hem işaret etmek hem bu anlamda belediye, birazdan belki Mete anlatır, o çok fazla katıldı bu temasları, görüşmeleri, hem bu temasları yapabilmek gibi bir amacımız da vardı. Şimdilik biraz kısaca böyle anlatmış olayım.

G.E.: Evet, devamını da Mete arkadaşımızdan rica edelim.

M.E.: Teşekkürler, Sinejan iyi toparladı aslında ama belki birkaç şeye daha vurgu yapmak gerekir; ama ben öncelikle tüm hayatını kaybedenlere baş sağlığı diliyorum, yakınlarına… ve çok büyük bir acı ve yıkım, Platform da tam bu noktada, belki bu acıları bir parçacık hep beraber kolektif bir emekle, azıcık yaraya derman olmak noktasında faydalı olacak umuyoruz. Sinejan’ın da bahsettiği gibi aslında tekil olarak bütün kurumlar, örgütler bir çalışma başlattı hemen, depremin ardından dayanışma amacıyla ama çok tekildi ve çok birbirinden habersizdi ve oldukça kaotikti. Bunların koordine edilmesine hemen ihtiyaç vardı aslında, çünkü kaynaklarımız oldukça sınırlı ve bunları verimli kullanmaya da çok büyük ihtiyaç var – zamanı ve enerjiyi de kuşkusuz. Dolayısıyla bu koordinasyon birazcık temelde bu anlayışla çıktı, iki temel ekseni var. Bir, öncelikle tabii ki bölgedeki acil ihtiyaçlara karşılık bulmak ikincisi de bölgeden çok yoğun ve hızlı bir göç var ve Ankara güvenli bir yer olması itibariyle ve büyük bir şehir olması itibariyle, çok fazla insan gidiyor Ankara’ya. Bizim şu son görüşmelerimizde elde ettiğimiz bilgiler, kayıtlı 250 bin civarında ama kayıtsızlar da dikkate alındığında 300 bin civarında deprem bölgesinden Ankara’ya geliş olduğunu gösteriyor.

G.E.: Kayıtları nereden alıyorsunuz?

M.E.: Bir kısmı emniyetten gelen bilgiler.

G.E.: Evet.

M.E.: Yani, kamu, biliyorsunuz, maalesef bu konularda çok bilgi paylaşmaya açık değil ama işte birazcık böyle kurumlarımızın, bir de işte kendimizin birebir ilişkileri üzerinden birazcık da son dönemde siyasi partilerde, gerek meclis gruplarında gerekse genel merkezler ya da Ankara il yönetimleri bazında görüşmeler yapmaya başladık, birazcık da oralardan gelen bilgiler var.

G.E.: Evet, ciddi bir rakam 250 bin, ki yani bu sadece kayıt altında olanlar.

Nuray Aydınoğlu: Çok ve daha sonrası da olacaktır.

G.E.: Herhalde. 

