“Bu davayı kazanmak umudun olduğu anlamına gelecek”

-
Aa
+
a
a
a

Ömer Madra ve Ümit Şahin, Açık Yeşil'de 'İklim protestocularını karalayan ‘karanlık küresel ağ’ ile tanışın' adlı yazıyı incelerken, aynı zamanda Portekizli altı gencin, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 32 Avrupa ülkesine açtıkları davayı da konuşuyorlar.

""
Açık Yeşil: 27 Eylül 2023
 

Açık Yeşil: 27 Eylül 2023

podcast servisi: iTunes / RSS

Ümit Şahin: 95.0 Açık Radyo’da Açık Yeşil başlıyor. Ben Ümit Şahin.

Ömer Madra: Ben de Ömer Madra.

Ü.Ş.: Destekçimiz Kaan Şensoy'a teşekkür ediyoruz. Açık Yeşil’e başlarken bugün bir duyuruyla başlamak istiyorum. Bu hafta sonu Cumartesi günü, 30 Eylül'de Yeşil Gazete'nin yapacağı bir iklim ve ekoloji haberciliği atölyesi var. Özellikle gazetecilerin ya da gazetecilik adaylarının veya bu konularla ilgilenenlerin, iletişim fakültesi öğrencileri olabilir ya da konuyla ilgili bilgi almak isteyen herkesin katılabileceği bir ekoloji ve iklim haberciliği atölyesi. Saat 13:00 ila 17:30 saatleri arasında Beşiktaş'ta Yeşil Ev’de yapılacak. İçeriğinde iklim ve ekoloji haberciliğinin ilkeleri, yöntemleri, nasıl haberleştirileceği, iklim araştırmaları, jargon, kavramlar, ekokırım haberciliği, hayvan hakları ve özgürlüğü, yeşil ekonomi, enerji haberciliği gibi başlıklar var. Bugün son başvuru tarihi olarak görünüyor. Ama başvurmak kolay. Bir mail atarak veya formu doldurarak başvurabilirsiniz. Başvuru sayısı fiziksel atölye için sınırlı ama aynı zamanda hibrit bir etkinlik olarak online katılım da mümkün. Online katılım için de bir sınır yok. Dolayısıyla ilgilenenler varsa Yeşil Gazete'ye girip, ‘iklim ve ekoloji haberciliği atölyesi’ başlıklı haberi tıklayıp, oradan başvuru formunu doldurabilirler. Benim de burada özellikle iklim değişikliği nasıl haberleştirilir, iklim felaketleri gibi konularda vereceğim bir saatlik bir kısım olacak.

Ö.M.: Evet, bu dünyanın aslında en önemli sorunlarından bir tanesi diyelim. Biraz önce zaten Açık Gazete’de de değinme fırsatı bulduğumuz bir haber. Fox Haber Grubu’nun başı Rupert Murdoch oğluna devretti ama yapılan bir araştırmada ‘climate villain’ diye nitelendirilen, yani ‘iklim katili’ diye nitelendirilen şeyler yapmışlar. Her türlü bilgiyi gizledikleri, çarpıttıkları da ortaya çıkıyor. En büyük iklim bilimcilerinden Michael Mann mesela, “climate villain idi’ diyor yani ‘iklim alçağıydı’ diyor. Nasıl çevireceğiz tam bilmiyorum ama ‘iklim canisiydi’ diyor.

Ü.Ş.: ‘Haydutu’ da diyebiliriz belki.

Ö.M.: Evet, yani medyanın sahipliği son derece önemli o açıdan. Oğlunun da kendisinden berbat olmasından korkuluyor. Böyle bir şeyden de bahsediliyor, medyanın rolü çok önemli, hayati.

Ü.Ş.: Dolayısıyla bizde de bu tür medya sahiplerini değiştirme gibi ya da onların fikirlerini değiştirme gibi bir şans olmayınca, hiç olmazsa burada çalışanların, gazetecilerin, editörlerin, yayın yönetmenlerinin vesaire her düzeyde iklim değişikliğinin farkında olması gerekiyor ki biliyorsunuz iklim değişikliğini kabaca bilmek yetmiyor aslında. Haber seçerken ya da bunları verirken doğru bir taraftan bakabilmek için kabaca bilmek yetmiyor gerçekten. Birazcık bu işin inkarcılarının nasıl çalıştığına kadar bir sürü şeyi bilmek lazım. Tam da buna kısaca geçmek istiyorum buradan.

