Ömer Madra ve Özdeş Özbay Açık Gazete'de Ukrayna ve Rusya arasında çıkan savaşın ikinci gününde bölgeden ve dünyadan savaşla ilgili gelişmeleri aktardı.
(25 Şubat 2022 tarihinde Açık Gazete programında yayınlanmıştır.)
(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)
Ömer Madra: Merhaba herkes, Açık Radyo burası, 95.0, acikradyo.com.tr ve Açık Gazete programı başladı. Bendeniz Ömer Madra, Özdeş Özbay, ve Feryal Kabil'den oluşan ekiple birliktesiniz.
Özdeş Özbay: Günaydın.
Ferya Kabil: Günaydın.
ÖÖ: Herkese “günaydın” derken “Bütün bu çiçekler nereye gitti?” şarkısını, “Where have all the flowers gone?” Pete Seeger’ın, uzun yıllar, on yıllar geçse de asla unutulmayacak, barış ve özgürlük şarkısı, onu çalarak başladık. “Çiçekler nereye gitti? Zaman geçiyor üzerinden. Çok zaman oldu. Kızların hepsi onları topladılar. Peki ne zaman öğreneceksin? Ne zaman öğreneceksin? Genç kızlar hepsi gitti. Genç adamlar, hepsi üniforma içinde asker onlar ve her biri mezara gitti. Mezara gitti ve her mezarda çiçeklerle kaplılar. Genç kızlar hepsi o mezardaki çiçekleri topladı. Peki çiçekler nereye gitti? Ne zaman öğreneceksin?” diye giden bir şarkı çaldık. Bir kez daha çalalım dedik tabii ve savaş devam ediyor, korkunç şeyler oluyor, ondan birazdan bahsedeceğiz ama aynı zamanda görülmemiş barış gösterileri de oluyor Moskova'da. Özellikle binlerce kişi -bu da tarihte pek görülmemiş bir şey- Kızıl Meydanı'nın orada insanların sokağa çıkıp barış istediği, son derece cesur insanların barış istediklerini görüyoruz. Bu da az buz bir şey değil. Yeni, şaşırtıcı bir şey yani.
ÖÖ: Ve 40’tan fazla şehirde eylemlerin olduğu ve binin üzerinde gözaltı olduğu söyleniyor.
ÖM: Evet, aynen. Onların üzerinde duracağız ama bu hakikaten benzersiz bir durum. Yani Putin büyük bir şeyle, bütün uluslararası hukuk kurallarını yerle bir ederek saldırıyor Ukrayna'ya, fakat insanlar dört bir taraftan da karşı çıkıyorlar. Tam Kızıl Meydanı'nın orada, bin metreden daha kısa bir mesafede, Alexander Vindman diye birisi yazmış mesela, en önemli gösterilerden biri var. Kremlin'in, yani hükümet yönetiminin meydanında, bu insanlar muazzam riskleri göze alarak gidiyorlar, kendi kişisel her şeylerini, hayatlarını, özgürlüklerini tehlikeye atıyorlar. Bunlardan bahsedeceğiz ama önce kısaca tarihte bugüne bakalım.
ÖÖ: 1941 yılında bugün, Hollandalı işçiler, Nazilerin Yahudi katliamlarına karşı genel greve gitmişler. Nazilerin Hollanda işgali ve Amsterdam'da Yahudi mahallesinde gerçekleştirdikleri şiddet eylemleri üzerine, Hollandalı işçiler arasında huzursuzluk baş gösteriyor. Naziler tarafından yasadışı ilan edilen, Hollanda Komünist Partisi tüm şehirde grev yapılması için çağrı metni dağıtmaya başlıyor. Greve ilk başlayanlar şehrin tramvay işçileri olmuş ve onları De Bijenkorf gibi bazı fabrikalar ve okullar takip ediyor. Naziler greve karşı önlem almaya çalıştılarsa da grev hızla Zaanstad, Kennemerland ve Utrecht şehirlerine yayılmış. 25 Şubat'ta başlayan grev ertesi gün büyük ölçüde bastırılıyor, ancak yine de Nazilere karşı Yahudiler için Yahudi olmayanlar tarafından yapılan ilk grev olarak savaş döneminde tarihe geçiyor.
ÖM: Evet, 81 yıl önce muazzam bir cesaret örneği de orada.
ÖÖ: Kesinlikle, beterin beteri var, hatta Putin'den bile beter koşullarda yani.
ÖM: Evet.
ÖÖ: Nazi işgali altında.
ÖM: Ve Yahudi olmayanların Yahudiler için yaptıkları grev olması da olağanüstü bir cesaret örneği tabii. 1986’da bugünse Filipinler'de Amerika Birleşik Devletleri destekli antikomünist diktatör Ferdinand Marcos, halk iktidarı devrimi için düzenlenen kitlesel protestolarla devrilmiş ve ülkeyi de terk etmeye zorlanmıştı. 20 yıl kanlı bir iktidarın sadece son 10 yılında en az 3257 kişinin öldürülmesinden, öyle sayılmış, ayrıca 35,000’den fazla insana işkence yapılmasından ve on binlerce kişinin tutuklanmasından sorumlu olan korkunç bir diktatörlük devrildikten sonra Marcos ve ailesi Hawaii'ye kaçıyor ve hakkında daha sonra elde edilen kanıtlar iktidarı döneminde sayısız yolsuzlukla Filipinler ekonomisine kişisel hesapları dolayısıyla milyarlarca dolarlık zarar verdiklerini ortaya koymuştu.
ÖÖ: 2005 yılında bugün ise Aynur Doğan'ın kalan müzikten çıkan “Keçe Kurdan (Kürt kızı)” başlıklı albümü Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nce yasaklanarak toplatılmış. Şarkıda Kürt kızlarının dağlara savaşmaya davet edildiği gerekçe gösterilmiş.
ÖM: Tamamen yalan bir şey yani.
ÖÖ: Evet.
Rusya'da kırktan fazla şehirde savaş karşıtı protestolar düzenlendi
ÖM: O da oluyor. Evet, şimdi hemen savaş durumuna geçelim. Yani dünya tarihindeki en tehlikeli anlardan birini yaşamaktayız. Rusya muazzam bir saldırı gerçekleştirdi, hem de dünyanın en tuhaf şeyi de barış ve güvenliği korumakla görevli olan Birleşmiş Milletler toplantısının ortalık yerinde. 41,5 milyon nüfuslu ve yaklaşık altı yüz beş bin kilometre karelik Ukrayna'ya çok uzun vadeli sonuçları olacak bir saldırı düzenledi. Ülkeyi işgal etti, istila etti ve sayısız yerden girdi. Bunu dünden beri konuşmaya devam ediyoruz, hazmetmeye. Hazmedilmesi imkansız bir şey aslında. Dünyanın en sürreel, yani gerçeküstü şeylerinden biri oldu Birleşmiş Milletler'in Genel Kurul salonunda, Güvenlik Konseyi toplantısında. O sırada önlenmesi konuşulurken bir savaş haberi geldi. İnanılmaz şeyler oldu yani, durdurulmasını da imkansız kıldılar. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres konuştu, daha konuşma yaparken Putin'in saldırısı belli değildi ama ondan sonra birden bire sesleniverdi. Hiç beklenmedik bir şekilde Guterres, Birleşmiş Milletler Sekreter Genel Sekreterin’den ilk defa duyuyoruz, böyle bir şey görüyoruz, “Bir operasyon gerçekleşiyorsa bir tek şey var söyleyeceğim bütün kalbimin derinliklerinden” dedi, “Başkan Putin, durdurun. Durdurun. Ukrayna'ya saldıran askerlerinizi geri çekin. Barışa bir şans verin. Çok sayıda insan öldü.” dedi ama bu önlenemedi maalesef ve devam edildi. Hatta Ukrayna’nın temsilcisi, konferansı yöneten Nebenzya adlı Rus temsilciye “Lavrova, patronuna söyle durdursun.” dedi, ama “Bu saatte onu uyandıramam.” gibi bir cevapla, gerçekten gerçeküstü olan şeyler yaşandı. Daha da gerçeküstü olan, kendini savunma, meşru müdafaa maddesine dayandırılması. Birleşmiş Milletler Antlaşması'nın 51. maddesine dayanarak “Saldırıya uğraması halinde bir ülkenin tek başına ya da müttefikleriyle hareket edip savaş edebilir.” diyen tek hükmüne dayandı ve Ukrayna tarafından hiçbir saldırı ve provokasyon olmadığı halde Rus askerleri girdi ve yakıp yıktı ve devam ediyorlar. Böyle bir tuhaflıkla karşı karşıyayız ama Rusya'da da birçok yerde cesur insanların sokağa çıkmakta olduklarını görüyoruz hatta Kızıl Meydan'ın ta kendisine çıktığını, Puşkin Meydanı’na mesela, bin metreden daha az bir mesafede Kremlin'e, bütün yönetimine… Yani Rusya'da çok önemli protesto gösteriliri var; binden fazla insan orada, tam sayısını bilmiyorum ama Alexander Vindman'ın yazdığı bir şey var, “Bu riskleri biliyorlar, rejime karşı çıkmanın maliyetini biliyorlar, kendilerine neye mal olabileceğini; gene de her şeyi göze alarak meydana çıkmış durumdalar.” diyor. Bunun kısacık bir video sesi var. Onu dinleyebiliriz belki.
“Hayır” diye bağırıyorlar. Yekaterinburg şehrinde de olmuş gördüğüm kadarıyla.
ÖÖ: 40’tan fazla kentte gerçekleşiyor aslında bu eylemler. Eylül ayında en son seçimler yapılmıştı Rusya'da hatırlayacağımız üzere, gene Vladimir Putin birinci gelmişti, kazanmıştı onun partisi. Birinci gelmişti ama özellikle Komünist Partisi ilginç bir şekilde ülkedeki çeşitli toplumsal güçlerle birtakım ittifaklar yapıp kendi geleneğinden gelmeyen, daha aktivist adayları aday göstermişti birçok yerden ve yüksek oylar almış, beklenenin üzerinde bir oy almıştı. Rus muhalif Navalni, hatırlanacağı üzere o da zehirlenmişti, Rusya tarafından yapıldığı söyleniyordu kanıtlanamamış olsa da. O ülkeye geri geldiğinde, şu anda hala içeride, onun çağrısıyla böyle binlerce kişi sokaklara çıkmıştı, daha sonra bu hareket özellikle seçimlerden sonra yavaş yavaş azalmıştı ama aslında eylül ayı ve öncesinde de Rusya'da böyle bir toplumsal hareketlenme vardı. Şimdi savaşa karşı tekrar binlerce kişi sokaklara çıkmış.
ÖM: Evet, zehirlenme deyince, bu da Rus gizli polisinin mi, istihbarat teşkilatının mı, en önemli yeni icatlarından bir tanesi, zehrin adını unuttum ama onu çok kullanıyorlar muhalifler için ve birçok insanı da zehirleyerek öldürdüklerini biliyoruz. Müdahale edilmediği takdirde ölüm kesin oluyor yani, fakat Navalni zamanında fark edilmesi sayesinde kurtarılmıştı.
ÖÖ: Zaten Berlin'de hastaneye yatırıldı tedavi için, Rusya'da bile kalmadı, ama bu zehir meselesinin Ukrayna'yla da aslında ilgisi var. 2008’da, tabii bu turuncu devrim denilen devrimden sonra Rusya karşıtı bir başkan seçildiğinde kendisinin de bu şekilde zehirlendiğine şahit olmuştuk.
Öm: Evet, bu FFF (Fridays for Future) Rusya kolu da kuvvetli bir bildiri yayınladı. Ondan da bahsetmeliyiz hemen değil mi?
FFF Rusya: "Savaş adil değildir"
ÖÖ: Evet, Twitter üzerinden savaş karşıtı bir açıklama yaptı Fridays For Future Rusya. Aslında müthiş cesaret verici bir şey tabii bu da. Onlar da “Stand with Ukraine” etiketiyle, bütün dünyada Ukrayna'yla dayanışmalar bu etiketle, yani “Ukrayna'ya Destek Ol” diye çevirebiliriz herhalde, bu etiketle gerçekleştiriliyor. FFF Rusya, “Rusya'nın askeri işgali” kelimesini kullanmış ve “Biz aktivistler olarak herhangi bir silahlı çatışmanın karşısındayız.” diyorlar. “Dünyanın iklim, çevre ve diğer krizlerden mustarip olduğu bir durumda savaş, bu krizleri sadece şiddetlendirecek ancak çözmeye yardımcı olmayacaktır. Çağımızda tüm çatışmalar diğer ülkelerdeki sivillerin kanıyla değil diplomasi yoluyla çözülmelidir.” demişler ve dayanışma çağrısı da yapıyorlar: “Fridays for Future Ukrayna'dan dostlarımıza dayanışma ve desteğimizi gönderiyoruz. Şimdi onlara mümkün olan her türlü yardımı sağlamaya çalışacağız.” demişler. “Hükümetimizin eylemleri bizim eylemlerimiz değildir.” diyor iklim aktivistleri. “Devlet propagandası tarafından ne kadar adil…” -“fair” bu şekilde çeviriyoruz, dün de biraz konuşmuştuk- “…Adil olarak tasvir edilirse edilsin, her türlü askeri harekata her zaman karşı çıktı, karşı çıkıyor ve karşı çıkmaya devam edecek FFF Rusya. Savaş adil değildir.” diyorlar.