M.E.: Evet, kesinlikle devam edecektir, öyle gözüküyor, dolayısıyla iki eksenin diğer ekseni de Ankara’ya gelenlerin barındırılması, temel ihtiyaçlarının ve insani ihtiyaçların karşılanması ve bunun da uzun soluklu bir çalışma olacağını öngörüyoruz. Yani çok ağır bir yıkım etkileriyle uzun sonuçlar olacağını görüyoruz, dolayısıyla burada amaç biraz kapasiteleri birleştirirken bir yandan da dayanışmanın sürekliliğini de mümkün kılacak işler yapmak, farkındalığı da birazcık daha artırmak yeniden; çünkü gerçekten ilk başlarda çok yoğun destek vardı ama gitgide bu destek azalmaya başladı. Anlaşılır bir şey bazı açılardan, çünkü bir yandan da ciddi bir ekonomik sıkıntı yaşıyor çok kesim bütün Türkiye’de ve dar gelirlilerin özellikle pek de fazla destek yapabilecek kapasitesi işin doğrusu yok. Yani onlar belki tek atımlık barutlarını tükettiler ilk başlarda, ama yine de bütün imkânları zorlayıp bu çalışmayı sürdürmemiz lazım. Ama şunun farkındayız, ne kadar bir araya gelirsek gelelim, ne kadar büyük bir umut yaratırsak yaratalım kapasitemiz itibariyle devletin ya da kamunun yapacağı işleri üstelenebilme şansımız yok. Bu, hepimizi aşabilecek düzeyde bir yük yıkım. Dolayısıyla aynı zamanda bu çalışmaları yürütürken ve dayanışmayı organize bir şekilde yaygınlaştırarak, güçlendirerek sürdürmeye çalışırken, bir yandan da kamuda imkânları açmaya zorlamak, bu konuda gerektiğinde iş birliği yapmak, gerektiğinde uyarıcı olmak gerektiğinde biraz baskı yapmak, biraz koordinasyon sağlamak gibi işleri de önümüze koyuyoruz, çünkü kamunun desteğini almadan zaten bu sürecin toparlanabilmesi olanaksız. Sinejan bahsetti, alt komisyonlarımız var, belki çok fazla maddi imkânlar yaratma şansımız olmayacak ama örneğin odalarımızın içinde olması mesela sağlık alanında işte Tabipler Odası’nın ve diğer sağlık alanında çalışan kurumlarımızın sunabileceği hizmetler var, çünkü bölgede salgın hastalıkların yavaş yavaş başladığını biliyoruz. Göçle birlikte buralara da bu salgın hastalıkların gelme ihtimali var, örneğin tarama programlarının yapılması lazım, bunların henüz yapılmadığını da biliyoruz. Yine Hukuk Komisyonundaki Sinejan, hem gelen depremzedelerin adım adım geldiklerinde nasıl bir süreç izlemeleri gerektiğine dair çok basit onların anlayabileceği şekilde kitapçıklar bilgilendirme notları hazırlıyoruz, bir yandan deprem bölgelerinden gelip toplu alanlarda yerleşenler var. Örneğin işte Araplar Mahallesi gibi, ziyarete gidildi oraya yaklaşık 4 bin deprem bölgesinden gelen insan kalıyor, mesela orada dikkatimizi çekti, gelen insanlar hukuki danışmanlık hizmetlerinden hiç yararlanamamışlar henüz ve ne yapacaklarını da çok bilmiyorlar. Psikososyal destek çok önemli çünkü çok travmatize gelen insanlar, doğal olarak ve dolayısıyla o hizmetlere ulaşmaları da çok önemli ve kritik, bu konuda da çok düzenli koordineli ve organize bir çalışma, sistematik bir çalışma yürütülmedi şimdiye kadar. Oralarda kadınlara, çocuklara, erişkinlere ve birazcık ergenlere dönük özel çalışmalar yapılabileceğini düşünüyoruz, kadın örgütleri var bünyemizde, onlar kadınlara dönük özellikle spesifik çalışmalar yapmayı öngörüyorlar, başlattık kısmen, dolayısıyla epeyce yapılacak şey var. Günbegün ihtiyaçlar değişiyor ama barınma konusunda artık tıkanmaya başladık, bunun için de birtakım çözüm önerileri hazırlamaya başladık. Barınma Komisyonumuz bu konuda yoğun çalışıyordu, ilk başlarda epeyce yoğun bir şekilde tabii ki, aileler evlerinin ya da atıl henüz yerleşimde olmayan veya mesela gurbetçiler dediğimiz gurbetçilerin evlerini, bağ evlerini kullanıma açarak epeyce bir ailenin yerleşmesine imkân sağlandı. Keza belediyeler epeyce bir alan açtılar, misafirhaneler gibi, maalesef üniversite öğrencileri yurtlardan çıkartıldı ve o yurtlar kullanımı sunuldu filan ama buralar tıkandı artık, doldu ve bireysel olarak da artık alan açamıyoruz. O nedenle alternatifler neler olabilir diye biraz çalışma yaptık ve özellikle TOKİ’nin son dönemde yaptığı toplu konut alanlarına birazcık baktık ve çıkarabildiğimiz kadarıyla yaklaşık 15 bin, 20 bin civarında henüz yerleşime açılmamış toplu konut rezervi var. Bunu, özellikle mecliste yaptığımız görüşmelerde çok gündeme getirdik, depremzedelere tahsis edilmesi konusunda bir çalışma yapılmasının bu soruna büyük ölçüde bir çözüm yaratabileceğini düşünüyoruz.

N.A.: Bunlar hazır konut değil mi? Yani ince yapısı da bitmiş, tamamlanmış, barınılabilir konutlar.

