Glasgow'daki COP26 zirvesinden dönen programcımız Ümit Şahin'in yorumları ve zirveden izlenimleriyle COP26 kararlarını konuştuk.
(10 Kasım 2021 tarihinde Açık Radyo’da Açık Yeşil programında yayınlanmıştır.)
Ümit Şahin: 95.0 Açık Radyo’da Açık Yeşil başlıyor, ben Ümit Şahin.
Ömer Madra: Ben de Ömer Madra.
ÜŞ: Bugün Glasgow COP26 iklim zirvesinin taraflar konferansının ikinci haftasındaki ikinci Glasgow programımızı yapıyoruz. Ben döndüm bu arada, bunu İstanbul’dan yapıyoruz bu sefer. Birinci haftayı izleyip en son Glasgow’u 6 Kasım’daki büyük eylemle kapattım. İyi bir ses kısıklığıyla, yağmur ve rüzgarın vurduğu bir gün oldu açıkçası. Yürüyüş oldu ama müthiş bir yürüyüştü tabii.
ÖM: Ama tarihi bir yürüyüş, eşi pek bulunacak bir şey değil yani.
ÜŞ: Evet, valla öncekilerle karşılaştırıyorum, kişi sayısı ve coşku açısından, işte Madrid 2019’daki biraz daha kalabalık olabilir. Burada 150 bin kişi diyorlar ki hakikaten vardır, çünkü biz ne ucunu ne bucağını görebildik; yani başını da göremedim açıkçası sonunu da göremedim itiraf edeyim. Epey de kortejin içinde dolaştığımız halde ve 4,5 saate yakın yağmur ve rüzgarla birlikte yürüdük, herkesle birlikte. Çok büyük bir coşku vardı. Hani Kopenhag’daki 100 bin kişilik yürüyüş kadar coşkuluydu diyebilirim ve Glasgow gibi bir kent için de yani Londra değil burası sonuçta…
ÖM: Toplam 600 bin nüfusu; yani her 6 kişiden 1’i şehirde yürüyor. Yani bu hakikaten eşine rastlaması kolay bir şey değil.
ÜŞ: Dışarıdan da çok gelen varmış; gerçi İngiltere’nin diğer yerlerinden gelen çokmuş ama tabii sonuçta büyük bir organizasyon. Çok heyecan vericiydi, oradan biraz ses duyalım isterseniz, ondan sonra biraz da sloganlardan bahsedebiliriz. Evet ‘no more bla, bla, bla’yla da bitirdik. Gerçi bu sonuncusu, sonuncu duyduğumuz çocukların slogan attığı 5 Kasım’daki iklim grevindendi.
ÖM: Laga lugaya son!
ÜŞ: Evet. Bu çok güzeldi gerçekten, bu çocukların katıldığı daha doğrusu yaptığı, FFF’ın yaptığı 5 Kasım’daki, yine aynı parktan başladı, orada kaydetmiştim bu sesleri. Çok sayıda çocuk, bir kısmı annesi babasıyla gelenler vardı, bir kısmı okuluyla gelenler; mesela sınıflar vardı, bilmem ne lisesi yazıyor, işte filan lisesi, filan sınıfı, pankart açmış. Bunlar vardı ve bayağı böyle bu en son sesini dinlediğimiz çocuklar gibi başlarında bir yetişkin var ama bunlar ilkokul çocukları. Bayağı kalabalık bir grup gelmişlerdi, artık bir mahalle midir nedir bilmiyorum, çok etkiliydi ve çok da güzel kendi yaptıkları, elle yaptıkları, çizdikleri dövizler taşıyorlardı ve genellikle de işte kendi şeyleriyle, yani böyle merkezi bir organizasyon değildi. İşte “başka bir gezegen yok”, “gezegeni kurtarın” falan gibi şeylerin yazdığı dövizler taşıyorlardı. Ben özellikle 5’indeki iklim grevini daha heyecan verici buldum açıkçası ama tabii büyük yürüyüş de özellikle bu taleplerin ve şu biraz birinci sıradaydı, özellikle 6’sındaki büyük yürüyüşte “we are watching you” yani “sizi izliyoruz”.
