“Son sözü her yerde direnenler söyler”

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'de savaş karşıtı, ekoloji aktivisti Bahadır Altan’la 10. gününde Akbelen direnişini konuştuk.

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.) 

Ömer Madra: Savaş karşıtı ve ekoloji aktivisti Bahadır Altan konuğumuz. Akbelen'de neler olup bittiği ve direnişin nasıl gelişmekte olduğu konusunda bizi aydınlatacak. Bugün bir jandarma baskını yok, öyle değil mi?

Bahadır Altan: Yani artık baskın değil ama abluka şeklinde… Bizi ormana sokmamak üzere kurulan barikatlar akşam güçlendirildi. Daha yüksek metal barikatlar var. Onun ardında yine özellikle iş makinalarının çalıştığı bölgeye buradaki direnişçilerin girişini engelleyecek bir abluka söz konusu. Girişte çıkışta her zamanki gibi kimlik kontrolü, dedektörle arama gibi şeyler var. Yeni bir şey yok. İş makinaları devasa kepçeler çalışıyor ve tomruklar toplandıktan sonra yapılacak traşlama ve kazıma işlemi fiilen başladı.

Ne yazık ki direnişçilerin fiziki olarak makinaları durdurma, onlara ulaşma imkânı yok. İki tane jandarma aracı nöbet alanının hemen iki tarafında yer alarak iletişimi kesiyor. İletişim özgürlüğümüzü de engelleniyor. Yani ambulansı bile arama olanağımız yok. O yüzden ben şimdi 5 kilometre Milas'a doğru gelip aracın içinden katılıyorum yayına. Orada internet ve telefon irtibatımız yok. Oradakilerin yakınlarından haber alma imkânı da ne yazık ki yok. Dün milletvekilleri ve avukatlar söylemesine rağmen ”bomba sinyallerini kesiyoruz” gerekçesi sundular. Asıl bombayı kendileri patlattılar. Ateş yakma yasağı var. Semaver yakıyor jandarma… Ormanın kıyısında, içeriye giren köylülere kanununa göre ceza yazmışlardı. Ama içeride katliam yapıyor. Bu suç değil. Vali Orhan Kavlı'nın talimatı bu yönde. Dün bir jandarmaya avukatlar bir uyarı yapmıştı. “Bu anayasaya aykırı emirleri uygulamayın, yazılı emir isteyin” demişti haklı olarak. Ama büyük bir birlik var. Mavi bereli komandolar var burada. Akşam bir bölük gidiyor. diğeri geliyor. Barikatlar, yüzler de sürekli değişiyor.

Ö.M.: Bir yandan tüyler ürpertici şeyler oluyor. Ülke hukukunun, anayasal hukukunun bazı maddeleri çiğnenirken uluslararası hukuka aykırı durumlar da oluyor. Bianet’te yer alan habere göre Çanakkale'de vali olan Orhan Tavlı'nın şimdi Muğla Valisi olduğunu görüyoruz. Yani alana sinyal bozucu yerleştirmelerinin sorumlusu, 350  bin ağacın kesilmesi sırasında Çanakkale’de vali olan kişinin şimdi de Muğla Valisi olması. Yanlış anlamadım değil mi? 

B.A.: Evet, dolayısıyla dün burada halk “Limak'ın Valisi Orhan Tavlı” diye slogan attı. Dün bir basın açıklaması yaptık. Bu konuda uzmanlaşmış bir vali var. Bunun hakkında suç duyurusu yapıldı. Hukuken soruşturma açılması ve Yargıtay'ın ilgili dairesinin bakması, görevden alınmasına dair taleplerde de bulundu hukukçularımız. Köylü de bunun farkında. Dolayısıyla “Limak'ın Valisi” diye anılacak bundan sonra. Belki Alamons ve Limak demek daha doğru olur.