M.E.: Çok önemli ölçüde bitmiş ve sadece çevre düzenlemesi kalmış çoğunun, yani çevre düzenlemesi insanlar yerleştikten sonra dahi yapılabilir, çünkü çok akut bir problemden bahsediyoruz şu anda, dolayısıyla bunlar çözüm oluşturabilir diye düşünüyoruz. Hatta bu konut sahiplerini de bir şekilde mağdur etmeden bir çözüm bulunabilir. Devlet bir kira yardımı yapacağı bilgisini paylaştı zaten, örneğin bu kira yardımları doğrudan toplu konutlardaki hak sahiplerine ödenerek bir mağduriyet de yaratmadan, depremzedelerin belirli bir süre boyunca orada konaklamaları sağlanabilir diye düşünüyorum. Bunların bilgilerini de parlamentoda grubu olan partilerle paylaştık ve kamuoyu oluşturmak üzere çalışmalar yapacağız. Yine aklımıza gelen şeylerden birisi, aslında konteyner kentler kurulur mu diye umut ediyorduk fakat görebildiğimiz kadarıyla gerek büyükşehir belediyesiyle gerekse valinin yaptığı açıklamalardan ve görüşmelerden, Ankara’da bir konteyner kent kurulmasının kesinlikle düşünülmediği. Bölgede konteyner kent kurulmasına öncelik verileceği bilgisini aldık ama yine de düşünülebilir diye düşünüyoruz. Fakat bu olmazsa bile son dönemde özellikle pandemiyle birlikte karavan sayısında, karavan sahipliği konusunda çok ciddi bir talep oluşmuştu ve epeyce insan da karavan sahibi oldu gerçekten, belki kamudan, belediyelerden özellikle altyapı hizmetlerini almak kaydıyla, karavan parkları oluşturup kentin çeşitli bölgelerinde en azından depremzedeler için geçici barınma imkânı sağlanabilir. Bunları da şu anda belediyeyle görüşerek çözmeye çalışıyoruz. Yine mesela Togo ikizleri gibi Ankara’da bir facia, yasal süreçler devam ediyor, kaçak yapılmış binalar var ama henüz de yıkılmamış durumdalar, dolayısıyla belki bu binaları geçici süreyle yine depremzedeleri açmak mümkün olabilir. Ankara’da 11 tane kapatılmış hastane var bu şehir hastaneleri açılacak diye, belki oralar, “Hastanelerimiz Açılsın Platformu”yla da görüşerek diyalog halindeyiz, yine depremzedelere tavsiye edilebilir belli bir süre için gibi birtakım alternatifleri tartışıyoruz, umuyoruz. Çözüm de üretmeye çalışıyoruz bir yandan, son bir şey söyleyeceğim, bu büyük devlet koca devlet efsanesinin ne kadar içinin boş olduğunu depremle bir kez daha ortaya çıktı tıpkı orman yangınlarında çıktığı gibi ve diğer yaşadığımız bütün o büyük olaylarda yaşadığımız gibi burada da ortaya çıktı ve toplumsal dayanışmanın aslında ne kadar büyük bir imkân sunduğu da bu yapılan çalışmalarla, deprem sırasında özellikle ortaya çıktı. Ben biraz Ankara’daki Tekel direnişi ve Gezi’yle başlayan sürecin bir deprem sürecinde de bütün bariyerleri aşan, bütün önyargıları yıkan ve bir araya gelmenin ve kolektif çözümler aramanın ne kadar mümkün olduğunu ve ne kadar aslında sorunlara çare olduğunu da gösterdiğini düşünüyorum. 

Elvan Cantekin: Evet ben önce Sinejan Hanım’a sormak istiyorum, esasında konuşmasında söz etti ama, bu tür dayanışmalar başka kentlerde de var, yanlış mı hatırlıyorum?

S.K.: Evet doğru.

E.C.: Peki o platformlarla sizin bir iş birliğiniz söz konusu oluyor mu, bir bilgi alışverişidir, koordinasyon söz konusu mu?

S.K.: Platform içerisindeki yapılar ve komisyonlar aracılığıyla oluyor tabii. Hatay, İstanbul bildiğimiz, tabii daha deprem bölgesi öncelikli, irtibat halindeyiz ama şu an deprem bölgesine acil ihtiyaçları ya, oradaki arkadaşların yoğunluğu ve bizim hani biraz sürece yeni başlamış ve yeni yol almamızdan kaynaklı, temas halindeyiz, her türlü yardım ve iş birliği içerisinde olacağız tabii.

E.C.: Evet, dayanışma tabii bu sıcak dönemlerde, akut dönemlerde çok yüksek bir orana çıkıyor, biraz önce Mete Bey de söyledi, fakat zaman içerisinde yavaş yavaş, birtakım kuruluşlar veyahut da birtakım destekler azalıyor ve ne yazık ki ilk başlardaki, o sıcak heyecanlı, günler pek ilk günkü gibi sürmüyor. O yüzden o uzun soluklu mücadelede herhalde bu tür platformlar arasındaki dayanışma çok önemli olacak diye düşünüyorum ben, bir de göç olgusundan bahsedildi, Ankara için 250 bin hatta daha yüksek bir rakam şu an için söz konusu anladığım kadarıyla. Ankara bir deprem bölgesi olmaması nedeniyle veyahut da birinci derece deprem bölgesi olmamız nedeniyle daha doğru tanınma, o anlamda belki de çok daha fazla göç alabilecek gibi, bu konuda bir öngörünüz var mı, yani nereye kadar bu rakamın çıkacağını tahmin edebiliyorsunuz, bir üçüncü soru da, bu her ikinize esasında, sıcak alanda yani deprem bölgesindeki çalışmalarda, bugüne kadar hep duyduklarımız kamuoyuyla, sivil toplum kuruluşları arasında bir türlü oluşturulamayan bir, tabii yani bunun nedeni de biraz açık bir iş birliği sorunu var veya bir ortak çalışma engelleniyor, bu şekilde bugünlerde işte mesela Antakya’daki Sevgi Parkı’ndaki olayları da izliyoruz yakından. Peki Ankara’da mesela bu durum ne? Yani siz Ankara’da bir dayanışma platformu oluşturmuş vaziyettesiniz, gerçekten çok önemli bir faaliyet yapıyorsunuz ve özellikle de Ankara’ya deprem bölgesinden gelmiş olan insanların sorunlarını çözme konusunda büyük de bir kapasiteye sahip olduğunuzu düşünüyorum, o anlamda kamunun size yaklaşımı ne? Bu konuda bir engelleme yahut da bu şekilde köstekle karşılaşıyor musunuz?