Öm: Evet, çok ilginç şeyler de oluyor. Aslında mesela Bill Mckibben da, yazar, 350.org kurucularından, yıllardan beri yakından beraber çalıştığımız, takip ettiğimiz küresel iklim değişikliği konusundaki en önemli mücadeleyi verenlerden biri, şey yazmış son yazısında, kendi blogu var, yani blogu değil, bir özel köşesi var zaten günlük yazılarını da yazdığı, bir şeyin fotoğrafını koyuyor, Puşkin Meydanı’nda biraz önce sözünü ettiğimiz seslerini de duyurmaya çalıştığımız yerden bir video ve fotoğraf koyuyor: “Bu kadın” diyor, “Moskova'nın Puşkin Meydanı’nda, dün gece elinde Ukrayna'yla savaşa hayır yazısıyla dolaşan bu kadının resmine bakın.” diyor. “Nerede olduğunu şimdi bilmiyorum. Ama son derece cesur biri olduğunu biliyorum. Yani son birkaç yıl içinde özgürlük neden meydana gelir? Bu konuda acayip saçma sapan şeylerle karşılaştık. Özellikle de, özgürlüğün mesela başkalarına covid yakalatma hakkı olduğunu da söyleyenler, bir avuç genişliğinde bir maskeyi yüzünde tutmak istemediği için başkalarını hastalandırabilirsin şeklinde yorumlanan bir özgürlüktü.” diyor. “Ama çarşamba akşamından itibaren özgürlük fikri çok daha gerçek bir hal aldı. Ukrayna'daki insanlar birdenbire kendi liderlerini seçme hakkına sahip oldukları için bu cesareti gösterdikleri için öldürülüyorlar ve Rusya'daki insanlar binlercesi de sokaklara bu seçeneği desteklemek için özgürlüğü desteklemek için sokaklara dökülüyor. Bunların hepsi son derece cesur insanlar. Derin şükran duygularımızı ve hayranlığımızı hak ediyorlar ve ne yapabilirsek yapalım onlara, çok da fazla bir şey değil yapmamız gereken, Başkan Biden tamamen Rus gazının ve petrolünün kesilmesine destek olmak zorunda. Tabii Wall Street ve özellikle Murdoch medyası karşı çıkarak, yani ondan korkuyor ama buna kuvvetle karşı çıkması lazım.” diyor. Hakan Aksay da “Lanet olsun insansız politika merakınıza, akan kana karşı duyarsız kalmanıza.” diye “Saat 7’de okuduğum savaş haberleriyle başlayan günüm henüz bitmedi. 15 saat geçti ve çok şey oluyor. En önemlisi de ne biliyor musunuz? Hayatlar biter, insanlar ölür, hayır ölür yanlış kelime öldürülür.” diyor. “Sabah yediden, bu satırları yazdığım yirmi ikiye kadar geçen on beş saatte Ukrayna'da kaç kişi öldürüldü acaba?” diye uzunca bir yazı “ve savunduğum tek şey var” diyor, “Hiçbir siyasi lideri savunmuyorum bu savaşta. Savunduğum tek şey var; hayat ya da insanların yaşayabilmesi, ailelerin parçalanmaması, anaların ağlamaması, birbiriyle dost olabilecek kişilerin sadece farklı uluslardan olması nedeniyle düşman haline gelmemesi için gereken ortam, yani barış.” diye yazmış.
ÖÖ: Dün Financial Times’ta Ukrayna yazıları, analizleri ücretsiz olarak internet sitesinden yayınlandı. Bunlar arasında bir tanesinde çok ilginç bir bilgi var. Mckibbon'ın tweetini okuyunca siz aklıma geldiniz, onu hemen ekleyeyim yeri gelmişken; diyor ki “Ham petrol” -crude oil’ diye geçiyor ya- “fiyatlarında rekor artış, son 2014’ten bu yana en yüksek fiyatına geldi.” deniyordu. Özellikle biz akşam altı çeyrek gibi tekrar bağlandığımızda kısa bir süre için günün gelişmelerinin, savaşın gelişmelerinden haber vermek için, varilin fiyatı 98 dolardan 105 dolara çıktı diye vermiştik. Akşam saatlerinde, gecenin çok geç saatlerinde Biden özellikle açıklama yaptıktan sonra -yaptırım kararı açıkladı biliyorsunuz- Beklenti nedir? Hani her şeyin, ekonominin daha da kötüye gidecek olması. Öyle olmadı. Eski seviyelerine geri döndü. Petrol fiyatı bir anda 99 dolara indi 105 dolardan tekrar. Neden böyle oldu? Sonuçta Rusya'ya yaptırım kararı aldığını açıkladı. Financial Times diyor ki, “çünkü Biden yönetimi Rusya'nın finans sektörünü hedef aldı ama enerji endüstrisini, yani fosil yakıt şirketlerini yaptırım dışında bıraktı. Bu sebeple piyasalar rahatladı ve varil fiyatları 99 dolara tekrar geriledi.” diye çok tuhaf bir haber vardı.
"Sabah 04:00, Kiev bombalanmaya başladı"
ÖM: Evet, bir mahkeme yazısında da, yani tweet hesabında değil de, demin birazcık değinme fırsatı bulduğum mahkeme yazısında da aynı şeyden bahsediyordu zaten; “Cesaret edemiyor. Medyanın, sağ medyanın da saldırılarına uğramaktan korkarak büyük petrol şirketlerini, gaz şirketlerini karşısına almaya cesaret edemiyor.” diyor. Öyle birçok ciddi sorun var. Öte yandan Ukrayna savaşıyla ilgili mesela çok ilginç bazı yazılar var. Guardian’da çıkan Nataliya Gumenyuk’un yazdığı Çok önemli bir yazı var; “Ünlü bir Rus, bağımsız gazetecisi beni aradı” diye başlıyor yazısına, “Kiev'deyim ve en karanlık saatte uyanığım. Putin'in bombaları üstümüze yağıyor ve uyanık bekliyorum.” diyor. “Ve bir Rus gazeteci aradı beni. Hiçbir zaman karşılaşmadık ama çok özür dileyerek başladı gazeteci. Yani kendi ülkesinin yaptığını ve bizim ülkemize de yapacaklarından dolayı, ikimiz de çok deneyimli muhabirleriz ve çok ağır hikayeleri paylaştık, yaptık, çatışmalara girdik ayrı ayrı” diyor, “konuştuk ve ağladık” diyor. Yani öyle başlıyor “sabah 5’te Kiev’de, Harkov'da, Odessa'da ve bütün 2000 kilometre uzunluğundaki Rus - Ukrayna sınırında, bütün her taraftan dostlarla ve meslektaşlarla beraberim, ülkede uyanık olanlarla, ama gecenin ortalık yerinde kocam -o da gazeteci ama savaş gazetecisi değil- biz bir arkadaşın bürosuna gitmeye ve bu iş başlamadan önce”, başlayacağını biliyorlar çünkü, “kurşun geçirmeyen, yelek alalım dediler başlamadan önce. Ne, nerede filan. Ben daha önce çok savaş muhabirliği yaptım. Alışığım bu seslere” diyor “ama büyük bir füze sesini, patlamayı ta uzaklardan duyulacağını bilirim” diyor ve “nerede başladığı zaman” diyor “birdenbire son ana kadar kabul etmedim. Tam bir istila şeyini” diyor. “Putin'in konuşması mide bulandırıcıydı ama gene de bir mantıklı kurgusal bile olsa bir şeye inanmaya çalışıyorduk. Sınırlı bir Rus operasyonu olacağını düşünüyorduk. Tam teşekküllü, topyekun bir saldırı, bu mantığımızı da aldı götürdü bizi dağıttı.” diyor. “Rusya'daki gazeteci arkadaşıma da dedim ki “Ben yıllardır diktatör Hitler'le kıyaslama yapılmasına karşı çıktım her zaman ya da herhangi bir savaşı İkinci Dünya Savaşı'yla kıyaslamaktan kaçındım. Bana bu abartılı geliyordu ve hatta bayağı bir şey gibi geliyordu, ama başka hangi analojiyi, benzetmeyi kullanabiliriz ki hiçbir sebep yok ve tam bir delilik anında. Eski tip bir hava saldırısıyla bir komşu ülke üzerine bombalar yağdırılıyor, ölüm yağdırılıyor. Bundan başka ne olabilir?” diyor. Hatta “Telefondaki bir Rus arkadaşıma dedim ki” diyor, “gazeteci arkadaşıma, sesimin titremesini de önlemek için büyük bir gayret sarf ettim ve bütün bunları anlattım” diyor “o da tekrar özür diledi.” diyor Rus gazeteci arkadaşım ve çok ünlü bir cümle varmış “Sabah 4’te Kiev bombalandı.” “Her Ukraynalı ve her Rus çocuk bu şarkıyı bilir.” diyor, bu cümleyi. “Çünkü Kiev'in 1941’de Hitler tarafından bombardımanında anons böyle başlar. ‘Sabah 04:00 Kiev bombalanmaya başladı’ ve işte şimdi buradayız. 24 Şubat 2022 ve sabah 5 bombalanıyor, Kiev bombalanıyor Rusya tarafından ve yani hemen kapatıyorum.” diyor “Çünkü Rusya'daki muhabir arkadaşımın, gazeteci arkadaşımın, benim ağladığımı duymasını istemiyorum.” diyor. “Ondan sonra da kız kardeşim arıyor. Biliyordum arayacağını. Benim ailem ve annem sorun olduğu zaman hemen ararlar.” diyor. “Ne olduğunu, ne bittiğini sen bilirsin, gazetecisin diye sormak için ama istilanın başından beri iki buçuk saat süreyle uyuyorlardı ve onları aramadım.” diyor. “Kasten aramadım, cesaret edemedim, istemedim.” diyor “Huzur içinde iki saat için bile olsa, birkaç saat için bile olsa uzansınlar dedim.” diyor. Böyle bitiyor yazısı, Nataliya Gumenyuk’un. Çok kritik bir durum var.
ÖÖ: Bu yazıda bahsi geçen parçayı da şimdi bulabilirsek, buldum galiba, onu da biraz sonra belki çalarız.
ÖM: Çalarız, evet, çok iyi olur. BBC'nin Ukrayna editörü de “Gece bir gazeteci meslektaşımdan Vladimir Putin'in işgali duyurduğu konuşmasıyla ilgili mesaj aldığımda uyanıktım. Hemen ardından patlamalar başladı. Evimden duyabiliyordum. Şehrin farklı yerlerindeki insanlar WhatsApp grubumuza yakınlarında meydana gelen patlamalarla ilgili mesajlar göndermeye başladı. Büyük bir şoktu.” diyor. Yani aynı şeyi söylüyor Nataliya Gumenyuk’un söylediğiyle aynı duygu içinde BBC'nin Ukrayna editörü de “Ve büyük şok sadece ülkenin doğusundaki cephe hattı değil, bütün ülkede, koca ülkede -yüz ölçümü olarak Avrupa'nın en büyük ülkelerinden bir tanesi, nüfus olarak da gayet önemli bir ülke- Ukrayna'da artık güvenli bir yer yok” diyor. “Kırsal kesim şehirden daha güvenli olabilir ama kuzeyden, doğudan ve güneyden saldırı altındaki bir ülkede artık gerçekten güvenli bir yer yok.” diyor ve çok sayıda ölüden bahsediliyor. Ondan dün de birazcık bahsetmiştik, sayı yükseliyor.
ÖÖ: Sabah saatlerinde aslında böyle 02:00 gibi, yani Türkiye saati tabii gece 02:00 gibi Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski günün bir tür özetini yayınladı kamuoyuna. Savaş sırasında, bu 24 saat içerisinde Ukrayna'dan 137 kişinin hayatını kaybettiğini, söyledi, asker ve siviller dahil deniyor. 316 yaralı var, diyor kendi tarafından, 400 kadar da Rus askerinin öldürüldüğünü söylemiş. Şimdiye kadarıyla verilen bilanço bu. “Düşman beni bir numaralı hedef belirledi, ailemi ise iki numaralı hedef ama ben Kiev'deyim.” diye de bir açıklaması var.
ÖM: Evet, çok dramatik, takip edeceğiz. Panik, korku, inanmama durumu ve Rusya'nın bu işgali, beklenen ama düşünülmek bile istenmeyen muazzam bir göçmen krizine de yol açacak. Polonya'ya, Macaristan'a, Romanya'ya, Moldovya'ya ve Rusya'ya çok sayıda insanın gitmesi söz konusu olacaktır. Avrupa'nın tavır göstermesi gerekiyor. Bütün bunları kalan vaktimizde konuşmaya devam edeceğiz bir aradan sonra. Gazetecilerin kahramanca yaptıkları açıklamaları da takip etmeye çalışacağız ve bir de bu konu üzerinde çalışan hem akademisyenlerin hem de siyasi konularda uğraşanların çok ciddi açıklamaları var. Hepsini birazdan konuşmaya devam edeceğiz. Şimdi ara verelim.
"Ruslar savaş istiyor mu?"
ÖM: Mark Bernes herhalde adı, doğru çevirebiliyorsak, transkripsiyon yapılabiliyorsa ve “Ruslar savaş istiyor mu?” diye soran bir şarkı Rusça. “Bunu sessizliğe soralım.” diyor. “Bu ekilebilir, verimli tarlaların ortasında, toprakların ortasında bütün o kuşlar, kavak ağaçlarına, o askerlere, ağaçların altında yatan askerlere de soralım. Onların çocukları, oğulları size cevap vereceklerdir. Soralım mı onlara? Ruslar savaş istiyor mu? Yalnız benim ülkem değil, bütün ülkelerde askerler öldü o savaşta. Dolayısıyla bütün ülkelerin, bütün dünyanın halklarına soralım gece uyuyabiliyorlar mı huzurlu bir şekilde? Ondan sonra da o savaşanlara soralım. Seni Elbe’de kucaklayanlara ve onların hatırasına saygı gösterdiğimiz insanlara sorun, Ruslar istiyor mu savaş? İstiyor mu? Evet biz savaşabiliriz. Çarpışırız. Ama bunu yapmak istemiyoruz ki. Askerler öldü savaşta ve sizin acı topraklarınıza, annelerinize sorun, analarınıza sorun. Benim eşime sorun, karıma sorun, o zaman anlarsınız. Ruslar savaş istiyor mu? Savaş istiyor mu?” diyor. “Bütün işçilere de sorun. Balıkçılara da sorun. Onlar anlayacaklardır. Işçilere, emekçilere, en çok onlar anlayacaktır. Benim ülkemin halklarına sorun. Ruslar savaş istiyor mu? Savaş istiyor mu?” diye giden bir şarkıydı.
ÖÖ: Evet, bu Sovyet dönemi özellikle 1961’de yazılmış ve o dönemin krizleri ortamında hem Berlin Duvarı inşası hem daha sonra Küba füze krizi döneminde aslında çokça çalınmaya, dinlenmeye başlanmış. 1961’de Eduard Kolmanovsky bestelemiş, şiirini Yevgeny Yevtushenko yazmış.
ÖM: Yevgeny Yevtushenko meşhur şair, evet.