Jandarma uyarılarımız üzerine yazılı emir alıyor. Jandarma bu emri uyguluyor. İş makinalarının, Limak'ın özel güvenliği gibi çalışıyor burada kolluk kuvveti. Jandarma, polis… İnanılmaz bir güç var. Sabah burada 20-30 kişiydik ama dışarıda bir askeri yığınak var. Sanırsınız ki binleri çevrelemeye çalışıyorlar. O yüzden burada çoğalmak önemli. Biz hafta sonu için

Muğla bölgesindeki sivil toplum kuruluşlarını ve başta CHP'li belediyeleri Akbelen'e bir yürüyüş düzenlemeye çağırıyoruz. Kaz Dağları'nda da çok büyük bir miting yapılmıştı. Ve çok etkili olmuştu. Burada da böyle bir ihtiyaç var. Sadece Akbelen değil, üç tane termik santral var. Aynı zamanda bir çimento fabrikası inşaatı söz konusu. Deştin köylüleri de Akbelen'in yanındalar. Her gün gelip gidiyorlar buraya. Onların da dün duruşması vardı, haber alamadık. Orada da yürütmenin durdurulması kararı var. 1997 yılında Muğla mahkemelerinin bu üç santralin kamu zararına olduğu gerekçesiyle kapatma kararı vermesi rağmen Bakanlar Kurulu kararıyla çalıştığı biliniyor. Bunun için de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurular yapıldı ve dosya kabul edildi. 

Yasa dışı gayri meşru bir şey söz konusu. Yani Muğla'da sadece Akbelen'in katledilmesinin ötesinde, 200 bine yaklaşan erken ölümün sorumlusu kömürle çalışan bu termik santraller. Yerinden edilen köylülerin yaşamları ellerinden alındığı gibi bölge baca gazları nedeniyle kanser vakalarıyla karşı karşıya. Aslında herkes buna çok tepkili. Yoldan geçerken de görülecek bir katliam var. Ama bunu göstermemiz lazım!

Muğla bölgesindeki benzeri sorunlarla karşılaşan herkesin bu konuda kendi örgütlerine, başta CHP olmak üzere sivil toplum kuruluşlarına baskı yaparak böyle bir yürüyüşü gerçekleştirmelerini talep ediyoruz. En yakınınızda Çamköy var, Akbelen arası iki iki buçuk kilometre… Kalabalık bir grupla iki kilometrelik bir yürüyüş bile burada sesimizi duyurmaya katkı sunar. Bu organize edilebilir diye düşünüyoruz.

Özdeş Özbay: İlk hafta mobilizasyon vardı. Kadıköy'den, başka yerlerden otobüsler kaldırılıyordu. Şu anda eskisi kadar çok aktivist alanda değil, bunu anlıyorum. Öncelikle bu mobilizasyonun ayakta tutulması gerektiğinden bahsediyorsun. 

Bir de bu ağaç kesimlerinin bittiği söylendi valilik tarafından. Şimdi daha çok traşlama yapılıyormuş. Bundan sonrası için “her şey bitti” demek mi lazım? Açık maden olacak. Hatta valilik “Merak etmeyin. Yeniden ağaçlandırılacak”  diyor. 

B.A.: Limak da böyle açıklama yaptı. “Her ağacın yerine iki ağaç dikeceğiz” dedi. Aşağıya doğru on, on yedi kilometrelik bir vadi… Dikilen tek ağaç yok ve bir cehennem haline gelmiş burası. Ot bile bitmiyor doğal olarak. Valinin yaptığı tam bir dezenformasyon. Yani yerini açmış, gitmiş. O zaman niye kestin ormandaki ağacı? 

Ö.Ö.: “Madeni aldıktan sonra toprağı tekrar geri koyacağız. Üzerine de iki kat ağaç dikeceğiz” diye bir açıklama yapıyorlar. 

B.A.: Yani başka bir yerlere ağaç dikiyor galiba Limak. Belki de kendi istedikleri yerlere zeytinlikler yapıyorlar. Ama burada böyle bir şey söz konusu değil. Her şey bitmedi. Kesimden sonra tomrukları bir an önce paraya dönüştürme telaşı var. Ama tabii bu tomrukları taşıyabilmek için kamyonların gireceği yollar açılırken tıraşlama da fiilen başlıyor. Kesime engel olamadık ama traşlamaya engel olacağız.  Bitki örtüsünü kazıyacaklar iş makineleriyle... Şimdi açtıkları yollarda bunu fiilen yapıyorlar. 