G.E.: Evet buna Mete Bey cevap verecek sanırım

M.E.: Olabilir, bir şeyi ilk sorunuza dair bir ben de ekleme yapmak isterim izin verirseniz.

G.E.: Tabii buyurun.

M.E.: Tüm Türkiye çapında platformlar oluşmaya başladı gerçekten, yavaş yavaş, burada veri toplamanın çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla bu irtibat, standart veri tabanları kullanarak, depremin bilançosuna dair bize yansıyan duruma dair veri havuzları oluşturmayı da imkânlı kılacak muhtemelen ve bunu önemsemeliyiz de, kaç depremzede geldi, kaç çocuk, kaç bebek, kaç hasta, bunların eğitimi, arka planı ne, mesleki formasyonları ne, kaçı kalıcı, kaçı geçici süreyle geldi, gibi bilgileri mutlaka oluşturmamız lazım. Bu ileriye dönük yapacağımız çalışmalar açısından da çok önem taşıyor. Dolayısıyla önümüzdeki işlerden birisi tam da sizin de vurguladığınız üzere bu diğer illerde de oluşmuş olan platformlar arasında da bir eş güdümü ve koordinasyonu sağlamak olacak. Ankara’ya muhtemelen akış devam edecek gibi gözüküyor. Çünkü gerçekten Türkiye’deki en güvenli bölgelerden birisi deprem açısından. Hatta İstanbul’dan dahi Ankara’ya yavaş yavaş gelişler başladı diye duyuyoruz, ancak kaç kişi gelmiştir, yoğunluğu nedir, henüz biz de bilmiyoruz ama, görünen o ki biraz daha akış olacak. Bu arada kamunun tutumu şu: Ankara’ya gelecek olanları artık Ankara’ya kabul etmeyip, yönlendiriyorlar başka illere, Konya gibi, Bolu Düzce gibi, ama Ankara’ya gelmesinler diyorlar bu tabii ne kadar hani o becerebilirler o da işin diğer bir boyutu. Engellemeler…

E.C.: Pardon, bu yönlendirmeyi yapan AFAD mı? Vali, İçişleri Bakanlığı mı?

M.E.: Valilik yapıyor. Şimdi burada tabii çok fazla sorun biriktirecek de bir mesele bu aynı zamanda, çünkü Ankara’da da ciddi anlamda bir konut problemi var, ciddi anlamda bir işsizlik problemi var ve hani bu kadar çok yoğun Ankara’ya bir akış söz konusu olursa Ankara’nın altyapısının ne kadar taşıyabilir konusu da başlı başına bir tartışma konusu elbette ve maalesef, tüm mesele bir deprem ülkesi olmasına rağmen Türkiye’de buna dair hiçbir şey yapılmamış olması, hâlâ da yapılıyor mu bu tartışmaya çok açık bir soru, yani şimdi İstanbul depreminden bahsediliyor ve İstanbul çok hazırlıksız. Bir de bu gerçekliğimiz var. Kentlerimizi güvenli ve yaşanılır kılsak zaten bu göçler yaşanmayacak. Aslında baştan sona kurgunun şehirleşmenin yapısal bir sorundan bahsediyoruz burada. Bu, sizler daha konuya hakimsiniz kuşkusuz ama, eğer deprem gerçekliğiyle barışık bir yerleşim kültürümüz olsaydı, doğayla daha uyumlu bir yaşam kültürümüz olsaydı ve şehirleşmemizi buna göre yapabilseydik, çok büyük olasılıkla biz bunları tartışmıyor olacaktık bugün. Çok bağlantısız gibi görünebilir ama Yunanistan’da bugün biz tren kazası oldu ve hemen ulaştırma bakanı istifa etti.

G.E.: Ya, değil mi?

M.E.: Evet. Şimdi biz burada, taraftarlar stadyumlarda hükümet istifa dediği için seyircisiz maç oynatmaya kalkıyoruz. Bırakın bir sorumluluk almayı, 20 yıldır iktidarda olan bir blokun bu konuda en ufak bir özeleştiride bulunmasını… neredeyse öldük diye bizi suçlayacaklar, yani yemediğimiz hakaret de yok. Yapamadılar, kurumların içi inanılmaz boş. Ama yapanları ve çok ticarileşmiş, zaten bu kadar insan ranta kurban edildi, sonuçta güvenli yaşam alanları bizim vatandaşlık, vatandaşlar olarak hakkımız ve buna dair hiçbir şey yapılmadığı gibi kaçak yapılaşma, buna dair ortaya çıkan aflar göz yumulan bir sürü şey… o rüşvet çarkı, o kentsel dönüşümden yapılmak istenen milyarlarca lira vurgunlar, bütün hesaplar bunun üzerine insan hayatı üzerine değil, yaşam hakkı üzerine değil, dolayısıyla bu, burada çok temel bir problem var ve buralara daha çözüm üretmek lazım, küçük bir cümleyle bitireceğim. Biz bu yapıları birazcık daha ileride toplumun yerelden kendisi savunma örgütlerine dönüştürebiliriz diye düşünüyorum. Yani eğitimler alarak, arama kurtarma konusunda, kriz masalarını nasıl oluşturacağız, bu meseleleri nasıl yöneteceğiz gibi kendinizi hazırlayabiliriz toplum olarak, belki bu bir araya gelmeler biraz bunların da önünü açacak sanırım az zamanınız var. Ben burada bitireyim Sinejan’a da söz kalsın