ÖÖ: Evet, onun sözleriymiş. Savaş karşıtı mitinglerde 1960’lardan beri okunuyormuş bu şarkı. Hatta Rusya'da edebiyat ve ders kitaplarında da yer almıştı diye yazıyor.
ÖM: Şimdi okuyorlar mı acaba? Merakla bekliyorum.
ÖÖ: Yasaklanmış olabilir evet, Stalin döneminde olduğu gibi.
ÖM: Evet, ama Stalin yüzünden oldu diyor değil mi? Bir yandan da Lenin yüzünden oldu diyor.
ÖÖ: Lenin yüzünden oldu diyor. Daha önceki konuşmalarında da Lenin'den hiç haz etmiyor. Koca bir Çarlık Rusya'sını yıktı diye, devrim sebebiyle, Stalin'i ise oldukça sevdiğini her defasında söylüyor, yepyeni bir devlet yarattı diye.
ÖM: Casus örgütünün de başıydı kendisi.
ÖÖ: Tabii, Stalinist aygıtın,
ÖM: Stalinist aygıtın en önemli elemanlarından birinin başına yükselmişti, küçük bir memurken, şimdi de dünyayı savaşa boğan bir lider olarak şey yapıyor.
ÖÖ: Özür dilerim, hemen yeri gelmişken daha önce okuyamadığım Lenin’in Ukrayna üzerine metni 1917, yani Birinci Dünya Savaşı'nın ortasında 1917 Şubat'ında devrim olmuşken, bundan birkaç ay sonra Pravda'da yazıyor, Ukrayna sorunu gündeme geldiğinde ve diyor ki “Değil bir sosyalist olmak, demokrat olmanın ön koşulu bile Ukrayna'nın kendi kaderini tayin hakkını tanımaktan geçer ancak bu şekilde büyük Rus şovenizmi dediği Rus milliyetçiliğine karşı Ukrayna'nın işçileri bize güvenebilir ve birlikte eğer bir yaşam mümkün olacaksa kendi özgür iradeleriyle karar verebilir.” demişti. “Büyük hata” dediği şey bu zaten Lenin'in.
ÖM: Büyük hata dediği, halbuki Stalin'in de o çok övdüğü, Holodomor diye, bugün de bütün Ukraynalılar ve insanlar, bu konularla ilgilenen insanların da lanetle okuduğu, aç bırakılan, bütün yiyeceklerini Rusya'ya götüren, zorla el konan gıda maddelerinden, Stalin'den bahsediyoruz, onun adı geçiyor şimdi tabii.
Evet, Bill Mckibben’da şey yazıyor, “Eğer özgürlükler hakkında kaygı duyuyorsan o zaman da yüksek gaz fiyatlarından şikayet etmeyi kes artık.” diyor. Çok anlamlı bir şey söylemiş herkese. Kremlin'e bakıldığı zaman yalnız sözcüsü Dimitri Peskov da “Donbass'ta savaş yok özel operasyon sürdürülüyor sadece. İşgal mi? Ne işgali? İşgal kelimesi kabul edilemez.” demiş. Ukrayna'nın işgalinin söz konusu olmadığını söylemişti.
ÖÖ: Evet ya. Bu çok komik gerçekten. Bir yandan da dün akşam saatlerinde Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Biden yaptırım kararlarını ilan etti. Mesela Amerika Birleşik Devletleri'nde Rus bankalarının bir trilyon dolardan fazla varlıkları olduğunu ve bunun hepsinin dondurulduğunu söyledi. Bazı siyasetçilere, işte parlamentoda işgale onay veren siyasetçilere yaptırım kararları falan deniyor. Her ne kadar sert olduğunu iddia etse de bu bir tartışma konusuydu, ama ilginçtir ve hem Avrupa'da hem Amerika'da bu SWIFT işlemlerinin -Rusya'nın borç almasını, Rus bankalarının borç almasını sağlayan yöntemlerin- işte kapatılması söz konusuydu. Bu gerçekleştirilememiş. Biden bunu anlatıyor; şu anda Rusya'yı SWIFT’ten çıkarma planları olmadığını çünkü Avrupalı bazı müttefiklerin buna karşı olduğunu dile getirmiş. Kim karşı dediğinizde zaten spekülasyonlar var, ama hemen herkes uzlaşıyor ki Almanya başı çekiyor, çünkü enerjisinin %40’ı Rusya'dan geliyor, doğal gaz olarak bağımlı. Dolayısıyla Almanya'nın yaptırımlara karşı hareket ettiği fosil yakıtlar sebebiyle söyleniyor. Tabii Macaristan da bir diğer ülke deniyor şu anda, her ne kadar Biden isim vermese de.
Rusya'nın "demilitarizasyon" ve "denazifikasyon" bahaneleri
ÖM: Evet, yani bunun sonuçlarını çok ciddi şekilde göreceğimize şüphe yok, çünkü bütünüyle göçmen dalgasına kapılacaklar. Anatol Lieven, bu konuların en çok üzerinde duran araştırmacılarından biri, Quincy Enstitüsü’nden, Sorumlu Devlet Yönetimi diye bir enstitü var, orada yıllardır görev yapan akademisyen, zaman zaman yazılarına da yer veriyoruz, hem kendi yazıları var, çeşitli, Common Dreams’de de gördüğümüz hem de Democracy Now! radyo ve televizyonunda da… Kendisiyle yapılmış bir mülakatta açıkça söylüyor ki “Tümüyle karşı çıkılması gerekir, ama Avrupa Birliği de yan çiziyor. Çeşitli kaygılardan dolayı” diyor. “Çok açıkça, mutlaka ve hiçbir başka anlama gelmeyecek şekilde mahkum edilmesi lazım. Hem istilayı hem de özellikle de Rusya Başkanı Putin'in bu istilayı konuşmasında haklı çıkarmak için verdiği gerekçelerin korkunçluğunu kesinlikle mahkum etmemiz, bütün dünyanın mahkum etmesi lazım.” diyor. “Demilitarizasyon derken aslında Ukrayna Silahlı Kuvvetleri'ni yok etmeyi hesaplıyor.” diyor. “Denazifikasyon derken de Nazilik'ten arındırılması, bu son derece karanlık bir söylem çünkü Ukrayna'nın siyasi partilerinde, yani Rus karşıtı, Rusya karşıtı istilacı, Rusya'ya karşı çıkan Ukrayna partilerini de yok etmeye yönelik bir şeydir, onlara Nazi diyor.” diyor. “Bu gerçekleşirse Rusya tarafından kontrol edilecektir, korkunç bir baskı olacaktır.” diyor. Onun dışında “Daha neler olup bittiğini bilmemize imkan yok, çünkü henüz daha bu ‘savaş sisi’ aşamasındayız.” diyor. “Tabii ki Neo-Naziler, paramilisler de var ama aynı zamanda da Yahudi Başkan Zelenski de var. Rusya'nın hava ve füze saldırıları aslında Ukrayna Hava Kuvvetleri’ni ve donanmasını yok etmek ve mümkün olduğu kadar Ukrayna'nın ordusunu da ele geçirmek, yani bir istilanın açılış stratejisi böyle olur.” diyor Anatol Lieven yılların akademisyeni olarak.
ÖÖ: Evet, bunu Amerika Savunma Bakanlığı yetkilileri de daha sonra açıkladılar dün akşam geç saatlerde. Benzer bir üçüncü dalgadan, çünkü dün iki dalga halinde saldırılar olmuştu, “Yeni bir saldırı dalgası gelebilir.” deniyor.
ÖM: Evet, Avrupa'yı da eleştiriyor Anatol Lieven. NATO'nun genişleme çabaları da belliydi, onu da kuvvetle eleştiriyor: “Ukrayna'yı Batı'nın savunması nasıl olacak? Bir kere Avrupa'da bunu yapacak asker yok. Ikincisi, bütün insanlığın da yok olmasına yol açabilecek bir şey var, tehlike var.” diyor, “Nükleer savaş tehlikesi.” Son gelen haberlerde de -Anatol Lieven’ın konuşmasında yok bu ama- işte Çernobil bölgesini de ele geçirmiş Rus askerleri ve orada her an bir kaza olabilir ve tarihin en büyük nükleer kazası da olmuştu biliyoruz Çernobil'de.
ÖÖ: Bu arada o bölgede gerçekten ciddi çatışmalar da yaşanmış. Nedense özellikle Çernobil'deki bir deponun etrafında ciddi çatışmalar olmuş.
ÖM: Evet, çok acayip. Şeyle de konuşmalar var, Norwegian Refugee Council diye bir kuruluş var, Jan Egeland onun başında, Ukrayna'da insani krizi onunla konuşuyorlar işte Democracy Now!’da ve “Gözümüzün önünde olabilecek en çirkin senaryo uygulanıyor. İğrenç, zalim bir askeri işgalle karşı karşıyayız. Milyonlarca insan işin içinde. Yalnız Luhans ve Donetsk de değil kuzeyden de, güneyden de her yerden askeri saldırılar var. Yüz binlerce Ukraynalı yerinden, yurdundan olacak ve milyonlarcası bir çeşit iki ateş arasında. Daha kötü bir durum olamazdı.” diyor ve 40 yıla yakın bir süredir bu işlerle uğraşan birisinden bahsediyorum. Dünyanın en tecrübeli yardım kuruluşlarından biri, mülteci yardım kuruluşlarından birinin genel sekreteri Jan Egeland ve “Bu insanlar Polonya'ya, Macaristan'a, Romanya'ya, Moldavya'ya ve Rusya'ya gidecekler ve Rusya'ya da kaçanlar olacak. Öyle sonuçlar olacak ki bunları bugünden anlatmak, düşünmek bile imkansız. Dünya tam bir yıkıma gidecektir.” diyor. “Asıl sivillerin büyük bir yıkım altında kaldığında hemen altını çizerek söylemek lazım” diyor, “Sivil ıstırabından bahsediyoruz. Bakım evlerinde kalan sayısız emekli insanlar var bunlar zaten çok az bir emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyorlar. Madenciler şunlar, bunlar ya da dulları, onların dul eşleri kocaları ya da karıları çalışıyorlar. Ortalama yaş 75 yaş ve tamamen tehlike altındalar, nereye gidecekleri falan belli değil. Ben insan hakları konusunda 40 yılın üzerinde bir süre çalıştım böyle bir şey görmedim.” diyor. “Afgan mega krizini gördüm, Suriye mega krizini, Yemen mega krizini ve Kongo’yu ve Sahil diye adlandırılan bölgeyi gördüm. Bütün bunların üstünde Ukrayna'da anlamsız savaş. Milyonlarca, yüz binlerce değil, milyonlarca insanı etkileyecek. Tabii Avrupa alacak mı, nasıl alacak mültecileri?” diyor. “Burası Afganistan değil, yani insanlar günde bir dolar kazanırlarken onu kaybettiler.” diyor. “Tabii ki bundan daha iyi durumda insanlar ama muazzam ıstıraplar olacağı kesindir.” demiş ve “Ukrayna'da insani operasyon için bir şey de görülmüyor. Panik benim oradaki arkadaşlarım.” demiş. “Panikten bahsediyorlar, inanmamaktan ve korkudan, korku içindeler. İnsanlar ne yapacaklarını bilemiyorlar, nereye kaçacaklarını bilemiyorlar.
ÖÖ: Zaten siz de görmüşsünüzdür, çok ilginç fotoğraflar var; metro duraklarında kalıyorlar Kiev'de binlerce kişi.
ÖM: Korkunç.
ÖÖ: Yiyecek, su vesaire her şey sıkıntılı tabii böyle yerlerde.
AB ve NATO'dan medet umulmalı mı?
ÖM: “Bu durdurulabilir, Avrupa Birliği nerede?” diyor, “Bu durdurulabilir.” diyor. “Bu yaptırımlarla da olacak iş gibi gözükmüyor bana.” diyor, yaptırımlardan bahsediyorlar ya, başta Biden olmak üzere. “Peki nasıl bir manzara görüyorsunuz?” diye soruyor Amy Goodman, “Anatol Lieven’e sorduğum soruyu sana da sorayım Jan Egeland” diyor. “Birleşmiş Milletler önleyebilecek güçte mi? Nedir?” diyor. “Ne desin? Ne diyecektir sence Birleşmiş Milletler?” diyor. “Vallahi bugün hemen şunu söylemesini bekliyorum” diyor Jan Egeland. “Birleşmiş Milletler Başkanı'nın, Genel Sekreter’in Putin'i arayıp doğrudan doğruya şunu söylemeli. Joe Biden Putin ile direk konuşmuyor ki” diyor. Çok acayip bir şey hakikaten. “Uluslararası medya üzerinden konuşuyorlar. Bu berbat bir şey, iyi bir şey değil.” diyor.
ÖÖ: Tabii, dün akşam, çünkü Biden ilişkilerimiz kopma noktasına geldi Rusya'yla dedi. Görüşmüyorlar, küsmüşler yani.