Ö.Ö.:  Uzmanlar şunu hatırlatıyorlardı: Az evvel senin bahsettiğin gibi, o toprağın kazınmasına engel olabilirsek, zaman alır ama orman kendisini yenileyebilir. Ağaç kesimi, uzun vadede toparlanabilir bir durumdadır. Ama orayı kazıyıp bir de maden açıldı mı geri dönüşü yok artık. 

B.A.: Kesinlikle yok. Her şey bitmedi kuşkusuz. İkinci aşamaya, kesime engel olamadık. Tıraşlamayı engellemek için oradayız. Traşlamaya diyelim ki engel olamadık. Madenin işletilmesine engel olabilmek için oradayız. Köylüler küçük fidanlara bebek diyor. O ağaçlar kesilirken ve bebek dedikleri fidanları kırılırken emin olun kadınların göz gözyaşlarını gördük. Ve gerçekten çocukları gibi bağlandırmışlar ağaca. Çünkü dört yıldır süren bir mücadele var, iki yıldır nöbet tutuluyor burada. Böyle bir ilişkisi var bu yöre insanının ağaçlarla, çamlarla. Hüngür hüngür ağlıyorlar. Son sözü her yerde direnenler söyler.

Kamuoyunu dikkatini buraya yöneltmesini sağlamaya çalışıyoruz. Gün içinde çok yaratıcı, güzel eylemler yapıyoruz gençlerle birlikte. Gün içinde çoğalıyoruz ama benim dediğim yürüyüş bunun dışında. Hafta sonu için yöre halkının Akbelen'e desteğini, bu direnişe destek olduğunu gösteren büyük bir yürüyüş. Bunu organize edebilir CHP'li belediyeler. Başta Bodrum, çünkü su havzası burası. Bu yok olacak. Bodrum yok olacak aslında. Limak'ın tek oteli yok Bodrum'da. Bütün yatırımları Antalya'da ve umurunda değil. Aslında oradaki otel sahipleri bile

Bodrum'u, Bodrum'daki turizmi baltalayan bu kesime tepki göstermeli. Bunları durduracak tek şey ulusal ve uluslararası kamuoyu baskısı.Limak'ın anladığı tek dil de para… Para kaybına yol açacak rezervasyon iptalleri, Barselona’da stat inşaatının iptali gibi adımlar atılmalı. Limak'ın para kaybına sebep olabilecek bir şeyler olsa… Onun anladığı tek dil bu çünkü. 

“O ağaç direnişin simgesi gibi gökyüzüne yükseliyor”

Hemen hemen tamamı kesildi ama arada satmayan, direnen köylülerin tarlaları var. Bu aralarda adalar oluştu böyle. Çünkü köylüyü daha önce kaymakamlar eliyle kandırarak sattırmışlar. Kaymakamlar “biz istimlak edersek daha az para veririz, aman satın” diye köylüyü resmen kandırmış. Limak kandırarak satın almış köylünün arazisini. Satmayıp direnen köylülerin tarlaları burada vaha gibi. Müdahale edemiyorlar, oraya giremiyorlar. Tek tek ağaçlar var. Bir tane ağaç orada yaşamış çünkü bu satılmayan tarlanın köşesinde. Orada adeta direnişin simgesi gibi gökyüzüne yükseliyor. Ama biz de umutluyuz. Bitmiş değil. Akşamları cırcır böceklerinin sesleri devam ediyor. 

Ö.M.: Biraz önce sözünü ettiğiniz gibi muazzam sayıda ölüme ve kasabaların, köylerin ortadan kalkmasına yol açmış büyük bir felaket var ortada. Yani topraksızlaşma, seller ve yangınlar da devam edecek şüphesiz ki. Akbelen'deki ormanın o çevresindeki bütün köylerde 500 bine yakın insanın susuz kalacağı da söyleniyor.