G.E: Evet ben hemen şunu ilave etmek istiyorum. Tabii Ankara’da bir deprem dayanışma platformunun oluşturulmuş olmasının son derece önemli görüyorum. Çünkü katılan kuruluşların neredeyse tamamı, zaten deprem bölgelerinde çalışmalar yürüten, ekipleri bulunan kuruluşlar yani işte örnek verdiniz, siyasi partiler var, kuruluşlar var, sendikalar var. Bunların bir arada Ankara’da koordinasyonunu yapmanın önümüzdeki dönem ve sürdürülebilirlik açısından son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Size çok teşekkür ederiz arkadaşlar, sağ olun, önümüzdeki yayınlarda da yine sizlerin çalışmalarını yansıtmaya çalışacağız. Çok teşekkürler.

N.A.: Sinejan Kut’un ekleyecekleri vardı galiba Gürhan Bey. Bir son Sinejan Hanım’a da söz verelim.

S.K.: Çok kısa, zamanımız yok sanırım ama, Mete zaten anlattı ayrıntılı, biz Ankara Deprem Dayanışma Platformu olarak elimizden geleni deprem bölgesiyle yardımlaşmaya, dayanışmayı sürdürmeye devam edeceğiz bahsettiği gibi Mete’nin de. Deprem bölgesinden çok fazla göç var Ankara’ya, tahmin bile edemiyoruz. En fazla göç alan bildiğimiz kadarıyla Mersin, ikincisi Ankara. Bu çok ciddi bir barınma, konut sıkıntısı, istihdam problemi yaratacak, buna ilişkin biz tabii ki çalışmalarımızı yapacağız. Hukuk komisyonu olarak da meseleyi sadece bir mevzuat çerçevesinde değil ama sorumluyu, kamunun sorumluluğunu tespit edip bunu hatırlatıp ve buna ilişkin, atıyorum kira meselesine ilişkin bir taban fiyatı belirlenmesi, bir mevzuat çalışması yapılması ama bundan ötesi yani kamunun sorumluluğunu tartışmazsak eğer, yani bugün yaşadığımız kriz, tek adam rejiminin getirdiği bizi, yaşadığımız yıkım bunun neticesi ama bundan sonrası için de yani işte 24 Şubat’ta bir KYK kararname yayınlandı biliyorsunuz, orman ve mera alanlarının yapılaşmaya açılması… şimdi bunların hepsini, zamanınız azaldı ama, bunların hepsini tartışmamız lazım, eğer bunları tartışmazsak, kamunun sorumluluğunu gündeme getirmezsek bundan sonra İstanbul depremi konuşuluyor ve belediyenin açıkladığı rakam 260 bin binanın bundan etkileneceği, 90 bin ilk etapta yıkılacak bina söyleniyor, bu yıkımların daha da artması anlamına gelecek. Bu anlamda biz deprem dayanışma, Ankara Deprem Dayanışma Platformu olarak bu sorumluluğumuzun da olduğunun farkındayız, buna yönelik de çalışmalarımıza devam edeceğiz.

G.E.: Çok teşekkürler Sinejan Hanım. Sağ olunuz bilgileri paylaştığınız için. Evet. Ankara Dayanışma Platformu’ndan Sinejan Kut ve Mete Elçi’yle birlikteyiz, birlikteydik. Şimdi “Kaf Komün” ekibinden Eren Şenkardeş’le bugün saat 17:30’da yapmış olduğumuz kaydı dinleyeceğiz.


G.E.: Evet, şimdi Kaf Komün ekibinden Eren Şenkardeş’le birlikteyiz. Eren Bey merhabalar.

Eren Şenkardeş: Merhabalar.

G.E.: Şu anda neredesiniz?

E.Ş.: Şu anda, iki gün önce İstanbul’a döndüm, 15 gün sonra hafta sonu Atölye İstanbul’da gerçekleşen bir çalıştay oldu deprem bölgesindeki konuların ele alındığı, onun için İstanbul’a geldik, yarın tekrar bölgeye intikal edeceğiz

G.E.: Evet hoş geldiniz çünkü münavebeli çalışmak çok daha doğru, deprem bölgelerinde çok uzun zaman geçirildiği zaman, hakikaten yorgunluk ve birçok olayda gözlerimizin önünde cereyan ediyor, o bakımdan tekrar hoş geldiniz. Bize Kaf Komün ekibi konusunda biraz bilgi verebilir misiniz? Buyurun.