Fotoğraf: Stefan Müller 

Şu anda iş, son birkaç yıldır iklim inkarcılığını da geçip iklim protestocularını, -özellikle Greta'dan bu yana son beş yıldır daha çok arttı bu bence- iklim hareketini karalamak hatta eylemlerde fiziksel olarak saldırmaya varan bir karşı kampanya söz konusu. Buradaki amaç, özellikle iklim ve çevre aktivistlerini kriminalize etmek aslında. Bununla ilgili çok güzel bir araştırma yayınlanmıştı. Bu, Drilled ve DeSmog işbirliğiyle The New Republicte yayınlanan bir makaleydi. Bu uzunca makaleyi, Yeşil Gazete için çevirdik ve ‘İklim protestocularını karalayan karanlık küresel ağ ile tanışın’ başlığıyla 15 gün kadar önce yayınladık. Açık Yeşil’de bahsetme fırsatım olmamıştı ama kısaca buna bir göz atmak iyi olur diye düşünüyorum bugün.



Bu yazı, özellikle Almanya'daki ‘Son Nesil’ ya da ‘Son Kuşak’ denen gençlik örgütünün başlattığı bir protesto sırasında caddeleri trafiğe kapattıkları sırada nasıl saldırıya uğradıklarına dair haberlerle başlıyor. Ellerini asfalta yapıştırmış genç bir kadının saçlarından tutularak sürüklenmesi, yoldan çıkarılması; yine yolu kapatan protestoculardan genç bir adamın bir kamyon şoförü tarafından ezilmesi; yoldan geçen bir kişinin protestocuları yumruklaması vesaire gibi böyle ciddi bir şey ve daha sonra da Alman polisi bu aktivistlerin evlerine baskın düzenliyor, banka hesaplarını donduruyor. Yani önce yollarda, eylem sırasında şiddete maruz kalıyorlar ve ardından da polis üzerlerine geliyor. Yazıda, “Uysal bir protesto biçimine verilen aşırı bir tepki gibi görünüyordu. Ama aslında bu taktikler, yolları kapatmak gibi taktikler de yeni taktikler değil. Stratejilerden tutun da savaş karşılarına kadar onlarca yıldır bu bir protesto yolu olarak kullanılıyor. Hatta geçen yıl, Hollandalı ve Alman çiftçiler, yeterli teşvik almadıkları için traktörleriyle yolları kapattılar ama hiçbir çiftçinin suratına da kimse yumruk atmadı,” deniyor. “Peki neden Son Nesil aktivistlerine karşı bu kadar insanlar öfkeli ya da bazı insanlar bu kadar öfkeli?” sorusuna karşı bir siyasetçiden bahsediliyor. Almanya’daki liberal parti Hür Demokrat Parti’den (FDP) Frank Schäffler, Avrupa Parlamentosu'nun sert sağcı tutumlarıyla tanınan bir üyesiymiş. Kendisini zamanında ‘iklim şüphecisi’ olarak tanımlamış. Şimdi de malum partisi aslında iktidarda. Özellikle kombileri ısı pompalarıyla değiştirecek yani doğalgazlı ev ısıtmasını elektrikli ısı pompalarına çevirecek olan bir dönüşüm var. Bu, Almanya'da çok tartışılan ve aşırı sağın çok tepkisini alan bir dönüşüm. Bu politikacılar, buna karşı başlıca engel durumundaymış ve her türlü regülasyon karşıtı taktikleri kullandılar deniyor yazıda. Hatta ısı pompasına geçiş kararını, ‘evlerinizi ısıtmanız yasaklanıyor’ şeklinde insanlara propagandasını da yapıyorlarmış. Türkiye'de de bunun benzerini aslında yavaş yavaş görmeye başladık. Türkiye'deki aşırı sağ gruplarında iklim kanununa karşı, ‘Sizin elinizden arabanızı alacaklar’, ‘Sizi evinize tıkayacaklar’ veya ‘Karbon karnesi verecekler’ gibi şeylerle insanları çelmeye çalıştıklarını biliyoruz özellikle.