B.A.: Zeytin meselesi de var. Coğrafi işareti olan tek zeytin, Milas’ın yani Muğla yöresinin zeytini. O kadar önemli ki! Türkiye'nin elektriğe ihtiyacı var gibi bir yalan o kadar bariz ki… Bu zeytini ne olacak? Limak'a verilen devlet teşvikleri birazcık bu zeytinin dünyaya tanıtılması, açılması, satılması açısından harcansa keşke. Buranın o kadar değerli, kıymetli zeytinlikleri var ki… Mesela zeytinlikleri kesmemişler ama eğer madene dönüştürülürse zeytinliğin yaşama şansı yok. Etrafı kül deposu olunca zeytin ağaçları da ölecek. Çünkü o kül tozları yaprakları kapatacak, ağaçları oksijensiz bırakacak.

Zaten su havzası, yer altı suları tümüyle değişecek. Bodrum büyük bir sıkıntı yaşayacak uzun vadede. Bu çok çok önemli. Durdurmanın bir tek yolu var. Buraya gelebilenler desteğe gelmeli. Büyük konfederasyonlardan bunu talep ediyoruz. Buraya gelişi programlama ve organize etme sorumluluğunu üstlenmelerini istiyoruz. Bir gün çok kalabalık oluyoruz. Ama ertesi gün daha düşük olabiliyor. Gündüz burada çoğalıyoruz ama gece daha az kişi kalıyor. Bir hafta sonu desteği kamuoyuna gösteren bir miting yapılsa çok daha iyi olacak. “Ya Akbelen'e ya Akbelen için eyleme” dediğimiz şey bu. Herkesin yerinde yapabileceği bir şeyler de var. Limak'ın otelleri, Limak'ın bütün yatırımları önünde yapılacak protestolar, yaratıcı eylemlerle kamuoyu oluşmasına yardımcı olabilirler. 

Sadece Akbelen değil. Cudi’de yaktıkları ormanlar burada kesilerek paraya dönüştürülüyor. Burada söylenen bir slogan var: “Cudi’den Akbelen'e, ağaçlar kardeştir” ve “Ağaçların kardeşliği kazanacak” diye yazdığımız sloganlar var. Ayrı düşünmüyoruz gerçekten. Köylüler de öyle... Hatta bazı forumlarda dile getirildi. Biz daha önce Şırnak'ın ormanlarının tomruklarla taşınıp yağmalanmasına, talanına yeterince ses çıkarabilseydik. şimdi daha haklı, daha güçlü olacaktık. Akbelen'de böyle bir adım. 

Büyük bir saldırı var. Yani hiçbir işgal ordusu bile işgal ettiği topraklarda böyle büyük bir yapmamıştır. Bunu jandarmanın yüzüne yüzüne söylüyor burada halk. Çünkü onlar da utanıyor. Özellikle askerlik döneminde olanlar… Uzmanlar belki öyle değil. Dün bir eylem yaptık örneğin:

İnsan zinciri oluşturup ablukaya alan jandarmanın gözlerine baktı sadece insanlar. Ve bağırdık: “Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız. Ya siz?” diye. Etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü ben baktığım jandarmaların gözüme bakamadığını biliyorum. Bu iktidarın militanı gibi davrananlar da var ama herkes bu katliamın farkında ve içinde biraz da olsa acıyı hissediyor. 

Ö.M.: Kısa Dalga’dan Mehveş Evin, Limak'ın patronu Ebru Özdemir’in Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu'ndan da UNDP'den de destek aldığını söylüyor. Bu da işin uluslararası boyutunda da çok acayip şeyler olduğunu gösteriyor. Ebru Hanım, Türkiye'nin kızlarıyla yetinmemiş. Kuveyt ve Senegal'de de mühendislik alanında genç kadınların yetişmesi için Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'ndan destek almış. 