ÖM: Gözümüz üzerinizde!
ÜŞ: “Gözümüz üzerinizde”, evet. Bu pankart çok belirleyici bir pankarttı açıkçası. Tabii pek çok başka talepler, radikal taleplerin olduğu ama işte şunu da söyleyeyim ‘Extinction Rebellion’ın yani ‘Yokoluş İsyanı’nın sanırım organizasyonda da ama özellikle hani varlık anlamında, kalabalık anlamında ciddi bir etkisi olduğunu, böyle tek başına, mesela daha önce Madrid’de falan kendi korteji olurdu Extinction Rebellion’ın, burada hani bütün binlerce, yüzbinlerce kişinin içine dağılmış bir şekilde çok sayıda Yokoluş İsyanı dövizi pankartı görebiliyordunuz. Tabii işçi sendikaları, öğrenci örgütleri filan da vardı kendi kortejlerinde ama özellikle Yokoluş İsyanı sanki biraz böyle, İngiltere özelinde herhalde bu geçerli, biraz şemsiye örgüt haline gelmiş gibi geldi bana açıkçası.
Bu COP’ta nereye gelindi?
ÖM: COP26 koalisyonu da çok başarılı bir şey sergilemiş gibi gözüküyor, organizasyon filan her tarafta…
ÜŞ: O alternatif eylemi yapanları diyorsun değil mi?
ÖM: Evet, düzenleyenler bayağı başarılı.
ÜŞ: Ben onları mesela ayrı bir pankart olarak görmedim yürüyüşte. Belki de varmıştır COP26 koalisyonu ama onun içindeki gruplar belki ayrı ayrı yürümüş olabilirler.
ÖM: Evet, yani onlar ayırmıyorlar kendilerini, tümünü kapsayıcı, şeyde Tan Morgül’le de biraz konuştuk çok etkileyici aslında hem yürüyüşü hem de şeyi…
ÜŞ: Biz Tan’la beraber yürüdük zaten, bütün şey boyunca, bayağı, gerçekten heyecan vericiydi. Artık son noktaya parkın oraya kadar geldik, yani yürüyüşün sonuçlandığı parkın oraya ve artık parka giremedik doğrusu. Ama beş saate yakın bir yürüyüşten sonra… Gerçekten, şu kesinlikle çok önemli; içeride ne oluyor olursa olsun, yani büyük bir fiyasko da olsa, büyük bir başarı da olsa sokaktaki sesin yüksek çıkması belirleyici öneme sahip. O açıdan Glasgow’un sırf bu açıdan bile tarihe geçtiğini söylemek yanlış olmaz herhalde.
ÖM: Kesinlikle umut sokakta, “umut ölür eylem başlar” dedikleri gibi Extinction Rebellion’ın en baştaki sloganlarından biriydi seneler önce başlayan. Tam gerçekleşmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu arada avaaz.org’dan yapılan bu şey kampanyası, iklim eylemine geçip siyasetçileri de ihanetle suçlayan dört aktivist, Greta Thunberg, Vanasse Nakate, Dominica Lasota, Polonya’dan ve Mitzi Tan, Filipinler’den, o da şu anda aşağı yukarı bir haftaya yakın oldu işte, 1.800 küsur bin şeye ulaştı açık mektup. O da kayda değer yani, 2000’e yakın bir dilekçe, dilekçe mi denir? Çağrı.