ÖM: “Olabilecek en kötü şey budur.” diyor Jan Egeland. 40 yılın üzerinde bu işlerle uğraşan birinden bahsediyoruz. “Güçlü insani bir cevap vermesi, insanlar orada ağır, korkunç şartlar altında, belki Çin'e de ulaşması lazım.” diyor. “İlk aktörün, oyuncunun diplomasi olması lazım biz insanlar arasında. ‘Biz Ukrayna'yı bırakmıyoruz, buradayız’ demesi ve en ihtiyaç duyulan anda da yardım vereceğini duyurması lazım.” diyor. “Biz Norveç'le yıllarca kuzeyimizde bir komşu olarak konuştuk, yıllarca yaşadık beraber ve arada bir Kızıl Ordu'yu çektikten sonra Nazileri yenip 1945’te iyi komşuluk ilişkilerimiz oldu. Bir anlayış olmalı, bir savaş başka bir şey, geçmişte kalmış bir şey. Avrupa'da, Ukrayna'da 2020’lerde savaş düşünülemez.” diyor. Yunanistan'ın eski maliye bakanı Yanis Varoufakis ile de konuşmuşlar, şimdi İlerici Enternasyonal’in ve DM’nin kurucu elemanlarından birisi; “Ne diyorsunuz?” diyorlar, yeni de bir kitabı çıktı “Another Now” (Yeni bir Şimdi), “Bir Şimdi Daha” diye de çevrilebilecek bir kitabı var. “Ne diyorsun Yanis?” diye soruyor gene Amy Goodman ona, Democracy Now!’da. “Ne diyebilirim? Gayet karanlık. Dünya için, özellikle Avrupa için son derece karanlık bir gün. Savaş geri döndü kıtaya ve Avrupa Birliği'nin sözü bitti.” diyor. “Savaş asla bizim topraklarımızda olmayacak demişti. Putin tamamen birinci suçlu kesinlikle, ona hiç şüphe yok ama aynı zamanda NATO'yu da kınamamız lazım. Putin'in bu Ukrayna'daki korkunçluğuna yol açanlardan biridir, o koşulları yarattı.” diyor. “Peki Avrupa Birliği ne yapmalıdır?”, “Bir kere NATO sözünü tutmadı.” diyor, “Mihal Gorbaçova da baba Bush'un verdiği sözü filan da tutmadı. Yani ‘Herhangi bir orduyu Avrupa'nın dışında tutacağız.’ demişti. Ukrayna'yı da barış için de yaşatacaktı, kendi ordusunun dışında hiçbir askerin postalı girmeyecek oraya diye ama George Bush’da, baba Bush’da zaten söz vermişti. Şimdi bunlar hepsi yalanlandı.” diyor. Bütün bu yaptırımlar ne olacak sorusuna da “Amy, inan bana Putin şimdi korku içinde titremiyor ‘Ah! Yaptırımlar ne olacak, ben ne yapacağım?’ diye korktuğunu mu zannediyorsunuz?” diyor. “Avrupa Birliği zaten, maalesef tamamen misyonunda yenilmiş bir durumda. Doğu kanadımızı savaştan uzak tutma amacı vardı, baştan beri en büyük amacı Avrupa Birliği'nin oydu. Şimdi tamamen NATO dilini de benimseyerek, Avrupa Birliği sadece NATO'nun bir uzantısıymış gibi, inanılmaz bir ikiyüzlülükle ortaya çıkıyor. Bütün bu büyük yaptırımlardan bahsediliyor. Bu yaptırımlar dediğiniz yaptırımlar, bir tankı durdurmak için bezelye ateş etmek gibi bir şeydir” diyor. “Bir tek yaptırım var Putin'in korktuğu, o da Gazprom şirketinden gaz alımını durdurmak.” Nord Stream 1 diye bir petrol boru hattı vardı, Alman endüstrisi, Özdeş senin de biraz önce söylediğin şeyi tekrarlıyor Yanis Varoufakis, “Alman endüstri makinesinin yüzde kırkını zaten doğal gazdan elde ediyor” diyor. “Hiçbir şey söylemeyecekler. Tam bir diplomatik çöküş var ve yüzsüzlük, iki yüzlülük hakim olmuş durumda.” diyor. “Büyük bir belirsizlik esiyor ve birinci soru öncelik ciddi bir diplomasi inisiyatifi almak. Putin'e Rus halkına zafer gibi gösterecek bir şey sağlamak lazım ama bu hiç kimseye bir bedeli olmadan bir şey. En önemlisi deklarasyon, NATO deklarasyonu, Amerika Birleşik Devletleri'nden de deklarasyon. ‘Ukrayna NATO üyesi olmayacaktır.’ demesi lazım ve bu şekilde diplomasiyi başlatması lazım. Yani bu insanlık için önemli, sadece Ukraynalılar için değil. Her iki tarafta bir adım geri atmak zorunda ve asıl büyük geri adım tabii ki Putin'in olması lazım. Amerika Birleşik Devletleri'nin muhakkak Ukrayna'da bir çeşit tarafsızlık sağlaması şarttır.” diyor. “Neden Avrupa Birliği'nden bahsetmiyorum çünkü yok mevcut değil. Avrupa Birliği diye bir kuruluş işe yaramıyor.” diyor. “En azından pazarlık sürecinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Ukrayna'ya asker göndermeyecek diye taahhüt etmesi ama bunun karşılığında da Putin'in askerlerini çekmesini oradan talep etmesi gerekiyor. Ruslardan tamamen kurtarılması gerekiyor. Yani şöyle ben ‘Bay Putin, Başkan Putin, insanlık adına Rusya'ya askerlerinizi geri getirin, insanlık adına Avrupa'da, dünyada yüzyılın başından beri görülmüş en korkunç savaşın başlamasına yol açacak şeyi engelleyin’ derdim.” diyor. “Avrupa'nın en azından Balkanlar'daki krizden bu yana gördüğü en korkunç durumdayız. Amerika'nın asıl sorumluluğu da orada, Irak savaşında bütün Birleşmiş Milletler Antlaşmalarını, uluslararası hukuku tamamen çiğneyerek daldı gitti Irak'a. Hiçbir izin filan istemeden, NATO ondan önce 1999’da Yugoslavya'yı bombaladı, Clinton yönetimi de Birleşmiş Milletler'i hiçe saydı, geçti gitti.” diyor. “Birleşmiş Milletler de iyi fikir ama uluslararası bir hareket oluşturmak için tek yol ve Antonio Guterres'te maalesef boş bir çadırın reisi durumunda.” diyor. Bir de tabii oligarkları söylüyor, “Oligarklara ne yapılacak diye hiçbir şey yok. Onlar Ruslarla olan gruplar ve özellikle de spor alanında pek çok oligark var.” Varoufakis bitirirken, Rusya'daki bu savaş karşıtı hareketin büyüdüğüne de değiniyor, umutlu olduğunu söylüyor.
Peki ara verdik.
Açık Gazete, Seyyare köşesi
ÖM: Günaydın Sezin, merhaba.
Sezin Öney: Merhaba, nasılsınız?
ÖÖ: Günaydın.
SÖ: Iyiyiz, Yoldayız, gene her yere yetişmeye çalışıyoruz, kuş uçuyor. Öyle bir günde gene yağmurlu bir İstanbul'dan merhaba.
ÖM: Merhaba, geçen haftaki şey nasıl geçti? Ekonomi konferansı.
SÖ: Ekonomi konferansı aslında gerçekten bu kadar kıymetli insanların, Türkiye'de bu kadar kıymetli hocaların yetişmiş olduğunu hala Türkiye'de çoğunun, büyük çoğunluğunun varolup Türkiye'nin üniversitelerinde faaliyet gösterdiğini, çalıştığını ve tabii ki yani onların sunumlarını yaparken gözlerindeki ışıltı, heyecan o kadar güzeldi ki… Şimdi dinleyicilerimize hatırlatalım bir kere daha, geçen hafta en son burada bırakmıştık; Ülke Politikaları Vakfı'nın bir organizasyonu vardı, İzmir İktisat Kongresi'nin 99. yılı dolayısıyla bu sefer İstanbul'da bir toplantı oldu ve hakikaten de bu toplantı Türkiye'nin yetiştirmiş olduğu en önemli, kıdemli iktisatçıları bir araya getirdi. Genç kuşak iktisatçılar belki o kadar çok yoktu, ama bazıları da vardı tabii ki. Ama en kıymetli isimlerden bazıları diyelim, şimdi hatır da kırmayalım, çünkü gerçekten aslında Türkiye'nin dünyaya müthiş bir akademik ihracatı var. Türkiye'nin en önemli ihracat kalemlerinden bir tanesi de araştırmacıları dünya çapına göndermek.
Bu araştırmacılar, bu iktisatçılar Türkiye'ye dönmüş olan, Türkiye'nin bu döneminde emek veren insanlardı. Bir yandan nefes nefese kalıyorum. Gördüğünüz gibi çok şeyiniz var… Programcınız var… İki adım atınca yolda yürürken konuşunca böyle fena oluyor... Biz bir Ömer bey değiliz tabii ki yani böyle, son derece dipdiri, neyse.
Şimdi bu dönemde, Türkiye'nin bu ekonomik durumunda bir kere bu isimlerin bir araya toplanıyor olması çok müthiş bir şeydi. Onun dışında tabii ki mesela işte tarımsal durumdan bir de o bildiğimiz şeylere, endüstriyel duruma... Aslında bildiğimiz, bildiğimizi zannettiğimiz çok ezber durumların ne kadar geçersiz olduğunu gördük. Yani benim için o bakımdan çok enteresandı.
Diyeceksiniz bu kız niye hep böyle? Koşuşturuyor sürekli olarak. “Kızım bir evinde otur. dinleyicilerine de saygı olarak da koşuştururken program yapma”. diyeceksiniz. Ben de onu çok istiyorum biliyor musunuz? Gerçekten şöyle artık hiçbir şeye koşmamayı çok istiyorum. Yavaş yavaş, Sakin sakin, huzurlu... Maalesef dünyanın da bu noktasında değiliz. Yani Türkiye'nin bu ekonomik krizinden bahsediyorduk. Her ne kadar bize ümit verse de işte böyle bugünün Türkiye'sinde bu organizasyonların yapılıyor olması, öte yandan baktığınızda çok da öyle parlak bir durumda değiliz ve bir süre de olmayacağız gibi gözüküyor. Bir de üstüne bu dünya krizi geldi. Hakikaten benim nutkum tutuldu. Dün tabii ki yorum yapmakla vesaire ilgili ricalar geliyor işte. Sorular değil ama belli bir noktaya kadar ben ağzımı açamadım. Sizi bilemem ama hakikaten beni çok çok etkiledi Ukrayna Savaşı. Sizleri bilmem derken dinleyicilerime söylüyorum. Yani gerçekten şok yaratıcı bir şey oldu benim üzerimde ki bu kadar bekliyordum. Olacağını yüksek ihtimalle tahmin ediyordum, aralık’tan beri zaten bizler konuştuk. Yazdık, çizdik, ettik ve sonunda da oldu, ama gene de olduğu zamanki hali beni çok çarptı. Hakikaten sarstı.
ÖM: Aynı şeyi paylaşmamak mümkün değil zaten yani paylaşmamak mümkün değil. Biz de yani saatler saati ekstra yayınlar da yaparak durumu kavramaya, yansıtmaya çalıştık.
SÖ: Hakikaten de bu konuda bayrağı taşıyan yerlerden biri Açık Radyo oldu. Olaya bizim çok unuttuğumuz boyutu da getirerek yalnız olaya siyasi bir analiz perspektifinden değil insani boyutta bakıldığı için. Bu çok önemli bir şey, çünkü o kıymetimizi yitirdik. Öyle artık savaşlarda, tamam Türkiye'de de işte ve Rusya'nın kendisinde de hatta savaşa hayır deniyor vesaire ama bu insani boyutu epey bir yitirdik gibime geliyor.
“Başkomutan elindeki 'nükleer düğmeyi' pahalı bir arabanın anahtarlığı gibi çevirip duruyor”
ÖM: Evet, bu noktada ben bir şey de ekleyeyim izninle, yani Rusya'da önemli bir yayın organı, muhalif yayın organı, Novaya Gazeta’nın, yani “Yeni Gazete” demek herhalde, savaş karşıtı bir bildiri yayınlaması da çok önemli yani. Keder ve utanç içindeyiz, dedi yani. Nobel ödülü alan genel yayın yönetmeni Dimitrian Muratov'un yazılı ve görüntülü olarak açıklamasında. “Yani bugün hepimiz erken saatlerde yazı işlerinde toplandık. Keder içindeyiz. Ülkemiz Başkan Putin'in emriyle Ukrayna'yla savaş başlattı ve bu savaşı durduracak hiç kimse yok. Bundan dolayı kederle birlikte bir de utanç içindeyiz.” diyor. Benzetmesi de çarpıcı. “Yani başkomutan elindeki tırnak içinde nükleer düğmeyi pahalı bir arabanın anahtarlığı gibi çevirip duruyor.” demiş, çok önemli yani. “Gezegenimizdeki hayatı yalnızca küresel bir savaş karşıtı hareket kurtarabilir.” diye son olarak da onu belirtiyor.
SÖ: Kesinlikle buna katılıyorum ve kuralları yeniden bir anlamda ele almak. Hakikaten de herkesin saygıyla karşılayacağı, tüm ülkelerin, çünkü bugün ülkelerin çerçevesindeyiz, ama yani bir zamanlar da imparatorlukların çerçevesindeydik. Aslında o dönemleri çok hatırlatan, o kırılma dönemlerini, bir zamandayız. Hep onu vurguluyorum, yani Kenya'nın temsilcisi Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşmayla; o ölmüş imparatorlukların, imparatorlukların hayalet üzerine bugünü ve geleceği inşa edemeyiz, kuramayız derkenki tutumu, bu ana fikirdeki tutumu, bence asıl bundan sonraki dünyanın şekillenmesi gerek, bütün Ukrayna meselesi de tartışmamız gereken boyut aslında. Burada yepyeni ve aslında uluslararası ilişkiler kurguluyor olmamız lazım. Putin gerçekten de bu ölümü hızlandırıyor. Aslında bir dünya düzeni var, orada NATO var, burada Avrupa Birliği işte Amerika'nın başlıca güç olduğu ve aynı zamanda dünyadaki demokrasi vesaire gibi ilkeleri en savunan ve bunun işte bir nevi süper kahramanı olarak muhafızı olan ülke gibi böyle olmayan bir çerçevenin içinde yaşıyorduk zaten. Bu artık İkinci Dünya Savaşı sonrası çizilen çerçeve tutmuyordu, olmuyordu. Birleşmiş Milletler ve işte en güzel konuşmayı Kenya yapıyor ama en az gücü olan ülkelerden bir tanesi.
ÖM: Evet çok önemli. Bir de mesela bizim çok yakından takip etmeye çalıştığımız işte bu Fridays For Future hareketi var. Ekolojik aktivistlerin hareketi, genç aktivistlerin onların da Rusya hakkındaki açıklamaları yani “FFF” Rusya bölümünün açıklaması da tamamen her türlü çatışmaya, askeri çatışmaya karşı çıkması, Rusya’da kendi ülkelerinde savaşın adil bir şey olmadığını ve Rus halkına hitaben de şunu söylüyorlar; akrabalarınızla, eş, dost, ahbabınızla ilişkiye girin, Ukrayna'dan tanıdıklarınızla ve hepsine bol destek verin ve olabilecek bütün desteği de yardım edeceğinizi söyleyin ve Ukrayna halkına lütfen siz de güven altında kalın ve kendinize iyi bakın.” diye biten çok insani de bir açıklama yapmışlar. Yani Kenya'yı ben fark etmemiştim, Kenya delegesinin konuşmasından… Hemen dönüp ona bakacağım. Çok önemli.