E.Ş.: Kaf Komün ekibiyle aslında bir sivil üç arkadaşın bölgeye gitmesiyle ilk adımını attı, biz aslında üç sivil arkadaş bölgeye gittik, bir arkadaşımızın ailesi Maraşlı aslen ama İstanbul’da yaşıyor. Orada gidebileceğimiz organize sanayi bölgesinde bir alan vardı, bunun güveniyle birlikte, biz de oraya gidip bir bölgede ne yapabileceğimize bakmak istedik ilk başta. Akabinde, ilk gecenin sonunda çok, aslında bir şey yapamayacağımızı hissettik. Çünkü halihazırda enkaz çalışmaları devam ediyordu, perşembe günü vardık bölgeye sonrasında, şehrin içinde bir miktar dolaştıktan sonra, sıcak yemek çıkıp çıkmadığın yani ilk etaptaki aslında amacımız bu arkadaşlarımızdan bir tanesi zaten aşçıydı, sıcak yemekle alakalı bir ihtiyacı en azından hasbelkader karşılamak üstüneydi, sonrasında ikinci gün tekrardan şehirde dolaşırken böyle polisin kapattığı bir yol vardı, bizi başka bir yola verdi ve o rotada da Dulkadiroğlu ilçesindeki Sümer Mahallesi’ni bulduk. Sümer Mahallesi, 20 bin haneli bir mahalle, tarım alanına kurulmuş bir yerleşke ve oraya vardığımızda çok fazla dağıtık şekilde çadırın, insanların kendi yaptığı bir kısmı, bir kısmını AFAD’dan aldıkları çadırlarla bir yerleşke gördük. Sonra orada sorduğumuzda buraya sıcak yemek gelip gelmediği hakkında bilgi almak istediğimizde de insanlar arada bir çorba geldiğini söylediler. Biz de bunları dikkate alarak, orada dolaşırken bir ortaokul bulduk. Bu ortaokulun bahçesinde bir basketbol sahası vardı, açık hava. Orada ilk başta küçük 200 litrelik tencerelerle ufak en azından 200 kişi, 300 kişiye yemek çıkararak ilk gün denedik, neler yapabiliriz diye. Sonra ertesi gün Hatay’dan bir grup arkadaşımız halihazırda orada olan mutfakta çalışan ve aşçı arkadaşlarımız bize eklendi. İki gün birazcık daha kapasitemizi arttırdık, derken akabinde 15 günün sonunda üç kişi başladığımız ekip, otuz beş kişilik bir ekibe döndü. Aslında, bizim bir nebze olsun yaptığımız şey, öteki olan sanırım organizasyonlardan, bunu İstanbul’a gelince biraz daha anladık, oradayken çünkü ne olup ne bittiğini çok bilmiyorduk.