Ö.M.: Bir konu ayrı bir önem taşıyor burada. Tam da buradan izninle konuşmanı bir keseyim. Yani bugün başladı; yaşları 11 ila 24 arasında değişen Portekizli iklim aktivistleri, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 32 Avrupa ülkesini iklim krizi karşısında yeterli adımları atmadıkları ve bunu yaparak insan haklarını, temel hakları ihlal etmekle suçluyorlar. Dava bugün İnsan Hakları Mahkemesi'nde başladı ve çok önemli. Tam da mesela Sandra Laville'in The Guardianda yakaladığı ilginç noktalar var. Şimdiye kadar dünyada görülen en büyük legal eylemde yani açılan en büyük davada Birleşik Krallığı'nın savunması The Guardian tarafından ele geçirilmiş. Çok ilginç. Tam da bu, senin sözünü ettiğin doğalgaz kombilerne karşı ısı bombaları meselesi. Buna Britanya hükumeti, söz vermişti, yapacağız demişti, Sunak hükumetinin vaatlerindendi. Son dakikada bir U dönüşü yaparak tamamen vazgeçti bunlardan ve 2030’a kadar yeni petrol ve dizel araçların satılmasına son verileceği gibi, 2035’e kadar da doğal gaz kombileri kaldırılıp tümüyle ısı pompaları konulacaktı. Bu karardan olduğu gibi vazgeçmiş mesela Britanya hükumeti.

Ü.Ş.: Almanya’da da bunun için çalışıyorlar şu anda.

Ö.M.: Aynen. Yani dolayısıyla çok önemli bir davadan bahsediyoruz. Crowdfunded da yani kitle fonlaması da yapıldı. Yani 122 bin dolar kadar, 100 bin sterlin kadar da para toplayıp avukatlık masraflarını, savunma masraflarını karşılamışlar bu gençlerin. Çok çarpıcı ve savunmacılar şöyle diyorlar, “Rishi Sunak’ın bu açıklaması sadece anlamsız ve ahlaksızca değil, aynı zamanda yasa dışı. Mahkum edeceğiz.” Umutlular yani.

Ü.Ş.: Bu su pompasına geçiş kısmının çok konuşuluyor olmasının bir nedeni de mesela kömürlü termik santrallerin kapatılmasına karşı da mücadele ediyor fosil yakıt endüstrisi ama termik santrallerin kapatılması aslında yurttaşları tek tek ilgilendirmiyor. Halbuki sizin evinizdeki kombinizin yerine belki şu anda ondan daha pahalı olan yani teşvik verilse bile kendi cebinizden harcayarak bir ısı pompası koyacak olmanız sizin doğrudan doğruya cebinizi de etkiliyor. Dolayısıyla iklim inkarcıları, bunu insanları tek tek iklim politikalarının karşısında konumlandırmak için bir fırsat olarak kullanıyorlar.

Frank Schäffler

Şimdi yazıda Frank Schäffler’den bahsedilmesinin temel nedeni şu; Schäffler basit bir şey değil, sadece politikacı değil. Kendisi, 2022’in başında protesto gösterileri düzenlenmeye başlandığında protestocuları ‘terörist’ olarak nitelendirmeye başlamış bir kişi ve ‘suç örgütü’ demiş bu Son Nesil için. Daha sonra Der Spiegel gibi muhafazakar yayın organları bu çerçeveyi yani politikacının çizdiği çerçeveyi tekrarlamaya başlamış ve 2023’ün Mayıs ayında da Alman polisi, suç işlemek amacıyla bağış toplayan bir suç örgütü olduğu gerekçesiyle baskınlara başlamış. Peki bu adam kim aslında? Asıl yazının ilginç tarafı burası ve burası çok uzun. Tamamını tabii okumam mümkün değil ama çok kısa özetlemeye çalışacağım. Demokrat Partili politikacı Frank Schäffler, aslında bir düşünce kuruluşu oluşturmuş bir kişi. Serbest piyasa politikalarını savunan ve 500’den fazla düşünce kuruluşundan oluşan, küresel bir ağ olan Atlas Network'e üye. Bu Atlas Network kim peki? Asıl ilginç olan, zaten yazının büyük kısmı da bu.