ÜŞ: Evet, imza kampanyası. COP’larda nereye gelindi, biraz kısaca ondan bahsedelim, bu COP’ta nereye gelindi? Bugün sabah itibariyle bütün çıkacak kararların taslak metinleri çıkmış durumda. Zaten dün basın toplantısında Alok Sharma sorulara pek cevap vermeyip “yarını bekleyin” demişti ve bugün metin, daha önce işte “non paper” olarak çıkan metinler şimdi “draft text”, yani taslak metin olarak çıkmış durumda. Özellikle COP kararı ve CMA kararı, yani Paris Anlaşması’nın kararı birbirine benzemekle beraber önemli bazı noktalar var; ben COP kararında gördüğüm birkaç noktayı söyleyeyim. Buradan çıkacak olan COP kararı, tabii her COP’tan çıkan bu üst karar denebilecek karar önemli. Bu bazen, bir isim veriyorlar buna, işte bazen sadece COP kararı olarak çıkıyor, bu sene isim vermeyecekler galiba ama burada nelerin girdiği nelerin girmediği her zaman çok önemli oluyor. Bazı vurguların tekrarlanması önemli oluyor; mesela bu sene beklentilerden bir tanesi kömürün karara girmesiydi, bir diğeri 1,5 derece vurgusunun güçlenmesiydi. Bunlar kısmen olmuş gibi görünüyor; COP kararının girişinde geçen hafta liderler zirvesi sırasında ve sonrasındaki başkanlık etkinlikleri sırasında, yani siyasi gündem içerisinde ön plana çıkartılan iki deklarasyon anılıyor. Bir tanesi orman ve toprak kullanımı deklarasyonu, diğeri de atılım gündemi. Geçen hafta konuşmuştuk bunları. Bunlara referans verilmiş ama kömür paktına, kömür anlaşmasına bir referans verilmemiş. Herhalde kömür anlaşmasının imza sayısı çok düşük kaldığı için onu buraya sokamamış İngiltere, öyle anlaşılıyor, bu önemli. Metan da yok ama orman ve atılım ajandası, atılım ajandası şeydi biliyorsunuz yeni teknolojilere vurgu yapan gündem metniydi, onlara bir şey var. Çok fazla sivil topluma ve gençlik örgütlerine referans var, sürekli bunların öneminden bahsediliyor birkaç noktada. İşte doğa bazlı, doğa temelli çözümlere, ekosistem bazlı yaklaşımlara falan birkaç noktada çok fazla referans veriliyor. Bu iyi mi kötü tartışılır tabii; bazı açılardan yanlı çözümlere de kapı açabilir, çok fazla bunlardan bahsetmek ama işte IPCC’nin altıncı değerlendirme raporuna bir selamlama var, önemini teslim etme var ve şöyle bir cümle geçiyor “insan etkinlikleri nedeniyle küresel ısınmanın 1.1 derece civarında yükselmiş olması alarm ve kaygı uyandırıyor”. Yani bir “alarm” sözcüğü kullanılmış burada, şeydeki “red code” gibi, öyle dememiş ama “alarm çalıyor” demiş. Adaptasyona çok fazla vurgu var çünkü bu gerçekten bu seneki COP’un çok vurgulanan konularından bir tanesiydi. Özellikle gelişmekte olan ülkeler adaptasyonun hiç sözünün edilmemesinden çok muzdariptiler ve adaptasyona bayağı bir vurgu var. Adaptasyon planlarından, özellikle gelişmekte olan ülkelerin kırılganlığından bahsediliyor.
Fosil yakıtlardan çıkışın lafı yok!