Bizim biraz ivedi bir müdahale yapma şansımız ve bunu yaparken aslında lokalden insanlarla da çalışma şansımız oldu. İlk etapta bize, ilk gün insanlar çok bir karşılık veremediler, ne yaptığımızı da çok anlamadılar ama ikinci gün oradan kamptan birileri, eşyalarımızı taşırken el verdi. Sonra birileri derken bu insanlar da bir noktada ekibimize katıldı ve biz onları bir şekilde elimizde kısıtlı imkânlarla bir kısa dönem ödeneği fikriyle geldik altıncı günde, bizle beraber çalışan insanlara 15 gün için beş bin TL’lik bir ödenek imkânı yarattık. Bunun adına maaş demedik çünkü sistematik olarak da düşüncemiz kölelik düzenine ait bir tabir. Biz onu bir ödenek olarak tabir etmek istedik ve hatta bir noktada kendi gönüllülerimizle de uzun vadede bununla alakalı şimdi bir imkân yaratma eğilimindeyiz. İlk başta dediğim gibi, 200 kişilik yemek vererek başladık, onuncu gününde, beş bin kişiye yemek verdiğimiz günde iki defa, bunun dışında bir atölye alanımız ve bazı yapılar kurmaya başladık içeride. Önce bir derme çatma başladı her şey, akabinde farklı üniteler ekleyerek ihtiyaçlarımız doğrultusunda o baskı sahasının içinde küçük yapılar kurduk, ahşap ve ilk başta ahşapla başladık, akabinde malzemeyi biraz erişimimiz olunca, ikinci haftadan sonra başka malzemelere de ulaşmaya başladık. Bunun dışında çocuklarla ilgili bir alan kurduk okul bahçesinde olduğumuz için, bir şekilde hasarlı olan okulun içinden çıkarabileceğimiz kadar okul sırasını, oyuncakları, işte boya kalemi ve benzer şeyleri çıkardık. Oradaki jeneratörü tamir ederek başladık, elektrik yoktu çünkü beşinci günde bile, altıncı günde sanırım, jeneratörü bağlayabildik. Bunları yaparken de hepimizin elinden bir miktar iş geliyordu; biraz “kendin yap”çılık, “beraber yap”çılık üstüne bir girişim oldu, bunun dışında işte dördüncü gününde tesadüfen, tarla alanında kepçeyle kompost tuvalet için kuyu kazdırmaya çalışırken kanalizasyon borusunu bulduk. Bunu bulmamız, başımıza gelen tek talihli olaydı. Sonrasında kanalizasyon borusunu tamir ettiğimiz, jeneratörden çektiğimiz birbirine bağladığımız uzatma kablolarıyla yeni okuldan bulduğumuz küçük bir yardımıyla kanalizasyon borusunda saatler süren bir çabayla ve delikler açtık. Bu deliklere gene okuldan söktüğümüz su giderlerini taktık. Birkaç tane tuvalet taşı bulduk ve yapabileceğimiz en kısa sürede iki kabinli bir tuvalet yaptık. Çünkü tuvalet çok büyük bir sorundu. Bunlar olurken bir şekilde ekibimiz de büyüdü, yani çocuklarla ilgilenen bir ekip vardı. Onun dışında mutfak ekibimiz yaklaşık, şu an mutfakta dokuz kişi çalışıyor. Onun dışında sahada ve bizle üretimde ve yapı işlerinde çalışan bir dokuz kişimiz daha var. Şu anda geldiğimiz noktada böyle bir özet var: Sivil olarak gidip bir STK olarak döndüğümüz bir süreç oldu bizim için. Şu anda da işte bu yılın ikinci fazı için tekrardan Maraş’a gideceğiz çünkü kısa süreli bir yardım şeyimiz hiçbir zaman olmadı, biraz daha orta vadede ve yarı uzun vadede kalıcı olabilecek şeyler yapmaya çalıştık. Şu an çok büyük bir mutfağımız var, dediğim gibi işte günde beş-altı bin porsiyon yemek çıkarabiliyoruz. Şimdi oraya bir ekmek üretim noktası kuracağız çünkü ekmek büyük bir sıkıntı hâlâ bölgede, bunun dışında arkada bir toprak alanı sürdük, çöplerimizi ayırıyoruz. Orada bir elimize geçen bir takım atalık tohumlarla en azından kampın optimumda ihtiyacını yetebilecek ekin alanlarını da kurmaya çalışıyoruz. Bunun dışında da bir sürü farklı proje var şu an, orta uzun vadede kapsayan. İstanbul’a da gelme sebebimiz olan çalıştayda da çok fazla iştirak, sivil inisiyatif, STK’lar, mimarlık şirketleri, teknoloji şirketleriyle buluşma şansımız oldu. Onlardan da şu anda büyük bir destek geldi, proje geliştirme ve uygulama konusunda ve hani bu bölgede aslında yani konteyner kentlere ya da çadır kentleri alternatif olabilecek bir, konforlu bir yaşam alanını, en azından geçiş dönemi ve belki sonrasını da kapsayan bir dönem için, böyle bir alanın üstünde çalışıyoruz, öyle.

G.E.: Evet çok özgün bir tecrübe olduğunu anlıyorum. Hakikaten anlattıklarınızdan hareketle ve atölyede yapılan toplantı hakkında da biraz haberim var ve hakikaten çok enteresan bir çalışma yürütüyorsunuz ve biraz da böyle keşfede keşfede ilerlenen bir çalışma gibi görünüyor, her şey böyle hazır işte, mesela tuvalet yani mobil tuvaletler peşinde koşmak yerine, kendi bulunduğunuz alanda, kendi tuvaletlerinizi birkaç malzemeyi bir araya getirerek inşa etmişsiniz. Bunların son derece önemli tecrübeler olduğunu düşünüyorum ve bütün sivil toplumun da bu tecrübelerden yararlanmasının önünü açmak lazım, dilerim bunların hepsi kayda geçiyordur, bir günceniz vardır, bir günlük tutuyorsunuzdur ve bizlerle paylaşırsınız diye umut ediyorum, hatta talep ediyorum.