Atlas Network

Atlas Network, kendisini tüm bireyler için ekonomik ve kişisel özgürlük hakkını güvence altına almayı amaçlayan, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak tanımlıyor. Çeşitli küresel düşünce kuruluşlarının bir araya gelmesiyle oluşuyor ama aslında 500 tane kuruluştan oluşan bir ağa dönüşmeden önce Anthony Fisher adındaki bir İngiliz tarafından İngiltere'de kurulan, ekonomik enstitüsü diye bir yerden ibaretmiş ve Fisher’in kendisi de zengin bir madenci ailenin çocuğu olarak dünyaya geliyor. İkinci Dünya Savaşı'nda hava kuvvetlerinde görev yapıyor ve daha sonra, savaş sona erdikten sonraki ilk seçimde İşçi Partisi'nin iktidara gelmesi karşısında büyük bir dehşete kapılıyor ve bir dahaki sefere insanların -kendi anladığı anlamda- doğru yönde oy kullanmasını sağlamak için özellikle Avustralyalı ekonomist, neo-liberalizmin kurucusu Friedrich Hayek ile yaptığı sohbetlerden ilham alıyor. Hatta Fisher, 1950’lerin başında aday olmayı düşünüyor ama Hayek ona, “Siyasete girmeyi unut, bunun yerine entelektüel sınıfı hedef alan bir fikir savaşına gir,” diyor. Bunun üzerine Fisher, Institute of Economic Affairs (IEA) yani bu Ekonomik İşler Enstitüsü denen kuruluşu 1955’te kuruyor ve 1960’ların başında ilk büyük kurumsal bağışçısını da buluyor. Kim bu kurumsal bağışçı dersiniz? Tabii ki petrol şirketi Shell. Kısa süre sonra da BP yani İngilizlerin BP'si de destekçilerinden bir tanesi oluyor ve büyük paralar akmaya başlayınca etkisi giderek artıyor Fisher’ın kuruluşunun.

Margaret Thatcher ve Anthony Fisher aynı karede

Özellikle bunların yaptığı şey, daha çok ekonomi konusunda. Ekonomist olmayanlara yönelik yazılar yapılıp bunların kopyalarının okullara, üniversitelere dağıtılmaya başlandığından bahsediliyor. Yani amaç, bu aşırı sağ ideolojiyi ya da neoliberal ideolojiyi daha o yıllardan topluma yaymak. Ama bunların hedefi şu yani daha doğrusu taktikleri şu; sizin hedefiniz toplumun geneli değil, elitler olmalı. Özellikle bu, Friedrich Hayek’in fikriymiş. Yani üniversite hocalarından tutun da politikacılara ya da zenginlere kadar toplumdaki elitleri, seçkin grupları hedef alın şeklinde bir hedef belirleniyor ve bu giderek de büyüyor. Nihayet 1970’lerde Amerika'daki meşhur Koch kardeşlerin kurduğu bir kuruluşta gelip bir konuşma yapıyor. Buraları hızlı geçeyim, özellikle 1970’lerin sonlarından itibaren Margaret Thatcher’ı destekleyen kuruluşlarla falan birleşiyorlar ve demin kendisini andığımız Rupert Murdoch da 1976’da Avustralya'da Anthony Fisher’a benzer bir örgüt kurmasına yardımcı oluyor. İngiltere'ye döndüğü zaman Adam Smith Enstitüsü’nü, Amerika'da ise Manhattan Enstitüsü'nü ve meşhur olan National Center for Policy Analysis’i kuruyor. Özellikle de Margaret Thatcher’ın seçilmesini sağlayan çok önemli çalışmalar yapıyorlar. Daha sonraları ünlü serbest piyasa ekonomisti Milton Friedman, Margaret Thatcher tarafından yürüten İngiliz politikasındaki U dönüşü başka herkesten daha fazla Fisher’a borçludur demiş. Yani iktidara getiren şeylerin arasında Fisher’ın olduğu söyleniyor. Fisher, Friedrich Hayek’ten kendisini özellikle finansman sağlanabilecek kuruluşlarla, şirketlerle tanıştırmasını istiyor. 1981’de de Atlas Network'ü yani bugün sözünü ettiğimiz 500’den fazla kuruluşun üyesi olduğu ağı kuruyor. Kato Enstitüsü, Heartland Enstitüsü, The Heritage Foundation gibi ismini çok yakından bildiğimiz Amerika'daki muhafazakar, neoliberal, siyaseti şekillendiren güçler buna üye olmaya başlıyor. Yani şu anda Amerika'da 189, Avrupa'da ise 135 üyesi var ve en büyük para kaynakları ExxonMobil Vakfı yani meşhur, dünyanın en büyük petrol şirketi vakfı. Daha sonra Latin Amerika'ya doğru yayılıyor. Venezuela’da Hugo Chávez’in devrilmesine yönelik şeyleri finanse ediyorlar. Bu şekilde devam ediyor.