Tek bir kişinin iradesiyle o noktaya geri dönülebiliyor
SÖ: Ben şeyi sizlerle paylaşacağım, yani hakikaten beni çok etkilerdi… Türkiye'de de aslında çok daha fazla gündem olmasını isterdim, yani keşke Türkçe'ye çevrilse diye düşündüm. Olur diye de bekledim, fakat işte bu hayat gailesi arasında o da kaybolup gitmiş. Halbuki işte gerçekten kulağımıza küpe olması gereken sözler ve buradaki mesele işte zaten bu sistem artık tutmuyor demiştik yani. Donald Trump dönemi aslında bu çöküşü zaten hızlandırmıştı. Putin’le çok benzer görüşleri var, yaklaşımları var. O çöküş artık, yani Putin tarafından belki de uzatılmaya çalışılırken o ömür, tam tersi çok hızlandırılıyor ve burada umarım dersler çıkabilir. Şimdi bu söylediklerim çok afaki kalabilir; orada bir savaş oluyor, işte bir yandan ekonomik kriz var ki bu Türkiye'yi de etkileyecek ister istemez, işte çok iyi etkileyecek vesaire, Türkiye önem kazanacak diyenler var. Dünyanın öyle bir noktasında değiliz artık zaten ve Türkiye'nin de zaten dış politikasında S400'ler olsun, Akkuyu Nükleer Santrali olsun Rusya'yla göbek bağını kestiği, kaderini birleştirdiği çok önemli dönüm noktaları oldu. Bunlardan çıkamıyorsunuz yani. Şimdi bütün bu kur korumalı mevduat hesaplarıydı, şunlardı, bunlardı turizm gelirlerine bağlanıyordu aslında nasıl olsa oradan kazanç sağlayacağız gibi. Şimdi o olmayınca, olmazsa neler olacak bakalım. Bütün dünyanın aslında kendini eleştirmesi gereken bir dönem bu. Bütün bu uluslararası ilişkileri… Bana, bilmiyorum artık çok arkaik geliyor, eğitimim, asıl eğitimim, uluslararası ilişkiler ve yıllarca okuduğum o makaleler, yani duayenlerinin bugünkü yorumları, Larry Diamond’a bakıyorum işte yok efendim onun yaptığı yorum vesaire yani bunlar ne kadar arkaik, ne kadar…19. yüzyıldan yazıyorlar gibi geliyor bana. O kadar eski geliyorlar. Aslında yepyeni paradigmalara geçmemiz gereken bir dönemdeyiz... Maalesef şu an bile oturup işi gücü bırakıp küresel iklim kriziyle ilgili konuları tartışıyor olmalıydık. Dünyanın eşitsizlik, adaletsizlikle ilgili sorunlarını tartışıyor olmalıydık. Hâlâ bu Covid aşısı konusunda, mesela bir taraf aşılarını son kullanma tarihi geçti diye çöpe atıyor, öbür tarafta aşı bulunamıyor. Böyle bir dünyadayız. Bunları tartışacağımız, çözmeye çalışacağımız yerde şimdi işte kendimize yepyeni bir dünya savaşı sorunu yarattık ve belki hep kanepelerimizde, koltuklarımızda oturup seyrettiğimiz İkinci Dünya Savaşı, bütün o savaş filmleriydi, başka savaş filmleriydi aslında çok uzak olmadığını belki hatırlamamız gerekiyor. Yani bir nefeste, tek bir kişinin iradesiyle o noktaya gene neredeyse dönebiliyorsunuz.
ÖM: Evet, son derece önemli bir mesele ve ikisi birbirine bağlı işte bu iklim yıkımı ve bütünüyle bu ekolojik yıkım meselesiyle tamamen birbirine bağlı. Amitav Ghosh'un önemli bir kitabı yayınlandı. Henüz tamamını okuma fırsatı bulamadım ama müthiş önemli bir noktadan, biraz önce konuştuğumuz şeyden de bahsediyor anladığım kadarıyla. Yani bütün bu savaş, imparatorluk, sömürgecilik ve soykırımları iyice kavrayabilmek için, ekolojik yıkımı kavrayabilmek için öncelikle bu şeylere bakmamız lazım, dünya tarihinin bu savaş, sömürgecilik ve soykırımlar listesini gözden geçirip onların hesabını sormamız gerektiğini ortaya koyan ilginç bir kitabı var. Sömürgecilikten ele alıyor. Beyaz adamın dünyaya hakim olmasından da diye “The Nutmeg's Curse: Parables for a Planet in Crisis”, krizdeki bir gezegen için meseller, adını taşıyan ilginç bir kitap.
SÖ: Ya burada işte hakikaten herkesin çok büyük sorumluluğu var. Tüm devletlerin çok sorumluluğu var. Bir tane de temiz ve ay ne kadar doğru yaptı her şeyi diyebildiğimiz bir taraf yok. Belki faturayı biraz daha fazla kesebiliriz başka ülkelere ama şimdi baktığımızda da Biden yönetimi de işte hani küresel iklim krizini odağına koyacaktı? Hani dünyada bu konuyla ilgili öncülük edecekti? Ondan sonra ne oldu? Yok efendim işte gene AUKUS'tu vesaireydi, işte Avustralya İngiltere ve Amerika'yı bir araya getiren birtakım anlaşmalardı. Nükleer enerjiyle işte şey yapalım, denizaltı yapalım, yok efendim işte Tayvan'da askeri desteğimizi arttıralım. Orada askeri destek, burada askeri destek. Ne oldu peki? Yani sonuçta bütün dikkat Çin'e yönlenirken bu sefer Rusya konusu asıl tehdit olarak patladı. Ama ne oluyor? Çin de bunu şu an izliyor. “Zamanında sen de bana bunları bunları yaptın ve beni tehdit olarak gördün.” diyerek Rusya'ya örtük bir destek veriyor. Tam bir destek vermiyor, Çin’i de rahatsız eden boyutları var ama şimdi onlarla da ekonomileri bozulsun, ekonomiyle ilgili bir sıkıntı yaşasınlar istemiyorlar. Ama yani nasıl bir dünya bu? Hakikaten ve gelecek nesillere ne bırakıyoruz? Ne yapıyoruz? Şimdi aslında Putin'in bu hamlesinin bence çok büyük ilgisi olan şeylerden bir tanesi de popülistlerin geri dönüşünü sağlamak. Zaten yıllardır Avrupa Birliği'nde popülistlerin, birtakım aşırı sağın Rusya tarafından desteklendiğine dair gazetecilik çalışmaları vardı ki hiçbir zaman hak ettikleri ilgiyi de görmediler, burada baktığımızda şimdi tekrardan mesela Trump'ın geri dönüşünü aslında bence sağlamaya çalıştığını da düşünüyorum. Bütün bunları böyle önümüzdeki birkaç yıl içinde gene bir popülist cendereye düşmemiz için de bir çaba gösterdiğini düşünüyorum. Mesela şimdi nisan'da Macaristan'da seçimler var. Viktor Orban kaybedebilirdi. Şimdi ben kaybedip kaybetmeyeceğini pek de bilemiyorum açıkçası. Orada da istikrardı, ondan sonra işte şey, gene bizi Orban kurtarır, gene Orban bu durumda hem Rusya'yla hem de Avrupa Birliği'yle anlaşabilir gibi gibi düşüncelerle belki de onun tekrar iktidarda kalması söz konusu olacak. Türkiye gibi bir ülkeye bakıyoruz; tam biraz böyle işte muhalefette hareketlenmeler oldu vesaire, savaş ekonomisi, savaş psikolojisi, bütün bunların üstelik de komşu olmanın, bu kadar yakın olmanın bambaşka bağı var, psikolojik bağı var. E bir de Türkiye'nin Rusya'yla bağları var. E bir de Ukrayna’yla da var askeri olarak, insansız hava araçlarının satılmasıydı, büyük bir askeri angajmana girilmesiydi… Şimdi tarafın ne? Yani aslında iki taraflı da angajmana girerek savaşın ceremesini iki defa çekiyorsunuz. Meselelere aslında duble çekmesi söz konusu olabilir Türkiye'nin. Bütün bu boyutlar var ve tabii ki asıl mağdur bence Ukrayna ve aynı zamanda Rusya'daki savaş karşıtı insanlar. Onları da unutmayalım. Bütün Rusları yargılayarak, herkes kötü, işte herkes korkunç diyemeyiz. Çünkü sonuçta Türkiye'de de biliyoruz ki her zaman mücadele veren insanlar var.
"Ters akıntıya karşı çaba gösterenler her zaman var"
ÖM: Evet, muazzam yani biz bugün ki Açık Gazete’yi de aşağı yukarı bu muazzam cesaret gösterileriyle başlatmıştık, onunla da bitiriyor olmamız, yani senin programının sonunu da onunla bağlamamız iyi oldu. Yani kuvvet merkezinin göbeğinde, Putin'in Kızıl Meydanı’nın orada… Müthiş yani, daha Kızıl Meydan'dan ve Kremlin'den bir kilometreden az bir mesafede yüzlerce hatta binin üzerinde insanın gösteri yaptığı ve yalnız orada, Moskova'da değil, Rusya'nın çeşitli şehirlerinde şu ya da bu sayıda pek çok insanın özgürlük için büyük cesaret gösterileriyle savaşa hayır diye ortaya çıktıkları da bir şey var. Çok ciddi bir… İyi ki altını çizdin. Yani ciddi bir barışçı ve özgürlükçü hareket de var. Dünyada pasaportlarını …
SÖ: Bütün olarak yargılayamayız. Hakikaten farklı insanlar her zaman var, işte ters akıntıya karşı çaba gösterenler her zaman var ve güzel bir notla bitireyim bari bugün programı. Kendi kişisel arşivinden diyelim bir hatırayla, master tezlerinden bir tanesi… Ben böyle master ve doktora tezlerini biriktirmesiyle ünlü bir insanım bu arada. Toplaya toplaya gidiyorum yani. Öyle bir özelliğim vardı. Artık yapamıyorum ama bir zamanlar böyleydi. Milliyetçilik çalışmaları üzerine bir tane masterım var ve o zamanlar tarihle ilgileniyordum, tarihle ilgilenmeye başlamıştım o dönemde, ‘Kendi kaderini tayin hakkı’yla ilgili bir tez yazdım ve tez savunmasında aslında Rus hocayla Ukrayna tarafını savunan Macar hoca birbirine girdiler. Çok enteresan bir şey. Evet, böyle bir şey yaşamıştım. Ukrayna aslında Rusya çatışmasını ben kendi akademik hayatımda da bir kere yaşamış oldum böyle. Tam da tez savunmasında. Gerçi bana iyi oldu. Ben köşeme sırtımı yaslayıp tecriti savunmak yerine onları izledim bir süre. O da insanın stresini atmasına neden oluyor açıkçası ama hiç de öyle stres atan bir durumda değiliz. Evet, çok çok yazık, çok korkunç bir durum
ÖM: Ama gene de özgürlük ve savaş karşıtı insanların mücadelesi de insana esin veriyor, öyle bitirelim istersen.
SÖ: İnsanların icazeti bende, evet… Hâlâ yol mücadelesindeyim duyduğunuz gibi. Sokağın seslerine rahatsız olmamışsınızdır inşallah. Sokağın sesleri belki İstanbul'un sesleri uzakta olanlar için de hoş bir sada olmuştur diyelim.
ÖM: Çok teşekkür ederiz. Görüşmek üzere.
Açık Gazete, Alp Ulagayl'a Spor köşesi
ÖM: Günaydın Alp merhabalar.
Alp Ulagay: Günaydın Ömer Bey.
ÖÖ: Günaydın.
AU: günaydın Özdeş.
ÖM: Evet, korkunç bir ortamdayız.
AU: Maalesef.
ÖM: Topyekun bir saldırı savaşı cereyan ediyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana gördüğümüz en korkunç durumlardan birinin içindeyiz yani. Bunun spora da yansımaları olacak tabii Rusya'nın Ukrayna'yı düpedüz işgal etmesi üzerinde birçok şey var. Yani hangisinden bahsederim bilmiyorum ama Rusya'nın Ukrayna'yı işgale başlamasının ardından futbolla ilgili bir haber vardı T24'te; Polonya, İsveç ve Çekya Futbol Federasyonları ortak bir açıklama yapmışlar ve Rusya'da oynanacak Dünya Kupası playoff maçlarına ilişkin “Biz gitmeyeceğiz. UEFA buna çözüm bulsun.” demişler. İstersen bunlardan başlayalım.