Şimdi tabii bütün bunların hiçbirinde dikkat ederseniz somut bir şey yok; yani somut olarak “şu yapılacak, bu yapılacak” pek yok ama zaten bu kararlara bunların bu şekilde girmesi daha sonrası için belirleyici olabilir diye düşünüldüğü için önemli. Adaptasyon finansmanıyla ilgili bir bölüm konmuş ama burada çok ciddi bir paradan söz edilmiyor. Bence bu COP kararının en önemli kısmı sıcaklık artışının 1,5 derecede tutulmasıyla ilgili, üç paragraflık vurgu var. Yani hem Paris Anlaşması’nı tekrarlıyor ama onun ötesinde 1,5 derecenin yani 2 derecenin tercih edilmemesi gerektiği, 1,5 derecenin ne kadar önemli olduğuna dair bir vurgu var. Bir de IPCC’nin 2018’deki 1,5 derece özel raporunda geçen 2030’a kadar 45% azaltım kararını COP kararına koymuşlar. Yanlış bilmiyorsam 2019’da bu girmemişti sanki ya da belki girmiştir ama emin olamadım, kontrol etmedim. Ama bunun girmiş olması önemli; yani 45% azaltım 2030’a kadar girmiş ve bu CMP kararında da buna ek olarak bunun tutulamadığını, yani şu andaki emisyonlarla 2030’da 2010 seviyesine göre 13.7% bir artış olacağı da eklenmiş. Dolayısıyla bu yetersizlik COP kararına giriyor, bu önemli bir şey ve bundan daha da önemlisi şöyle bir cümle var -mutigasyon bölümünde- yani kömürden çıkışın hızlandırılması ve fosil yakıt sübvansiyonlarının sonlandırılması için taraflara çağrıda bulunuyor ki kömürün COP kararına girmesi ve fosil yakıt sübvansiyonlarının sonlandırılması bahsediliyor olması önemli. Tabii burada neyin olmadığını görmek önemli; burada fosil sübvansiyonları dışında bir “fosil yakıtlardan çıkış” lafı yok. Yani petrol ve gazdan bahsedilmiyor ama kömürden bahsedilmesi, kömürün terk edilmesinden bahsedilmesi önemli olmakla birlikte arka plan bilgilerini aktaran yerler özellikle Suudi Arabistan’ın -ve Avustralya da olabilir tabii ama özellikle Sudi Arabistan’ın- bu diğer fosil yakıtların anılmasını engellediği söyleniyor. Yani Suudi Arabistan cengaver bir mücadele sürdürüyor COP’larda. Yani alınabilecek her türlü anlamlı kararı engellemek için elinden yapıyor ve petrolü, gazı kurtarmak için epey bir çaba göstermiş ve buraya…
ÖM: Avustralya da kömürü kurtarmak için tabii ama…
ÜŞ: Ama Avustralya önleyememiş bu phase out kolunda kurtarmak için sokmayı önleyememiş en azından.
ÖM: Fakat bu sabah biraz da hem de flaş haber olarak bahsetme fırsatı bulduğumuz bir şeyi de eklememe izin verirsen, yani bu “Climate Action Tracker”, “CAT” diye kısaltılan, iklim eylem izleyicisi mi nasıl çevireceğiz bilmiyorum, ama onun yaptığı yeni araştırma COP26 Glasgow’daki iklim görüşmelerinde ortaya çıkan büyük bir tepki ve hayal kırıklığı yarattı diye iki ayrı haber vardı. Birçok haber vardı da biri Fiona Harwey’in Guardian’dan, öbürü de gene Guardian’dan…
ÜŞ: Aslında niye yarattı bilmiyorum çünkü yeni bir şey söylemiyor CAT!’in şeyi, yani…
ÖM: Ama…
"Şu anki hedefler 1.8’e falan götürmüyor, bence 2.7’ye götürüyor"
ÜŞ: 2.4 derece diyor. Daha önceki rapor 2.7 derece diyordu. Yani şimdi bunların söyledikleri şeyler arasında çok büyük bir fark yok; sadece mevcut hedeflerle 2030 hedefleri tutulursa ama yani CAT’in, forumda söyleneni söylüyorum, 2030 hedefleri tutturulursa ama uzun vadeli hedefler göz önüne alınmazsa 2.4 derece, mevcut politikalar sürdürülürse 2.7 derece… Yani bu zaten böyleydi, 2.4 derece, burada biraz yeni olabilir ama şimdi şöyle başka bir takım açıklamalarda, özellikle Uluslararası Enerji Ajansı’nın yaptığı