Atlas Network'ün son hedeflerinden bir tanesi de iklim krizi. ‘Yeşil ejderhaya direnmek’ diyorlarmış buna. Yani çevrecilerin kıyamet karamsarlığının aksine dünya iyiye gidiyor diye ‘Yeşil Ejderhaya Direnmek’ adlı bir belgesel çekiyorlar. Çok uzun bir hikaye gerçekten. Özellikle bu Yokoluş İsyanı’nın Londra'da başlattığı eylemleri terörist eylemler olarak, yıkıcı protesto olarak etiketleyerek onları kriminalize etmeye çalışıyorlar. Amerika'daki Dakota Access boru hattına yönelik şeylere karşı kampanya yapıyorlar. Yani nerede iklimle ilgili önemli bir kampanya olsa karşısına Atlas Network ve onun kuruluşları çıkıyor.

Ö.M.: Amerika’daki bir doğal parkı korumak isteyen bir genci öldürdüler. Polis, bir sürü defa ateş ederek öldürdü. Hakbuki genç, silahsızdı ve orada oturan bir gençti. Yani The Pollution Paradox dedikleri yani ‘kirlenme paradoksu’, en kirli endüstrilerin politikaya en büyük yatırımları yapmaları çok net.

Naomi Seibt

Ü.Ş.: Şunu da söyleyeyim, bitireyim, çok pardon. Yani Greta Thunberg’e, Fridays for Future yani Gelecek için Cumalar’a karşı olan, özellikle Twitter üzerinden yapılan saldırıların da yine Atlas Network’e dahil olan kuruluşlar tarafından başlatıldığı söyleniyor. Hatta belki hatırlarsınız, YouTube'da Naomi Seibt diye genç bir kadın ‘anti-Greta’ olarak bir ara çok popüler olmuştu. Yani Greta’nın söylediklerinin tersini söyleyen, aşırı liberal görüşleri savunan bir kadını popüler yapmaya çalışmışlardı. Onu da yine Atlas Network organize ediyor. Yani resmen işe alıyor gibi bir şey.

Ö.M.: Evet, Naomi Klein’ın Doppelganger adlı yeni kitabında da böyle şeyler anlatılıyor.

Ü.Ş.: Müthiş bir yazı. Ben bu yazının tamamını herkese öneririm. Şunu gösteriyor aslında bize, öyle bağlayayım. Yani son yıllarda etrafta iklim değişikliğiyle ilgili şüphelerden bahseden, Greta'ya karşı ‘ya pek de sevmiyorum o kızı’ falan diyen ya da iklim protestocularını, aktivistlerini bu işleri aşırı abartmakla suçlayan çok insan gördüm ben. Mesela bu sanat eserlerine yönelik olarak ‘sahte saldırılar aslında onlar’ diyen çok laf duydum. Aslında bütün bunların arka planında petrol şirketleri tarafından finanse edilen aşırı sağcı düşünce örgütlerinin olduğunu çok net gösteren ve tabii iyi niyetli insanların da bu propagandaya belki de alet olduklarını gösteren müthiş bir yazı; ‘İklim protestocularını karalayan ‘karanlık küresel ağ’ ile tanışın’. Yeşil Gazete'de 13 Eylül'de yayınlanmış bir yazı ve bunu herkese tavsiye ederim.