AU: Evet, çok korkunç bir durum tabii. Yani en kısa sürede bir en azından bir ateşkesle şu mevcut durumun sonlanmasını bir kere diliyorum daha fazla kimsenin canı yanmadan… Bilmiyorum tabii Rusya buna ikna olacak mı? Tabii yani öncelik insanların canı, güvenliği ama spora da bir yansıması var tabii mutlaka bunun. Hem bir yandan Ukraynalı hatta bazı Rus sporcuların tepkileri var bu işgale karşı. E bir yandan da tabii devam eden turnuvaların müsabakaların aksaması söz konusu. Bu verdiğiniz örnek yaklaşık bir ay sonra yapılacak Dünya Kupası baraj maçlarıyla ilgiliydi. Rusya, Polonya'yla oynayacak barajların ilk turunda. Eğer Polonya'yı elerse de Rusya, İsveç-Çekya galibiyle karşılaşacak. Ama o üç takım biz Rusya'yla oynamayacağız açıklaması yaptı. Ukrayna'nın da maçı var. Onlar da İskoçya'yla oynayacaklar. Ama şu durumda bu maçın oynanması biraz zor gibi gözüküyor. Zaten Ukrayna'da tüm spor müsabakaları otuz gün süreyle ertelendi. Şu an herhalde kimsenin sporu düşünecek hali yok orada hani. Bir ay sonra da durum değişir mi? Ülkede maç oynanacak ya da ülke dışında bir Ukrayna takımı maç oynayabilecek hale gelir mi? Doğrusu emin olamıyorum, bugünden söylemek çok zor. İlginç, dün tabii Ukrayna'nın Avrupa futbol kupalarında takımı kalmamıştı. Oraya bir yansıma olmadı ama basketbola dair şöyle bir şey oldu; Ukrayna takımı değilse de Rus takımlarının maçları vardı ve dünkü iki maç ve bugünkü bir maç ertelendi. Unics Kazan İspanya'da deplasmandaydı dün akşam. Orada olduğu, takım gittiği halde maç ertelendi ve Bayern Münih-CSKA Moskova maçı vardı yarın akşam, o maç da ertelendi. Bu akşamki Zenit-Barcelona maçı da İspanyol takımı uçağa kalkmadan, zaten herhalde onlar gelmekten vazgeçtiler. EuroLeague yönetime de maçı şimdilik oynatmaktan vazgeçti. İleri bir tarihte bakılacak duruma. Futbolda ise en büyük etkilerden biri herhalde yıl sonundaki, sezon sonundaki Şampiyonlar Ligi finaliyle ilgili olacak. Covid sebebiyle bu Şampiyonlar Ligi finallerine ev sahipleri birkaç kez değişmişti, hatırlarsınız. Geçen sene İstanbul'da olacaktı, o 2023’e alındı. İşte araya Saint Petersburg girdi bu sene için falan. Şimdi UEFA resmi açıklamayı yapmadı. Kesin görüşme ve karar bugün ama herhalde yüzde doksan beş ihtimalle Saint Petersburg’un bu seneki ev sahipliği alınacaki, başka bir şehre verilecek bu seneki Şampiyonlar Ligi finali. İşte şu an üç aylık bir iyi zaman var finale kadar. Londra olabileceği söyleniyor. Onu bugün öğreneceğiz, henüz bilmiyoruz. Formula 1’de Rusya Grand Prix’si için şimdiden birtakım şeyler söyleniyor; bazı sporcuların gitmek istemeyeceğini, sürücülerin gitmek istemediğini şimdiden duyuyoruz. Sebastian Vettle ben Rusya'ya gitmem dedi, yarış orada yapıldığı takdirde. Yani o Formula 1’in en azından 2022 için Rusya'dan alınması gündemde şimdi gözüken etkinliklerden biri olarak. İlk aşamada, hani özellikle Rusya'yla ilgili ya da Rus sporuyla ilgili gelişmeler bunlar gibi birtakım başka unsurlar etkinlikler de var. Tabii uluslararası federasyonlar, kurumlar bu işgalden sonra bazıları hemen reaksiyon veremediler, toplantı yapamadılar. Önümüzdeki günlerde herhalde birtakım gelişmeler olacaktır bununla ilgili. İşgal Ukrayna'da devam etse de Rus sporunu ve Rus takımlarını etkileyecek gibi gözüküyor. Birtakım ihraçlar, askıya almalar, ertelemeler, iptaller olabilir Rus takımlarıyla ilgili. UEFA'yla futbolla ilgili son örnek Gazprom, Rusya'nın devasa doğal gaz şirketi, UEFA'nın sponsorlarından biri. Aynı zamanda Şampiyonlar Ligi'nin sponsoru. Alman Schalke takımının da Schalke 04 takımının da sponsoru. Dün itibariyle Schalke, Gazprom forma reklamını artık taşımayacaklarını diyordu. UEFA'nın tutumu ise bugünkü toplantıda belli olacak. Yani Gazprom’un UEFA müsabakalarında Şampiyonlar Ligi maçlarında sponsorluğu devam edecek mi yoksa belli bir süre için askıya mı alınacak, belki bugünkü toplantıdan sonra göreceğiz.
Avrupa'nın büyük trajedisi burada
ÖM: Bunun tartışılması bile akıl alır gibi gelmiyor bana doğrusu. Yani Gazprom en önemli anahtar noktalardan bir tanesi. Çünkü hem dünyanın ekolojisinin en büyük yıkıcı etkenlerinden bir tanesi, bir kuruluş hem de bunu kullanarak bunun gücünü kullanarak Rusya işte işgallerde bu korkunç istila savaşlarını yapabiliyor. Hala bunu keselim mi, kesmeyelim mi tartışması yapıyorlar. Avrupa'nın büyük trajedisi burada. Dramı diyecektim ama trajedisi. Bunu hala kesip kesmeyeceği belli değil mesela senin de dediğin gibi. Olacak iş değil.
AU: Şöyle yani Gazprom sponsorluğunun herhalde bu UEFA, yani Avrupa futboluna sponsorluğu 10 yıldır sürüyor aşağı yukarı. Yani bu mevcut anlaşma 2021 ile 2024 arası için ama herhalde önceden bir sekiz yılı falan vardır. Belki daha fazla. Yani 8-10 yıldır biliyorum ben, Şampiyonlar Ligi reklamlarındaki mevcudiyetini. Yani bu Gazprom üzerinden Avrupa futboluna Rus hükümetinin müdahalesini de sağlıyor. Bu, hatırlarsınız geçen sene ölü doğan bir Avrupa Süper Ligi projesi vardı. Orada Rusya'nın UEFA yönetimine ciddi bir desteği ve bu Süper Lig projesini kösteği vardı. İşte hep bu Gazprom üzerinden kurulan ilişkiyle muhtemelen bu şey sağlandı, bu ilişki sağlandı. Bakalım nasıl bir karar olacak? Şimdi bir de tabii bir yandan sporcuların gösterdiği tepkiler var. Son bir 2-3 gün diyelim, dünden önce başlayanlar da var. Mesela Ukrayna'nın belki gelmiş geçirmiş en büyük oyuncularından. Andriy Shevchenko şu an İtalya’da teknik direktörlük yapıyor. O tepkisini İtalyan basınına dile getirdi. Zinçenko, Ukrayna futbol milli takımının kaptanı, Manchester City oyuncusu, o bir basın açıklaması yaptı. Uzakta da olsa ve yani asla böyle bir şeyi kabul edemeyeceklerini dile getirdi ama oynanan maçlar sırasında birtakım ilginç tepkiler gördük. Mesela mesela dün Atalanta Bergama takımının Olympiakos'la UEFA Avrupa Ligi'nde maçı vardı. Ruslan Malinovskiy, Ukraynalı oyuncu gol attı orada ve golden sonra formasını çıkardı. Altta “Ukrayna’da savaşa hayır” tişörtü olduğunu gördük. Malinovskiy’in üzerinde. Bir diğer tepki, ilginçtir, Ukraynalı basketbol hakemi Boris Ryzhyk var, o da EuroLig'de Olympiakos-Armani Milano maçının hakemiydi. Maçtan önce elinde bayrakla protestosunu yaptı, yani seremoni sırasında. NBA'de biri Ukraynalı, biri Ukrayna asıllı iki oyuncu var, basketbolcu. Alex Len, Sacramento Kings’ten ve Toronto Raptors'tan Sviatoslav Mykhailiuk, onlar basın açıklaması yaptılar. Yani Amerika'da belki bu işe duyulan iki sporcu takımlarında Sacramento Kings takımı maçtan önce bir dakikalık saygı duruşu yapmış işgal sırasında ölenler için. Bunlar ilk sahada gördüğümüz, saha ya da civarında gördüğümüz ilk Ukraynalı tepkiler, tabii başka sporculardan da gelecektir. Bir de Ukrayna'daki sporcuların durumu var. Tabii Ukrayna'nın önde gelen erkek futbol takımları var. Shaktar Donetsk, uzun bir süredir kendi şehrinde oynayamasa da sanıyorum Kiev'de maçlarını oynuyor, Donetskte oynayamadığı için. Ve Dinamo Kiev, işte bir sürü yabancı oyuncu var, Brezilyalılar var, onlar tabii Kiev’de mahsur kaldılar. Dün bir video açıklama yaptırdılar aileleriyle beraber; işte ülkeden kendilerini kurtarabilecek bir yardım talep ediyorlar. Junior Moraees adlı oyuncu diğer oyuncularla beraber bir video paylaştı işte yaklaşık bir dakikalık bir çağrıda, yardım çağrısında bulunuyor. İlginç tabii diğer ülkelerden, yani Ukraynalı olmayan ülkelerden destek geliyor. Biz dün Fenerbahçe maçındaydık, bilmiyorum dikkatinizi çekti mi, Fenerbahçe'nin Slavia Prag'la UEFA Avrupa Ligi maçı vardı ve maçtan önce Slavia oyuncuları seremoniye Ukrayna bayrağı renginde şeylerle, formalarla çıktılar. Maç forması değil ama seremoni formaları.
ÖM: Görmemiştik, çok ilginç.
AU: Evet, yani seremoni sırasında işte o sarı-laci, sarı-mavi demek lazım değil mi Ukrayna bayrağına? Ukrayna bayrağı renginde formalarla çıktılar Slavia rengi çünkü kırmızı-beyaz. Maçı kendi formalarıyla oynadılar. Barselona ve Napoli maçı vardı yine Avrupa Ligi'nde. Onlar da yine “Stop war”, “Savaş hayır” yazan bir pankartla çıktılar seremoniye maç öncesinde, Napoli’ deki maçta. Herhalde gecenin en önemli maçıydıi o kupada hani tabii Barselona'da olduğu için olduğu için işin içinde çok duyuldu. Bir de tabii benim en ilginç bulduğum Rus sporcu Fedor Smolov var. Böyle bir durumda tabii üçüncü ülkelerden protesto yapmak evet, çok güzel bir şey ama hani daha kolay tabii. Siz işin içinde değilsiniz, o ülkeden değilsiniz. Hele yani saldırgan taraftan birinin, ülkede herhangi birinin protesto yapmak için bu işe karşı çıkması çok zor bir olay, değil mi? Rusların ellerinde protestolar var herhalde, Moskova'da var, Saint Petersburg'da var, yanılıyor muyum, gösteriler var.
ÖM: Çok sayıda.
ÖÖ: 40’tan fazla şehirde
ÖM: Kalabalık ve ilginç yani.
ÖÖ: Binin üzerinde de gözaltı var ayrıca.
ÖM: 1506 sayısı da.
AU: Yani, değil mi, insan haklarının, ifade özgürlüğünün çok sınırlı olduğu bir ülkede hani bunu cesaret edip yapabilmek çok gerçekten sıradışı bir olay. Rus sporcu Fedor Smolov’la ilgili futbolcunun durumu ilginç. Rusya milli takım oyuncusu, Dinamo Moskova oyuncusu, çok tecrübeli bir isim. O, savaşa, yani bu Ukrayna işgaline karşı fikrini söyleyebilen hani duyduğumuz en azından ilk ünlü Rus sporcu oldu. Rus, hani ülke dışında da oynamıyor. Başka bir ülkede olup da hani yapabilirdi. Hani bir Rus takımında oynuyor, dediğim gibi milli takım oyuncusu. Buna karşı mesaj verebilen, sesini çıkaran ilk Rus sporcu oldu belki. Hani dediğim gibi, belki başkaları vardır ama böyle uluslararası ölçüde işte milli seviyede bir kariyere sahip ilk oyuncu. Belki peşinden başkaları da gelir. Yani ülke içinde buna bir karşı ses çıkması, bir protesto olması çok kritik bir rol oynayacak.
ÖM: Adını bir kez daha tekrarlar mısın?
AU: Fedor Smolov.
ÖM: Evet, mesajında da net olarak 1savaşa karşıyım1 diyor, değil mi?
Ergin Ataman: “Masum insanların ölmesi kabul edilemez. Savaşı durdurun”
AU: Evet, evet. Bir de tabii Türkiye'den de dün gördüğüm kadarıyla büyük kulüpler sosyal medya hesaplarından “savaşa hayır” diye paylaşımlar yaptılar. geç saatlerde. Hani güzel mesajlar, tabii hani üçüncü ülkeden yapmak dediğim gibi, olaya dahil değilsiniz, daha kolay, yine de önemli. Bir de Ergin Ataman’ın mesajı var. Dün Anadolu Efes'in Maccabi Tel Aviv’le EuroLig maçı vardı. O maç öncesi işte standart şey var, hani kısa, son görüşleri alıyorlar şey yayıncı kanalda tüm uluslararası yayına verilen bir görüntü bu yani, ülke içinde değil de. İngilizce yapılıyor zaten, her maçta standarttır. Orada Ergin Ataman’ın pek maçla ilgili konuşmadı ama yani “Savaşı durdurun, çocukların ve masum insanların acı çekmesi çok anlamsız. Bugün yapacağım tek açıklama bu.” dedi. Galiba yayında son kesin… Yani söylediği üç cümle zaten. Kısa mı kesmişler onu anlayamadım. Ben çünkü hani o kısmını izleyemedim. Hani spora dair, sahaya dair bir açıklama olmadığı için yayıncılar da çekindi mi bilmiyorum. Kısa kesilmiş yani anladığım kadarıyla bu açıklaması. Ama teknik-taktik hiçbir açıklama yapmamış maç öncesi, doğrusu anlamlı.
ÖÖ: Gazete Duvar’da var, uzun diyebiliriz gene -böyle iki paragraf, üç paragraf- açıklamasına yer vermişler.
AU: Maç sonrası mı acaba ama? Bu maç önü açıklamaydı bu.
ÖÖ: Şöyle söylüyor: “Maçtan önce söyledim, maçtan sonra da söyledim.” diyor Ataman. “Şimdi burada yine söylemek istiyorum, savaşı durdurun. Biz Rusya'daki tüm maçlarımızı oynadık ama sporun birleştirici bir güç olması gerektiğini düşünüyorum. Spor ayrımcı bir çözüm olamaz.” diyor ve devam ediyor daha sonra.
ÖM: Alp'in söylediği gibi, yani maç öncesi yaptığını bir de maçtan sonra da tekrarlamıştı açıklamayı ama maç öncesi açıklamasını maçla ilgili değil diye koymamış olabilirler diye de bir
yorum yaptı Alp.
AU: O şey, yani maç öncesi, maça çıkarken her resmi yayıncının yaptığı işte standart işte “Bugün nasıl oynayacaksınız”, “Maçla ilgili hedefiniz ne” falan gibi çok kısa bir açıklama alınır. Orada şey yapmamış. Belli ki spora dair bir şey konuşmak istememiş, ama maç sonu herhalde hem TV'ye ve basın toplantısında da diğer gazetecilere söyledikleri var. Orada muhtemelen tekrar değinmiştir mevzuya haklı olarak belki de sözü kısa kesildiği için.