açıklamalar ya da başka bir grubun Manchester Üniversitesiydi galiba onların yaptığı hesaplama bütün uzun vadeli hesap hedeflerinin de -Türkiye’nin mesela 2053 hedefi de dahil olmak üzere- hepsinin mükemmelen yerine getirildiği durumda 1.8 dereceye indiğini söylüyordu ama onu zaten, onun birazcık uydurma olduğuna –affedersiniz- herkes görüyordu. Çünkü uydurma şöyle; Türkiye’nin 2053 hedefi var diyelim, 2053 hedefine dair ne yapacağının en ufak bir şeyi yok yani inşallah olur bir ara ama bu CAT’in raporundaki en ilginç nokta şu; bütün bu emisyonların yaklaşık %79-80’ini kapsayan ülkeler şu anda Net 0 hedefi vermiş durumda ama sadece 6%’sını kapsayan ülkeler sadece dört ülke Şili, Kosta Rika, AB –yani ülke demeyelim tabii- ve Birleşik Krallık sadece bunların yol haritası belli. Diğer hiçbir ülkenin yol haritası belli değil. Dolayısıyla yol haritası belli olmadan böyle bir şey… Hani zaten şuna da bir geçeyim zamanımız az kaldığı için, bir de German Watch’ın, biliyorsunuz iklim performans endeksi yayınlandı, bu seneki yayınlandı. İklim performans endeksindeki sıralamaya da bakarsanız, ülkelerin sıralamasına da bakarsanız zaten en büyük kirleticilerin iklim performanslarının çok düşük olduğu görünüyor. Şimdi burada German Watch -her sene yapıyor biliyorsunuz ve kompozit bir endeks bu- sadece iklim politikalarına ya da hedeflerine bakmıyorlar, aynı zamanda emisyonların gidişatına, yenilenebilir enerji kullanım düzeyine, enerji tüketim düzeyine falan bakarak böyle bileşik bir endeks yapıyorlar ve buraya baktığınız zaman 61 ülkeye bakılmış bu sene ve 61 ülke arasında şu anda mesela Suudi Arabistan sondan ikinci, Kanada sondan dördüncü, Avustralya sondan altıncı, Rusya sondan sekizinci, ABD sondan dokuzuncu. Korkunç yani, ABD, Rusya, Avustralya, Kanada, düşünün bunların performansları korkunç, kırmızı bölgede. Türkiye 42. sırada, yeri değişmemiş geçen senekine göre, Türkiye’nin bu kadar yukarıda, çok da yukarıda değil ama çok diplerde olmamasının nedeni de aslında yenilenebilir enerji kullanım düzeyinin fazla olması. Yani oradan gelen puanlar biraz arttırıyor Türkiye’nin şeyini. Bir de tabii emisyonlarının diğer ülkeler kadar yüksek olmaması arttırıyor. Çin nerede? Çin’e bakıyorum; Çin çok aşağıda değil galiba, göremedim… Hah! Çin 37. sırada, Türkiye’den birkaç sıra üstte. Dolayısıyla ülkelerin performansları o kadar kötü ki bu 1.8’e inanmanın bir şeyi yok yani şu anki hedefler 1.8’e falan götürmüyor, bence 2.7’ye götürüyor, 2.4 de değil.
ÖM: Climate Action Tracker’ın, yani CAT’in söylediği 2.4 de katiyen tutturulamayacak bir şey, pekiştiren bir şey. Bir de dün bahsettiğimiz ilginç bir şey vardı, Washington Post’ta gerçekten araştırmacı gazeteciliğin ilginç bir örneğiydi, yani Chris Mooney ve arkadaşları çok sayıda insan, bütün ülkelerin, yani 196 ülkenin gerçek hedeflerine bakmışlar ve taahhütlerine, gerçek salımlarıyla hedefleri arasında tam bir uçurum olduğu ortaya çıkmış. Bu da dünyanın en büyük kepazeliklerinden, skandallarından birinin…
ÜŞ: Zaten asıl olay şu; şimdi 2050’de 0 hedefi veriyorsunuz ama 2030 hedefiniz 2050 hedefinizle uyumlu değil. Mesela şöyle bir örnek vereyim; Türkiye 2053’de diyelim 0’layacak. Eğer Türkiye yeni vereceği NBC’de, 2030’da diyelim 3%, 5%, 10% bir azaltım verirse, azaltım hedefi verirse bu 2053’te 0’a ulaşamayacağı anlamına geliyor. Çünkü mümkün değil 10%. Bizim yaptığımız çalışmayı haftaya daha detaylı konuşuruz.