Ö.M.: Evet, aynen öyle. Ben de ufacık ekleyeyim. Yakından tanıdığınız aktivistlerden Selin Girit'in de BBC World Service’de yazdığı bir haber var ve sabahleyin de konuştuk; İklim değişikliği konusunda Portekizli gençlerin Türkiye'de dahil olmak üzere 32 ülkeye dava açtıkları haberi. Son derece ilginç bir gelişme aslında bu da.

Ü.Ş.: Bakalım Türkiye ne diyecek, nasıl bir savunma yapacak?

Ö.M.: Büyük ölçüde merak ettiğimiz şeylerden biri bu. Fakat çok önemli yani 11 ile 24 yaş arasında değişen Portekizli altı genç ve çocuk, davacı özellikle şunu söylüyor; acil önlem alınmaması halinde sağlıklarına ve refahlarına zarar verecek aşırı sıcaklıklarla karşı karşıya kalacaklar. “Hükumetlerin bunu durdurmak için çok daha fazlasını yapma yetkisinin sahip olduğunu biliyoruz. Ancak onlar harekete geçmemeyi, tersini seçiyor,” diyorlar ki gerçekten haberlerde, The Guardian'da da, Selin Girit'in BBC'deki haberinde de görüyoruz ki hükumetler savunmalarında aldatmaca yoluna başvuracaklarmış ve hükumetlerin yüzlerce avukattan oluşan 32 hukuk ekibiyle de karşı karşıya kalacaklarını da söylüyorlar. Crowdfunded da yani kitle fonlaması da yapmışlar. Kararın dokuz ila 18 ay içinde çıkması beklenirken, “Bu davayı kazanmak umudun olduğu anlamına gelecek,” de diyorlar. “Bu, insanların bizi gerçekten dinlediği ve bizim kadar endişeli oldukları anlamına gelecek. Hükumetler bu konuda bir şeyler yapmak zorunda kalacaklar. Bu her bakımdan harika olurdu. Endişelerimiz için, geleceğimiz için. Devamında da pek çok şey gelebilir,” diyor gençler ve onun için de bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ndeki davayı dikkatle takip etmemiz lazım.

Ü.Ş.: Evet, o zaman bitirirken son haber olarak Antartika'daki büyük sıcak dalgasından bahsedelim. Antartika'nın doğu kıyısında özellikle sıcaklıklar 2022 Mart'ındaki normal sıcaklıkların 39 derece üstüne çıkmış. Sonbahara geçiş olan aylardan Mart’ta, -54 civarında olan sıcaklıkların-10 dereceye kadar yükseldiği söyleniyor. Bu geçen seneydi ve bir de bunun yanında bu sene Antartika'daki deniz buzunun tarihteki en düşük seviyeye indiği kesinleşti. Neden şu anda kesinleşti? Çünkü aslında Eylül ortasında buradaki deniz buzunun en geniş olduğu gün geçildi ve en geniş olduğu gün de uzun dönemli ortalamadan 1,75 milyon kilometrekare daha az buz olduğu; 1986’da bugüne kadar ki rekor düzeydeki en düşük seviye olarak görülenden de bir milyon kilometrekare daha az buz olduğu saptanmış.

Ö.M.: Bunun korkunç sonuçları olacak.

Ü.Ş.: Bunun hem deniz suyunun sıcaklıklarının hem de hava sıcaklıklarının artmasına bağlı olduğu söyleniyor. Tabii buz olmadığı için Albedo etkisiyle oradaki canların mesela imparator penguenlerin yavrularının kitleler halinde ölmesi gibi sonuçları olacak. Bu da bugünün son haberi olsun. Dünkü The Guardian'dan okuduk bunu da. Programı bugün de kapatalım ve gelecek hafta görüşmek üzere diyelim. Hoşça kalın.

Ö.M.: Hoşça kalın.