Şunu sormak istiyorum. Bunca kayba, erken ölüme, erken doğuma, yıkıma, susuzluğa, açlığa, her şeye yol açan bir durum karşısında muhalefet partilerinden ciddi bir ses geliyor mu sizce? Ya da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu önemli konuda bu sesinin çıkmaması enteresan değil mi? Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin toplanması talebi vardı ama bu gerçekleşmedi anladığım kadarıyla. Cumhurbaşkanı’ndan da herhangi bir ses çıktığını duymadık. Sizce neler olacak?

B.A.: Bu meclisi olağanüstü toplantıya çağırma konusu akşam duyulduğunu da heyecanla karşıladık. Ben “bir umut var” diyebiliyordum. Sizden aldım şimdi gerçekleşmediğine dair haberi. Ama bu çağrı çok önemli. Meclisin gündemine gelmesi bizi çok sevindirmişti. Şöyle bir farkı vurgulayayım: Mesela basında Kılıçdaroğlu’nun protesto edildiği yansıdı. Öyle değil. Kılıçdaroğlu'nun madeni görmeden gitmesi halk tarafından engellendi. Kimse Kılıçdaroğlu'nu bu anlamda protesto etmedi. Şunu söyledik: ”Lütfen madeni gidin, görün. Çünkü görmeden anlamak mümkün değil” Yani bu vahşeti hani biz anlatıyoruz ama görünce herkes “gerçekten bu kadar olduğunun farkında değildim” diyor. Kılıçdaroğlu'nun tanık olmasını istiyordu halk. Dolayısıyla adeta kaçışına engel oldu. Yani artık “yanınızdayız” laflarına karnımız tok. Dolayısıyla “Arabaya değil, barikata!” diye slogan attı orada herkes. O zaman barikatı aşıp arkasındaki vahşeti gördü. Ve CHP’nin tutumu çok değişti bu olaydan sonra. Vekiller her gün gelip gidiyor. Özellikle kadın vekiller... Çünkü direnişin ana unsuru kadınlar zaten. 

CHP’ye karşı “iktidarı sizin yüzünüzden kaybettik” diyen bir anlayış vardı. Biz ertesi gün, direnişin hemen ardından “mücadele etmezseniz zaman iktidar olamazsınız” diye ifade ettik. Evet, aslında muhalefet tutumunu değiştirmeli. Muhalif bütün partilerin birlikte meclisi harekete geçirmesi ve buraya desteğe koşmaları çok kıymetli. CHP'li belediyeler destek veriyorlar şimdi. Ama bir çelişki var. Milas Belediyesi, Muğla Belediyesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nden bile destek var. Buraya hepsinin gelmesinde yarar var. Ama tutumu şu olmalı: Yani gelip, ziyaret edip gitmek değil. Bir şey yapmalı. Bulundukları yerde bir şey yapsınlar. Limak'la geçmişte işbirliği yapanlar pişmanlıklarını bildirsinler. Limak'ın yatırımlarına yönelik kendileri de protestolara katılsınlar. Herkesin yapacağı bir şey var. Özellikle Muğla yöresi buraya akmalı. İstanbul'da, İzmir'de, Ankara'da da yapılacak çok şey var. Gençliğin yaratıcılığıyla çok da güzel şeyler çıkıyor.

Ö.M.: Uluslararası basında da yer almaya başladı Akbelen meselesi. Direnişçilerden çevre mühendisi Deniz Gümüşel'in bir sözü var: “Türkiye'nin bütün illerinde ekolojik yıkıma karşı yerel bir direnişin olduğunu ve bunun güçlenerek devam ettiğini görüyoruz.” Sizin de söylediklerinizle tamamlanıyor.

B.A.: Milas Adliyesi, Deniz Gümüşel'e yönelik “Milas sınırlarına girmeme cezası” gibi bir hukuki garabete de imza attı.  Bu da yargının da durumunu gözler önüne seren bir durum. Biz kendi başımızdayız. Kendi göbeğimizi kendimiz kesmek durumundayız.