E.Ş.: Yani açıkçasını söylemek gerekiyorsa, biz de biraz hani saha, yani İstanbul’da düşünülen ya da deprem bölgesi dışında tasarım fikirleri ya da psikososyal alana dair düşünceler, genelde bazen tepeden inme, dağılacak olan bir şekilde gerçekleşebiliyor. Yani buradaki ihtiyaçları anlamak için, gerçekten hani orada olmanın saha araştırması yapması yapılmasının önemi de büyük, biz oradayken işte Herkes İçin Mimarlık, sahada ziyaret yaptı, toprak örnekleri aldılar bunun dışında Atölye İstanbul’dan arkadaşlarımız veya Posta’dan arkadaşlarımız bizi orada ziyaret ettiler. Yani hani bölgede aslında bütün fikirler ve aşamalar anbean ve işte üç dört günlük sürelerde hep güncellendi ve hani yapabileceğimiz her şeyin aslında düşüncesi ve temeli sadece orada atılmadı, hepimizin önceden gelen, komünite nasıl olur, insanlar bir arada nasıl yaşar gibi temel soruları, sorunları aslında bir anda orada ivedilikle yanıt verebilmek için bir alan açıldı bize. Yani normal şartlarda, yaşıyor olduğunuz koşullarda bu tip alanların açılması maalesef çok zor oluyor. Hem kültürel hem fiziksel alanda ve gene maalesef aslında bu tip kriz anlarında, yıkım anlarında insanların ihtiyaçları doğrultusunda bazı çözüm önerileri getirmek için de sahada olmanın bence önemi çok büyük, yani bizim için de açıkça söylemek gerekiyorsa, yani ne yapıyor olduğumuzdan bir şekilde emin olduğumuz bir süreçti, çünkü çok içindeydik durumun ve hani oradan aldığımız destekle de aslında, her şey adım adım ilerledi. Yani bu süreçte yabancı NGO’lar sahaya bizi ziyarete geldiler, şu an UNICEF’le bir bağlantı içindeyiz, MedAir ve O Hearts and Hands NGO ekibiyle de bir iletişimimiz var. Bu süreçte tekrar Watermişsion isimli sadece su ve suyun arıtması üstüne şey olan, Amerikalı bir NGO gelip biz daha hani, suyun kontamine olduğu olup olmadığı tartışılırken, biz dört gün önce suyun testlerini yaptırdık, onların aracılığıyla ve şu an sahada ilk versiyonunu, şu an deniyor olduğumuz, yani şimdilik 500 litre suyu içme suyuna çeviren bir filtre sistemi getirdi Watermission ekibi şimdi bu kapasiteyi on tona çıkarmayı düşünüyoruz, yani bir noktada hani bizim de aslında attığımız adım sivil olarak attığımız adım bir şekilde bir çığ etkisi de yaratarak aslında farklı yerlere de sesimizi farkında olmadan duyurmamıza sebebiyet verdi, ama aslında bu süreçte bizi birazcık kamuoyunda işte çeşitli yerlerde duyulmasını sağlayan şey çocuklarla bir film gösterimiydi. Aslında, bizim de çok bu şekilde tezahür bulacağını tahmin etmediğimiz bir şeydi ve haklı olarak şu an medyada birazcık daha bu işin umut veren hikayelerini insanlara anlatma çabası içerisinde, bunu da yaparken çocukları çok etik olarak yanlış şekilde kullanıldığını da düşünüyoruz ama biz gene de haberimiz yoktu, bir film gösterimi yaptık çocuklara okuldan bir projeksiyon bulduk ve dışarı aldık ve perdesini, patlamış mısır yapıp, sıcak çikolata yaptık çocuklara işte onlar bir çizgi film izlediler. O esnada bir haber kanalından birileri bir fotoğraf çekti, bir fotoğrafçı arkadaşımız, sonra fotoğraf bir anda internette bir dolaşıma girince, çok fazla, bazı gazete ve şeyler tarafından, muhabirler tarafından arandık ve tek sordukları şey hani, çocukların tepkisi neydi vesaire, hani film gösterimi ne kadar güzel, ama çocukların orada yüzde yirmi, otuzunda uyuz salgını olduğu, ellerinde egzama olduklarını, yazmadıkları bir böyle haber yaklaşımıyla da karşılaştık, bu da bizim için acıydı, çünkü hani o ana gelene kadar insan üstü bir çaba sarf edildi orada, o kampın oluşturulması, mutfağın oluşturulması, atölyenin kurulması ama, yani şu an biraz sesimiz böyle bir yerlere ulaştı, İstanbul’a geldiğimizde de çok mutlu olduk bu toplantıda hani yalnız olmadığımızı hissedip, biz direkt sahadan geldik, çünkü on üç saatlik bir araba yolculuğuyla sabah direkt Bomonti’ye geldik on beş gün sonra bizim için de garip bir tecrübeydi aslında şimdi heyecanla geri dönmeyi bekliyoruz yani ikinci faz için, böyle.

G.E.: Evet, biz de sizin bu tecrübenizi izlemeye devam edeceğiz, çünkü atalık tohumlara bile ulaşmışsınız. Yani daha ne olsun diyorum, her gün 5 bin, 6 bin porsiyon yemek çıkartmak çok ciddi bir iş, size kolaylıklar diliyoruz ve Açık Radyonun mikrofonları size her zaman açık olacaktır, onun için bizden telefon gelmesini beklemeyin lütfen, ihtiyaçlarınızı bildirebilirsiniz, mikrofonlara çıkmak istediğiniz zaman da haber verirseniz çok memnun oluruz. Size ve bütün ekibe başarılar diliyoruz, Kaf Komün ekibinin başarılarının da devamını diliyoruz, çok çok teşekkürler Eren Bey

E.Ş.: Ben çok teşekkür ederim bütün ekip ve Kaf adına da bize zaman ayırdığınız için sevgiler, selamlar.

G.E.: Sağ olunuz, kolay gelsin, hoşça kalın


G.E.: özgün ve çok yaratıcı bir tecrübeyi kısaca dinlemiş olduk, ileride de buna mutlaka yer vereceğiz, bugün programımızı burada bitireceğiz, yarın Yapı Deprem Mühendisleri Platformu kuruldu onların iki bildirisi var, bunu gündemimize alacağız. Yarın yani perşembe günü saat 17:00 ile 19:00 arasında Açık Radyoda, Altın Saatler deprem özel yayınında olacağız. Şimdilik bu akşam hoşça kalın. Yarın görüşmek dileğiyle.