ÖM: Evet, yani ilginç olan şey Maccabi Tel Aviv maçının ardından Rusya'nın Ukrayna'ya askeri müdahalesine tepki gösterip şey demiş “Masum insanların ölmesi kabul edilemez. Savaşı durdurun”. demiş.
AU: Evet, yani Türkiye'den ilk önemli değinme o. Bilmiyorum belki, işte hafta sonu futbol maçlarında ya da diğer maçlarda da birtakım şeyler olur, işte pankart vesaire gibi eylemler olur. Bir yandan basketbol takımının, milli takımın Yunanistan'da maçı var mesela bugün. Bilmiyorum orada nasıl bir şey olacak, iki takımın nasıl bir seyremi olacak onu da göreceğiz. Hatta tam Rusya'da, galiba Perm şehrinde Rusya-Hollanda basketbol milli maçı vardı. Yani hemen karar alınamadığı için maç dün gece oynandı bildiğim kadarıyla. Çünkü işte bu ertelemeler, askıya almalar söz konusu olabilir, yani bundan sonraki hemen birkaç gün için veya sonrası için. Onun için bir karar alamamışlar. Belli ki yani Hollanda takımı gittiği gibi maça da çıktı.
ÖM: Bir de şeyi sormak istiyorum. Birtakım yaptırımlar uygulanması söz konusu diye birçok laf dolaşıyor ama içi boş mu, laga luga mı belli değil, tam anlaşılamadı. Rusya, özellikle de Gazprom başta olmak üzere birtakım yaptırımlar uygulanıp, uygulanmayacağı tartışılıyor. Bir de oligark denilen yani çok zengin, özellikle de petrol ve gazdan zengin olmuş insanların durumu var. Onlar da birçok futbol takımı sahipleri filan mesela. Onlarla ilgili ne olacak? Rokman Abrahamovic mesela bir tanesi.
AU: Evet, çok önemli bir noktaya değindiniz. Yani bu 90’lı yıllarda aslında Rus halkının parasını gasp eden diyelim ve olmadık yere zengin olan böyle bir… bilmiyorum kaç kişiden söz etmek lazım, işte belki 150 küsür süper zengin Rus var; Roman Abrahamovic debunlardan biri. İşte bir giyim mağazasında tezgahtarken birden, birkaç yıl içinde işte neydi onun şirketi? Birkaç maden şirketini ban ele geçirip işte şu an, bugün 10 milyar dolar civarında serveti olan bir süper zengine dönüştü.
ÖM: Dünyanın da galiba ikinci en büyük yatına sahip. Yat içinde yatları olan, yüzme havuzları, denizaltısı olan yatlarda filan kullanılan, böyle tuhaflıklar var.
Spor kulübü sahibi Rus oligarklar
AU: Evet, 2003 yılında Premier Lig takımı Chelsea’yi satın almıştı ve bu İngiltere'deki yabancı kulüp sahibi takımını satmıştı. Sonra Premier Lig'deki kulüplerin ekseriyetini yabancı patronlar satın aldı. Yani işte Amerikalılar, Çinliler, İtalyanlar hepsi birden Premier Lig'e üşüştüler ama bu dediğim gibi bu akımı başlatan kişiydi 2003’te ve tahminen Chelsea’yi satın aldığından beri herhalde kişisel servetinden bir buçuk ila iki milyar sterlini bu Chelsea'yi işte yukarılara çekmek için harcadı; transferler, borç kapatmak falan diye işte takım iki kere Avrupa şampiyonu oldu ama bunu aynı zamanda tabii nüfuzunu arttırmak için de kullandığını söyleyebiliriz. I2019 yılında zaten İngiltere'yle ilgili bir problemi olmuştu ve yaklaşık üç seneye pek Londra'ya gelemedi, çünkü vizesini yenilemediler burada. Abrahamovic'in. Sonra o İsrail vatandaşı oldu biliyorsunuz, üzerine Portekiz pasaportu da aldı. İşte herhalde Rus pasaportuyla değil ama diğer iki pasaportuyla bir şekilde İngiltere'ye giriyor, ama şimdi Başbakan Boris Johnson’a da çağrı var, işte İngiltere özelinde; bu Rus iş adamlarının varlıklarını dondurun. Bunlar arasında Roman Abrahamovic de var diye. Naşka Rus patronlar da vardı böyle, NBA takımı sahibi olan da vardı mesela Prokhorov’un New Jersey Nets’i satın aldığını bir dönem biliyoruz. Başka çok önemli Rus takım sahibi kaldı mı… Bir yer, İskoçya'da falan da vardı. Sayıları biraz almış sanki ilginç bir şekilde. Yani daha fazla olduğunu hatırlıyorum. Mesela Alisher Usmanov vardı, Arsenal’in küçük ortağıydı. Sonra büyük ortak olamayacağını anlayınca hisselerini sattı. Şu an Everton’da galiba bir küçük listesi var. Hani şimdi bu kulüplere mesela Everton’da belki hakim hissedar bir Rus değil ama Chelsea'ye bir müdahale gelecek mi? Oradaki nüfuzuna, çünkü Chelsea'yi tabii kendi nüfuzu için kullandığı da aşikar Abrahamovic’in.
ÖM: Evet, çok önemli bir konu bu yani, bir de işte Boris Berezovski diye biri vardı galiba,
Abrahamovic’le kapışıyordu filan. Neyse, yani ayrıntılarına dedikodusuna girecek durumumuz yok ama yani son derece önemli bir konu bu, kritik bir konu.
AU: yani Rus sporu tabii toptan bir şeyle karşı karşıya kalabilir. Zaten biliyorsunuz işte bu doping yüzünden birtakım yaptırımlara uğradılar, belli spor dallarında bazı kategorilerde yarışamıyorlar. Olimpiyatlara da Rusya adıyla değil de Rusya Olimpiyat Komitesi adıyla katılabilirler. İşte madalya töreninde milli maçları çalmıyor falan. Hani bu durum herhalde spordaki çekişmeyi de, bu spordaki müdahaleleri daha da arttıracaktır. Birtakım başka yaptırımlar da görebiliriz yani. Rusya'nın bu işgal devam ettikçe belli uluslararası spor kurumlarından ihraç edildiğini görmemiz de çok olası bence. Mesela işte Dünya Kupası playoff’u oynayacaklar, o maçlar o oynansa bile belki FIFA ya o maçları mesela oynatmayacak, diyecek ki “Rusya’yı askıya alıyorum, diğer ülkeler oynasın. Dünya Kupası'na gitmeyin siz.” ya da hani oynandığı yere işte gitme hakkını sonra elinden alacak. İşte 1992’de Yugoslavya yapıldığı gibi falan, böyle bir durum da söz konusu olabilir. Spor üzerinden de bir yaptırım çeşidi gelebilir yani. Şaşırtıcı olmaz bu durum.
ÖM: Evet, vallahi çok kritik ve zorlu bir dönemden geçtiğimiz şüphesiz. Şeyi gördüm bir de onu da söyleyeyim bitirelim, son dakikaya geldik; Dinamo Kiev'in teknik direktörü Mirsea Lucescu Lucescu şey demiş: “Umarım bu beyinsiz büyük insanlar savaşı durdurur.” demiş.
AU: Evet, ben o notumu unutmuşum, evet. O yani şöyle güzel bir açıklama yaptı: “Ben hem Kiev’den ayrılmayacağım.” dedi, çünkü tabii yabancı sporcuların ilk refleksi hani ülkelerine dönmek ve oradan kurtulmak oluyor. Yani doğal da bir refleks, bir şey diyemezsiniz, ama Lucescu çok uzun yıllardır Ukrayna'da çalışıyor, biliyorsunuz. Shaktar Donetsk’le herhalde 10 yıl falan çalıştı, onları Avrupa'da ciddi bir kulüp haline getirmişti. Hatta İstanbul'da oynanan finalde 2009’da -ben de o maçtaydım- UEFA Kupası'nı kazandılar. Şimdi Dinamo Kiev’in antrenörü, orada iyi işler yapıyor. O işte ayrılmayı reddediyor anladığım kadarıyla yani. Hani Kiev’de kalacak. Bu işgallere, tehditlere rağmen. Bir açıklama da ondan geldi yani, ülkeyi bilen birisi olarak tabii. Onları çok iyi anlıyorum.
ÖM: Evet, yani şey demiş; “30 günlüğüne askıya alındı Ukrayna'daki tüm spor organizasyonları korkak değilim ve Kiev’i terk edip Romanya'ya dönmeyeceğim. Umarım bu beyinsiz büyük insanlar savaşı durdurur. Bunun olabileceğini asla düşünmemiştim.” diye bir açıklama yapmış, önemli yani. Peki, sonuna da geldik sürenin çok karanlık günlerden geçiyoruz, hayırlısı diyelim. Çok teşekkürler Alp.
AU: Ben teşekkür ediyorum, iyi yayınlar diliyorum. Haftaya görüşmek üzere.
ÖM: Görüşmek üzere.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
ÖM: Açık Radyo'da System of a Down’dan “War?” “Savaş mı?”, soru işaretiyle beraber bir şarkıyı çaldık. “Karanlık ışıktır.” diye başlayan sözleri de yani özellikle de “Biz artık savaştan söz etmiyoruz, lafın bile etmiyoruz. Biz bütün imansızlarla çarpışacağız.” diye devam eden sert bir şarkı, savaşa karşı bir şarkı, System of a Down’dan dinledik. Saat 10’u sekiz dakika geçerken Açık Radyo’da 95.0 acikradyo.com.tr’de devam ediyoruz. Son gelişmelere de kısacık bir değinme, yeni olan o bitenlere de bir değinelim mi Özdeş?
ÖÖ: E tabii biz tam yayına girdiğimiz saatlerde hatta, galiba biraz daha öncesinde yeni bir saldırı dalgasının başladığı haberleri düştü dünya medyasına. Kiev'de insanlar bir kez daha bomba sesleriyle uyanmış durumdalar. Guardian’da ve Türkiye’de ben daha çok BBC Türkçe'den takip ediyorum. Çernobil etrafında işte denildiği üzere dün akşam aslında kontrolün Rusların eline geçtiği bilgisi vardı ki orasının da Kiev’e zaten oldukça yakın bir nokta olduğu söyleniyor. Ukrayna savunma bakanı bir açıklamada bulunmuştu yine, böyle sabahın erken saatlerinde, Kremlin paraşütçülerle saldırmayı planlıyor, diye. Bu zaten aslında tahmin ediliyordu bir yandan. Çünkü dünkü ilk iki füze ve işte hava saldırılarında Ukrayna'nın aslında hava kuvvetleri askeri silah, mühimmat depoları ve donanması vurulmuştu.Birçok uzman gün boyu şunu söylüyordu; muhtemelen Kiev'in etrafında, dört bir yandan -zaten saldırı var- etrafını çevreleyecekler hem denizle, donanmayla bağlantısını hem hava kuvvetleri etkisiz hale getirilecek. Daha sonra bir kara operasyonu başlayacak. Belki Kiev’e paraşütlerle inip devlet binaları ele geçirilecek deniyordu. Şu anda işte tekrar bomba sesleri Kiev'de duyuluyormuş. Henüz tabii böyle paraşütlerle ilgili bir şey ben göremedim, birliklerin gelmekte olduğuna dair. Ama Ukrayna savunma bakanı bunu Rusya'nın planı dahilinde, paraşütlerle saldırmayı planlıyorlar, diye duyurdu.
Rus birlikleri üç noktadan ilerliyor
ÖM: Pardon sözünü kestim, yani Sumi kentinde de Rus birlikleriyle çıkan çatışmanın görüntülerini yayınlamıştı, hakikaten tüyler ürpertici şimdi bakınca. Bayağı ortalık cayır cayır yanıyor yani, bildiğimiz, bir kentin içinde çıkmış bir baskın savaşının şeyinde. Yani kuzeydoğudaki Sumi kenti 260 binden fazla da nüfusu var aslında, çok da küçük bir yer sayılmaz. Rusya sınırına 30 kilometreden daha kısa bir mesafede ve yani yerel yönetim lideri büyük bir Rus askeri konvoyunun sumiyi geçerek batıya, başkent Kiev'e doğru ilerlediğini de söylemiş. Bazı sosyal medya kullanıcıları da orduya ait videoyu twitter'dan yayınlamış. Çok ağır bir çarpışma
ÖÖ: Bu üç noktadan Rus birliklerinin ilerlediği söyleniyor; bir tanesi Belarus sınırı -bu Kiev'e en yakın olan nokta- bir tanesi bu Donbass denilen en doğu noktası, çoğunluğu Rusların oluşturduğu bölge, oradan ilerliyor şehirler ele geçirilmekte deniyor. Bir de Kırım üzerinden girdiği söyleniyor. Oradaki birliklerin de yukarı doğru, yani Donbass'la birleşmek üzere böyle bir hat çizmekte olduğu söyleniyordu. Newsweek'e üç Amerikalı yetkili konuşmuş dün. Onlar da Kiev'in 96 saat içinde düşmesini bekliyoruz demişler. Oldukça soğukkanlı bir açıklama bu savaş koşullarında.
ÖM: Evet, tüyler ürpertici. Şimdi Birleşmiş Milletler de yaşananların ardından yüz binden fazla insanın evlerini terk ettiğini bildirmiş. Yani daha ne kadar oldu iki gün bile olmadı, yüz binden fazla insan doğduğu ve yaşayıp hayatını geçirdiği evleri terk ediyor. Yersiz, yurtsuz duruma düşüyor yani. Bu çok önemli bir mesele.
ÖÖ: Dün ilginç bir haber twitter’da görmüştüm, bir gazeteci paylaşmış; Slovak polisi, Ukrayna-Slovakya sınırına gelecek olan bütün mültecilere pasaportsuz bir şekilde geçişlerine izin vereceklerine açıklamış. Dünün herhalde bu savaş karşıtı eylemlerinden sonra duyduğum en iyi haberlerden bir tanesiydi, çünkü göçmen krizi ayrıca bütün bir Avrupa'nın korkulu rüyası ama halbuki son derece insani bir durum. Dolayısıyla bu sınırların açılacak olması önemli bir gelişme.