ÖM: Ben de onu söyleyecektim.
"Hem emisyonlara hem eşitsizliklere, adaletsizliklere karşı birlikte mücadele vermek lazım"
ÜŞ: Bizim yaptığımız çalışmaya göre Türkiye 2030’da 2018 seviyesine göre 30%’nin üzerinde bir azaltım yaparsa o zaman biraz Net 0 yoluna giriyor ama yine de Net 0’a inemiyor, düşünün yani. Dolayısıyla Türkiye şimdi eğer 5%, 10% bir şey verirse veya ciddi bir azaltma hedefi vermezse o zaman zaten 2053 hedefi yalan demektir. Bütün diğer ülkeler için benzer bir durum söz konusu. O yüzden de kimse bu 1.8’lere, 2’lere falan inanmıyor. Bence asıl olay 2023’te belli olacak. Böyle kapatalım programı çünkü 2023’te biliyorsunuz Global Stock da var; yani seneye değil ama bir sonraki sene bütün ülkelerin gidişatı masaya yatırılacak. Kim ne yapıyor? Verilen sözlerle alınan yol terse mi gidiyor? Azaltıyorum derken arttırmış mı? Mesela bunların hepsi sunulacak ve nerede yapılacaksa 2023 zirvesi çok önemli bir sonuç verecek. O zamana kadar da baskıyı arttırmak ve bu eksik olan ulusal katkı beyanlarını güçlendirmek için ülkeleri şeye çağırmak lazım. Tabii George Monbiot’nun son yazısındaki gibi bu aşırı zenginliği yok etmek lazım yani gerçekten.
ÖM: Bunun değişmesi lazım. Bir de şeyi de son olarak ekleyeyim, benim asıl ciddi şekilde çarpıcı gördüğüm nokta bu Washington Post analizinde, yani emisyonlarını açıklamıyorlar ki doğru yani emisyon hedeflerini yanlış verdikleri gibi hepsini aldatmaktalar ve aradaki hedeflerle gerçek emisyonlarla ortaya çıkan en kötü senaryoda bütün insanlığın 23%’ü emisyonların altında, yani Çin’in emisyonlarına yakın bir açık var.
ÜŞ: Evet, bunu gerçekten sembolik gibi görünüyor; Boris Johnson’ın Glasgow’dan kalkıp bilmem nereye özel jetiyle yemeğe gitmesi, yemeğe gitti biliyorsunuz, Glasgow’dayken özel jetle gitti, sonra tekrar geri döndü. Yani bunlar sembolik gibi görünüyor ama gerçekten de ABD’de en zengin %1’in kişi başı emisyonu 180 ton olmaya devam ettiği sürece bu işin çözülmesi mümkün değil. Yani bunu bir ille hani kaba bir kapitalizm şeyi olarak görmeye de gerek yok, bu eşitsizlikler sürdüğü sürece bunların kapitalizmin yeşillendirme şeyleri falan da yalan. İkisine birlikte yani hem emisyonlara hem eşitsizliklere, adaletsizliklere karşı birlikte mücadele vermek lazım. Bunları da konuşmaya devam ederiz.
ÖM: Devam ederiz Ümit. Çok teşekkürler, harika bir analiz yani şeyden bütün seslerle beraber, onları radyoda daha fazla da kullanırız, şimdi Selahattin’le de konuşuruz.
ÜŞ: Evet, gelecek hafta tekrar görüşmek üzere o zaman.
ÖM: Görüşmek üzere, hoşça kal!
ÜŞ: Hoşça kalın!