ÖM: Evet, bir Ukraynalı kadınla da CNN'de yapılmış bir mülakat var; yani çok kalabalık, işte senin de biraz önce anlattığın gibi metro istasyonlarında kalıyorlar. Bir Ukraynalı kadın sabahın beşinde tamamen yeni bir realiteye uyanıyorsun ve dünyanın artık seni sandığın gibi, düşündüğün gibi güvenli bir yer olmadığını anlıyorsun, demiş ve “Biz ne Rusya'nın ne de başka herhangi bir ülkenin parçası olmak istemiyoruz.” demiş gözyaşlarını zor tutarak ve “Rus halklarının da istilacı güçlerin sadece askeri üslere değil aynı zamanda komşularımıza, mahallelerimize saldırdıklarını ve bizi güvensiz ve son derece tehlike altında tuttuklarını da söylemek durumundayız.” demişler. Ukraynalılar, işte senin de sözünü ettiğin bu tren istasyonlarında ve metro istasyonlarında saldırıdan kaçmak için şey yaptıkları manzaralar da şeye benzetilmiş yani Jessica Corbett yazıyor Common Dreams’den, “Ukraynalıların bu doluşturmaları Blitz denen İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi ordularının hava bombardımanlarının Londralalılar’ın sığındığı yerleri hatırlatıyor. Paralellikler çekmişler filan.
ÖÖ: Evet, çok sayıda gerçekten İkinci Dünya Savaşı'na da benzerlik var az evvel bizim de çaldığımız şarkı, işte Ukrayna halkının Nazi saldırısı için sabah dörtte Kiev bombalanmıştıyı “Sabah beşte Kiev bombalandı” şeklinde tekrar söyleme, halk arasında dolaşmaya başladı diyordu Guardian'daki yazar Natalia Gumenyuk. Örneğin, yani yıllar sonra, on yıllar sonra tekrar aynı söz halk arasında dolaşıyor, diyordu. Sizin de bahsettiğiniz gibi hem yeniden tren istasyonlarının, metro duraklarının sığınak olarak kullanılması var, bir yandan da askere gönüllü olarak giden Ukraynalılar var. Tabii milliyetçilik de karşılıklı olarak tetiklenmiş durumda. Onların da çocuklarına son bir kez sarılırken çektikleri görüntüler vardı. Ağlayan çocukların, eşlerin videoları paylaşıldı. Onları uğurluyorlar, yani Kiev'in dışarısına, ailesini çıkarıyor, gönderiyor erkekler. Kendileri savaşa gönüllü olarak yazılmaya gidiyorlar. Bu da dünya savaşından. Tabii bildik sahneler aslında.
ÖM: Evet, yani bu çok ciddi bir durum. Zelenski'de şeyi de söylemiş yani Ukrayna başkanı videolu bir açıklama yaparak; “Edindiğimiz enformasyona göre beni bir numaralı hedef ilan etti” diyor, -sen de bahsetmiştin- “Ailemi de iki iki numaralı hedef olarak...” Yani Ukrayna'yı devlet başkanını yok ederek yıkmayı, tahrip etmeyi düşünüyorlar, hesaplıyorlar ve istiyorlar. Düşman sabotaj gruplarının Kiev'e girdiklerini de öğrendik, diyor, enformasyon var. “Ben kalıyorum hükümet binasında diğerleriyle beraber.” demiş. Bir de önemli bir açıklama var; Ukraynalı gazeteci Aleksey Sorokin’in söylediği bir şey: “Şu anda Kiev'deki mesele yaşayacak mıyız, yaşamayacak mıyız?” Çok ağır bir laf olmuş ama öyle demiş yani Aleksey Sorokin, gazeteci. Var olup olmayacağımız meselesidir Kiev'de, demiş. Ve şeyi de anlatıyor yani, “Bizim sevdiğimiz barları, gece kulüpleri, sevdiğimiz gezinecek yerleri vardı, ifade özgürlüğümüz vardı, sinemaya giderdik, hayatın tadını çıkarırdık, gelecek hakkında planlarımız vardı, benim devam etmekte olan bir renavasyon projem vardı” demiş, yani “dairemi yeniliyordum.” demiş.
“Yaşamak istiyordum yani bir Avrupa devletinin başkentinde yaşamak istiyordum, ama bir manyak yüzünden, tamamen delirmiş biri yüzünden” demiş Putin'i kastederek “ben şimdi bir bomba sığınağında oturuyorum ve önceliğim sadece anneannem, babam ve onun ailesi hayatta kalabilir mi, kalamaz mı diye… İşte bu; 2022’de, Avrupa'da yaşadığımız dünya budur.” demiş. Günün sözü de olabilir belki yani.
ÖÖ: Evet.
ÖM: Ya da Rus futbolcuyu da inkar etmeyelim, onu da günün sözüne aday gösterebiliriz.
ÖÖ: Ne mutlu ki birkaç tane savaş karşıtı birden fazla açıklama var ve günün sözü konusunda oldukça zengin bir gün bir yandan.
Belmarsh Mahkemesi'nin üçüncü oturumu bugün görülecek
ÖM: Evet. Aynen öyle. Şimdi bir de birkaç şey haberini de söyleyelim bitirmeden önce, bu iki buçuk saattir yayındayız. Yani Belmarsh Tribunal diye adlandıran mahkemenin üçüncü oturumu var ve bunu da canavarın karnında yapıyoruz, diye 25 Şubat'ta 2022’de, yani bugün Russel-Sartre Mahkemeleri gibi 1960’ların sonunda Amerika Birleşik Devletleri hükümetini Vietnam'daki savaş suçları dolayısıyla yargılamıştı. Belmarsh Tribunal da 20 yıldan beri devam etmekte olan “War on Terror”, yani “Terörle Savaş” diye ilan etmişlerdi. İlk Guantanamo Körfezindeki özel yere, Küba'daki üsse yargısız, sorgusuz, sualsiz tuttukları insanların hesabını sormaya devam ediyorlar. Ve işte Hırvat felsefeci, aktivist ve yazar başkanlık edecek. Aynı zamanda Margarit Kunstler da var hukukçu. Ve onların yanı sıra birçok önemli hukukçuların, felsefecilerin, insan hakları savunucularının, barışçıların katılacağı bir mahkeme var. Aynı zamanda da tabii şeyi de isteyecekler, Belmarsh’da hapis yatmakta olan Julian Assange’ın derhal serbest bırakılmasında talep edecekler. Bu, bugün olacak, onu verelim. Birçok da iklim haberi vardı elimizde ama maalesef yer kalmadık. Yalnız Aslı Gemci de bildirmiş europeanclimate.org’dan. Teşviklere rağmen yani Berlin merkezli Mercator Küresel Müşterekler ve İklim Değişikliği Araştırma Enstitüsü’nün yeni yayınladığı bir araştırma var ve bayağı, Türkiye dahil olmak üzere on beş ülkede kömürü elde edilen elektrik üretimini inceliyor. Türkiye'ye ayrılan bölümde mali teşvik paketlerine rağmen kömür yatırımlarının ne istihdamın arttırılması ne de ticari karların sağlanmasında etkili olmadığı da ortaya çıkmış. Çok çarpıcı bir şey yani. “Küresel Kömürden Çıkışa Doğru” diye “Temiz Enerji Geçişinin Önündeki Engeller: Kömürün Politik Ekonomisi” başlığını da taşıyan geniş bir araştırma var. İleride ona da değineceğiz. Yani başka programcılarımız da eminim ele alacaklardır.
ÖÖ: Tabii zaten somut olarak ne adımlar atacaklarını şu anda devam etmekte olan iklim şurasında herhalde açıklayacaklar diye tahmin ediyoruz. Çok da ümitli değiliz tabii bir yandan.
ÖM: Evet, yani mesela en çok çağırılması gereken bazı kuruluşların orada çağrılmadığını duymak sabah İklim Habercileri programcıları değiniyorlardı. Akıl almayacak ihmaller olduğundan bahsediliyordu. Buna rağmen de orada da ciddi temsiller ve karşı çıkışlarda olduğu haberleri de belirtiliyor. İşte böyle bir durum var. Bir de gene tatsız bir haber var. Yani dünyanın en büyük iklim araştırmalarını da yayınlayan yayın grubu bir Hollandalı yayınevi, aslında Lancet gibi ve Global Environemental Change gibi yayınların da arkasında yer alan bir şirket bu, aynı zamanda fosil yakıt üretimini genişletmek için, yaymak için de çalışmalar yapan şirketlerin başında geliyormuş, The Guardian'da yazıyor.
ÖÖ: Yani akademik yayıncılık da bir tür iş onlar için anlaşın.
ÖM: Evet, aynen öyle. Yani riyakarlığın sonu, haddi hesabı yok. Kâr için yapılmayacak hiçbir şey yok ve iklim değişikliği bir de Guardian Donna Lu imzalı haberde önemli bir haber var; dünyanın su döngüsü tahmin edilenin, daha önce yapılanların, Nature dergisinde, en önemli yayınlardan bir tanesi -itibarlı ve hakemli- onlardan yapılan son araştırmada iklim değişikliği dünyadaki küresel su döngüsünü %7.4 oranında hızlandırmış. Bu tahmin edilenin en az iki katı hızlanma olduğunu gösteriyor araştırma. Bu da yeryüzündeki suyun dönüşümüyle ilgili yani buharlaşması, atmosfere çıkması, soğuması ve tekrar yağmura, kara dönüp tekrar yüzeye dönmesiyle ilgili bayağı ciddi bir şey ve bunun ne önemi var derseniz bu yoğunlaşması beklenen bir şeydi ama bu çok daha hızlı bir Net Sıfır emisyon hedefine ulaşmamız gerektiğini bir kez daha gösteriyor diyor, araştırmacılar, araştırmayı ve yürütenlerin bir kısmı. Karadeniz'deki kirliliğin en büyük sebebinin de iklim değişikliği olduğu ortaya çıkmış. Demin İklim Şurasından bahsettin, işte orada Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Deniz Bilimleri Enstitüsü'nün müdürü Profesör Doktor Barış Salihoğlu, Türkiye'nin denizlerinde iklim değişikliğinin etkisinin eskiye göre çok daha fazla hissedildiğini kaydetmiş ve büyük bir, yani 1,5 derecelik sıcaklık artışının bile çok olumsuz etkileri olacağını da ifade etmiş. Ne olursa olsun denizlerdeki diğer baskıların da bertaraf edilmesi gerektiğini belirtmiş. Şura'da başkan yardımcılığını yürütüyormuş bilim ve teknoloji komisyonu olarak Politika önerileri ve iklim eylem planı hazırlamışlar. Bakalım ne sonuç olacak daha göreceğiz onları Ümit Şahin de izliyor. Belki önümüzdeki hafta, belki değil muhakkak bu İklim Şurası’nın değerlendirilmesini de Açık Yeşil programında ve başka programlarda da yapma fırsatını bulacağız tabii. Bir başka felaket haberi daha verelim; bitirirken böyle şeyler var ama ne yapalım, böyle işte… 2050 hedefleri oluyor ya, 2050, 2053 işte çeşitli 2060 veren Çin var, ama Net Sıfır hedefi yalnız 2050’ye varıncaya kadar bütün dünyadaki orman, tundra, ağaç, bitki yangınları üç kat, pardon %33 oranında, yani üçte bir oranında artacakmış. 2050’ye 30 yıl bile kalmadı, müthiş, ağır bir rapor bu da Birleşmiş Milletler'den çıkan bir rapor. Her kıtada, Antartik hariç her yerde korkunç şeyler, yangınlar bekleniyormuş. Bunu da verelim yani. Antarktika demişken bir de Antarktika'daki deniz buzunun en düşük seviyesine… Daha ölçümler ilk 1979’da başlamıştı. O tarihten beri yapılan ölçümlerde en düşük seviyesine şimdi ulaşmış. Antarktika'daki deniz seviyelerinin hızla yükselmesi ve deniz kenarında yaşayan pek çok şehrin sahil şehrinin sular altında kalması, alt yapılarının mahvolması ve ada devletlerinin yok olması, ada halklarının anlamına geliyor ve bu da büyük bir açlık ve iltica, mülteci krizine de yol açacağı biliniyor. Bunları da söyleyelim. Marmara'nın kabusu müsilaj yeniden görüldü diye bir haber vardı Yeşil Gazete'de, ama doğru değilmiş.
ÖÖ: Doğru değilmiş, evet.
ÖM: Yani bizim İklim İçin programında da bizzat gözleriyle gördüğünü anlatan programcı arkadaşımız yanılıyormuş, evet.
ÖÖ: Yücel yanılıyor.
ÖM: Yücel yanılıyor, çünkü bakan yok böyle bir şey demiş.
ÖÖ: Evet, “Biz her tarafı 152 noktadan izleme faaliyetlerimizi anbean yapıyoruz, yok böyle bir durum.” demiş.
ÖM: Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Yücel Sönmez'i yalanlamış. Bir de Çanakkale'den haber Ayvacık'a bağlı Behramkale köyünde bulunan ve birinci derecede arkeolojik sit ve doğal sit alanı olan Asos Antik Kenti ve Antik Limanı’nda yapılan kaya ıslahı çalışmaları için yürütmeyi durdurma kararı verilmiş ki bu iyi haber, Duvar’dan Seçkin Sağlam imzalı bir haberi vererek bitirebiliriz. Yoksa telafisi imkansız, tarihi mahveder diye söylüyorlar. Kaz Dağı'nda gene böyle bir şey. Peki. Öyle bitirebiliriz. Covid konusundaki tedbirleri bir kez daha tekrar etmemize izin verin. Maske-mesafe-musluk ve kapalı mekanların havalandırılması hayati önem taşıyor. Her gün her saat 11, 12 kişi arasında, Türkiye'de sadece insan kaybı oluyor. Çok önemli bir mesele, aşıları da ihmal etmeyiniz lütfen diyelim ve bitirelim. Barış içinde kalın da diyelim.
Bendeniz Ömer Madra, Özdeş Özbay ve Ferya Kabil'den oluşan ekiple birlikteydiniz. Bizi dinlediğiniz için çok teşekkür ederiz. Hepinize günaydın.
ÖÖ: Günaydın.
FK: Günaydın.
(Programın deşifrelerini hazırlamakta yardımcı olan gönüllümüz Eda Kılıç'a teşekkür ederiz.)